Home

Sunday, April 2, 2023

ANCIENT CITY OF EPHESUS

     

    


The first foundation of the ancient city of Ephesus within the borders of Selçuk District in İzmir Province dates back to 6000 BC. Recent researches and excavations have revealed Bronze Age and Hittite settlements in the mounds (prehistoric hill settlements) around Ephesus and on Ayasuluk Hill where the castle is located. The name of the city was Apasas during the Hittite Period. The harbour city of Ephesus, where immigrants from Greece started to live in 1050 BC, was moved around the Temple of Artemis in 560 BC. Ephesus, which is visited today, was founded by Lysimakhos, one of the generals of Alexander the Great, around 300 BC. Ephesus, which lived its most glorious times during the Hellenistic and Roman periods, had a population of 200,000 people as the capital of the Asian province and the largest harbour city. Ephesus was relocated again during the Byzantine Period and came to Ayasuluk Hill in Selçuk, where it was founded for the first time.

What is the most important feature of the ancient city of Ephesus?

    Ephesus, which was the main gate between East and West, was an important harbour city. This position enabled Ephesus to develop as the most important political and commercial centre of its time and to become the capital of the province of Asia during the Roman period. Ephesus does not only owe its importance in ancient times to this. The largest temple of the Artemis cult based on the ancient Anatolian mother goddess (Cybele) tradition is also located in Ephesus. The Temple of Artemis in Ephesus is considered one of the seven wonders of the world. Ephesus was an ancient Greek city on the west coast of Anatolia, 3 kilometres from today's Selçuk district, which later became an important Roman city. It was one of the twelve cities of Ionia during the classical Greek period. Its foundation dates back to 6000 BC in the Neolithic Age. The first foundation of the ancient city of Ephesus within the borders of Selçuk District of İzmir Province dates back to 6000 BC, the Neolithic Period, the Neolithic Stone Age. Recent researches and excavations have revealed Bronze Age and Hittite settlements in the mounds (prehistoric hill settlements) around Ephesus and on Ayasuluk Hill where the castle is located. 



    The name of the city was Apasas during the Hittite Period. The harbour city of Ephesus, where immigrants from Greece started to live in 1050 BC, was moved around the Temple of Artemis in 560 BC. Ephesus, which is visited today, was founded by Lysimakhos, one of the generals of Alexander the Great, around 300 BC. Ephesus, which lived its most glorious periods in the Hellenistic and Roman ages, had a population of 200.000 people as the capital of the Asian province and the largest harbour city. Ephesus was relocated again in the Byzantine Age and came to Ayasuluk Hill in Selçuk, where it was first founded. In 1330, Ayasuluk was taken over by the Turks and became the centre of Aydınoğulları, and gradually started to shrink from the 16th century onwards. After the establishment of the Republic in 1923, it was renamed Selçuk and today it is a touristic place with a population of 30.000 people. Ephesus, one of the most important centres of the ancient world, has always played an important role in the fields of civilisation, science, culture and art throughout its history dating back to the 4th millennium BC. Ephesus, which was the main gate between East and West (Asia and Europe), was an important harbour city. This position enabled Ephesus to develop as the most important political and commercial centre of its age and to become the capital of the province of Asia during the Roman period. However, Ephesus did not only owe its importance in antiquity to its development as a major trade centre and its status as a capital city. The largest temple of the Artemis cult based on the ancient Anatolian mother goddess (Cybele) tradition is also located in Ephesus. This temple is considered one of the seven wonders of the world. Since Ephesus has been relocated many times throughout its history, its ruins spread over a wide area. These ruins spread over an area of approximately 8 km², excavation-restoration and arrangement works have been carried out and are open to visitors.


1- Ayasuluk Hill (the earliest settlement dated to the 3rd millennium BC and the Church of St. Jean, which belongs to the Byzantine period and is of great importance for the Christian world)

2- Artemision (an important religious centre from the 9th-4th centuries BC; Temple of Artemis, one of the seven wonders of the world)

3- Ephesus (Archaic-Classical-Hellenistic-Roman and Byzantine Period settlement)

4- Selçuk (Seljuk, Ottoman settlement and the modern city that hosts this settlement, which is an important tourism centre today), Ephesus, which was an important civilisation centre in ancient times, is still an important tourism centre visited by an average of 1.5 million people annually.

    The first archaeological excavations in Ephesus began in 1869 by J.T. Wood on behalf of the British Museum. Wood's excavations to find the famous Temple of Artemis were continued by D.G. Hogarth after 1904. The Austrian excavations at Ephesus, which continue today, were first started in 1895 by Otto Benndorf. The work of the Austrian Archaeological Institute, which was interrupted during the First and Second World Wars, continued uninterruptedly after 1954. In addition to the work of the Austrian Archaeological Institute in Ephesus, the Ephesus Museum has been carrying out excavation, restoration and arrangement works on behalf of the Turkish Ministry of Culture and Tourism since 1954.
















Sunday, December 20, 2020

BAZİLİKA NEDİR?


    Roma Cumhuriyet ve İmparatorluk Dönemi’nde mahkeme salonu, ticaret ve halk toplantı salonu olarak da kullanılan yapıdır. Genellikle agoraların bir kenarı boyunca yer alırlardı. Çoğu kez iki kat seviyesinde,dikdörtgen bir plana sahip olan bazilikalar hukuki işlerin dışında borsa spekülatörlerinin,toptancıların, bankerlerin kullanabildikleri yapılardı. Bazilikanın bir diğer işleviyse hükümet konağı olarak kullanımıydı. İkincisi kullanımı haç şeklindeki orta alanı ve koridorları olan kilise plan tipi ve son olarak resmi törenler için Papa tarafından yetkilendirilen büyük kilise. Roma Döneminde, yargı ve ticaret amacıyla kullanılan, çoğunlukla üç bölüme ayrılmış; yarım, dairesel bir ya da iki apsisi dikdörtgen  bir planı olan yapı, toplantı salonu hizmeti de verir.

Bazilikanın bir diğer tanımı ise üstü kapalı dikdörtgen biçiminde, içte bir ya da çift sütun dizileriyle nef ve koridorlara bölünmüş apsisli ya da apsissiz yapılara denir. Roma mimarisine özgü bir yapı tipi olan Bazilikalar çok işlevli yapılardır. 

Roma Dönemi Bazilika Örnekleri

The Basilica of Maxentius and Constantine (Basilica Nova)


Pompeii

Roma Ulpia

Asyatik Bazilika nedir?

Anadolu’da Roma egemenliğinin öncesinde de köklü bir mimari anlayış ve gelenek oluşmuş durumdadır. Kanonik formlar ve ölçüler yüzyıllar boyunca yerleşmiş ve kullanılmıştır.  Bölgenin Roma egemenliği altına girmesi ile birlikte bu mimari miras tamamen terk edilmemiş fakat değişime uğramıştır. Roma egemenliği altında Anadolu‟ya gelen sadece yeni inşaat teknikleri değildir; aynı zamanda yeni fikirler ve formlar da gelmeye başlamıştır. Bu yeni fikirlerden olan bazilika mimarisi de aynen alınıp kullanılmamış, taklit edilmemiştir. Onun yerine yeni fikirler daha eski gelenekler ile harmanlanmış ve ortaya yeni bir form çıkarılmıştır. Romalı bir fikir olan bazilika yapısı, Hellen mimari geleneğinin devamı olarak inşa edilmiş ve sonuçta ortaya, Hellen ve Romalı düşünce ve formlarının uyumlu birlikteliğinin bir sonucu olan Asyatik bazilikalar çıkmıştır. Asyatik Bazilika ifadesi Stinson tarafından kullanılmıştır. Batı Anadolu kentlerinde görülen bu tip bazilikalar, Roma Bazilikasından gelişmiş olmasına rağmen Kıta Yunanistan ve İtalya’da ki bazilika örneklerinden farklıdır. Batı Anadolu’da yaygın olan geleneksel yapı formları ve anlayışı terk edilmeyerek mimari geleneğin devamlılığı sağlanmıştır. Asyatik Bazilikaların, Batıdaki örneklerinden ayrılmasını sağlayan, ortak özellikleri ince, uzun oranları, yapının bir ya da iki ucuna eklemlenmiş dikdörtgen mekanlar ve Batı bazilikalarında görülen, yapının dar uçlarındaki sütunla çevrilmiş alanların, ambulatorium  olmayışıdır. Bunun sonucunda da her iki uçta bulunan dikdörtgen mekanlar yapının ana alanından koparılmamış ve böylece en azından orta nefe hakim bir konuma yerleştirilmişlerdir.

Geç Antik Çağ’da  ''BAZİLİKA'' Kavramı

    Hıristiyanlık İmparatorluğun resmi dini olur olmaz, hem işlevsel hem de simgesel açıdan kamusal tapınmaya uygun bir yapı tipinin tasarlanması sorunu ortaya çıkmıştır. Büyük kitleleri barındıracak ve ayinleri yapacak kapalı mekanlara gerek duyuluyordu. Eski tapınak formunun kullanılmayacağı açıktı. Bu durum İki yönden uygun  değildi. Birincisi bu yapılar büyük insan topluluklarının içine alabilecek iç mekanlara sahip değildi. İkincisi Pagan tanrılarına ve Roma imparatorlarına dair simgelerle doluydu.     Bu yüzden kilise yetkilileri din dışı kamu yapılarına yöneldiler. Dolayısıyla büyük halk topluluklarını içine alabilecek yapı tipi olan Bazilikaya yöneldiler. Bazilika başlangıçta kamusal toplantılar için tasarlanmıştı; dünyevi adalete bağlı adil yönetimin simgesi olması nedeniyle olumlu bir simgeydi. Ayrıca eksenli mekan organizasyonuna sahip olan bazilika ilginin sunak üzerinde odaklanmasını sağlayan bir yapı tipiydi.