Home

Saturday, March 26, 2016



            Bu bölümde Yunan sanatında taşheykellerin ortaya çıkmasında doğunun etkisi ve rolü irdelenecektir. Yunanheykeltıraşlığının ilk evresi olan Arkaik Dönem’de normal insan boyutunda veyadaha büyük taş heykellerin üretimine başlanmıştır. Bugüne kadar elde edilenbuluntulara göre heykel boyutunun uzatılmasına yönelik ilk gayretler 7. yüzyılınortalarına doğru başlamıştır. İlk heykellerde daha çok erkek tasvirlerine ağırlıkverildiği dikkat çekmektedir. Kuros ismi verilen bu erkek heykellerinde ortaközellik; frontal şekilde dik ayakta durmaları, genelde soldaki olmak üzerebacaklardan birisi öne atılmış olması, kolların yanlardan aşağı doğru bırakılmasıve ellerin yumruk şeklinde sıkılmasıdır. Genellikle çıplak betimleme egemen olsada nadiren giyinik kuroslara da rastlanmaktadır. Vücut ağırlığı her iki bacak tarafındaneşit şekilde taşınmaktadır. Saçlar dik ya da yatay hatlardan oluşan çizgilerlebaşın üzerine bir peruk gibi oturtulmuştur. Arkaik dönemin bu genel kurostipolojisini anlamak açısından New York kurosu güzel bir örnektir. Samos’tanfildişi figürin veya Delphi’den bronz figürin, frontal ayakta durur şekildebetimlenmeleri, merdiven şeklinde yatay hatlardan oluşan ve peruk gibi başınüzerine yerleştirilen saç, her iki yanda yumrukları sıkılı şekilde indirileneller, kuros heykelleri için tanımlamaya çalıştığımız tipin 7. yüzyılın ortalarınadoğru hâlihazırda Ege’nin her iki yakasında tanındığına işaret etmektedir.Ancak bu örneklerin normal insan boyutunun çok altında olduğunu ve bu nedenlehenüz figürin sınıfına dahil oldukları göz önünde bulundurulmalıdır.

Sunday, March 20, 2016

S. Mitchell, “Erken İmparatorluk Döneminde Romalılar ve Yahudiler: Paganlık, Yahudilik ve Hıristiyanlık Arasındaki Sınırlar Üzerine Düşünceler” (Türkçe çev. T. Kaçar), Arkeoidea 8 (2010), s. 7-20

Erken İmparatorluk Döneminde Romalılar ve Yahudiler: Paganlık, Yahudilik ve Hıristiyanlık Arasındaki Sınırlar Üzerine Düşünceler[1]
Stephen Mitchell[2]
(Çeviri: Turhan Kaçar)[3]


Seramikte Form ve Kullanım
Seramiklerin günümüzde olduğu gibi, geçmiş bin yıllarda da kullanım alanı oldukça çeşitli olmuştur. Ancak, seramiğin en yaygın kullanım alanınının, mutfak ve yiyecekle ilgili işlevlere ait olduğu görülmektedir. Bu kapsamda bakıldığında, seramik kapların yiyeceğe ilişkin ihtiyaçlara yönelik üç temel işlevi var:
1. Depolama/Saklama
2. İşlemden geçirme
3. Taşıma
Bu işlevleri alt başlıklara bölmek mümkün. Örneğin Depolama ->Uzun ve kısa süreli, sıvı veya kuru gıda. İşlemden geçirme-> Isıyla, ısı olmadan vb. Kapların hangi ihtiyaca hizmet ettiği ise kabın tercih edilen formu üzerinde belirleyici etkiye sahiptir. Ancak, bazı kapların birden fazla amaca hizmet edebileceği de unutulmamalı (Örneğin, testiler hem suyu taşımak, hem ev içerisindeki kullanım zamanlarına kadar suyu depolamak/saklamak amaçlı kullanılabilir).Genellikle kapları işlevlerine göre adlandırmak mümkün. Ör. Kase, kavanoz, küp, fincan vb. Bunlargenel terimler, her zaman kaba ait yeterli bilgiyi sağlamayabiliyorlar. Ayrıca bazen kabın hangikategoriye girdiğini belirlemek zor olabiliyor. Örn. Kap kavanoz mu, vazo mu?Belirli bölgelerde, örn. Yunan arkeolojisinde, belirli kap formlarını tanımlayan spesifik terimler var,
krater, kylix vb.
Kapları anatomik olarak tanımlamak mümkün. Kap gövdesinin, en tepeden en dibe kadar çeşitli bölümleri:
Ağız: Kabın açıklığının bulunduğu üst kısmının kenar kesimi
Boyun: Ağız kenarı ile gövde ya da omuz arasındaki kesim
Omuz: Ağız ya da boyun ile gövde arasındaki geçiş bölgesi, kabın genel yüksekliğinin üst yarısı, bukesimin en geniş yeri.
Gövde: Omuz ile dip arasındaki bölge, üst ve alt gövde olarak ayrılır.
Karın: Kabın genel yüksekliğinin alt yarısı, bu kesimin en geniş yeri, gövde ile dip ya da kaidearasındaki geçiş bölgesidir.
Dip: Kabın üzerinde durduğu düzlem.
Kaide, Ayak: Kabın üzerinde durduğu, dibe dıştan eklenmiş bölüm.
Kaplar emzik, akıtacak, kulp, tutamak, ayak gibi çeşitli diğer unsurlara da sahip olabilir ve bu unsurları da anatomik olarak tanımlamak mümkündür. Kabın anatomisine ait ikincil unsurlar ise ağız ve dudakların formu, kabın duvarlarına yapılmış süslemeler, eklemeler vb.’dir.
Formları tanımlamak:
İşleve yönelik tanımlamalar:
İşleve yönelik tanımlamalarda, kabın kullanım amacına yönelik çıkarımlar gözönünde bulundurulur. İşleve yönelik tanımlamalarda, bir standarda ulaşabilmek için genellikle kabın boyu ile en büyük çapının oranı ve ağız bölümünün biçimi/büyüklüğü gibi unsurlar dikkate alınır. Örneğin, bir kap kase mi, çanak mı? Bunu, hesaplanan orana göre karar verebiliyoruz. Kabın yüksekliğini hesaplarken gövde ve boyun hesaplanır ancak genellikle tabana ait destekleyici unsurlar hesaplanmaz. Genellikle en geniş çap gövde veya ağızda görülen en geniş çaptır, emzik, kulp gibi eklemeler hesaba katılmaz.
Bu sistem, kapların form tipolojisinde bir standart yaratmak adına işlevsel olmuştur, ancak kapların özgün olup çok değişik form ve oranlara sahip olduğu durumlarda, kapları bu kriterleri ele alarak bir tanıma sokmak zor olabilmektedir. Ayrıca, kabın oranları gözönüne alınarak atandığı form tipi, kabın işlevini yansıtmıyor da olabilir.
Kapların kontürlerine yönelik tanımlamalar:
Bu tanımlama biçiminde, kapların kontürü ve görünümleri temel alınır, kase, kavanoz gibi genel işlevsel adlandırmalardan kaçınılır. Kaplar, görünümlerine göre adlandırılır. Gövdeler basit veya bileşik olabilmektedir. Gövde üzerinde görülen kesişim noktaları, eğilme noktaları ve kabın uç noktaları kabın silueti üzerinde belirleyicidir (Dışbükey, iç bükey vb.).
Geometrik veya hacimsel tanımlamalar:
Bu tanımlama biçiminde kapların hacimsel geometrisi dikkate alınır. Tanımlamalar yapılırken, küre, elipsoid, ovaloid, silindir, konik, hiperbolid gibi tanımlar kullanılır. Çoğu kabı geometrik olarak tanımlamak mümkündür, örneğin büyük pithoslar, kabaca iki kesik koniğin birleşimi olarak düşünülebilir. Bu tanımlama yönteminin avantajı, geometrik şekillerin temel referansları bilindiğinde (örn. Yükseklik, çap vb.), hacimlerinin hesaplamanın çok kolay oluşudur. Böylece, özellikle depolama kaplarının kapasitelerine yönelik tahminlerde bulunmak oldukça kolaylaşmaktadır.
Formlar ve Kullanım Alanları:
Kabın formunu etkileyen aşağıdaki unsurlar, kabın kullanımıyla da doğrudan ilişkilidir:
- Kabın hacmi
- Kabın dengesi
- Kabın içeriğinin erişilebilirliği
- Kabın taşınabilirliği
Kabın hacmi, kabın şekli ve büyüklüğüyle ilişkilidir. Kabın katı mı yoksa sıvı mı ihtiva edeceği, ihtiva edeceği malzemenin saklanacağı süre ve kaç kişi tarafından kullanılacağı, ve çevresel faktörler (örneğin su kaynağının kullanım alanına uzaklığı) belirleyici olabilmektedir. Kapların standart hacimlerde veya bu standart hacimlerin katlarında da üretilebilmektedirler.
Kabın dengesi, kabın itildiği durumlarda devrilmeye karşı direncini yansıtmaktadır. Şekil, oran, ağırlık merkezi, taban genişliği gibi unsurlar kabın dengesi üzerinde belirleyicidir. Örn. Geniş tabanlı, yüksekliği daha az olan kaplar daha dengelidir. Yüksek, uzun boyunlu, dar tabanlı kapların ise ağırlık merkezi daha yukardadır, bu nedenle devrilmeye daha müsaittirler. Ancak, bu durum istenen bir özellik de olabilir, örneğin bir sıvının kaptan akıtılacağı durumlarda, kabı kolayca devirebilmek kullanımda kolaylık sağlamaktadır. Yükseklik/gövde çapı fazla olan kapların dengesini arttırmak için omuzlar daha aşağı noktalara yerleştirilebilir.
Kabın içeriğinin erişilebilirliği, ağız bölgesinin çapıyla ilişkilidir. Ağzı dar olan kapların içine erişmek güçtür. Büyük ve derin kapların içeriğine erişmek de benzer şekilde güçtür. Derinliği az olan ve ağız çapı geniş olan kapların içeriğine ise erişmek çok çok kolaydır. Yüksek ve ince boyunlu bir kabın içeriğine erişmek güç olabilir, ancak sıvıların kaptan döküldüğü durumlarda, bu sıvının istenen yere dökülmesine imkan veren istenen bir özellik olacaktır.
Kabın taşınabilirliği boyutu, ağırlığı ve kolay tutulabilirliği ile ilgili. Örneğin, sıcak içeceklerin içileceği bir bardağın kulplu olması, onun kullanımını/tutulabilirliğini kolaylaştırıyor. Kabın ağırlığı, boyutunun yanı sıra, cidar kalınlığı ile de ilişkili. Kabın taşınabilirliğinde önemli olan bir başka unsur ise taşıma esnasında kap içeriğinin güvenliği. Örn. Kabın kapaklı oluşu veya ağzının olası devrilmeler sonucundaki dökülmelere karşı kapatılabilir oluşu.
Kap formu ve kullanım ilişkisi:
Genellikle uzun süreli depolama/saklama amacı taşıyan kaplar büyüktür ve dolu oldukları zaman kolaylıkla taşınamayacak kadar ağırdırlar. Etnolojik veriler sıvılar için üretilmiş saklama kaplarının katılar için üretilmiş saklama kaplarına göre daha fazla çeşitliliğe sahip olduğunu göstermiştir. Sıvı saklama kapları dökmeyi kolaylaştırmak amacıyla daha ince-uzun yapıda, kuru saklama kapları ise göreceli olarak daha kısa ve tıknaz yapıdadır, ağız genişlikleri değişken boylarda olabilmektedir.
Form dışında, kabın kullanımında belirleyici olan ve hammadde/üretim teknikleri ile
doğrudan ilgili olan diğer unsurlar :
- Kabın cidarı
- Mekanik strese karşı dayanıklılığı
- Termal strese karşı dayanıklılığı
- Gözenekliliği
- Yüzey işlemleri
Pişirme kapları çok çeşitli biçimlerde olabilmektedir. Ancak genel bir özellik olarak, termal
dayanıklığın daha yüksek olması için keskin köşeler yerine yuvarlak formlara sahiptirler. Isıyı daha iyi iletmek amacıyla cidar kalınlığının fazla olmaması tercih edilir. Genel olarak kaba dokulu, gözenekli ve termal genleşme katsayısı düşük olan malzeme katkılarına sahiptirler. Pişirme kaplarının ağız genişlikleri yemeklerin kabın içerisine konulmasına ve çıkarılmasına izin verecek çapta olmalıdır. Ancak ağırlıklı olarak su kaynatılan kapların daha dar bir ağız genişliğine sahip olması ve daha uzun gövdeli olması buharlaşma miktarını azaltacağı için suyun daha kolay kaynamasına olanak verecektir. Kızartma işlevindeki kapların ise daha yayvan/tava biçimli olmaları beklenmelidir. Sunum ve yemek kapları çok çeşitli biçimlerde olabilmektedir. Onların da yemeklere kolay erişilebilecek bir ve kolay devrilmeyecek formlarda olmaları gerekmektedir (Kase ve tabaklar). Sıcak yiyecek/içecek bulunduran kapları taşımak amacıyla tutamaklar/kulplar tercih edilebilir. Sıcak sıvıyı taşıyacak bir bardak kulbun yanı sıra ısıyı izole etmek amacıyla kalın cidara da sahip olabilir.
Taşıma işlevine yönelik olarak kabın dolu olduğu zamanlardaki ağırılğı önemlidir. Su taşımaya yönelik kaplar/testiler genellikle 7,5- 17 lt hacim aralığında, dolu olduklarında yaklaşık 8-16 kg ağırlığındalar.
Corint amforası doluyken 25-85 kg arasında olmalı, muhtemelen yuvarlanarak taşınıyor ve gemilere yükleniyordu. Uzun mesafeli ticarette kullanılan kaplar hem taşıma hem de depolama/saklama işlevine sahip olmalı. Bu nedenle hem ürünü iyi korumaları (örn. Ağızlarının sıkı bir şekilde kapalı olabilmesi, sızdırmaz olmaları) hem de kolay taşınabilir olmaları önemli. Bu tür kaplarda kalın cidar ağırlık açısından dezavantaj sağlayabilir, ancak dayanıklılık açısından tercih de edilebilir. Ayrıca kapların form olarak kolay stoklamayı sağlayabilmesi önemli. Örn. Gemiye pek çok amfora sığabilmeli. Bu tür kaplar arasında üst üste devrilmeden yerleştirilebilmelerine olanak tanıyan kenar biçimlerine olanak veren örnekler de var. Ağız açıklığı sınırlandırılmamış olan formlarda (örn. Kase), el veya kaşık benzeri aletler kolayca kabın içine ulaşabilir. Bu hem yemeklerin sunumu ve kolay yenilebilmesi açısından, hem de kabın içerisinde malzemelerin karıştırılması gibi bir işlem yapılacaksa kolaylı. Ağız açıklığı sınırlandırılmış olan formlarda ise içinde malzemeleri (özellikle sıvıları) korumak amacıyla anlamlı. Küçük ağız açıklığına sahip kapların ağızlarını kapamak da daha kolay.
Boyunlu kaplar hem depolama, hem taşıma açısından işlevsel (örneğin suyun bir yerden bir yere taşınması, kullanım zamanına kadar korunması, boyun suyun taşınırken dökülme ihtimalini kısıtlıyor). Uzun ve ucu dışa doğru açılan bir boyun hem akıtacak hem de huni görevi görerek, sıvıların hem kap dışına kolay dökülmesine, hem de kabın sıvıyla daha kolay doldurulmasında kolaylık sağılyor. Geniş boyunlu bir kap bazen dökülerek kap dışına çıkarılan, bazen de kepçe vb. bir araçla kap dışına çıkarılan içeriğin saklandığı kaplarda işlevsel. Ağız kenarının şekli de, kabın işlevine hizmet edebilir. Örneğin dar boyunlu taşıma kaplarında ağız kenarının daha kalın yapılması, boyunların kazayla kırılmalarına karşı dayanıklılık sağlayabilir. Veya ağız kenarının biçimi kabın kaldırılmasını kolaylaştıracak bir forma sahip olabilir. Ya da kabın içindeki sıvıyı daha kolay akıtmasını sağlayacak. Ayrıca ağız kenarının biçimi, kabın ağzının daha kolay bağlanmasını destekleyebilir.
Kabın tabanı/dip bölümü kabın dengesini etkileyen en önemli unsurlardan biridir. Düz dipli kaplar gövdeyle açılı şekilde birleşeceği ve bu da termal stresi karşı dayanısızlık getireceği için, genellikle pişirme kaplarında düz dip yerine yuvarlak forma sahip dipler tercih edilir. Bu aynı zamanda, kabın alevlerle temas eden yüzey alanınını da arttıracaktır. Baş üzerinde taşınan su taşıma kaplarında iç bükey dipler görülebilir.
Şekiller/Fotoğraflar:
1. Kapların kullanım alanlarına ilişkin sınıflandırma (Rice, 1987, s. 209, Şek. 7.1)
2. Kap gövdesinin bölümleri (Ökse, 2012, s. 112, Şek. 70)
3. Çeşitli kap biçimlerine ait bölümler (Rice, 1987, s. 213, Şek. 7.2)
4. Ağız ve dudak formları (Rice, 1987, s. 214, Şek. 7.3)
5. Kapların işleve yönelik sınıflandırılmasında kullanılan oranlar (Rice, 1987, s. 216, Şek. 7.4)
6. Kap profiline ilişkin belirleyici noktalar (Rice, 1987, s. 218, Şek. 7.5)
7. Kap tanımlamada kullanılan geometrik hacimler (Rice, 1987, s. 219, Şek. 7.6)
8. Geometrik hacimlerin hesaplanmasında referans alınan ölçümler (Rice, 1987, s. 221, Şek.
7.6)
Kaynakça:
1. Rice, P.M, Pottery Analysis, A Sourcebook. The University of Chicago Press, Chicago and
London, 1987
2. Ökse, A.T., Arkeolojik Çalışmalarda Seramik Değerlendirme Yöntemleri. Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2002.
3. Ökse, A.T., Önasya Arkeolojisinde Çanak Çömlek. Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2012.









Friday, March 18, 2016

Hasankeyf Avrupa’nın tehlike altındaki yedi kültür mirasından biri 

Avrupa’nın önde gelen kültür mirası kuruluşlarından Europa Nostra ile Avrupa Yatırım Bankası Enstitüsü (EIBI), 2016 yılına ait ‘Avrupa’nın En Tehlikedeki Yedi Kültürel Mirası’ listesini ilan etti. Listede Hasankeyf de var.


                             Fotoğraflar: DHA
Venedik’te düzenlenen toplantıda ilan edilen listede yer alan Hasankeyf, yüzlerce arkeolojik kalıntı ve endemik türü barındırıyor ve yapımı süren Ilısu Barajı’yla sular altında kalacak. Hasankeyf’in sular altına kalmasına yol açacak kanun tasarısı ocak ayı sonunda Meclis’ten geçmişti. Tasarıya göre baraj ve hidroelektrik santrali (HES) kurulacak, Hasankeyf ilçe merkezi başka bir yere taşınacak.
Arkeofili.com’da yer alan habere göre Europa Nostra ile Avrupa Yatırım Bankası Enstitüsü, önümüzdeki aylarda, seçilen yedi yeri ziyaret edecek ve ilgililerle görüşecek. Kültür mirası ve finans uzmanları da ziyarete katılacak, fon desteği için çaba gösterecek.
Liste tarih, arkeoloji, mimari, koruma, proje analizi ve finans uzmanlarından oluşan bir heyet tarafından 14 kültür mirası arasından seçildi. Listede yer alan diğer yerler şöyle: Ermenistan’daki Ererouyk arkeolojik sit alanı ve Ani Pemza köyü, Estonya’daki Patarei Deniz Kalesi, Finlandiya’daki Helkinski-Malmi Havalimanı, Fransa’daki Colbert Swing Köprüsü, Sakız adasındaki Kampos ve İspanya’daki Padua San Antonio Manastırı.

‘Bu alanların parlak bir geleceği olmalı’

Programın amacı, eylemleri kolaylaştırmak ve ‘örnek olmak’ ilkesini yaygınlaştırmak. Europa Nostra Başkanı ünlü tenor Plácido Domingo,“Bu liste ile geri dönüşü olmayacak şekilde kaybolma tehlikesi içinde bulunan yerlere dikkat çekiliyor. Bu sitlerin yerli halkı miraslarını korumak konusunda kararlı ve yaygın desteğe ihtiyaçları var” diye konuştu.
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spordan sorumlu Avrupa Komisyonu Üyesi Tibor Navracsics de “Amacımız, yerli halkların kültür miraslarını keşfetmeleri ve yaşatmalarında söz sahibi olmalarını sağlamak. Bu, insanları bir araya getirmenin, açık, hoşgörülü toplumlar yaratmanın en iyi yollarından biri ve bu husus, bugün her zaman olduğundan daha büyük ve yaşamsal öneme sahip” dedi.



TARİHİ SABUNLA SİLİYORLAR

Muğla Beşparmak Dağları’ndaki bazı maden ocaklarının, SİT alanı gibi engellere takılmamak için 8 bin yıllık tarihi kaya resimlerini sildikleri iddia edildi
Muğla ve Aydın arasında yer alan ve antik çağda Latmos olarak isimlendirilen Beşparmak Dağları, 1994'te Alman arkeolog Anneliese Peshlow tarafından bulunan kaya resimleriyle, son yılların en büyük tarih öncesi arkeolojik buluntularına ev sahipliği yapıyor. Latmos'ta sadece kaya resimleri değil, Zeus Tapınağı gibi birçok arkeolojik yapı da bulunuyor. Ayrıca bölge birçok endemik bitki türlerini de barındırıyor.

8 bin yıllık resimler 

Büyük tarihi öneme sahip Latmos'taki büyük granit kaya kütlelerinin korunaklı bölümlerine çizilen ve günümüzden yaklaşık 8 bin yıl öncesine tarihlenen eşsiz kaya resimleri, ardı ardına açılan maden ocakları nedeniyle büyük tehlike altında.

Yok edici yöntemler 

Tepkiler sonucunda kısa süre önce harekete geçen Aydın Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, Latmos'un Aydın ili sınırlarında kalan kısmında işletilen taş ocaklarının faaliyetlerini durdurdu. Ancak Latmos'un Milas sınırları içerisinde faaliyetlerine devam eden maden ocakları, yöre halkından ve çevrecilerden tepki toplamaya devam ediyor. Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Havva İşkan Işık, maden ocaklarının sit engeline takılmamak için bazı yok edici yöntemler kullandığını söyledi. Işık, bu kaya resimlerinin taş ocaklarının sahipleri tarafından silindiğini iddia ederek, "Kültürel varlıklarımızı kaybediyoruz. Bafa Dağları'nda inanılmaz büyüklükteki alanlara taş ocağı izni verildi. Bu taş ocaklarında çalışma izni alanlar, 'SİT, koruma alanı' denilen o probleme takılmamak için bu görünen kaya resimlerini arap sabunuyla, süngerle ve zımparayla yok ediyor" diye konuştu.

İdam geri gelsin

"Resimleri yok edenlere idam cezası verilmeli" diyerek sert bir tepki gösteren Işık, "Çocuk tecavüzcülerine, kadına şiddete ve kültür varlıklarına zarar verenlere idam cezasının geri dönmesinden yanayım. Belki biraz sert konuştum ama beni anladığınızı biliyorum. Çünkü muhtemelen ya bahar aylarındaki şölenleri ya da daha büyük olasılıkla evlilik törenlerini resmeden bu eşsiz değerlerimiz yok oluyor" dedi.

VOLKAN YILDIZ


Datça'da tarihi Rum Kilisesi'nin bahçesinde insan kemikleri bulundu
Muğla'nın Datça ilçesinde 19. yüzyıldan kalma Rum Kilisesi'nin restorasyon çalışmaları sırasında bahçede yapılan kazılarda mezar, kafatası ve kemik parçaları bulundu.

·          
Muğla'nın Datça ilçesinde kültür evine dönüştürülmek üzere restorasyon çalışmalarına başlanan 19. yüzyıldan kalma Rum Kilisesi'nin bahçesinde yapılan kazılarda mezar, kafatası ve kemik parçaları bulundu.
Datça Belediyesi'nin Güney Ege Kalkınma Ajansı'ndan (GEKA) 455 bin lira destekle hazırladığı "Hızırşah Yaşayan Tarih, Kültür ve Sergi Evi ile Kültür Rotası" Projesi kapsamında, ilçeye 6 kilometre uzaklıktaki Hızırşah Mahallesi'ndeki Rum Kilisesi'nin restorasyon çalışmalarına başlandı.
Muğla Büyükşehir Belediyesi ve Datça Yerel Tarih Derneği'nin de ortağı olduğu proje kapsamında, tarihi binanın yoldan arka cephesinde çevre düzenleme çalışması yapan işçiler, çalışmalar sırasında kafatası ve kemik parçalarına, yaklaşık iki metre uzağında ise bir mezara rastlayınca durumu Marmaris Müze Müdürlüğü'ne bildirdi.Bölgeye gelerek çalışma başlatan Marmaris Müzesi Müdürlüğü yetkilileri, ortaya çıkan kafatası ve insan kemiklerini incelemeye aldı. Bakanlık tarafından görevlendirilecek uzman ekipler tarafından Bizans dönemine ait olduğu tahmin edilen mezarın da açılarak inceleme yapılması bekleniyor.
BÖLGEDE YÜRÜTÜLECEK PROJE
1924 ve 1932 yılları arasında yaşanan mübadele sonrasında kaderine terk edilen ve 1970'de belediyenin mülkiyetine geçen tarihi kilise, uzun yıllar çeşitli kazılarda bulunan tarihi eserlerin konulduğu depo olarak kullanıldı. Bakımsızlık nedeniyle harabeye dönen kilise, Datça Belediyesi tarafından hazırlanan proje kapsamında restore edilerek arkeolojik eserlerin sergilendiği, fotoğraf, resim sergilerinin açıldığı ve kültür organizasyonlarının yapılabileceği bir kültür evine dönüştürülecek.
Knidos'tan çıkan eserlerin sergilenebileceği bir müze olmaması nedeniyle sıkıntı yaşanan Datça'nın bu açığı da kapatılacak. Restorasyon bütçesinin yüzde 75'i GEKA, kalanı ise Datça Belediyesi ve Muğla Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanacak.
AA