Home

Monday, May 6, 2013


Quintus Fabius Pictor
Seçkin bir aileden gelen Fabius Pictor Romalı senatör ve tarih yazarıydı. Akrabalarından birisinin boyacı olması sebebiyle - bu kişi “Solus” tapınağını boyamıştır - “Pictor” lakabını almıştı. Pictor subay olarak İ.Ö. 225 yılında Gallialılara karşı savaşmıştı.
II. Kartaca savaşında bulunmuştu. Trasimene Gölü yenilgisini yaşamıştı. Romalıların Hannibal’e yenildikleri Cannae çarpışmasından sonra Delphi’deki kehanet merkezinde elçilik görevini titizlikle yerine getirmişti. Fabius Pictor’un Grek dilinde yazdığı eserinde söylence ile tarih iç içe girmiştir. Bu eser Aeneas’ın Roma’yı kuruşundan, II. Kartaca Savaşı’nın sonuna dek uzanan zaman dilimini kapsar, böylece İ.Ö. 217 yılına kadar gelir. Fabius Pictor tarih yazarlığı açısından Roma geleneklerinin yanı sıra, Grek geleneklerini de izlemişti. Grek tarih yazarı Timaios gibi Fabius Pictor da dini törenlere, geleneklere, örflere ve otobiyografik anekdotlara düşkünlük göstermiştir. Roma kurumlarını ve Romalı politikasını Grek dünyasıyla açıklayan ilk senator tarihçidir. Kentin kuruluş tarihini İ.Ö. 748/747 yılı olarak verir. Gerçeğe olan sevgisi sebebiyle antikçağ tarihçileri tarafından büyük saygı görmüştür. Sonraki tarihçilerden Polybios, Halikarnassos’lu Dionysios ve Titus Livius kendisinden kaynak yazar olarak söz ederler. Fabius Pictor’un politik amaçlı tarihi “pontifex” geleneğinden çok, Hellenistik tarih yazarlığından etkilenmiştir ve senatör tarihçiler için bir temel biçim oluşturmuştur. Fabius Pictor’un, Hellanikos’u (İ.Ö. 5. yüzyılın ikinci yarısı), Sicilyalı Timaios’u (İ.Ö. 4-3. yüzyıl), Antigonos’u (İ.Ö. 3. yüzyıl), Kardia’lı Hieronymos’u (İ.Ö. 4. yüzyıl) okumuş olduğu tahmin edilmektedir. Fabius Pictor için Greklerin tarih yazma yöntemi, Roma tarihinin anlamlı bir resmini yapmak için bir araç olmuştur. Greklerin eyleme olan eğilimi ile Romalılara özgü, örnek oluşturma eğilimini kaynaştırmıştır ve bu kaynaştırma Roma tarih yazarlığına özgü olarak kalmıştır. 
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 5-39; 112-116; Jacoby (Ed.), Fragmente der griechischen Historiker [1923- no. 809].

Lucius Cincius Alimentus:
Romalı politikacı, başkomutan, devlet adamı, senator ve “annales” yazarı olarak bilinir. II. Kartaca Savaşı sırasında (İ.Ö. 210-209) Sicilya’da “praetor” olarak görev yapmış ve Hannibal tarafından esir edilmiştir (bkz. Livius 21.38.3). Grekçe olarak Roma tarihi yazmıştı Cincius Alimentus. Eserinde kentin kuruluş tarihini İ.Ö. 729-728 tarihleri arasına yerleştirmiş olup anlatımında tarih bakımından kendi zamanına kadar gelmişti. Anlatımı kuru değildi. Çünkü söylenceler ve insanı yüksek duygulara ulaştıran tarihi olaylar içerirdi. Antikiteye olan ilgisi sebebiyle, alfabenin orijiniyle ilgili sorular sormuştur. Kelimelerin kökeniyle ilgili araştırmalar da onun ilgilendiği konulardandı.
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 40; F. Jacoby (Ed.), Fragmente der griechischen Historiker [1923- ], no. 810.

Gaius Acilius:
Plebs sınıfından bir aileden gelen Romalı senatör ve “annales” yazarı olarak bilinir. Senatoda İ.Ö. 155 yılında Karneades, Diogenes ve Kritolaos için çevirmenlik yapmıştı. (Karneades Afrika’dan Kyreneli filozof, Diogenes Babylonlu stoik filozof, Kritolaos Atinalı peripatetik filozof; Diogenes, Karneades ve Kritolaos ile birlikte İ.Ö. 155’te Roma’ya elçi olarak gönderilmişti.) Acilius İtalya’nın ilk zamanlarından, İ.Ö. 184 yılına kadar uzanan Roma tarihini Grekçe olarak yazmıştı. Bu eser Claudius Quadrigarius tarafından Latince olarak tekrar yazılmıştır. Acilius kültlerle ilgili olayları tarihsel bağlamda kullanmıştır.
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum Romanorum reliquiae [1914 (2)], 49; F. Jacoby (Ed.), Fragmente der griechischen Historiker [1923- ], 3. C 881 ff.

Aulus Postumius Albinus:
Romalı senatör ve “annales” yazarı olan Postumius Albinus Makedonya’nın son kralı Perseus’a elçi olarak gönderilmiş, İ.Ö. 155’te “praetor”, İ.Ö. 151’de konsül, İ.Ö. 146’da Akhaia için memur tayin edilmişti. Ateşli bir Hellensever olan Postumius Albinus Roma’nın tarihini başlangıcından itibaren Grekçe olarak yazmıştı. Ele alış biçimi Thukydides gibi pragmatikti (yararcıydı). Cicero onu “disertus” (“usta”) diye nitelendirir [1] . Roma’nın köken tarihiyle başlayan bu eserden sadece Aulus Gellius ve Macrobius söz etmiştir. Eserinin girişinde kusurlu Grekçesi sebebiyle özür dileyen Postumius Albinus ile, Cato bu sebepten alay etmiştir.
EDİSYON: 
H. Peter (Ed.), Historicorum Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 53-54; F. Jacoby (Ed.), Fragmente der griechischen Historiker [1923- ], no. 812.

Marcus Porcius Cato:
Yaşlı Cato (Cato Senex) olarak da bilinen Marcus Porcius Cato İ.Ö. 234 yılında Tusculum’da doğmuştur. Aristokrat bir aileden gelmiyen Cato “homo novus” idi. Sardinia’dan beraberinde Roma’ya getirdiği Q. Ennius’tan Grekçe öğrenmişti. İ.Ö. 195 yılında “lex Oppia’nın” (kadınların lüks giyecek v.s. harcamalarını kısıtlayan bir yasa) kaldırılması kararına, ateşli bir konuşmayla karşı çıkmıştı.  Çiftçilikle ilgili olarak yazdığı eserinin, hatip olarak yaptığı konuşmaların ve Roma’nın gelenekleriyle, ahlak ve gençlerin eğitimiyle ilgili olarak yazdıklarının yanısıra kaleme aldığı Origines adlı eseri, bilinen ilk latince tarih eseridir ve yedi kitaptan oluşmaktadır. Eserin ilk üç kitabında Roma’nın ve diğer İtalyan kentlerinin başlangıçları ve en eski tarihleri anlatılmaktaydı. Birinci kitap krallık döneminin sonuna kadar Roma’nın gelişimini, ikinci ve üçüncü kitaplar diğer İtalyan kavimlerinin ve kentlerinin eski tarihlerini kapsamaktaydı. “Origines” başlığı Grekçe “ktiseis”i (soy sop tarihi) anımsatmaktadır. Bu başlık sadece ilk üç kitaba uygundur. Çünkü diğer kitaplarda Cato kendi zamanının olaylarını anlatır ve yeni bir önsözle başlar. Cato bir çok İtalyan kavminin kökenini Greklere dayandırır. Örneğin Sabinlerin kökenini Spartalılara kadar geri götürür. Kaynak olarak Polybios’u kullanmış olabileceği tahmin edilmektedir. Söyleyiş biçimi Ksenophon’a benzemektedir. Dördüncü kitap I. Kartaca savaşını ve II. Kartaca savaşının başlangıç yıllarını kapsıyordu. Beşinci kitap İ.Ö. 168 yılına değin, Makedonia üzerindeki Roma kuşatmasına kadar uzanıyordu. Son iki kitap Cato’nun son on dokuz yılını, İ.Ö. 149 yılındaki ölümünden birkaç ay öncesine kadar geçen olayları içermekteydi. Origines’in başlığı, içeriği, kuruluşu Grek örnekleri olmadan düşünülemezdi. Cato’nun, Romalı çağdaşlarından daha fazla Grekçe kitap okuduğu sanılmaktadır. İfadesini eserlerinde bulan edebi ve didaktik (öğretici) programı Grek kültürüyle yarışa giren bağımsız bir Roma kültürüne biçim vermeyi amaç edinmişti. Aslında Cato’nun amacı yeni bir tarih yazımı teorisi ortaya koymak değildi. Bununla birlikte Cato Roma tarih yazımına biçim vermiştir, diyebiliriz. Grek kültürüne karşı olmakla birlikte, eserini yazarken bile, Grek usullerinden etkilendiği açıktır. En başta, söylevlerin kullanımı gelir. Anlatımda söylevlere yer verme eğilimi ilkin Grek tarih yazarlarında görülmüştür. Ancak Cato söylevlerin bir tarih eserinde kullanılması konusuna  yenilik getirmiştir: Konuşmalardan bazıları bizzat kendisinin yaptığı konuşmalardır. Böylece Origines’in son kitaplarında Cato’nun kendi kelimeleri ve biçemi önemli bir rol oynar. Ayrıca Grek tarihçilerinin örneğine uyarak coğrafi ve etnografik türden ayrıntılara da arada yer vermiştir. Buna karşılık, Grek tarihçilerin bir kişiyi övme geleneğinden, eserinde sözü geçen komutanların isimlerini dahi vermeyecek kadar uzaklaşmıştır. Cato’nun söyleyiş biçimi kısa, dili belagatlı, nükteli, ama ısırıcıydı. Bu yüzden de politik yaşamı sırasında sık sık mahkemeye çıkmak zorunda kalmıştı. Cato Origines’i yazarken sadece söylencelerden yararlanmamıştır, aynı zamanda orijinal dokümanlardan yararlanmak için de  araştırmalar yapmıştır [1] . Cato’dan sonraki tarih yazarları, onun çizdiği yolda ilerleyerek eserlerini Latince yazmışlardı; ancak bu tarihçiler ellerindeki malzemeyi düzenleyerek tarihlerini yazarlarken eski annalistik biçime geri dönüyorlardı. 

EDİSYON:
H. Peter. (Ed.) Historicorum Romanorum reliquiae. I, 55-97; [1914 (2)].

Lucius Cassius Hemina: Cato’nun çağdaşı olan Cassius Hemina dördüncü “Ludi Saeculares” (Yüzyıl Oyunları) zamanında (İ.Ö.146) yaşamıştır. Annales adlı eserinin birinci kitabında Latinlerin tarih öncesi devirlerini, ikinci kitabında Romulus’tan  başlayarak Pyrrhus savaşının sonuna kadar (İ.Ö. 280) geçen zaman dilimini anlatmıştır. Sonraki iki kitap ise (üçüncü ve dördüncü kitaplar) birinci ve ikinci Kartaca savaşlarını anlatır. Biçem bakımından eserine “parataxis” ( eşdeğerdeki cümlelerin bağlaç kullanılmadan bir arada kullanılması: Karşıtı “hypotaxis”) ve “brevitas” hakimdir. Bununla birlikte, İ.Ö. 2. yüzyılın resmi dilini yansıtan çapraşık cümleler de vardır. Anlatımda hikaye “praesens”i (geçmişteki bir olayı anlatmak için şimdiki zamanı kullanmak) etkili bir biçimde kullanılmıştır. O zamanın beklenen süsleme unsurlarından olan alliterasyona (ölçülü ya da düz yazıda uyum sağlamak amacıyla aynı ses ya da hecelerin tekrarlanması) başvurulmuştur. Grek etkisi eserde adım başı hissedilmektedir. Cassius Hemina akılcı bir düşünceyle, düşünür Euhemeros’u (İ.Ö. 300 civarında yaşamış) izleyerek tanrı Ianus, Saturnus ve Faunus’u, sonradan tanrılaştırılmış hükümdarlar olarak yorumlar (frg.1 ve 4). ( Euhemeros’un düşüncesine göre de tanrılar sonradan kendilerine tapınılmış olan, zamanlarının kusursuz insanlarıydı sadece.) Cassius Hemina’nın İtalya’nın orijiniyle, eski zamanlara ilişkin etimolojik, dini ve sosyal konularla ilgilenmiş olması Cato’nun Origines adlı eserinin, kendisi üzerindeki etkisini yansıtmaktadır, denebilir [1] .
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum Romanorum reliquiae [1914 (2)], 98-111

Lucius Calpurnius Piso Frugi:
Yükselmekte olan bir plebs ailesinin üyesiydi Piso Frugi: İ.Ö. 149 yılında “tribunus”, İ.Ö. 133 yılında kosül, İ.Ö. 120 yılında “censor” olmuştu. Censorluk görevi sırasında katı davranış örneği sergilemişti. “Dürüst” anlamına gelen “Frugi” lakabı da onun karakterini yansıtmaktadır. Piso Frugi’nin ölçülü olmaya ne kadar değer verdiğini, Romulus ile ilgili olarak aktardığı bir anekdot da göstermektedir: (frg. 8) “Romulus bir davette, ertesi gün yapacak çok işi olduğundan, az içki içmek zorunda kalmıştı. Romulus’a şöyle bir soru yöneltilir: ‘Eğer herkes sizin gibi yaparsa, acaba içki fiyatları düşer mi?’ Romulus yanıt olarak, ‘eğer her bir kimse istediği kadar içerse, aksine artar,’ der”, “ ‘yani ben istediğimde o kadar çok içtim ki’. Bu demektir ki insan davranışlarında, gerektiğinde ölçülü bir yol tutmalıdır.” Yaşlılık yıllarında yazdığı Annales’inden günümüze 45 parça kalmıştır. En az yedi kitaptan oluştuğu tahmin edilen eser Aeneas söylencesinden başlar ve İ.Ö. 146 yılına kadar gelir. Eserinde kendi zamanını eleştiren Piso Frugi ahlak dersi veren bir anlatım biçimine sahiptir. Anlatımı bazı bakımlardan Yaşlı Cato’ya benzemektedir. Onun etkisi altında kalarak eski Romalı erdemlerini kendi zamanının kötülükleri karşısına koymuştur. Toplumun genel ahlakındaki bozulmaların başlangıçlarıyla ilgili olarak kesin tarihler vermektedir: “Luxuria” için İ.Ö. 187 (frg. 34 P.), “pudicitia subversa” (iffetin bozulması, alçak gönüllülüğün ortadan kalkması) için İ.Ö.154 (frg. 38 P). Anekdotlarının canlılığına karşın biçemi sadedir. Piso Frugi’nin etimolojiye ve topografiye olan ilgisi günümüze kalan parçaların çoğundan sezilmektedir. Eserini yazarken malzemeyi kullanmada özen göstermemiştir. Ennius’un etkisi altında kalarak söylenceleri akılcı bir yaklaşımla değerlendirmiştir. Calpurnius Piso Frugi, Varro, Livius, Halikarnassos’lu Dionysios ve Plinius tarafından kaynak olarak kullanılmıştır. Gellius kendisinden, arkaizminin (eskiliğinin) sade güzelliği sebebiyle iki ayrı yerde söz etmiştir [1] .
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum Romanorum reliquiae [1914 (2)], I., 120-138.

Gaius Fannius:
Fannius’un kimliği konusunda tartışmalar vardır. Kabul edildiğine göre, İ.Ö. 122 yılı konsulünün oğludur. Yazdığı “annales”inin, sadece kendi zamanını içerdiği sanılmaktadır. Sallustius kendisinden, doğruculuk yolunda olması sebebiyle söz etmektedir (hist. frg. I,4 M)  .
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum Romanorum reliquiae [1914 (2)], I,  139-141.
Gaius Sempronius Tuditanus:
Sempronius Tuditanus İ.Ö. 129 yılında konsullük yapmıştır. Libri  magistratuum’u (Roma’nın yüksek resmi görevlileriyle ilgili bir eser) ve belki de bir tarih eseri yazmış olduğu tahmin edilmektedir [1] . Tarih eserinden günümüze sadece bazı parçalar kalmıştır.
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum Romanorum reliquiae [1914 (2)], I,  143-147.

Sempronius Asellio:
Sempronius Asellio İ.Ö.160-İ.Ö. 90 yılları arasında yaşamıştır. “Tribunus militum” olarak İ.Ö. 134-133’te Numantia’da görev yapmıştır. Asellio’nun, Scipio’nun çevresiyle yakınlığı olduğu tahmin edilmektedir. Roma’da tarihi monografilerin asıl yaratıcısı Asellio’dur, diyebiliriz [1] . Tarih eseri Res Gestae ya da Historiae 14 kitaptan oluşup zaman dilimi olarak Asellio’nun yaşadığı zamanı ( yaklaşık olarak İ.Ö. 146-91) içermektedir. Eserin Kartaca’nın mahvedilişiyle başladığı tahmin edilmektedir; İ.Ö. 137 yılı dördüncü kitapta, Tiberius Gracchus’un ölümü beşinci kitapta, Livius Drusus’un ölümü (İ.Ö. 91) on dördüncü kitapta anlatılmaktaydı. Asellio eserinde, yeni bir tarih yazımı istemini ortaya koymaktadır: Önsözünde, gerçeklerin tamamıyla üstün körü bir biçimde toplanmasına karşı olduğunu ifade eden Asellio ( id fabulas pueris est narrare, non historias scribere / bu durum çocuklara masal anlatmaktır, tarih yazmak değildir) çözümleme yapan, olayların sebeplerini gösteren, iç politikayla ilgili bağlantıları göz önünde tutan bir söyleyiş biçimini öngörmektedir ( nobis non modo satis esse video, quod factum esset, id pronuntiare, sed etiam, quo consilio quaque ratione gesta essent, demonstrare / bizim için sadece yapılanı söylemek yeterli değildir, ne amaçla ve ne sebeple yapıldığını da göstermek gerekir / frg. 1). Buradan anlaşılmaktadır ki Asellio annalistik ve pragmatik tarih yazımı arasında bir karşıtlık oluşturmak isteyen Polybios’un etkisindedir. Onun eserinde (Frg. 2’de) Isokratesçi düşüncenin izleri görülür: Gerçek tarih yazımının bilgi vermeyi ve “res publica” (devlet) için kişileri dürüst davranmaya davet etmeyi amaç edineceğini söylemektedir (nam neque alacriores..... ad rem publicam defendendam neque segniores ad rem perperam faciundam annales libri commovere quosquam possunt). Asellio’nun, tarihin işleviyle ilgili görüşleri için Aulus Gellius’a başvurmak gerekir. Aulus Gellius, Asellio’nun bu konudaki görüşleriyle ilgili olarak şunları söylemektedir [2] : Romalılar annalistler ile historiograflar arasına ölçüt olarak edebiyatı koyarlardı. Annalistler olayları yıl yıl kayıtlara geçiren görevliler olarak anlaşılırken, historiograflar olayları anlatırkenki biçemleriyle aynı zamanda da edebiyatçı sayılırlardı. Aulus Gellius’tan öğrendiğimize göre, Asellio yıllıkların olayları sadece aktardığını, buna karşılık tarihin olayları açıkladığını söylemiştir.
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum Romanorum reliquiae [1914 (2)], I,  179-184.


Coelius Antipater:
Antipater Roma’da tarihi monografinin kurucusu olarak kabul edilir. Kendisiyle ve soyuyla ilgili kesin bilgiye sahip değiliz. Yedi kitaptan oluşan eserinde İkinci Kartaca Savaşını anlatmıştır. Hellenistik tarih yazımının monografik ele alış biçimine örnek oluşturur. Konuyu dar bir zaman dilimiyle sınırlama tarihçiye kaynaklar üzerinde daha doğru bir biçimde çalışma olanağını verir. Antipater bilimsel tarihçi olmaya çabalamıştır. Yan tutmadan yazmak için yabancı kaynaklara da başvurmuştur. Tarihi monografi, malzemeyi merkezi bir konu ve bir baş kahraman çevresinde gruplandırmaya olanak tanımaktadır; böylece tarih drama olmaktadır. Çağın anlayışına uygun olarak Scipio odak noktası olur ve bu baş kahraman Hellenistik tarihçilerin Alexandros’u ve Silenos diye bir tarihçinin Hannibal’i ile yarıştırılır. Antipater sanatlı anlatımı amaç edinmeyi ön planda tutan ilk Romalı tarihçidir. Onun için tarih yazmak retorik bir iştir. Dramatik sanat aracı olarak betimlemeyi kullanır. Abartı olmaksızın retorik kabul görmez. Biçemi Asia biçemidir. Anlatımında hikaye “praesens”i (geçmişteki bir olayın anlatımında şimdiki zamanın kullanılması) hakimdir. Eserinde, biçemle ilgili problemler üzerine düşüncelerini açıkça söylemiştir. Antipater’in eseri İmparatorluk dönemi tarihçilerinden Livius tarafından, eserinin xxı-xxx. kitaplarında kaynak olarak kullanılmıştır. Antipater’in eserini Plutarkhos, Vergilius, Valerius Maximus, Plinius, Frontinus ve belki de Dio Cassius kaynak olarak kullanmışlardır. Coelius Antipater’in, anlatımını süslemek için yer verdiği bir çok rüya betimlemesini Cicero de divinatione  eserinde kullanmıştır [1] .
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 158-177.

 Gnaeus Gellius:
Gellius, Gracchus Kardeşler zamanının “annales” yazarıdır (İ.Ö. 2. yüzyıl). Annales eserinin 97 kitaptan oluştuğu sanılmaktadır. Eseri, Roma’nın kuruluşundan başlayarak İ.Ö. 146 yılına kadar geçen olayları anlatır. İçerik olarak aynı konuları kapsayan önceden yazılmış eserlerden daha geniştir. Bunun sebebi olarakStoik düşüncenin etkisiyle gelişen tarih bilinciyle Annales Maximi’nin yayınlanmış olması (İ.Ö. 123) ve kaynak malzemeyi işlemede retorik yöntemlerin ilk olarak o zaman kullanılmış olması gösterilebilir. Çünkü Isokrates’in retorik yöntemlerine ilk başvuran Gnaeus Gellius’tur. Alfabeyi, tıp bilimini, uzunluk ve ağırlık ölçülerini bulanlar hakkında ve kentlerin kurucuları hakkında da bilgiler vardır Gellius’un eserinde [1] .
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum Romanorum reliquiae [1914 (2)], I,  148-157.
Eski Roma’da yıllık (“annales”) yazımı konusunda bu tür gelişmeler olurken otobiyografilerin ve anıların da yazılmakta olduğu görülmektedir: İ.Ö. 115 ve 107 yılları konsülü olan M. Aemilius Scaurus ve P. Rutilius Rufus kendi yaşamlarını yazmışlardı; İ.Ö. 102 yılı konsülü Q. Lutatius Catulus konsüllüğü ile ilgili anılarını yazmıştı. Yirmi iki kitaptan oluşan anılarında Sulla, yaptıklarını Tanrı hikmetinin etkisi olarak göstermeye çalışmıştı.



Genç Annales Yazarları
Sulla zamanının “genç annalistler” olarak adlandırılan “annales” yazarları Augustus döneminin tarihçisi Livius’un kullandığı başlıca kaynak yazarlardı. Bu tarih yazarlarının genel özelliği, Roma’yı merkez alıp eski geleneğe bilinçli bir geri dönüşle, edebi olan ve baştan sona bütünlük içinde olan bir anlatımı amaçlamış olmalarıdır [1] . Şimdi genç “annales” yazarlarından kısaca söz edelim.

Q. Claudius Quadrigarius:
İ.Ö. yaklaşık 100 yıllarının ünlü Romalı yıllık yazarı olan Quadrigarius’un Annales eseri en azından 23 kitaptan oluşuyor olmalıydı. Eser muhtemelen Gallialılar’ın Roma’ya saldırısıyla başlıyordu ve Sulla zamanına kadar uzanıyordu. Quadrigarius’un, İkinci Kartaca Savaşı’ndan başlayarak yazdıkları daha ayrıntılıydı. Üçüncü kitap Pyrrhos savaşını, beşinci kitap Cannae  çatışmasını, altıncı kitap İ.Ö. 213 yılını, dokuzuncu kitap Tiberius Gracchus’un Numantia’da bulunduğu zamanı, on üçüncü kitap İ.Ö. 99 yılını, on dokuzuncu  kitap İ.Ö. 87 yılını kapsıyordu. Quadrigarius Sulla’yı övüyor (frg. 84) ve Marius’u eleştiriyordu (frg. 76; 81; 83 P). Eleştirel tutumun ve yöntemli çalışmanın ürünü olarak tarihinde karakter çizimlerine ve söylevlere yer vermişti. Quadrigarius araya mektuplar, konuşmalar (söylevler) ve anekdotlar sokarak eserinin annalistik şemasını gevşetmişti. Biçemi sade, kelimeleri arkaik (eski) ve gösterişsizdi. Quadrigarius Roma tarihinin İ.Ö. 187 yılından sonrası için Livius’un başta gelen kaynağı olmuştur.  Fronto ve Gellius biçeminin sade güzelliği bakımından ona itibar etmişlerdi [1] .
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 205-237.

Valerius Antias:
Antias’ın Annales adlı tarihi 75 kitaptan oluşuyordu. Roma’nın kuruluşundan başlayarak İ.Ö. 91 yılına kadar, belki de Sulla’nın ölümüne kadar olan yılların tarihini içermekteydi. Eserde her bir yıl değişmez bir şema içinde ortaya konmaktaydı. Antias bazen birden fazla yılın olaylarını bir araya toplamıştı. İkinci kitap Numa zamanını, yirmi ikinci kitap Mancinus’un Numantia’da bulunduğu zamanı, kırk beşinci kitap muhtemelen İ.Ö. 110 yılını kapsamaktaydı. Hellenistik tarih yazarlığında olduğu gibi, Valerius Antias’ta da etkileyici anlatım söz konusuydu. Eserinde inceden inceye işlenmiş savaş sahnelerini, tarih yazımındaki retorik modasını, sergilemekteydi. Fantazinin yüksek oluşu, akılcı anlatımlar ve araya karıştırılan resmi raporlar yoluyla giderilmekteydi. Antias, Scipio Africanus’u över (Livius, 38.50-60) ve Sulla’ya hayranlık duyardı. Biraz ağdalı, yapay olan dili abartılı retorik süslerden olduğu kadar, vulgar unsurlardan da uzaktı. Antias, Livius’un ikinci ana kaynağıdır; Livius ilk on kitapta zaman zaman, Cannae çarpışmasından başlayarak 38. kitaba kadar olan bölümlerde sürekli olarak Antias’ı kaynak almıştır. Livius’tan başka Silius Italicus ve Plutarkhos da Antias’ı kaynak olarak kullanan yazarlardı. Antias’ın aşırı ulusalcı tutumu olayları abartılı bir biçimde Roma’nın yanında yer alarak anlatmasına neden olmuştur [1] .
        EDİSYON:
H. Peter. (Ed.) Historicorum Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 238-275.

Lucius Cornelius Sisenna:
(İ.Ö.119-67) “Praetor” olarak İ.Ö. 78 yılında atanan Sisenna İ.Ö. 70 yılında Verres davasında avukatlık yapmıştı; İ.Ö. 67 yılında Girit’te Pompeius’un komutanı olarak öldü. Yaşlılık yıllarında yazdığı eseri Historiae (12 kitap), Sempronius Asellio’nun kendi zamanını anlattığı tarihini devam ettirir nitelikteydi. Eserin büyük bir kısmını müttefikler savaşı ve Marius ile Sulla arasındaki çekişme kaplamaktaydı. Sisenna aynı zamanda Aristeides’in Milesiaka (Milet tarihi) adlı eserinin de çevirmeniydi. Sisenna Grek “fabula” yazarlarının etkisiyle roman türüne yaklaşan bir anlatım geliştirmiştir [1] . Tarih yazmada örnek aldığı yazar, Alexandros romanının yazarı Kleitarkhos idi [2] . Edebi bir kompozisyon, canlı ve çarpıcı bir biçem sergileyen Sisenna Hellenistik tarih yazarlığının sanat araçları olan dramatik anlatım biçimini, rüya anlatımlarını, “excursus”ları (ara sözler, konudan sapmalar), konuşmaları eserinde ön plana çıkarmıştır. Konusunu özenli bir biçimde düzenlenmiş olarak sunmaya çabalayan Sisenna’nın tarih yazma biçimi Asia üslubu ile arkaik eğilimlerin birleşmesi biçiminde tanımlanabilir. Kimi zaman arıtmacı, özleştirmeci olarak kendini gösterir, kimi zaman da yeni terimler yaratır; -im bitimli zarfları ünlüdür [3] . Sisenna, Sempronius Asellio’nun anladığı anlamda, motivasyon araştırması yapmayı istemiştir, pragmatik ve trajik tarih yazımını oldukça başarılı bir biçimde birbirine bağlamıştır. Historiae  eserinde Sisenna’nın takipçisi olan Sallustius tarih yazarı olarak ona hayranlık duyardı, ama onun “optimates” sınıfına olan eğilimlerinin karşısında yer almıştır. Sisenna, Livius’u da etkilemiştir [4] ve Tacitus’ta da anılır [5] .
EDİSYON:
H. Peter. (Ed.) Historicorum Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 276-297. Milesiaka için: F. Buecheler – W. Heraeus (Ed.) Petronii Saturae etc. [1922 (6)] 264 vd.

Gaius Licinius Macer:
Licinius Macer, Sisenna’nın arkadaşıydı. Bir plebs ailesinden gelen Macer İ.Ö. 79 yılında “tribunus plebis” olmuş, Sulla yasalarına karşı, “tribunus”un haklarını eski haline getirmek için savaşmıştı [1] . Licinius Macer İ.Ö. 68 yılında “praetor” oldu. Bir dolandırıcılık olayı sebebiyle mahkeme önüne çıkan Licinius Macer’i bu olay intihara kadar götürdü. Roma’nın kuruluşuyla başlayan Annales adlı eseri 16 kitaptan oluşuyordu. Keten bezi üzerine yazılmış Romalı memurlar listesi olan Libri Lintei‘yi kullanarak İ.Ö. 5. ve 4. yüzyılların “magistratus”ları ile ilgili genel bilgiler elde etmeyi denedi. Cicero, Macer’in ayrıntıya önem veren ifade biçimini ve Grek kaynaklarını göz önünde tutmadaki eksikliğini ayıplar [2] . Biçem bakımından Asia biçeminin etkisi altındaydı Licinius Macer. Tubero, Halikarnassos’lu Dionysios ve Livius (eserinin ilk on kitabında) Macer’i kaynak olarak kullanmışlardı [3] .
EDİSYON:
H. Peter. (Ed.) Historicorum Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 298-307.

Quintus Aelius Tubero:
Tubero bütün Roma tarihini en az 14 kitapta işlemiştir. Livius ve Halikarnassos’lu Dionysios tarafından kaynak olarak kullanılmıştır. Tubero, Valerius Antias ve Licinius Macer’i kendisine örnek almıştır [1] .
EDİSYON:
H. Peter. (Ed.) Historicorum Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 308.

Çicero dönemi başlarına gelindiğinde, Roma’da tarih yazımı en belirgin çizgileriyle siyasi, eleştirici ve felsefi bir bakış açısı kazanmıştır ve biçemi de hitabeti andırır olmuştur. Tarih yazma işi retorik sanatının bir kolu durumuna gelmiştir. Cicero hatiplerin tarih alanında oldukça iyi bilgi sahibi olmalarının gerekliliğinden, ayrıca tarihin de konuşmalarla geliştirilmiş bir kompozisyona olan gereksiniminden söz etmiştir [1] . Tarih yazımında yeni bir çalışma yöntemi İ.Ö. 1. yüzyılda kendini göstermiştir: Özellikle Alexandria’da (İskenderiye), Hellenistik etkinin bir sonucu olarak eski eserler çok rabet görmeye başlamıştır. Cicero dönemi, hareketli siyasal yaşamı nedeniyle tarihle uğraşanlara konu bakımından çokça malzeme sağlayan bir dönem olmuştur. Yakın tarihin olayları tarih yazarlarının eserlerinde konu olarak işlenmiştir. Bu dönem tarih yazımının en önemli özelliği, siyasetteki bireyselciliğe koşut olarak tarih yazmada da bireyselciliğin etkili olmasıdır [2] . Antik yazarlar tarafından her ne kadar tarihçi sayılmasa da dönemin devlet adamlarından Caesar’dan da burada söz etmek gerekir.

 
  
Gaius Iulius Caesar:
Eski kaynaklara göre [3] C. Iulius Caesar İ.Ö. 100 yılında, sonradan kendi adıyla söylenen Temmuz ayının 12’sinde doğmuştur. Eski yazarlar [4] bu belirlemeyi Caesar’ın öldürüldüğünde (İ.Ö. 44) 56 yaşında olduğunu kabul ederek yapmışlardır. Ünlü eski çağ araştırmacısı, tarihçi ve hukukçu Theodor Mommsen (1817-1903) ise Caesar’ın doğum yılını İ.Ö. 102 olarak belirler. Mommsen’e göre, eğer Caesar’ın doğum yılını eski yazarların söylediği gibi İ.Ö. 100 olarak kabul edersek, memuriyete başlama yaşı geleneklere göre olması gerekenden iki yıl öncesine denk düşmektedir. Eğer böyle bir durum söz konusu olmuşsa, kayıtlarda yer alması gerekirdi. Oysa eski kaynaklarda bu konuyla ilgili herhangi bir kayıt bulunmamaktadır [5] .  Aristokrat bir aileden gelen Caesar, Lucius Caesar ve Aurelia’nın oğluydu. Bir söylenceye göre, Roma’nın milli kahramanı Aeneas’ın oğlu Iulus’un soyundan geliyordu. Aeneas tanrıça Venus’un oğludur. Böylece bu aristokrat soyun tanrılarla da bağlantısı kurulmuş olur. Caesar’ın çocukluğu halası Iulia’nın eşi Marius’un başında bulunduğu demokrat partisiyle, Sulla’nın aristokrat partisi arasındaki kanlı mücadeleler ortamında geçmiştir.
Plinius, Caesar’ın dinlemek için kulaklarını, okumak için gözlerini, yazmak için ellerini ve emretmek için aklını aynı zamanda kullanabildiğini yazar [6] . Gerçekten de pekçok işi aynı anda başarmış, çok yönlü ender insanlardandır, Caesar. Onun komutan, devlet adamı, yazar kimliklerini biribirinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Yapıtlarının, özellikle de söylevlerinin büyük bir kısmının günümüze aktarılamamış olması, Caesar’ı daha yakından tanımamız açısından büyük bir kayıp sayılır.
Son derece yetenekli bir hatip olan Caesar söylevlerini yazılı olarak alıkoymamıştı. Günümüze ulaşmamış olan söylevleri yalnızca Cicero’nun söylevleriyle karşılaştırılabiliyor ve Cicero’nunkilerden sonra ikinci sırayı alıyordu. Alpleri geçerken, yolculuk sırasında yazdığı, gramer üzerine bilimsel bir yapıt olan De Analogia, Roma’dan İspanya’ya giderken yolculuk sırasında yazdığı şiirlerini topladığı Iter, Cicero’nun Cato methiyesine bir yanıt olarak yazdığı iki kitaplık Anticatones, astronomi alanında bir araştırma olan De Astris  ya da Apophthegmata, nükteli sözlerini topladığı Collectanea, Hercules’e övgü niteliğinde yazılmış gençlik yıllarına ait bir şiir, bir trajedi olan Oedipus Caesar’ın günümüze aktarılamamış, varlığını ancak eski kaynaklardan öğrenebildiğimiz yapıtlarıdır. Onun günümüze aktarılmış olan yapıtları Commentarii ortak adıyla bilinen Bellum Gallicum ya da Commentarii de Bello Gallico ve Bellum Civile ya da Commentarii de Bello Civili, yazarının kimliği konusunda hala tartışmalar bulunan Bellum Alexandrinum, Bellum Africanum ve Bellum Hispaniense dir.
Yönetimde bulunduğu dönemi ustalıkla anlattığı Commentarii’si bir bakıma Caesar’ın kendini savunmasıdır, diyebiliriz. Bellum Gallicum İ.Ö. 58-51 yıllarında Gallia’daki savaşlar sırasında aklına estiği gibi hücumlar yapmakla suçlanan ve Britannia’da olduğu gibi başarısızlıklar da kaydeden Caesar’ın Cato’ya ve Senato’ya karşı bir savunmasıdır. İ.Ö. 49-48 yıllarında çıkan iç savaşı konu alan Bellum Civile de Caesar’ın, iç savaşlardaki esas sorumluluğu kendi omuzlarından Pompeius’un omuzlarına atmak için yaptığı akıllıca bir girişimdir [7] . Sekiz kitaptan oluşan Bellum Gallicum’un sekizinci kitabının Caesar tarafından yazılmayıp Aulus Hirtius [8]   tarafından kaleme alındığı kabul edilir. Eserin ilk yedi kitabının İ.Ö. 52-51 yıllarında kış aylarında yazıldığı ve İ.Ö. 51 yılı başlarında bir bütün olarak yayınlandığı düşünülmektedir. Bu yedi kitabın yazınsal bütünlüğü de bu varsayımı desteklemektedir. Bellum Gallicum Cicero [9]   ve Aulus Hirtius [10]   tarafından bir tarih yapıtı olmaktan çok, tarih yazarına malzeme sağlayacak bir yapıt olarak değerlendirilmiştir. Ancak bu yapıt Caesar’ın Gallia savaşı hakkında  elimizde bulunan tek kaynaktır ve savaş hakkında eski çağdaki herhangi bir başka askeri operasyondan daha fazla olmak üzere bilgi verir [11] .
Bellum Civile’nin konusu, daha önce de söz ettiğimiz gibi, İ.Ö. 49-48 yıllarının Roma tarihidir. Bu iki yıl zarfında geçen olaylar kuvvetli iki karakter, Gaius Iulius Caesar ve Gnaeus Pompeius, etrafında toplanmıştır [12] .  Üç kitaptan oluşan bu yapıt İ.Ö. 47 yılında hazırlanmıştır. Birinci kitap İ.Ö. 49 yılı başlarındaki Senato görüşmeleriyle ve Caesar aleyhine alınan kararlarla başlar (1-6. bölümler); 7-23. bölümlerde Caesar İtalya’yı fetheder, Pompeius Brundisium’da [13]   kuşatılır ve Dyrrhachium’a [14]   geçer (24-29. bölümler); Cotta Sardinia’dan [15] , Cato Sicilia’dan [16]   kaçarlar (30-36. bölümler); kısa bir süre Roma’da kaldıktan sonra Caesar İspanya’ya gider, yolda, kenti kuşatsınlar diye, Trebonius ve D. Brutus’u Massilia’da [17]   bırakır, İspanya’da Pompeius’un legatus’ları olan Afranius ve Petreius’u yenilgiye uğratır (37-87. bölümler); 56-58. bölümler Massilia önlerinde yapılan deniz savaşını anlatır [18] .  İkinci kitapta İ.Ö. 49 yılının diğer olayları anlatılır; böylece Caesar her bir yılın olaylarını bir kitapta anlatma kuralını bir kenara bırakmıştır: Massilia kuşatılır (1-16. bölümler); Varro İspanya’ya gider (17-20. bölümler); Caesar Roma’da bulunmazken diktatör ilan edilir (21. bölüm); sonunda Massilia teslim olur (22. bölüm); Curio Afrika’da sonuçsuz bir savaş yapar ve şehit düşer (23-44. bölümler) - bu olay yapıtın dramatik doruk noktasını oluşturur [19] . Üçüncü kitap İ.Ö. 48 yılının olaylarını anlatır; anlatılanlar Brundisium, Dyrrhachium ve Pharsalus’ta olanlar ve Pompeius’un ölümüdür [20] .  
“Commentarius” kelimesi eril bir isimdir; “yazılı notlar” anlamına gelir. Çoğul olarak “anılar” anlamında da kullanılır. Caesar’ın Commentarii’si ilk olarak Roma’da 1469 yılında basılmıştır [21] . Commentarii de Bello Gallico ile Caesar Latincesinin doğruluğuyla olduğu kadar, biçeminin inceliğiyle de övgü toplamıştır. Kendi zamanının ve sonraki yüzyılların eleştirmenleri tarafından Latin dilinin ustası olarak kabul edilen Caesar’ın yalın, süssüz, dobra dobra (açık sözlü) biçemi Cicero’dan [22]   büyük iltifat görmüştür [23] . Commentarii’de kendisinden her zaman için üçüncü tekil kişi olarak söz eden Caesar kendisi dışındaki kişilerin ağızından aktardığı konuşmaları, söylenenleri öz olarak vermek istediği için, dolaylı cümlelerle (“oratio obliqua”) aktarmıştır; bununla birlikte Bellum Gallicum’un yedinci kitabında dolaysız cümlelerden (“oratio recta”) oluşan doğrudan konuşmalar da bulunmaktadır [24] . Biçeminin en göze çarpan özelliği,  “şimdiki zamanı” (“praesens”) çok kullanmasıdır [25] .
Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi Bellum Alexandrinum, Bellum Hispaniense ve Bellum Africum adlı yapıtların yazarının kimliği belli değildir. Bellum Alexandrinum’un biçemi Bellum Gallicum’un biçemine çok benzediği için, bu yapıtın yazarının da Aulus Hirtius olduğu kabul edilir. Diğer iki yapıtın  ise, bu yapıtların konusu olan savaşlarda dövüşmüş, Caesar’ın savaş arkadaşları tarafından A. Hirtius’un ya da L. Cornelius Balbus’un teşvikiyle yazılmış oldukları kabul edilir. Bazı bilim adamları ise, bu üç yapıtın da yazarının ayrı kişiler olduklarını ileri sürerler. Sade ve sıkıcı bir anlatımı bulunan Bellum Alexandrinum bu üç yapıtın arasında yazınsal değer bakımından  en iyi olanıdır. Kompozisyonu iyidir. Olaylar doğru ve taraf tutmadan anlatılmış görünmektedir. Biçemi Caesar’ınki kadar canlı ve veciz olmamakla birlikte, açık ve temizdir, yapmacık değildir [26] . Yazarının kimliği kesin olarak bilinmemekle birlikte Bellum Africum’un anlatımından, yazarının karakteriyle ilgili bazı ipuçları yakalamak mümkündür: Kronolojik bilgilerde gösterdiği titizlikten ve askeri birliklerin duygularını güvenilir bir biçimde kaydetmiş olmasından, bu yapıtın yazarının genç ve deneyimsiz, ateşli ama aynı zamanda iyi de bir gözlemci olan bir subay olduğunu söyleyebiliriz [27] . Bazen önemsiz ayrıntılara değindiği, bazen de önemlilerinden hiç söz etmediği için, tarihi bakış açısı zayıftır; çok sayıda Grekçe kelimenin kullanıldığı dili belirgin bir ifade yetersizliği göstermektedir; çoğu kez kaba olan cümle yapısı bazen gramer kurallarının dışına bile çıkabilmektedir [28] . Bir giriş bölümü bulunmayan yapıt konudan sapmalar da (“excursus”) içermemektedir [29] .
Bellum Hispaniense’nin günümüze aktarımındaki eksiklikler sebebiyle, yapıtın yazarının yazınsal ve tarihsel değeri konusunda kesin bir şeyler söylemek zor olmakla birlikte, yine de bazı saptamalar yapmak olanaklıdır: Anlatımı her zaman etkili ve açık değildir; kronolojisi her zaman doğru değildir; biçemi zayıftır; kelime dağarcığı sınırlıdır; gereksiz kelime ve cümle tekrarları vardır; grameri güvenilir değildir, sık sık konuşma dilinden ifadeler kullanılmıştır [30] .
EDİSYON:
A. Klotz (ed.) C. Iuli Caesaris commentarii. Stuttgart-Leipzig: Bibliotheca Teubneriana, [1992].
Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi, ileriki dönemlerinde de, tarih yazanlar siyasi yaşamda etkin rol almakta olan kişilerdi.


Gaius Sallustius Crispus:
Klasik Roma tarihçiliği Sallustius ile başlatılır. Çünkü Sallustius’tan önce tarih yazanlar ya yıllıklar biçiminde ya da anı türünde eserler vermişlerdi. Bizim bugün anladığımız anlamda tarih yazan Sallustius’un eserleri tek tek olayları ya da kişileri ele alan monografiler biçimindeydi. Sallustius İ.Ö. I. yüzyılda yaşamıştır (İ.Ö. 87/86-İ.Ö. 36/35). Doğum yeri Apenin eteklerinde bir Sabin kenti olan Amiternum (bugünkü San Vittorino, kuzeyde) dur. Halk sınıfından varlıklı bir aileden gelmektedir Sallustius. Pythagoras yanlısı felsefeyle ve edebiyatla uğraşmıştır. İ.Ö. 55 ya da 54’te “quaestor”, İ.Ö. 52’de “tribunus plebis” olarak görev almıştır. Bundan sonra bir süre adı dedikodulara ve siyasi olaylara karışmış, İ.Ö. 50 yılında ahlak dışı davrandığı gerekçesiyle senatodan çıkarılmıştır. Partiler arası çekişmelerde halk partili olarak mücadele etmiştir. Azatlılar ve zanaatkarlardan kurulu çetenin başı P. Clodius Pulcher ile soylular sınıfının desteklediği T. Annius Milo’nun çetesi arasındaki çatışmalarda ve Clodius’un öldürülmesine kadar giden bu çekişmelerde Clodius’un tarafını tutmuştur. İşte bu olaylar sırasında adı pek çok dedikodulara karışmıştır. Dönemin censor’ları tarafından, yakışıksız davranışlarda bulunduğu gerekçesiyle İ.Ö. 50 yılında senatodan çıkarılmıştır. Bu sırada Sallustius Suriye’de “legatus pro praetore” olarak görevli bulunuyordu. İ.Ö. 49 Yılında Pompeius ile Caesar arasında çıkan iç savaşta etkili bir Caesar yanlısıydı. Böylece Caesar’ın sayesinde yeniden “quaestor” ve daha sonra “praetor” olmuştur. Sallustius İ.Ö. 48 yılında Caesar’ın Pharsalos’taki zaferinden sonra yeniden senatoya girmiştir; İ.Ö. 47’de Caesar’ın yanında askeri hizmetlerde bulunmuş, ama pek başarılı olamamıştır; İ.Ö. 46 yılında Caesar ona Africa Nova’nın (Numidia eyaletinin) proconsul’lüğünü vermiştir; İ.Ö. 45 yılında Roma’ya döndüğünde, hakkında zimmet davası açılmasından yine Caesar sayesinde kurtulmuştur; İ.Ö. 44’te Caesar’ın öldürülmesinden sonra büyük bir sarsıntı geçiren Sallustius kamu işlerinden elini çekmiştir. Mons Quirinalis ile Dincius arasındaki, “Horti Sallustiani” diye bilinen bahçelerle çevrili evine çekilerek zamanını, İ.Ö. 36/35 yılındaki ölümüne kadar tarih yazmakla geçirmiştir.
Eserleri: Sallustius’un de coniuratione Catilinae, eserinin konusu İ.Ö. 63 yılında Cicero’nun konsüllüğü zamanında Catilina adındaki soylu sınıftan bir kişinin başlattığı ve başarısızlıkla sonuçlanan ayaklanma girişimleridir. Bellum Iugurthinum adlı eserinin konusu güncel değildir. Bu eserinde Sallustius İ.Ö. II. yüzyılın sonlarında (İ.Ö. 111-105) Romalılar ile Numidia kralı Iugurtha arasındaki savaşı anlatmaktadır. Soyluların kendini bilmezliğine ilk kez bu savaşta karşı çıkıldığı için, bu konuyu ele aldığını söyler Sallustius. Numidia Afrika’nın kuzeyinde bir krallıktır. Numidia’da taht yüzünden çıkan kavgaya Roma karışmış, gönderilen ilk önderler Kral Iugurtha’nın parasına yenilmişler, soylu Metellus Romalılar açısından savaşa olumlu bir yön vermişse de zafer onun ardından oraya giden halkçı Marius’un olmuştur. Sallustius’un bu iki monografik eseri yapı bakımından birbirlerine benzemektedir. Her iki eser de giriş niteliğinde bir önsözle başlar, baş kahramanın kendisini ve bulunduğu ortamı anlatır. Her iki eserde de yazar söz konusu olayı anlatırken konudan sapmalar yaparak öykünün kahramanlarını tek tek ya da bütün olarak anlatmaktadır. Bu iki eserde de karakter çizimleri, söylevler, toplum tabloları, coğrafi betimlemeler bulunmaktadır. Bu tür yan ögeler kullanarak ana konuyu daha belirgin kılmaya çalışmıştır Sallustius. Yazarın Historiae adlı eseri Sisenna’nın tarihinin devamı niteliğindedir. Beş kitaptan oluşan eserden günümüze dört söylev, iki mektup ve bir kaç parça kalmıştır. Sulla’nın ölümünden sonra İ.Ö. 78-67 yıllarının olaylarını kapsar.
Sallustius’un kamu hizmetinde çalışırken, siyasal görüşünün (bu görüş temelde halkçı görüştür) eserlerinin konularını seçmede de etkili olduğunu görüyoruz: De coniuratione Catilinae’da anlatılan ayaklanmanın hazırlayıcısı soylu sınıfından (“nobili genere natus”) gelmektedir. Iugurtha eserinde ise Sallustius kendisinin, soyluların yönetimine halktan gelen ilk tepki olarak gördüğü Iugurtha savaşını anlatır. Catilina ve Iugurtha’nın önsözleri kuruluş bakımından aynıdır. Historiae eserinde anlatılan olaylar ise halk sınıfının soylulara karşı üstünlük kazandığı zaman diliminin olaylarıdır. Varınlıoğlu’na göre, Sallustius kamu görevinden ayrıldıktan sonra yazdığı eserleriyle “siyasal görüşünde uygulamadan kuramsala geçmiştir” [1] .
Sallustius de coniuratione Catilinae eseri için yazılı, sözlü hiç bir kaynak göstermez. Çünkü kaynak kendisidir. Bellum Iugurthinum için, çağdaş belgeleri, Sisenna’nın Historiae’ını, Scaurus ile Sulla’nın anılarını, Hiempsal’in Kartaca Kitaplarını (Kartaca dilinde beş kitap) kaynak olarak kullanmıştır. Bu yazılı kaynaklara Numidia’da görevliyken topladığı sözlü kaynakları da eklemiştir. Eserinde kaynak bildiriminde bulunmuştur: XVII,7; XVIII,2; XCV,2. Her iki monografisinde de ortak olan özellikler: Her iki eserde de başlangıçta bir önsöz vardır. Ardından konu sunulmaktadır. Olaydan ya da savaştan önce olayın ya da savaşın baş kişisi ve ortam tanıtılmaktadır. Ancak bunların sıralanışı her iki eserde de farklıdır. De Coniuratione Catilinae’da ilkin Catilina, sonra toplum; bellum Iugurthinum’da ilkin Numidia ailesi, sonra Iugurtha tanıtılmaktadır. Bu değişiklik konuların gereğine göre yapılmıştır. Her iki eserde de “proemium”, kişilikler, söylevler, “excursus” (konudan sapmalar) vardır.
Sallustius Miletoslu Hekataios’tan beri tarih yazmada bir gelenek halini almış olan önsöz yazma geleneğine uyarak, eserlerinde konuya doğrudan girmeyip bir önsözle başlar. Her iki eserin önsözü biçim ve içerik bakımından birbirlerine benzemektedir. Her iki önsöz de kişiseldir, yazarı üzerine bilgi verir, felsefi içeriklidir, insanı ele alır, siyasaldır, Roma’daki kamu yaşamının iç yüzünü yansıtır. Kişilik çizimleri Grek tarih yazarlığında da önemli bir yer tutuyordu. Thukydides’i izleyen Sallustius olaylara yön veren kişilerin karakterlerini çizmiştir. Çünkü tarihi olaylar kişilerin ellerinde biçimlenip gelişir. Böylece de coniuratione Catilinae’da özellikle Catilina, Sempronia, Caesar, Cato üzerinde durmuştur. Bellum Iugurthinum’da hem Afrika’dan hem de Roma’dan karakter çizimleri yer alır. Afrika’dan Masinissa, Micipsa, Iugurtha, Adherbal, Hiempsal, Bocchus, Massiva, Bomilcar, Gauda, Nabdalsa, Dabar. Roma’dan Calpurnius, Scaurus, Bestia, Baebius, Albinus, Aulus, C. Manilius, Metellus, Marius, Sulla, A. Manlius.                                                            
Söylevler kişileri dolaysız tanımaya yarayan bir anlatım biçimidir. Anlatılan bir olayda kişilerin konuşmalarına yer verme geleneği Grek yazınından gelmektedir. Bunun örneklerini ilkin destan türünde görmekteyiz. Tarih yazımında ise söylevler kullanmada Thukydides önemlidir: Geçmişte iz bırakmış kişilerin özelliklerini söylevler yardımıyla ortaya koymuştu. Grek tarihçileri sorunu iki yanlı olarak ele alabilmek için, söylevleri çift çift düzenlemişlerdi. Sallustius da Grek tarihçiliğini izleyerek eserlerine söylevler koymuştur. De coniuratione Catilinae’da üç konuşma vardır: Catilina, Caesar, Cato; bellum Iugurthinum’da ise Afrika’dan Numidia kralı Micipsa’nın konuşması, Adherbal’in konuşması, Roma’dan halk partisi temsilcisi Memmius’un ve konsül seçilen Marius’un konuşmaları önemli konuşmalardır.
“Excursus”lar (konudan sapmalar) yazarın gerekli gördüğü olayları, durumları, belirlemeleri aktarmak için, temel konuya yandan soktuğu eklemelerdir. Bunları esas konunun daha iyi anlaşılması, her şeyin açıkça görülmesi için kullanmıştır. De coniuratione Catilinae’da yer alan excursus’lar: Roma’nın siyasi ve toplumsal durumu; özetle Roma’nın geçmişi, kendi zamanı ile eski dönemlerin karşılaştırılması (VI-XIII); ayaklanmanın toplumsal ortamı; ayaklanmacıların ruh durumları, halk sınıfının yaşam koşulları, Roma’da kamu kesimi, toplum yapısı, halk sınıfı ile soylular arasındaki çekişmeler, Catilina olayının doğuş sebepleri (XXXVI,4-XXXIX,5). Bellum Iugurthinum’da excursus’lar: Numidia’nın yeri ve yerli halkı (XLI-XLII); Roma toplumu içindeki kaynaşma ve partiler arasındaki çatışmalar (LXXVIII-LXXIX). Historiae’da Sulla’nın ölüm yılı olan İ.Ö. 78’den sonraki on iki yıllık dönemin olaylarını ele almayı tasarlamış yazar: Bu eseri Sertorius’a karşı savaş, Spartacus başkanlığındaki köle ayaklanması (İ.Ö. 73-71), Pompeius komutasındaki korsan savaşı (İ.Ö. 78-67), Üçüncü Mithridates savaşı gibi konuları kapsayan bir kitaptı. Yıllık biçimindeki bu kitabını bitiremeden ölmüş olmalı Sallustius. Bu eserden ve de eserle ilgili elimizde bulunan parçalar: dört söylev, iki mektup, Spartacus ayaklanmasının başlangıcı (İ.Ö. 75-74), ve çeşitli yazarların Historiae’dan yaptıkları alıntılardır. Eserden günümüze ulaşan söylevler ve mektuplar: Con. Lepidus’un Roma halkına verdiği söylev, L. Marcius Philippus’un senatoda Lepidus’a karşı konuşması, C. Cotta’nın Roma halkına söylevi, Pompeius’un senatoya mektubu (İspanya’daki ordusuna yardım istemek için yazdığı ilginç mektup); halk temsilcisi Macer’in halka söylevi, Mithridates’in Parth kralı Arsaces’e mektubu.
Sallustius’un, tarih yazarlığını seçmesinde önceden kamu görevinde bulunmuş olması etkili olmuştur. Kamu yüksek görevlilerinin olup biten olayları yazıya geçirmeleri Roma’da yadırganmayan bir uğraştı. Anımsanacağı gibi, Roma’da tarih türüne başlangıç sayılabilecek annales’i (yıllıkları) kamuda görevli kişiler hazırlıyorlardı. Bu alanda ilk isim Q. Fabius Pictor du. Aulus Gellius’tan öğrendiğimize göre, İ.Ö. II. yüzyılda yaşamış olan Sempronius Asellio tarihçi ve “tribunus militum” idi. Eserinde kendi yaşadığı olayları aktarmıştı. Eserinin önsözünde yıllıkların olayları düpedüz aktardığını, tarihin ise açıkladığını söylemişti. Böylece yıllık yazmanın artık bırakılarak tarihin tür olma yoluna girdiği görülmektedir. (De coniuratione Catilinae I-IV ve VIII ile bellum Iugurthinum I-IV. bölümlere bkz.). Sallustius tarih türünde kendine örnek aldığı Grek tarihçisi Thukydides’i öz ve biçim bakımından izlemiştir. Thukydides doğrultusunda siyasal tarih yazan Sallustius olayları anlatmanın yetmediğinin, açıklamanın gerekliliğinin bilincine varmıştı. Bunun için geçmişe dönerek siyasal durumla, toplumsal yapıyla ve törelerle ilgilenmişti. Sallustius monografi yazması bakımından Coelius Antipater’in, konusunu kendi çağından seçmiş olması bakımından Sempronius Asellio ile Sisenna’nın izinden gitmişti. Sisenna onu aynı zamanda önsözlerin felsefi içeriği ve törelere ilişkin excursus’lar açısından da etkilemişti. Olaylara yorum getirmesi, eski kelimeleri kullanması bakımından Cato’ya benzemekteydi. Titus Livius ve Tacitus ondan etkilenmişlerdi. XIX. Yüzyıl bilginleri Sallustius’u Tacitus ile Livius arasına koyarlar (Tacitus birinci sırada olmak üzere) ve Roma’da tarihin Caesar ve Sallustius ile başladığını söylerler.
Sallustius’un üslubunun özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: 1. Arkaizm: hem sözcükleri eski biçimleriyle kullanmış hem de kıyıda köşede kalmış ya da artık kullanılmaz olmuş sözcük ve deyimleri bulup bunları kullanmıştır. 2. Variatio (Çeşitleme): simetriden kaçınmış. Örneğin, bir zarf ile çekimli bir isme cümlede aynı görevi vermiştir. 3. Brevitas: Kısa anlatım. Ama bu kısa anlatım, anlatılanın karanlık ve anlaşılmaz hale gelmiş olması anlamına gelmez. Sallustius yazış eğilimleri bakımından Cato’ya benzer. Thukydides’i kendine örnek almıştır. Sonraki tarih yazarlarından Tacitus’u etkilemiştir. Sallustius’un düşünce yapısı, tarihçinin (Sallustius’un) birbirinden farklı Grek yazar ve düşünürlerinden etkilendiğini bize göstermektedir: Filozof tarihçi Polybios’tan, Poseidonios’tan, Pythagoras’tan, Platon’dan, Aristoteles’ten ve Stoa Okulu görüşlerinden.
EDİSYON:
L. D. Reynolds (ed.) Oxford Classical Text, 1991.
A.   Kurfess, Catilina, Iugurtha, Fragmenta ampliora, (ed.) Teubner, [1957, 1962, 1981].
Bu sırada biyografi (yaşam öyküsü) ve otobiyografi (öz yaşam öyküsü) yazımı da gelişmiştir Roma’da. Biyografi kelimesi Grekçe “bios” (”yaşam”) ve “graphein” (”yazmak”) kelimelerinden gelmektedir. Dönemin önemli biyografi yazarı Cornelius Nepos’tur.


Cornelius Nepos:
(İ.Ö. 100-25) Gallia Cisalpina’da Hostilia’da doğmuştu Cornelius Nepos. Sallustius’un çağdaşıydı. Cicero ve Atticus’un, şair Catullus’un yakın arkadaşıydı. Catullus şiir kitabını  övgü dolu dizelerle kendisine atfetmişti. Hiç bir zaman politik yaşama katılmamıştı ve taraf tutmamıştı. Eserlerinden günümüze hemen hemen hiç bir şey kalmamıştır. Nepos’tan günümüze kalan, ünlü Grek ve Romalı komutanların yaşamlarıyla ilgili eseri bazı yazarlar tarafından, Theodosius zamanında yaşamış gramerci Aemilius Probus’a mal edilmişti. Bu mal edilmenin yanlış olduğu daha sonra anlaşılmıştır: Aemilius Probus, Theodosius’un gönlünü almak için, Nepos’un bu eserini kendi adıyla yayınlamıştı. Nepos, anlatımının berraklığı ve doğruluğu, üslubunun ve ifade tarzının inceliği sebebiyle ve dili sebebiyle övgü toplamıştı zamanında. Bazı yazarlara göre üç kitaplık bir “khronikon” yazmıştı. Bu “khronikon” ünlü kral, general ve antik yazarların biyografisi biçimindeydi.
Eserleri:
1. Chronica: üç kitaptan oluşur. İ.Ö. 54 yılında tamamlanmıştır. Nepos’un düz yazı olarak yazdığı en eski eseridir. Bu eserden şair Catullus söz etmektedir (I, 3-7). Eser edebiyat tarihini de göz önünde bulundurur. Tahmin edildiği üzere Grek ve Roma ile ilgili olayların mitolojiyle karıştırılarak anlatıldığı kronolojik bir eserdi. 
2. Exempla: İ.Ö. 44 yılından sonra tamamlanmıştır. En az beş kitaptan oluştuğu tahmin edilmektedir. Bu eser kayıptır.
3. Cato ve Cicero’nun ayrıntılı biyografileri.
4. De viris illustribus (Ünlü Kişiler Hakkında): Nepos’un baş eseridir. En azından on altı kitap olduğu tahmin edilmektedir. Bu eserde ünlü komutanlar, tarihçiler, krallar, hatipler zaman zaman da şairler anlatılır. Bu değişik uğraş alanlarından gelen kişilerin yaşamları iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Greklerden ve başka topluluklardan ünlü kişilere, ikinci bölümde ise Romalılardan ünlü kişilere yer verilmişti. Eserin de excellentibus ducibus exterorum gentium (yabancı ulusların üstün komutanları hakkında) adlı bölümünde Miltiades, Themistokles, Aristides, Alkibiades, Hamilkar, Hannibal gibi yabancı komutanlara ait 22 yaşam öyküsü günümüze kadar ulaşmıştır. Eserin de historicis Latinis  (Latin tarihçileri) bölümünden ise Yaşlı Cato’nun ve Atticus’un yaşam öyküleri günümüze kadar ulaşabilmiştir.    
5. Genç Plinius’tan öğrendiğimize göre [1] , Nepos ayrıca küçük bir tarih eseri de yazmıştı. Bu eser belki de coğrafi bir eserdi.
Nepos Chronica  eseri için Atinalı Apollodoros’un Chronica’sını örnek olarak kullanmıştı. Biyografiler için kaynak olarak Grek tarih yazarlarına başvurmuştu. Nepos’un biyografilerinde edebi biçim çok çeşitlidir. Belirli bir biçim söz konusu değildir. Övgü ve yergi birbirine karışmıştır. Dili kullanışı klasiktir. Latincesi temiz, ifadesi açıktır. Üslubu konuşma dilinin özelliklerini gösterir ve arkaizm içerir. Süslü bir anlatım kullanmaya eğilim göstermesi, Nepos’un aldığı retorik eğitiminin yansımasıdır. Biyografileri eleştiri ve düşünceden yoksundur. Kullandığı malzemeyi denetlemede eksikleri vardı ve çizdiği kompozisyonlar hatalıydı. Nepos çok iyi bir anekdot anlatıcısıdır. Tarih yazarlığı ve dramatik anlatı bakımından nitelikli sayılmasa da ahlaksal bir amaç gütmesi ve yabancı halkları anlamayı öğütlemiş olması bakımından değerli sayılabilir.
Nepos bir biyografi yazarı olarak, kişilerin yaşamındaki tarihi bilgileri vermekten çok, onların karakterlerini tasvir etme eğilimindedir. Günümüze kadar ulaşmış olan parçalarda görülmektedir ki, sözü edilen kişilerin psikolojisi iyi anlatılmamış, özellikleri belirtilmemiştir. Basmakalıp meziyetlerinden söz ettiği komutanların biyografilerinin hiç bir canlılığı yoktur. Günümüze kalan biyografilerin en ilginci Nepos’un kendi gözlem ve bilgisine dayanarak yazdığı Atticus’un biyografisidir.
EDİSYON:
P. K. Marshall (ed.) Teubner, [1977].

Varro:
Roma’da biyografi yazarı olarak Nepos’tan başka, onun çağdaşı olan Varro’yu görmekteyiz. Varro coğrafyadan tarihe, şiirden gramere, hukuktan pozitif bilimlere ve antik bilimciliğe, eğitimden felsefeye değin çok çeşitli konularla ilgilenmiş ve 600’ün üzerinde eser vermiş büyük bir Romalı bilgindir. Antiquitates Rerum Humanorum et Divinarum (İnsanlarla ve Tanrılarla İlgili Şeylerin Tarihçeleri) adlı eseri Roma’nın gelenekleri, görenekleri, geç dönem tarihi hakkında bilgi veren bir tarih ansiklopedisi niteliğindedir. Eserin res humanae kısmında Roma’yı, İtalya’yı ve başka kentleri, genel yaşamın eski şeylerini ve zaman dizimini, res divinae kısmında din görevlileri kurullarını, kehanet yerlerini, dini bayramları ve kurbanları, daha sonra da tanrıları ele alır. Günümüze kadar ulaşamayan bu eserle ilgili olarak, Varro’dan sonraki bilginlerin bu eserden yaptıkları alıntılar yardımıyla bilgi edinebiliyoruz. Varro’nun Imaginum Libri XV (kısaca Imagines de denir) ya da diğer adıyla Hebdomades  (Yediler) adlı bir diğer eseri yedi değişik alanda ün yapmış 700 Grek ve Romalının kısa karakter tasvirlerinden oluşmuştur. On beş kitaptan oluşmuş eserde 700 kişinin karakterlerine portreleriyle ve portrelerine eklenmiş bir epigramla birlikte yer verilmiştir. Bu eser resimli bir biyografik sözlük niteliğindedir. Eserin temelindeki yedi sayısından dolayı bu esere Hebdomades denir.
Aynı dönemin bir başka biyografi yazarı olarak Cicero’nun azatlısı ve özel sekreteri Tiro’yu görmekteyiz. Tiro, Cicero’ya bağlılığını göstermek için, onun bir biyografisini yazmıştı.
Sulla’nın  Res Gestae’ında görünen otobiyografi eğilimi, bu dönemde Cicero’nun de consiliis suis  yazısında olduğu gibi kendini koruma yazısı  niteliği taşır. Cicero kendini övmek ve yükseltmek için, kendi konsüllüğü üzerine Grekçe bir yazı yazmış ve konsüllüğünü ayrıca bir şiirle övmüştür.


Aulus Hirtius:
Caesar’ın Gallia’daki subaylarındandır. Vibius Pansa ile birlikte İ.Ö. 43 yılında konsüllük yapmıştır. Caesar’ın öldürülmesinden sonra konsül atanmıştır (“consul designatus”). Cicero tarafından ordularını Antonius’a karşı götürmeye teşvik edilmişti. Octavianus ile birlikte Mutina kuşatmasında bulundu. Ancak Octavianus’un ordularının zafer kazandığı sırada öldürüldü. Hirtius, Caesar’ın de bello Gallico’suna sekizinci kitabı eklemiştir. Bellum Alexandrinum’u da onun yazdığı kabul edilmektedir. Cicero ile mektuplaşmaları dokuz kitap halinde yayınlanmıştır. Epikuros yanlısı olarak bilinen Hirtius oldukça özenli ve akıcı üslubu olan bir yazardı.


KRİZ VE DEĞİŞİKLİKLER

(Principatus Dönemi)

Augustus Çağı’na gelindiğinde Roma’da iç savaşlar, siyasi çekişmeler artık son bulmuştu. Barışı yeniden sağlayıp Ianus Tapınağının kapılarını kapatan Augustus Roma’nın, eski gücünü, geleneksel niteliklerini, eski Romalı erdemlerini yeniden kazanması için, Romalılık ruhunun yeniden uyandırılabilmesi için, edebiyat, din ve güzel sanatlar alanlarında geniş kapsamlı bir iyileştirme programı hazırladı. Bu programın yürütülebilmesi ve istenilen sonuca ulaşılabilmesi için halka benimsetilmesi, bunun için de propaganda yapılması gerekliydi. Propaganda için de en iyi yol yazarlardan yararlanmaktı kuşkusuz. Ancak bu iş zorlama ile değil, yazarın da kendi isteğiyle oluyordu. Kültüre önem veren Augustus zamanında Roma’da ilk kez, yazarlar toplum içinde değer ve saygınlık kazandılar; belirli edebi çevreler oluşturdular. Bu dönem, Cicero dönemi gibi iç savaşlar, çekişmeler, karışıklıklar dönemi değildi. Edebiyatın çeşitli kollarına olduğu gibi tarihe de yalnızca yeni ana konular girmişti. Bu yeni konular Augustus’un şahsının yüceltilmesi, barışın güzelliği, ulusal ülkülerin, ulusal duyguların yeniden uyandırılıp yayılması, Romalı erdemlerinin canlandırılması, böylece de Roma’daki ahlaki çöküntünün giderilerek durumun düzeltilmesiydi.
Hakimiyetini sağlamlaştırdıktan sonra Octavianus anılarını yazarak kendini politika alanındaki düşmanlarına karşı korumuş ve iç savaşta aldığı tedbirleri haklı göstermiştir. İmperator daha yaşarken  Mars alanında kendisi ve ailesi için bir anıt-mezar yaptırmıştı. Vasiyetine uyularak bu mezarın önüne iki tunç sütun dikilmiş, bu sütunlar üzerine yaşamının ve yaptığı işlerin, kendisi tarafından yazılmış özetini içeren bir kitabe yazılmıştır. Bu bildirinin bir kopyası 1555 yılında Ankara’daki Roma ve Augustus tapınağının ön kısmının mermer duvarında, Eski Yunanca’ya çevirisi de tapınak hücresinin dış duvarında yazılı olarak bulunmuştur. “Monumentum Ancyranum” denen bu anıtta açık ve soylu bir dille Augustus’un başardığı işler (res gestae divi Augusti bu kitabenin adıdır) bildiriliyor ve üç kısma ayrılıyordu: 1-14. Bölümlerde Augustus’un aldığı görevler ve kendisine karşı gösterilen saygı belirtilerinden söz ediliyordu, 15-24. bölümlerde devlet ve vatandaşlar için harcadığı paralar, 25-35. bölümlerde savaştaki ve barıştaki politik başarıları anılıyordu.
Augustus İ.S. 14’te 19 Ağustos’ta öldüğünde arkasında dört belge bırakır ve bunları ölmeden önce, İ.S. 13 yılı Nisan’ında Vesta genç kızlarına teslim eder. Suetonius bu belgelerden söz etmektedir [1] . Suetonius’un söz etmesinden, bu belgenin bir elyazmasının da olması gerektiğini çıkarıyoruz, ama bugün bu yazmalar mevcut değildir. Bu dört belgeyi şöyle sıralayabiliriz: 1. İstekleri özel mirasçılarına ve imparatorluğa bıraktıkları (“testamentum”), 2. cenaze töreni için öğütler (“de funero suo”), 3. başarılarının kataloğu, ki bunun bronz tabletler üzerine yazılarak, mausoleum’un önüne konmasını ister. 4. İmparatorluğun askeri ve finans durumunun özeti. Bunlardan üçüncüsü “index rerum a se gestarum” a res gestae divi Augusti de denir. Bu metne üç kaynak aracılığıyla ulaşabiliyoruz. Bunların üçü de ülkemizde bulunmaktadır: 1. Monumentum Ancyranum olarak bilinen Latince ve Grekçe metin (Galatia bölgesinde), 2. Psidia bölgesinde Apollonia’da (Uluborlu’da) sadece Grekçe olan metin, 3. Psidia bölgesinde Antiochia’da sadece Grekçe olan metin. Augustus’un üslubu süslü Asya üslubundan çok, açıklık içerir. İfadesini açık kılmak için, kent isimleriyle praepositio kullanmaktan ve tekrar tekrar bağlaçlar kullanmaktan kaçınmaz [2] . Üslubunun etkileyici oluşu en iyi son iki bölümde görülebilir ve bu iki bölüm etkileyici bir bitiş sağlamaktadır. 
Monumentum Ancyranum 1861’den beri bilimsel olarak tanınmakta ve kullanılmaktadır. Daha önce de pek çok kopyaları yapılmış, ama 1861’de G. Perrot adlı Fransız arkeoloğun başkanlığında E. Guillaume, C. Delbet’den oluşan bilim heyeti Ankara’ya gelmiş, belgenin bugün de kullanılan fac simile’lerini hazırlamıştı. Bunlara dayanarak Th. Mommsen 1865’de “dünyadaki antik yazıtların kraliçesi” dediği belgenin eksiğini tamamlayarak çeviri ve yorumunu yapmış ve yayınlamıştır. Daha sonra bu belgenin son ve tam incelemesini esaslı bir metin çevirisi ve yorumuyla yayımlayan Jean Gagé (1935) olmuştur. Metnin Türkçeye ilk çevirisi 1939’da H.S. Gelendos tarafından yapılmıştır. Daha sonra 1949’da bu yapıtı Hamit Dereli Türkçe’ye çevirmiştir. Augustus’tan başlıca dört yazılı belge kalmış, bunlardan ilk üçü kaybolmuş, dördüncüsü Augustus’un arzusu üzerine Tiberius tarafından iki tunç levhaya kazdırılmış ve Augustus’un mezarı önüne dikilmiş, ama bugün bunlar da kayıptır. 4. Belgenin kopyaları Tiberius tarafından Anadolu’nun üç yerine yollanmıştır: 1. Ankara (Galatia); metin Latince ve Grekçe. 2. Yalvaç (Antiocheia; metin sadece Latince. 3. Uluborlu (Apollonia); metin sadece Grekçe.
Üçüncü belge 35 bölümden oluşmaktadır: 1-14. Bölümler: Augustus’un görevi sırasında kendisine teklif ve takdim edilen, kendisince kabul ve reddolunan mevkiler, rütbeler ve şerefine düzenlenen merasimler. 15-24. Bölümler: Roma halkı için Augustus’un kendi kesesinden yaptığı harcamalar. 25-35. Bölümler: Augustus’un yaptığı savaşların, kazandığı şereflerin bir sıralaması. İlave kısım: Augusteum’un duvarındaki Latince ve Grekçe metinlere katılan dört ufak parçadır. Bunların Augustus’un ölümünden sonra eyalet halkı için yazılıp gönderilmiş olduğu tahmin edilmektedir. Ankara yazıtı dışındaki diğer yazıtlarda bu ek kısım yoktur.
EDİSYON:
Res gestae Divi Augusti. (ed.) H. Volkmann Berlin 1969 (3); Almanca’ya çevirisi ile birlikte metin E. Weber [Tusculum 1974(2)].
Augustus zamanının, hatırı sayılır bölümleriyle günümüze kadar ulaşmış olan tek eseri Livius’un tarihidir.

Titus Livius:
Augustus döneminin tarih yazarı Livius İ.Ö. 59-İ.S. 17 yılları arasında yaşamıştır. Patavium’da doğup yine aynı şehirde öldüğü bilinmektedir. (Bu bilgileri Eusebios’un, Hieronymus’un tarih eserini yeniden ele aldığı notlarından öğreniyoruz. Ayrıca kendisine takılan Patavinus lakabı da bugünkü adı Padua olan eski Patavium şehrinden olduğunu bize bildirmektedir.) Livius’un yaşadığı yıllar Roma’da Octavianus’un monarşisinin yavaş yavaş hüküm sürmeye başladığı yıllardır. (Livius’un doğum tarihi olan İ.Ö. 59’da C. Iulius Caesar ilk konsüllüğünü yapmaktaydı.) Uzun süren karışıklık döneminden sonra, Octavianus’un princeps’liği ile Roma yeniden kendini toplamıştı. Sonradan Augustus adını alan Octavianus birçok alandaki reform girişimleri yanı sıra, geçmişin incelenmesi için de yazarları teşvik etti. Bu yazarlar arasında Augustus tarafından tarihsel anıtların ve belgelerin bulunmasıyla görevlendirilen Livius da vardı.
Livius’un iyi bir aileden geldiği sanılıyor. Doğduğu kent İ.Ö. 49’da Roma vatandaşlığına alınmıştı ve vatandaşları, Fabius soyu üyeliğine yazılmıştı. Livius yetişkinlik çağına gelinceye kadar Roma’ya gelmedi. İlk eğitimini Padua’da gördüğü kabul edilebilir. Bu şehirden ayrıldığında kaç yaşında olduğu ise bilinmemektedir, ancak karakter ve eğilimlerinin Patavium’un eski geleneklerinden kalıcı olarak etkilenmiş olması onun yetişkinlik çağına ulaşıncaya kadar Patavium’da kalmış olma olasılığını akla getirmektedir. Livius’un barış ve uzlaşma yanlısı olmaya eğilimi yazılarına yansımıştır. Onun bu tutumu kişisel sebeplerden, yetişme tarzından ileri gelmektedir: Livius daha çocukken Padua iç savaşlarda bazı acı olaylara sahne olmuştu. Onun eğilimi de doğal olarak barışa doğru olmuştu. Ayrıca Padua ahlak bakımından ve ticari açıdan ünlü bir şehirdi. Ticarette başarılı olmak için ise kalıcı bir barış gerekliydi. Böylece yetiştiği yerin özellikleri sonucu kazandığı uzlaşımcı özelliği ile Livius, zamanındaki politik çekişmelerden uzak kalmıştı. Onun bütün istediği, edebi çalışmalarını sürdürmek ve başarılı olmak için sükunet ve barış dolu bir ortamdı.
Elimize eksikleriyle birlikte geçen tek eseri Ab Urbe Condita’yı yazmaya kendini vermiş olan Livius hiçbir kamu görevinde bulunmamış ve orduda da görev almamıştı. Böylece bu konulardaki bilgisizliği eserinin hemen her sayfasında ortaya çıkmaktadır. Kamu görevinde bulunmamakla Livius, tarihçinin aynı zamanda bir eylem adamı da olması gerektiği biçimindeki bir geleneği de yıkıyordu. Ayrıca yine eserinde gözlenebilen coğrafya ile ilgili konulardaki belirsizlikler Livius’un çok fazla seyahat etmeyen bir kimse olduğunun delili olabilir.
Özel yaşamı ve ailesi hakkında Livius’un kendisinden hiçbir şey öğrenemiyoruz. Padua’da bulunan bir mezar yazıtına göre (ki bu, Livius’a ait olabilir) oğullarının isimleri Titus Livius Priscus ve Titus Livius Longus idi. Annelerinin ismi de Cassia olarak verilmektedir. Ailesi ile ilgili diğer bir bilgi Yaşlı Seneca’dan elde edilmektedir. Buna göre Seneca, ismi Lucius Magius olan, Livius’un hatip damadından söz eder. Bu kişi, insanlar kendisine, kayınpederi Livius’un hatırı için katlandıkları halde, bir süre yandaş toplamıştır. Bu bilgi bize Livius’un bir de kızı olduğu çıkarımını yaptırıyor.
Livius, ünü çok büyük olan bir yazardı. Genç Plinius Epistulae II, iii, 8’de Cadiz’den (İspanya’da bir şehir) Roma’ya sırf Livius’u görmek için gelen ve sadece onu görüp geri dönen bir kişiden söz eder. Livius, Latin yazarlarının en çok okunanı olma şerefini Vergilius ile paylaşmıştır. Ancak bu durum Caligula’da, Vergilius ile birlikte Livius’un kitaplarının da gereksiz ve düşünülmeden söylenmiş sözlerle dolu olduğu gerekçesi ile kütüphanelerden çıkarılması arzusunu uyandırdı [1] . Yine Suetonius’tan öğrendiğimize göre [2] , Livius sonradan imparator olacak olan genç Claudius’u tarih yazması için cesaretlendirmiştir. Edebi kişiliğinden başka, yaşamı hakkında pek fazla bir şey bilmediğimiz Livius’un, şimdi eserlerini görelim.
Livius’un Ab Urbe Condita’dan başka felsefi ve tarihi nitelikte diyalogları ve mektupları da vardı. Bu eserler elimize geçmemiştir. Yazarın felsefi eserlerinin yanı sıra, tarihi olduğu kadar felsefi de olan diyaloglar yazdığını, hitabetle uğraştığını Seneca’dan öğreniyoruz [3] . Quintilianus Institutiones Oratoriae X, i, 39’da Livius’un, oğluna yazdığı bir mektuptan söz eder. Bu mektup bir hatibin eğitimi üzerine bir deneme niteliğindedir; Livius’un edebi üsluplar hakkındaki düşünce ve eleştirilerini içerir. Quintilianus’tan öğrendiğimize göre, bu mektubunda Livius, oğluna Demosthenes’i, Cicero’yu okumasını ve diğer yazarları da bu iki hatibi örnek alarak değerlendirmesini öğütler.
İ.Ö. 27 Yılında yazmaya başladığı Ab Urbe Condita yayınlanmaya başlar başlamaz Livius’a büyük ün kazandırmıştır. Livius eserini zaman zaman ve bölüm bölüm yayınlamıştır. 142 Kitaptan oluşan bu eser yazarın, amacını açıkladığı bir praefatio ile başlar ve zaman dilimi olarak da Roma’nın kuruluşundan, İ.Ö. 9 yılında Drusus’un ölümüne kadarki Roma tarihini kapsar. Livius’un, eserinde asıl incelemek istediği, Romalılar’ın yaşantıları, gelenekleri, Roma’nın eriştiği büyüklük, İmparatorluğu kurup geliştiren insanların hem savaştaki hem de barıştaki başarılarıdır. Schanz’ın [4] bölümlemesine göre Livius’un eserinde anlatılanları şu şekilde başlıklandırabiliriz:
I-V. Kitaplar: Roma’nın efsanevi kuruluşu, ilk krallık çağı ve ilk cumhuriyet çağı: Şehrin kuruluşundan, Gallialılar tarafından fethine (İ.Ö. 390) kadarki tarihi.
VI-XV. Kitaplar: İtalya’nın zaptı (İ.Ö. 265): VI-X. kitaplarda, Sp. Carvilius’un Samnitleri İ.Ö. 293’te yenmesine kadar; kayıp olan XI-XV. kitaplarda I. Kartaca savaşının hemen öncesine kadar geliniyor.
XVI-XX. Kitaplar: Hannibal ile olan savaşın başlangıcına kadar (İ.Ö. 219) Kartaca savaşları anlatılmaktadır.
XXI-XXX. Kitaplar: Hannibal ile yapılan savaş İ.Ö. 201 tarihine kadar anlatılmaktadır.
XXXI-XLV. Kitaplarda Makedonya savaşları anlatılmaktadır; XXXI-XL. kitaplarda Makedonya kralı Philippos’un ölümüne kadar (İ.Ö. 179) gelinmektedir.
XLI-LXX. Kitaplarda Müttefik savaşının patlak vermesine kadar (İ.Ö. 91) gelinmektedir. Bundan sonra gelen zaman diliminin olayları, müttefikler savaşının başlangıcına kadar XLVI-LXX. Kitaplarda anlatılmaktadır.
LXXI-LXXX Kitaplarda Marius’un ölümüne kadar müttefik savaşı (İ.Ö. 86); LXXI-XC. Kitaplarda Sulla’nın ölümüne kadar geçen zaman dilimi anlatılmaktadır.
LXXXI-XC. Kitaplarda Sulla’nın ölümüne kadar (İ.Ö. 78) gelinmektedir.
XCI-CVIII. Kitaplarda anlatım Sertorius ile yapılan savaştan Gallia savaşına kadar (İ.Ö. 58) sürmektedir. Quintus Sertorius Roma’nın askeri dehalarındandı; Sulla’nın zaferinden sonra demokratik partinin savunucularından olmuştu; Pompeius da dahil olmak üzere senato yanlısı komutanlara karşı sekiz yıl mücadele vermiş, sonunda haince öldürülmüştü.
CIX-CXVI. Kitaplarda İç savaşın başlangıcından Caesar’ın ölümüne kadar (İ.Ö. 44) geçen olaylar anlatılmaktadır.
CXVII-CXXXIII. Kitaplarda anlatılanlar Antonius ve Kleopatra’nın ölümüne kadar (İ.Ö. 30) gelmektedir.
CXXXIV-CXLII. Kitaplarda Augustus’un principatlığından, Nero Claudius Drusus’un ölümüne kadar (İ.Ö. 9) gelinmektedir. Nero Claudius Drusus (İ.Ö. 38-9), Titus Claudius Nero ve Livia’nın küçük oğlu, Tiberius’un kardeşidir, aynı zamanda da Germanicus ve İmparator Claudius’un babasıdır; İ.Ö. 12-9 yıllarında Germanlara karşı bir dizi başarılı sefer düzenlemiştir. Bu seferlerden birinde de attan düşerek yaralanmış ve ölmüştür (İ.Ö. 9).
Eserin kitaplara ayrılışı Livius tarafından yapılmıştır [5] . On’lu kitaplara ayrılışı ise, İ.S. 5. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Yaklaşık dörtte biri (35 kitap) elimizde bulunan eserin günümüze kadar ulaşabilmiş bölümleri: Önsöz; I-X. kitaplar (Aeneas’tan itibaren İ.Ö. 293 yılına kadar olan zaman dilimini içerir); XXI-XXX. Kitaplar (II. Kartaca savaşını anlatır); XXXI-XLV. kitaplar (Roma’nın İ.Ö. 167’ye kadarki fetihlerini ve Lucius Aemilius Paulus’un zaferlerini anlatır). Ancak bu kitaplardan XLI-XLV. kitaplarda bazı eksikler vardır. Kayıp kitaplar hakkında bilgi edinmemize yarayacak bir özet (epitome) İ.S. 1. yüzyılda yazılmıştı. Bu özetten Martialis de söz etmektedir [6] . Sanders özetin, Livius’un oğlu tarafından yazılmış olabileceği düşüncesini ileri sürmüştür [7] . Bu özet bugün elimizde bulunmamaktadır, ancak bundan çıkarılmış ve her bir kitabın özetini içeren ve Periochae denen bir başka özet bugün mevcuttur. Livius’un eserinin eksik kısımlarını tamamlamada bilim adamları tarafından başka bazı parçalara da başvurulmuştur. Bu parçalar Chronicon, yani Oxyrhynchus [8] Papyrus’tan parçalar, Obsequens’in Prodigiorum Liber’i, Cassiodorius’un konsul listeleri gibi parçalardır. Bu kaynaklar arasında Livius’un eksik kısımlarını tamamlamada en değerli olanı Periochae’dır; ancak bunda da CXXXVI. ve CXXXVII. kitaplar eksiktir. Oxyrhynchus’ta 1903 yılında bulunan papirus, Livius’un tarihinden parçalar içerir: Bunlar Livius’tan doğrudan alınmış olmayıp Obsequens ve Cassiodorius’a da kaynak olmuş olan Chronicon’dan alınmışlardır. Bu elyazması (MS) 3. yüzyıla aittir ve Ortaçağa ait bir yazı karakteri ile yazılmış sekiz sütun içerir. Bunlardan 1-3. sütunlar Livius’un elimizde bulunan XXXVII-XL. kitaplarında anlatılan olaylardan seçmeleri, 4-8. Sütunlar ise XLVIII-LV. kitaplardaki olayları kapsar; ancak 6. ve 7. sütunlar arasında İ.Ö. 143 ve 142 yıllarından bahseden bir sütun vardır. Livius’ta olayların Drusus’un ölümüne kadar gelmesine karşılık CXLII. kitabın Periocha’sı bir tek elyazmasında  bulunmuş olan, Romalı komutan Quintilius Varus’un yenilmesi olayı ile biter. Bu durum daha sonraki bir ekleme olarak değerlendirilir.
Livius, eserinin önsözünde (praefatio) çalışma alanını ve amacını belirtmektedir ve tarihin karşısında kendisinin nasıl bir tutum sergilediğini anlatmaktadır. Buna göre Livius’un amacı, dünyanın en ileri gelen ulusunun yaptıklarını kaydetmek, Roma’yı yüceliğe ulaştıran kişileri, bu kişilerin yaşayış biçimlerini sergilemek ve İ.Ö. 1. yüzyıldaki felaketlere yol açan ahlak çöküntüsünü anlatmaktır, öyle ki okuyucuları bundan gerekli dersleri çıkarabilsinler: “Tarihi bilginin başlıca sağlıklı ve yararlı sonucu şudur ki, her türlü davranışın örnekleri aslında olduğu gibi, açıkça insanın gözleri önündedir; oradan kendin ve devletin için izinden gideceğin örnekleri seçebilir ve kötü başlayıp kötü bitmiş şeylerden kaçınabilirsin” [9] .
Bir tarih eserine önsöz (praefatio) yazma geleneği Grek kronoloji ve coğrafya yazarı Hekataios (İ.Ö. 500), Herodotos ve Thukydides tarafından başlatılmış, Isokrates’in (Grek hatiplerinden, İ.Ö. 436-338) ve diğer tarihçilerin etkisiyle Hellenistik devir tarihçileri tarafından yüceltilmiştir. Romalılar bu geleneği ufak değişiklikle Grekler’den miras olarak almışlardır. Praefatio yazma işinde amaç genellikle eseri tanıtmaktı ve önceki tarih yazarlarına göre getirilen yeniliklerden söz etmekti. Retorik tekniğe göre yazılan praefatio zamanla bir tür oluşturmuş, Cicero’nun sözünü ettiği gibi koleksiyonu bile yapılmıştır. Retorik için belirlenmiş  ilkeler, tarih eserleri önsözleri için de geçerli olmuştur.
Livius’un Praefatio’sunu yazdığı yıl (İ.Ö. 27) Roma’da cumhuriyetin sonu ile imparatorluğun başlangıcı arasındaki geçiş dönemidir. Bu dönem, yazarı kuruluştan imparatorluğa kadar gelişen olayların bir muhasebesini yapmaya zorlamıştır. Praefatio’da Livius’un retorik ve felsefe alanındaki deneyimlerinin etkisi görülür. Onun önsözünde şiirsel öykülerle (poeticae fabulae) sağlam tarih belgeler (incorrupta rerum gestarum monumenta) arasındaki ayrımın gözetilmesi, gerçek-gerçek dışı ayrımı çerçevesinde, insana ait ögeleri tanrısal ögelere katarak kentlerin kökenlerinin soylulaştırılması (miscere humana divinis primordia urbium augustiora faciat) ve tarihten alınan örneklerin gözler önüne serilmesi konuları işlenmiştir.
Livius eserini yazarken kendinden önceki yıllık yazarlarından, tarihçilerden yararlanmıştır. Eseri, çoğu yıllık yazarlarının bugün artık yok olmuş olan eserlerinin yerini aldığından, kaynakları ile olan bağlantısını sağlıklı bir biçimde araştırmak imkansızdır. Eserini yazarken sadece yazılı kaynaklara bağlı kalmıştır. Birinci elden kaynaklar elde mevcut olduğu durumlarda bile, çoğu kez ikinci elden kaynakları kullanmakla yetinmiş, tozlu arşivleri karıştırmak yerine, yıllık yazarlarından bilgi toplamayı yeğlemiştir. Livius’un kaynaklara başvurma biçimi rastgeleydi: Bazen birine bazen de ötekine başvurmuştur. Kaynak yazarlardan sistemli bir şekilde bahsetme girişiminde bulunmamış olan Livius, kaynaklar birbirleriyle çatıştığında veya kaynaklardan elde ettiği bilgilerden kuşkuya düştüğünde, sorumluluğu üzerine almayı istemediği zamanlarda kaynak yazarlardan söz etmiştir. Çoğunlukla isim vermeyerek genel ifadeler kullanmakla yetinmiştir. Böylece, kaynakları bilimsel olarak kullanamayan Livius bilimsel ve araştırıcı bir tarih yönteminden ve eleştiri yeteneğinden yoksundur. Kaynaklara karşı bu bilimsel olmayan tutum, kısmen Livius’un kişisel özelliklerinden, kısmen de tarihi bir eğitim aracı ya da yaygın bir eğlence aracı olarak gören eski zamanlardaki tarih anlayışından kaynaklanmaktadır. Bir olayı eski tarihçiler aynı şekilde anlatmışlarsa onlara uyar; aralarında fark varsa ya çoğunluğun ya da en eski tarihçinin dediğini kabul eder, bazen de akla en yakın bulduğu anlatıyı benimserdi. Romalıların en çok lehine olan şekli, en dramatik olanı hitabete en elverişli olanı seçtiği de olurdu. Bundan dolayı tekrarlara, hatalara, çelişmelere düşerdi.
Livius Ab Urbe Condita  için şu kaynakları kullanmıştır:
I-X.Kitaplarda Valerius Antias, Claudius Quadrigarius, Licinius Macer, Calpurnius Piso, Aelius Tubero, Q. Fabius Pictor. Bunların içinde en yaşlıları olan Q. Fabius Pictor ve L. Cincius eserlerini Grekçe yazmışlardı. Aelius Tubero ve Claudius Quadrigarius ab urbe condita’nın altıncı kitabından itibaren kaynak olarak kullanılmıştır. Calpurnius Piso ve Q. Fabius Pictor, Livius tarafından Valerius Antias ve Licinius Macer aracılığıyla kaynak olarak kullanılmışlardı. XXI-XXX. Kitaplarda değerli politik bilgiler veren Valerius Antias ile birlikte askeri konularda güçlü olan Polybios’tan ve bazı esaslı annalistik ayrıntılar ileri süren L. Coelius Antipater’den faydalanmıştır. XXXI-XLV. Kitaplarda Polybios’u, Valerius Antias’ı, Claudius Quadrigarius’u,   M. Porcius Cato’yu (M. Porcius Cato’yu ya doğrudan ya da Valerius Antias veya Claudius Quadrigarius aracılığıyla ikinci elden) kaynak olarak kullanmıştır. Livius Doğu ile ilgili meselelerde Polybios’tan, İtalya ve İspanya ile ilgili konularda da yıllık yazarları Q. Claudius Quadrigarius’tan ve Valerius Antias’tan yararlanmıştır. Livius’un çağdaşı Halikarnassos’lu Dionysios ne Livius’u etkilemiş ne de ondan etkilenmiştir; birbirlerinden etkilenmeden, aynı kaynaklara başvurmuşlardır.
Eserin günümüze ulaşamamış olan kitapları için Polybios, Sempronius Asellio, Poseidonius, Sallustius’un Bellum Iugurthinum’u (Afrika’daki olaylarla /İ.Ö. 118-104/ ilgili olarak), Sisenna, Sulla’nın Commentarii’si, Sallustius’un historiae ve Bellum Catilinae eserleri, Caesar’ın Commentarii’si, A. Hirtius, Asinius Pollio, Augustus’un anıları kaynak olarak kullanılmıştır.
Livius yararlandığı kaynakları sadece kopya etmiş değildir. O, bunları yeni ve orijinal bir biçemle yeniden düzenlemiştir. Cicero’nun retorik teorisini çok iyi bilen ve onun biçeminden derin bir biçimde etkilenmiş olan Livius kaynaklar üzerinde çalışmaya ve karşılaştırmaya ayırdığı zamandan daha fazla zamanı eserinin edebi kompozisyonuna ayırmıştır, diyebiliriz.
Augustus çağında sanatçılar eski özgürlüklerini yitirmişlerdi ve sanatta gerçeklikten uzaklaşılmaya başlanmıştı. Bu dönemin tarihçileri sansürün etkisiyle eserlerinde Romalı erdemlerini, Roma’nın önemli olaylarını, eriştiği büyüklüğü coşku ile göklere çıkarıyorlar, halk hareketlerini ve bu hareketleri yönetenleri ise açıkça kötülüyorlardı (S. Tanilli). Livius da V. ve IV. yüzyıldaki bütün pleb şeflerini karışıklık çıkaran, iğrenç ve demogog kişiler olarak gösterir. Livius, Augustus’un yeni rejimine karşı hiç bir zaman büyük bir coşku beslememiş ve cumhuriyetçi yönünü hep korumuşsa da Augustus’un yönetimini de içtenlikle benimsemiştir. Livius, Augustus’a karşı savaşmış kimseleri de saygıyla anlatmaktan kaçınmamıştır. Hatta Augustus onunla, iç savaşları bir Pompeius yandaşı olarak yazdığını söyleyerek şakalaşmıştır, ancak Augustus’un bu nitelendirmesi, aralarındaki dostluğa zarar vermemiştir. Tacitus tarafından anlatılan (Annales 4,34) bu konudaki hikaye, Livius’un olaylara kendi yorumunu da kattığını açıkça göstermektedir. Cumhuriyetçi sempatisinden hiç vazgeçmeyen Livius, Augustus’u da benimsemiş ve Antonius’a karşı Augustus’un tarafını tutmuştur. Aralarındaki dostluğun bozulmayışı, Livius ve Augustus’un, günün en önemli sorunlarıyla ilgili ortak düşünceler paylaşmış olabileceklerini akla getirmektedir. Özellikle Livius’un, eserinde tasvir ettiği ve  tarafını tuttuğu ulusal nitelikler, Augustus’un yeni yönetimi için yaptığı planda önem verdiği ulusal niteliklerle aynıdır [10] . Livius her ne kadar cumhuriyetçilere inanmış ve sempati duymuşsa da Augustus’un gerçekleştirmek istediği ideallerine hizmet eden bir yazardı. Eserin Augustus ile ilgili bölümlerinin kayıp olmasına ramen, Roma’nın ilk yıllarının yarı efsanevi kişi ve olaylarını anlatırken Augustus’u göz önünde tuttuğu hissedilir, ancak yine de tarihini yazmaya onu sevkeden şeyin ne olduğunu kesin olarak bilemiyoruz. Gerçi Augustus’un ya da Maecenas’ın teşvikleri buna neden olmuş olabilir, ama eserini yazarken kullandığı ifadeler, özellikle eski Romalıların erdemlerini anlatırken duyduğu açıkça belli olan sevinç ve zevk, böyle bir teşvike pek de gerek olmadığı izlenimini uyandırmaktadır.
Livius tarihin ahlak dersi verici niteliğine, pratik ve siyasi değerine inanmaktadır. Dürüst, açık sözlü ve yurtsever bir kişiliği olan Livius eserinde hem bir vatandaş hem de bir devlet adamı için örnek davranışlar ve ibret dersleri bulunduğuna işaret ederek eski Romalılarla gurur duyulmasını, onların taklit edilmesini ya da örnek alınmasını ister. Onun tarih yazmaktaki amacı, milliyetçi duygularının ve Augustus politikasının da etkisiyle, dünyaya hakim olan bir topluluğun, yani Roma’nın başarılarını anlatmak ve hatırlatmaktır. Romalılıkta gerçekleştiğine inandığı ahlaki meziyetlerden her fırsatta bıkmadan söz eden Livius’un yurtseverliği derin bir ahlaki temele dayanır. Onun amacı Roma’nın davasını daima haklı göstermekti. Ancak diyebiliriz ki Livius yazdığı çağdaki değişik görüşlerin hepsini eserinde yansıtır. Özellikle patrici ve plebs’ler arasındaki kavgaları anlatışı büyük tarafsızlık örneğidir.  Livius doğru ya da yanlış gibi genel yargılardan kaçınır. Ancak halk tabakası ile ilgili olarak bazı peşin hükümleri vardır. Onların bağırışlarını (procellae) “fırtına” olarak nitelendirir [11] , sözcüleri olan tribunus’ların taşkınlık (furor) [12] içinde ve zorbalık (vis violentia) [13] içinde hareket ettiklerini söyler. Diğer taraftan şerefli ve itibarlı patricius’lara, örneğin 5. yüzyıl ortalarında yasa sorununu çözmeye çalışan decemvir’lere, yaptıkları iş şöhretlerine aykırı bile düşse, büyük saygı gösterir.
Livius’un Roma’nın büyüklüğünün kaynağı ile ilgili teorisini en iyi özetleyen bölüm Scipio Africanus’un İspanya’da askerlerine hitaben yaptığı teşvik konuşmasıdır. Bu konuşmada korkunç yenilgilerden sonra Roma’nın birçok savaşta muzaffer olduğunu söyleyerek Etrüsk, Grek, Samnitlerle yapılan savaşlardan, Kartacalılarla (Hanibal ile) olan savaşlardan örnekler verir Scipio Africanus ve şunları ekler: “bu şanssızlıklar arasında birtek şey değişmeden kalır, o da ‘virtus populi romani’dir” [14] . Virtus kavramı iki anlam içerir: 1. cesaret, 2. sebat.
Livius’un tasvir etmeye çalıştığı, Roma’nın ulusal karakterinin bir başka yüzü de, dinin Roma’nın yaşamındaki ve tavır alışlarındaki yeriydi. Tanrıların hükmedişi numen olarak kendini bütün insan nesnelerinde gösterirken öte yandan fatum (yazgı) ve necessitas (kaçınılmazlık) insanların eylemlerine yol gösterdikleri gibi, tanrılara bile önlerinde boyun eğdirirler. Bu kuvvetlere bir de elinden insanın kurtulamıyacağı fortuna (talih) ekleniyor. Tanrılar dileklerini birtakım alametlerle açığa vurduklarından ve bu işaretlere dikkat edilmesi gerektiğinden, Livius prodigium’ları (olağanüstü işaretleri) sıralamaktadır. Mucizelerle ilgili listeleri antikçağ tarihçileri arasında en dolgun ve en renkli olan tarihçidir. Livius mucizeleri (alametleri) parmağını eski çağ yaşamının nabzında tutma aracı ve hikayenin rengine antik bir ton verme aracı olarak faydalı bulur. Bunlara saygı duyuyor, ancak o bunlara körü körüne inanmaz, olağanüstü görüntülerde tanrı iradesinin bir belirtisini görür. Prodigium’lar yanında günahları temizleme yollarını da bildirir.
Kaynakları kullanırken kuşkulu kanıtlara güvenmeyen Livius için Dante “yanlış yapmayan Livius” deyimini kullanır, ama bu biraz abartılmış bir deyimdir. Anlattıkları, tarih olarak her zaman güvenilir ve inanılır şeyler değildir. Çünkü derin bir bilgi ve titiz bir araştırmaya dayanmamaktadır. Roma’daki ekonomik koşullara ve toplum yaşamına ışık tuttuğu söylenemez. Livius’un eserinin yüklüce bir bölümü tarih bile sayılamaz. Çünkü en azından ilk on kitabı Roma’nın geçmişine ilişkin efsanelerden oluşur. İlk zamanların tarihi konusunda Livius, sadece eski zamana ilişkin  oluşundan değil, fakat aynı zamanda kendi çağındaki yazılı kayıtların yetersiz oluşu yüzünden de karanlık kaldığını söyler [15] . Bu düşüncesini aynı zamanda, Roma tarihinin ilk 365 yılını beş kitapta özetleyerek te gösterir.
Livius’un mitos karşısındaki tutumu yıllık yazarlarının geleneğini bozmayacak niteliktedir. “Mitosları ne doğrulamaya ne de reddetmeye niyetim var,” der ve bunu sık sık kullandığı “omnium satis constat”; “seu ita rata”; “sed nec dii nec homines” ; “ferunt”, “haud ambigam”, “ut opinor”  gibi tarafsız ifadeleriyle de açığa vurur. İlk bilimsel tarih yazarı sayılan Thukydides ve onu izleyen Polybios’un reddettiği mitoslar Livius’ta fortuna’ya ve fatum’a atfedilir. Akılcı bir yorumla tarihsel ve siyasal bir işleve sahip olduğu savından yola çıkarak mitos’un, istenen tarih olayını (res gestae) haklı gösterecek yolda kullanılmasına Livius’ta oldukça sık rastlanmaktadır. Mitos böylece siyasi propaganda aracı olarak kullanılmış olmaktadır.
Sallustius Catilina ve Iugurtha eserlerinde İ.Ö. 146 yılının Roma tarihi için dönüm noktası olduğunu, bu tarihten önce Romalılar virtus örneği sergilerken, bu tarihten sonra Kartaca’nın tahribi ile Roma toplumunu avaritia (tamah, doymazlık) ve ambitio’nun (yükselme hırsı) istila ettiği tezini kabul eder. Bu teze tarihin gerçeklerini çarpıtacak kadar inanmıştır Sallustius. Livius bu teze karşı çıkar. Avaritia’nın ortaya çıkışını kabul eder, ancak ambitio konusunda sessiz kalır. Livius’un kabul ettiğine göre ambitio şehrin ilk kuruluşundan beri daima iş başında olmuştur. Livius’un kabul ettiği, tarihin gidişatının karadan aka doğru, doğru yolda giden bir ilerleme olmayıp içinde iyi ve kötünün, daima birbirine karışmış olarak bulunduğu kareli bir yama işi olmasıydı. Yurtsever, ahlaksal ve duygusal bir yazar oluşu eserinin, daha çok hayale dayanan ilk bölümlerinde bir sakınca teşkil etmese de daha sonraki bölümlerde gerçeklerden sapmasına yol açmıştır. Cumhuriyet Romasının başka uluslarla ilişkilerine çok yandaş bir gözle bakmıştır Livius. Eski Romalılar ise ne onun anlattığı kadar erdemli ne de o kadar uygar kimselerdi.
Yıllık yazma düzenine göre eser vermiş olan Livius’un ab urbe condita’sı için “bu bir tarihçinin değil, bir sanatçının eseridir” diyen R. H. Barrow’un bu sözü gerçekten doğrudur. Çünkü bu eser gerek konusu, gerekse konunun işlenişi yönünden bir destan havasındadır ve şiirsel ögeler taşır. 142 Kitaplık eserin ilk 10 kitabı Roma’nın geçmişine ait efsanelerden oluştuğu için, Livius düzyazı ile eser vermiş bir destan şairi sayılır. Kendinden önceki ve sonraki çağlara dönük üslubu, dramatik durumları yansıtmaya çok uygun olan Livius’un, eserindeki şiir ögesi, şiir ile düzyazının birbirine karıştığını göstermektedir ki bu da sonraki çağın özelliklerinden biridir. Livius’un olaylara şairane bakışı onun dilinde yansır. Tacitus’un annales’i gibi, önsözü vezinli bir ifade ile başlar: “facturusne operae pretium sim”. Eserinin başka yerlerinde de heksametron ölçüsünü kullanır (XXII,1,10); aliterasyonlara yer verir: örnek: V,51,10 “foedus ac fidem fefellerunt”; VI,22,7 “vegetum ingenium in vivido pectore vigebat, virebatque integris sensibus”; VII,6,11 “potuisse patres plebiscito pelli”. Bazen de şair Vergilius’un kullandığı kelimeleri kullanır: Örnek: V,32,7 “ingruente fato”  - karşl. Aen. II,653 “fatoque urgenti incumbere; XXII,44,7 “omnis culpae exsortem” - karşl. Aen. VI,428 “dulcis vitae exortes” ; XXII,34,17 “una salutis est via” - karşl. Aen. VI,96 “via prima salutis” ; “fataloquus”, “fatalis”, “sospitare” “numen”, “cognominis” V,34,9 - karşl. Aen. VI,383), “prosecuisset” (V,21,8), “sata” (ürünler), “fides” (kanıt) gibi şiirsel kelimeler kullanır. Bu örnekler de onun düz yazıya poeticus color (şiirsel biçemi) katmak eğiliminde olduğunu gösterir. Quintilianus, Livius’un üslubunun, yapısının farklı olmasına rağmen, Sallustius’un üslubuyla eşdeğer olduğunu söyler. Dili, kısa cümlelerle yazan Sallustius’tan çok, uzun periodlarla yazan Cicero’ya daha yakındır. Ancak stili daha başkadır, daha uçucu, daha şaircedir. Ama Cicero gibi o da yazış biçimini konusuna uydurma yeteneğine ve ustalığına sahiptir. Büyük olayları karışık entrikaları ya da arka arkaya gelen küçük olayları anlatırken bunlara uygun cümle yapıları ve kelime grupları kullanır - uzun ve etkili periodlar veya kısa kısa cümleler. Livius’un üslubu için eskiler “süt gibi” yani düzgün, saf, karışıklıktan ve kargaşadan uzak ve zengin deyimini kullanmışlardır. Quintilianus, Livius’un etkili ve güzel söz söyleme sanatından, “tarif edilemez” diye söz eder [16] .
Livius’un biçeminde sonraki çağın (Gümüş Çağı’nın) habercisi olarak dikkati çeken bir diğer özellik yeniden canlandırılmış eski deyimler kullanmış olmasıdır. Örnek: “supplicationes” yerine “supplicia” ; “tempus” yerine “tempestas”; “coepisse” yerine “occipere”. Kelime bolluğundan hoşlanan Livius’un, Quintilianus tarafından “lacta ubertas” olarak övülen ancak “macrologia” (”söz bolluğu”) olarak yerilen epik genişliğinin kaynağı bu söz bolluğudur. Büyük çeşitlilikle kurduğu periodlarında ikinci derecedeki düşüncelere birinci derecedeki düşünceler participium şeklinde olağanüstü bir biçimde eklenir. Indicativus ve subiunctivus kipleri arasındaki doğru ve mantıklı ayırım Livius’ta bulanıklaşır. Halk dilinden kelime ve yapılar kullanmıştır Livius. Örnek: “quaerere num” yerine “quaerere si”, “forsitan” yerine “forsan” ; “maxime” yerine “oppido” v.s. Asinius Pollio, Livius’un lehçesinden “patavinitas” diye biraz alayla söz etmiştir. Bunun ne demek olduğu pek anlaşılmış değildir. Bununla denmek istenen, bugün elimizde bulunan yazmalarda sonradan değişerek klasik latince şekillerine dönüşmüş olan, Patavium yöresinin nüanslarını gösteren  bazı değişik hecelemeler olabilir.
Böylece Livius, biçemi bakımından hem önceki hem de sonraki çağlara dönüktür. Bu durum Livius’a çok uygundur. Çünkü eserine gerçek bir milliyetçilik damgası vurarak, İmparatorluğun doğuşundan başlamış ve Roma Cumhuriyeti’nin görkemli bir düzyazı destanını yaratmıştır. Kitapların kapsadığı olaylar çok değişik çaptadır. Kimi zaman bir kitapta birçok yıllar anlatılmış, kimi zaman ise bir yılın olayları birçok kitapları kaplamıştır. Nedeni, anlatılan olaylar için Livius’un yararlandığı yazılı kaynakların sayısı ve büyüklüğü idi: Kaynakları çok ve uzun ise Livius da o olaya uzun uzun eğilebiliyordu. Yazarken, ele aldığı zaman periyodunda ilerledikçe ve yararlandığı kaynaklar çoğaldıkça anlattıklarını daha ince ayrıntılarına kadar vermiştir. Livius için önemli olan, anlattığı olayın uzunluğu değil, nasıl anlattığı idi.
Livius askeri, siyasi, ekonomik ve toplumsal konulardaki bilgi eksikliği nedeniyle kesin ve dakik bilgi veremez. Askeri bilgisinin olmayışı yüzünden, boğuşma tasvirleri bulanık kalır ve sadece retorik bakımdan değerlidirler. Savaşlar ile ilgili anlatımları bir sanatçıya aittir, bir askere değil. Bilgi vermekten ziyade eğlendiricidirler. Bu şekliyle bu parçalar yöntem ve etki bakımından, Caesar gibi dobra dobra söyleyen bir asker tarihçi tarafından anlatılanlara karşı çok kuvvetli bir zıtlık gösterirler. Bir savaşa kişisel olarak katılmadığı için göğüs göğüse yapılan hareketli çarpışmaları tabii ki etkili bir ifadeyle anlatamamıştır. Hem hareketli hem de durgun unsurlar içeren kuşatmalardan bahsederken Livius’un eğilimi, aşırı sadeleştirmeye doğrudur ve yüzyıllarca geliştirilmiş olan birçok alet ve saldırı, geri püskürtme taktiklerine az ilgi gösterir. Livius’un askerlik tarihine en yararlı yardımı Roma ordusunun organizasyonu, ordunun değişik bölümlerinin asker sayısı, silahları ve fonksiyonları konusundadır. Livius Grekçe kaynakları kullanırken anlamını bilmediği bir kelimeye, konu bakımından bilgisizliği de ekleyince zaman zaman yanlış çeviriler yapmıştır. Yunan kaynaklarından yaptığı yanlış çevirilerden dolayı Livius yanlış yorumlar yapmış, olayları ve durumları çarpıtmış olabilir. Ancak Polybios dışında, Livius tarafından kullanılan diğer Yunanca kaynakların günümüze kalmamış olmasından dolayı bu tür çeviri yanlışlarını saptamak imkansızdır. Livius’un politika konusundaki bilgi eksikliği de bazı yanlış yorumlarda bulunmasına neden olmuştur.
Livius eserinde kullandığı retorik yöntemle - bu yöntemin kaynağı Cicero aracılığıyla Isocrates ve okuluna kadar geri götürülebilir - dinleyicinin dikkatini çekmek çabasındaydı. Bunu da iki temel araçla yaptı Livius: 1. anlatıma duygusal bir renk ve canlı konuşmalar katarak, 2. malzemeyi hem konu bakımından hem de dramatik öz bakımından en fazla çeşitliliği oluşturacak şekilde düzenleyerek. Bu çeşitlilik arayışı, Livius’un baştan aşağı bağlı olduğu yıllık yazma düzenine ustaca uydurulmuştur. Zaman zaman kronolojinin artistik düzenlemeye kurban edilmesi, esasen bir yıl içinde geçen olayların sırasındaki düzensizliğe bağlanır ve bir olayın yanlış yıla atfedilmesi durumu nadiren ortaya çıkar. Tarihi gerçekler konusunda Livius’un güvenilirliği, hakkında güvenilir ve ayrıntılı bilgi sahibi olduğu olayları anlatışındaki üstünlükle saptanır; hakkında ayrıntılı ve güvenilir bilgiye sahip olmadığı karanlık olayları sıradan retorik süslemelerle anlatır. Livius tarihsel ayrıntı bolluğuna hazır olarak sahip olduğu zaman, anlatımında sınırsız bir şekilde daha özellikli ve etkili olmaktadır. Bir hikayede gerçek görünüş ve canlılığın ve de organik yapının     verilebilmesi böyle ayrıntıların yardımıyla mümkün olmaktadır. Livius’un Hannibal’in Alpleri geçişini anlattığı hikayesi - bu hikaye Polybios’a dayanır - (21,34-37) buna güzel bir örnektir. Retorik iyi bilinen bir hikayede hazır bulunan dramatik tezat unsurlarının altını çizmek için kullanılır.
Livius eserinin içine sayısız nutuklar düzenlemiştir. Günümüze geçegelmiş olan kitaplardakilerin sayısı esas tutulmak üzere bütün eserdeki nutukların sayısı hesaplanmıştır. Bu hesaba göre nutukların sayısı 1650 kadardır. Yüksek bir retorik sanatla şekillendirilen bu nutuklarda Livius karakterlere, uygun yerlerde, özellikle tehlikeli durumlarda dayandıkları sebepleri ve amaçlarını açıklattırıyor ve karakterlerinin çizimlerini yaptırıyor. Livius’un, tarihinde anlattığı bütün kişiler onun için gerçek kişiliklerdi. Livius’ta karakter betimlemesi çok azdır. Karakterlerini canlandırmada betimlemeyi değil, konuşmaları kullanmıştır. Kişilerin düşüncelerini, hayallerini, kişiliğini, kişiyi konuşturarak ustaca konuşmalarla ortaya koyar. Kişilerin olaylar içindeki davranışlarında psikolojinin önemini anlamış ve unutulmayacak portreler çizmiştir. (Hannibal, Yaşlı Cato, Scipio Africanus). İnsan ruhunun farklılığı Livius’un tarihinde çok iyi görünür. Yazarın psikolojik nüfuzu nutuklarından da anlaşılabilir. Eserinde iç politika, uluslararası diplomasi konusunda verilen ya da askerlere hitaben söylenen nutuklar canlı bir biçimde bir buhrana işaret eder ve bir karakteri aydınlatır. Burada Livius retorik için en özgür alanı bulmuştur. Nutuklar Livius’un karakter tasvirine büyük ölçüde katkıda bulunurlar. Livius biri Herodotos türünde, diğeri Thukydides türünde iki ayrı türden nutuk kullanır. İlki, hikayenin dönüm noktasında yer alan kısa konuşmalardır. Bu tür nutuklar anlatıma yardımcı olurlar ve akılcı unsurları dramatize etme ve özetleme yoluyla dikkati hikayenin düğüm noktasına çekerler; kesinlikle yapay bir ahenge sahiptirler. İkinci nutuk şekli ise Thukydides türünde uzun konuşmalardır. Bunlar olaylar hakkında ve kişiler hakkında tarihten edinilen kesin bilginin mitoloji ve varsayımın yerini aldığı bölümlerde çok sık bulunur.
İlkçağ yazarlarından Yaşlı ve Genç Seneca’lar, Quintilianus ve Tacitus Livius’u övmüşlerdir. Livius’un alicenaplığı Yaşlı Seneca tarafından hararetle övülür (Sen. suas. 6,22); Genç Seneca onun belagatına değinir (de ira, 1,20,6); Quintilianus onu Herodotos ile karşılaştırır, anlatımınınolağanüstü çekiciliğinden, doğruluğundan, konuşmalarındaki tarifi imkansız belagat yeteneğinden ve psikolojik yönünden söz eder (inst. orat. 10, 1. 101). Tacitus da Livius’a hayranlık duyuyordu ve onun daha önceki tarihçiler içinde belagat yeteneğine en çok sahip olan tarihçi olduğunu söylüyordu ve onun belagat yeteneğine dürüstlüğünü de katıyordu (Agric. 10; ann. 4,34). Lucanus, Silius Italicus, Asconius, Valerius Maximus, Frontinus, Florus ve Yunanlı Cassius Dio ve Plutarchos ondan, eserleri için kaynak olarak yararlanmışlardır; 4. Yüzyılda Avienus, Livius’un eserini iambic senarii’ye çevirmiştir.
Ortaçağlarda Livius’un az okunmasına, az tanınmasına, kendisinden pek söz edilmemesine karşılık humanistler ona pek değer verirlerdi. Dante ondan büyük övgüyle söz eder; de monarchia adlı eserinin 2. kitabında Livius’tan faydalanmış ve divina commedia’da ondan “Livio.... che non erra” (inferno 28,12) diye söz etmektedir. Petrarca ve Poggio onun eserinin yok olmuş kısımlarının yeniden kurulması için çalışmışlardı. Beccadelli, Poggio eliyle yapılmış bir kopyasını satın alabilmek için şehirdeki arazisini satmıştı. Kayıp kitapların bulunması için hiçbir kâr gözetmeden çaba sarfedenler arasında Papa V. Nicholas da vardı. 21-26. Kitaplarda Laurentius Valla (1407’de Roma’da doğdu) tarafından yapılan metin düzeltmesi ile text üzerinde eleştirel çalışmalar başladı. Eserin ilk baskısı 1469’da Roma’da göründü; 16. Yüzyılın ilk yıllarında Machiavelli ünlü discorsi sul primo libro delle deche di Tito Livio’yu yazdı.
EDİSYON:
W. Weissenborn – M. Müller – W. Heraeus [Teubner, 1880’den başlayarak]; R. S. Conway - C. F. Walters – S. K. Johnson [Oxon. 1914-1934: 30. Kitaba kadar; 1955: 31-35. Kitaplar]; Giarratano [1937: 41-45. Kitaplar]; O. Rossbach, Periochae [Teubner 1910]; C. R, van Paassen, 2 Cilt, [1967: 21-30. Kitaplar]; T. A. Dorey, 2 Cilt, [1971-1976: 21-25. Kitaplar]; P. G. Walsh, [1982: 26-27. Kitaplar].
Bu dönemin Livius dışındaki tarihçilerinden bazıları Augustus’un yönetimine karşıtlık oluşturmak için yazmışlardı. Bunlara örnek olarak Aquilius Niger, T. Labienus, Volumnius, Tiro, Bibulus’u verebiliriz. Bu yazarların eserleri belki de Augustus’un yeni yönetim biçiminin etkisiyle ortadan kaldırılarak günümüze kadar ulaşamamışlardır [17] .  Öte yandan bir grup tarihçi de cumhuriyetçilerin karşısında olduklarını göstermek ve Augustus’a yaranmak için yazmışlardır. Bu yazarlara örnek olarak Asinius Pollio’yu ve Q. Dellius’u verebiliriz.




Asinius Pollio:
(İ.Ö. 76-İ.S. 5) İ.Ö. 40 yılı konsülü olan Pollio’nun yazdığı Historiae  isimli eser Livius’un eserinden sonra, princeps’lik döneminin en önemli tarih eseri sayılır. Bu eser Pollio’nun da bizzat tanık olduğu, Roma tarihinin İ.Ö. 60-42 yıllarını, yani iç savaşları anlatır. Eserden günümüze çok az parça kalmıştır. 
EDİSYON:
H. Peter, H. Peter. (Ed.) Historicorum Romanorum reliquiae. II [1916] 67-70.


Halicarnassus’lu Dionysius: (İ.Ö. 60/55 - İ.Ö. 7 Yılından sonra) Livius ile hemen hemen aynı tarihlerde yaşamış Grek asıllı bir retorik öğretmeni ve mükemmel bir edebiyat eleştirmeni olan Dionysius İ.Ö. 30’da Halicarnassus’tan Roma’ya gelir. Retorik ve edebiyat eleştirisi alanlarında verdiği çalışmalarına ek olarak bir tarih eseri yazmıştır: Romaike Arkhaiologia. Eser yirmi kitaptan oluşuyordu ve Roma’nın efsanevi başlangıcından itibaren İ.Ö. 264 yılına kadar (I. Kartaca Savaşına kadar) uzanan, olayların yıl yıl anlatıldığı bir tarih eseriydi. Bu eserden günümüze I-X. kitaplar, XI. kitabın büyük bir kısmı (İ.Ö. 446 yılına kadar) ve diğer kitaplardan parçalar ve özetler kalmıştır. Eserde kaynak olarak Sulla zamanı senatör yıllık yazarlarından yararlanılmıştır ve hitabet, tarihten daha önemli konumdadır. Çoğu yerler sıkıcı, tarihi olmayan konuşmalara ayrılmıştır. Dionysius’a göre tarih, hitabete yapılan bir ektir. Dionysius’un eseri, eserleri kaybolmuş Romalı yıllık yazarlarından bilgiler içerdiği için, değerlidir.
EDİSYON:
C.          Jacoby, Antiquitates Romanae, Cilt I-V [Teubner 1885-1925, 1967].



Diodorus: (İ.Ö. 80 - İ.Ö. 29) Iulius Caesar’ın çağdaşı olan Sicilyalı Diodorus hakkında az şey bilinmektedir. Bibliotheke Historike  (Tarihi Kitaplık) adlı eserin yazarıdır. Bu eser kırk kitaptan oluşan bir genel dünya tarihidir. Diodorus anlatımına mitolojik zamanlardan başlar ve İ.Ö. 60 yılına kadar (Caesar’ın Gallia’yı fethine kadar) gelir. Günümüze I-V., XI.-XX. kitaplar ve diğer kitaplardan parçalar kalmıştır. Bu kitaplar Roma tarihi hakkında, özellikle İ.Ö. 480-302 yılları için bazı yararlı bilgiler vermektedir. Ancak Diodorus’un eseri çoğunlukla Akdeniz dünyasının tarihini bölge bölge, yıl yıl mekanik bir biçimde göstermeye gayret eden, ikinci dereceden kaynaklardan toplanmış bilginin sıkıcı ve yanlış bir derlemesi niteliğindedir. Antik çağdaki çoğu tarihçi gibi, Diodorus da yararcı (pragmatik) ve ahlaki (etik) bir tarih görüşü sergiler.
EDİSYON:
I.                   Bekker - W. Dindorf - F. Vogel – C. Th. Fischer, I-V [Teubner 1888-1906; 1964-1970].

Pompeius Trogus:
Bu dönemin, hakkında oldukça bilgi edinebildiğimiz bir başka tarihçisi Trogus’tur. Gallia Narbonensis’teki Voconti boyundandı. Kırk dört kitaplık Historiae Philippicae isimli eserinde Roma dışındaki ulusların tarihini yazmıştır. Eserin ağırlık noktası Makedonia devletinin Roma hakimiyeti altına alınıncaya kadar olan tarihiydi. Trogus’un amacı, yalnızca Roma’yı anlatan Livius’un tarihini tamamlamaktı. Doğrudan doğruya retorikten kaçınan Trogus, dönemin öteki tarihçileri Fenestella ve C. Clodius ile birlikte tarihi, retorikten ve süslerden kurtararak bilimsel ve teknik bir uğraş olma yoluna sokmuştur. Livius cumhuriyetçi geleneği yüceltirken Trogus Roma’yı Hellenistik görüş açısı içine yerleştirmiştir [1] . Trogus’un eseri bugün elimizde kısaltılmış biçimiyle bulunmaktadır. “Iustinus’un epitome”si diye anılan bu kısaltma 2. ya da 3. yüzyıldan kalmadır. Trogus’un eserinde, Livius’un eserinin tersine üç şey gözlemlenmektedir: İlkin Trogus’un eseri bir Roma tarihi değil dünya tarihidir. İkinci olarak Trogus, Livius’un tek yanlı, Romalı görüşünün ağırlığını karşılamak ister gibi, güçlü bir Roma düşmanlığı eğilimiyle yazmıştır. Son olarak da, araya doğrudan söylevler sokmaktan kaçınmıştır; eserine canlılık katmak için, coğrafi ve etnografik anlatımlar kullanmıştır.
EDİSYON:
O. Seel [Teubner 1956].

Fenestella:
Fenestella İ.Ö. 52/35 - İ.S. 15/36 yılları arasında yaşamıştır. Eski annales yazarlarındandır. En azından yirmi iki kitap olduğu sanılan bir Roma tarihi yazmıştır. Bu eser sanıldığına göre, Roma’nın kuruluşundan başlayıp İ.Ö. 57 yılına kadar Roma’nın tarihini anlatmaktaydı. Asconius’tan (İ.Ö. 9 - İ.S. 76; Asconius, Cicero’nun konuşmaları üzerine bir yorum yazmıştır) sözedişi bize kendisinin özellikle Cicero dönemi üzerine uzman olduğu düşüncesini vermektedir. Varro’nun aktarmasıyla günümüze kadar ulaşmış olan parçalar bize göstermektedir ki, Fenestella eskiye büyük ilgi duyan, eleştiri yeteneği olan bir yazardı. Yaşlı Plinius kendisinden kaynak olarak yararlanmıştır.
Augustus’un saltanatının sonlarına doğru yazarlara karşı gösterilen hoşgörüsüzlük Augustus’tan sonraki İmparatorlar - Tiberius, Caligula (Gaius), Claudius, Nero, Vespasianus, Titus ve Domitianus - zamanında, özgürlükleri bütünüyle kısıtlamaya dönüşmüştür. Yönetim biçiminin özellikleri ve İmparatorların kuşkucu karakterleri, edebiyatın bütün alanlarında olduğu gibi, tarih alanında da çalışmaları engellemiştir. Bu durum yazarları ya susmaya zorluyordu, ya da dalkavukluk etmeye. Susmayıp yazmakta direnenler ise bu davranışlarının karşılığını yaşamlarıyla ödüyorlardı. Tiberius döneminde A. Cremutius Cordus, tarih eserinde cumhuriyetçileri övdüğü için, Domitianus döneminde tarihçi Arulenus Rusticus, Thrasea’yı, Herennius Senecio, Helvidius Priscus’u övgüyle anlattıkları için öldürüldüler. Öte yandan retorik tarihin temsilcisi Velleius Paterculus ve okuyucularına ahlaki açıdan yararlı olma çabasında olan Valerius Maximus ve daha başka tarihçiler Roma’da kalabilmek için İmparator’a dalkavukluk etmeyi kabullenmişlerdi.
Augustus’un ölümünden Hadrianus’a kadar olan zamandan günümüze kalmış olan tarih eserlerinin en önemlisi Tacitus’un eserleridir. Diğer birçok tarih eseri yok olmuştur. İç savaşlara ve Augustus dönemine ilişkin çekinmeden söylediği sözler yüzünden kendini öldürmek zorunda kalan ve tarih eseri aedilis’ler eliyle yakılan asil Cremutius Cordus tarafından yapılan betimleme, sonra Aufidius Bassus eliyle kaleme alınan cumhuriyetin son döneminin ve ilk imparatorların tarihi, son olarak da Aufidius Bassus’un yirmi kitaplık Bella Germaniae adlı eseri ve bu tarihin Yaşlı Plinius tarafından devam ettirilen eseri bunlar arasındadır.


Şimdi de, Roma’nın yazınsal yaşamında bir değer kaybının ifadesi olarak “Gümüş Çağı” diye adlandırılan dönemin (İ.S. 14-117) birkaç tarih yazarından söz edelim.  
Velleius Paterculus:
(İ.Ö. 20 öncesi - İ.S. 30 sonrası) Velleius Campania’lı, emekli bir ordu subayı idi. Asker bir aileden gelmekteydi. Tribunus militum, praefectus equitum ve son olarak da legatus  rütbesiyle Thrakia’da, Makedonia’da, daha sonra Tiberius’un emrinde Germania ve Pannonia’da hizmet vermişti. Tiberius’un kendi eliyle ödüllendirilmişti. İ.S. 15 Yılında praetor olan Velleius Historiae Romanae Libri Duo adlı eserin yazarıdır. Bu eser iki kitaptan oluşmaktadır: I. Kitap başlangıçtan, İ.Ö. 146 yılına kadarki tarihi anlatır. Bu kitaptan günümüze küçük parçalar kalmıştır. Eserin ikinci kitabı eksiksiz olarak korunmuştur: Roma tarihinin İ.Ö. 146’dan İ.S. 30 yılına kadar geçen olaylarını içerir. Velleius’un bu amatörce yazılmış Roma tarihi özeti tarihsel derinlikten yoksundur. Eser retorik ögeler içerir, özneldir ve biyografik bir yöntemle yazılmıştır. Velleius ile birlikte tarih türü retoriğe  doğru yönelmiştir. Uzun uzun övgüyle anlattığı bölümler Augustus ile Tiberius’un imparator oldukları dönemlerdir. Bu derece övgüyle yazılmış bir tarih eserinin retoriğe yönelmesi kuşkusuz kaçınılmazdı. Aristokrat tabaka yanlısı bir bakış açısıyla yazıldığı açık olan eser İmparator ailesine, özellikle de zamanında Velleius’un uzun süre askerlik görevi yaptığı imparator Tiberius’a aşırı övgülerle doludur. Buna rağmen bu eser bize kadar ulaşmış en iyi Roma tarihi özetidir; Roma kolonileriyle ilgili ve eyalet tarihiyle ilgili verileri bakımından İ.Ö. 168’den İ.S. 30 yılına kadarki olayların birbirleriyle bağlantılı anlatımının en iyi biçimde verilmiş olması bakımından değerlidir. Velleius için Roma tarihi dünya tarihinin bir bölümüdür. Onun, anlatımını Troia’nın ele geçirilişinden kendi zamanına kadar getirdiği eserde Caesar ve Pompeius arasındaki iç savaşın betimlenmesine gelinince, içeriğin genişlediği görülür ve bu genişleme Tiberius zamanının anlatımına gelindiğinde doruk noktasına ulaşılır. Velleius eski zaman için kaynak olarak Livius’u kullanmıştır; Augustus döneminin anlatımında kendi gördüklerinden yararlanmasının yanı sıra Princeps’in anılarını da kullanmıştır. Tiberius’un zamanının analtımına gelince, yazılı kaynaklara bağlı kalmayıp kişisel yaşantılarından ve kendi gördüklerinden yararlanır. Önemli kişilerin karakterlerine eserinde yer vermeyi seven Velleius bu kişilerin birkaç çizgiyle portrelerini yapmıştır. Eserin bir başka dikkate değer özelliği de Velleius’un Hellen ve Roma edebiyatıyla kültür tarihini ilgilendiren konulara yer vermiş olmasıdır.
EDİSYON:
R.   Ellis, 1908, 1928; E. Bolaffi, 1930; K. Stegmann [Teubner, 1933, 1968]; F. Serra, [1976].

Valerius Maximus:
Valerius Maximus’un yaşamı hakkında hiç bir şey bilinmemektedir. Facta et Dicta Memorabilia adlı bir eser yazmıştır. Dokuz kitaptan oluşan bu eser gerçeklerin ve anekdotların bir derlemesi niteliğindedir. Maximus’un Tiberius’a ithaf ettiği bu eser Roma yazarlarından, örneğin Cicero ve Livius’tan çıkarılan ve içindekilere göre sıralanan özetlerden kurulmuştur. Eser hatiplere ve öğretmenlere bir repertuar gibi hizmet etmek amacını taşımaktadır; hatip okulları için exempla Romana ve exempla externa olmak üzere documenta  vermekteydi. Bilindiği gibi Eski Roma’da hatip yetiştiren okullarda söylevleri exempla ile süslemek gelenektendi. Valerius’un eserini yazarken özellikle yıllık yazarlarına güvenmesine ve eserinin yüzeysel, eleştiriden yoksun olmasına, batıl inanışlar içermesine ve retoriksel olmasına karşın, eseri Roma tarihi ve kurumlarıyla ilgili çok değerli bilgiler içermektedir ve kullandığı kaynaklardan günümüze kalmamış olanlar söz konusu olduğunda, bir dereceye kadar önemlidir. Dalkavukluk konusunda ve retoriksel olma konusunda Velleius’tan daha ileriye gitmiştir. Biçemi, yapmacıklık ve gösterişli olma, etki ve incelikler peşinde koşma bakımından Asia biçeminin özelliklerini gösterir.
EDİSYON:
C.           Kempf [Teubner 1888 (2), 1966]; Fransızca’ya çevirisi ile birlikte metin P. Constant, [1936].

Quintus Curtius Rufus:
İ.S. I. Yüzyılın tarihçilerinden olan Curtius Rufus İmparatora dalkavukluk etmemek için, kurtuluşu Roma dışındaki ülkeler üzerine yazmakta bulmuştur. On kitaptan oluşan Historiae Alexandri Magni Macedonis adlı eserinin 1. ve 2. kitapları kayıptır: 3-10. Kitaplar bazı eksiklerle günümüze ulaşmıştır. Curtius Rufus tarihi gerçekliğe değil, ilgi çekici olayların ilgi çekici betimlemelerle anlatılmasına önem veriyordu. Bu yüzden bazı anlatımları roman etkisi bırakıyordu. Böylece Rufus tarih yazmayı serüven romanı yazmaya dönüştürmüştür, diyebiliriz. Bütün olarak bakıldığında dili klasiktir, ancak şairane bir ifade biçimini sade ifade biçimine yeğlemiştir. Anlatımında karışık periodlar yerine kısa cümleler kullanmıştır.
EDİSYON:
E. Hedicke [Teubner 1908]; Almanca’ya çevirisi ile birlikte K. Müller – H. Schönfeld [Tusculum 1954].
Bu yüzyılın öteki tarihçilerinden söz etmek gerekirse, Tiberius’un imparatorluğu zamanında Aufidius Bassus – İmparator Claudius zamanına dek uzanan bir iç savaşlar tarihi yazmış - ile birlikte Yaşlı Seneca, Bruttedius Niger, sonradan Cluvius Rufus, Vipstanus Messalla ve Fabius Rusticus’un isimlerini imparatorluğun yıllık yazarları olarak sayabiliriz. Caligula (Gaius), Claudius ve Nero dönemlerinde Cn. Lentulus Gaetulicus tarih yazarıydı. M. Servilius Nonianus yakın zaman tarihini anlatmıştır. İmparator Claudius iç savaşları anlatan bir tarih eseri yazmıştır. Eşi Agrippina, Antistius Vetus, Suetonius Paulinus anılarını yazmışlardır. Vespasianus ve Titus döneminin tarihçileri olarak Mucius, Cluvius Rufus, Vipstanus Messala, Fabius Rusticus’un isimlerini verebiliriz. Bu yazarların eserlerinden yalnızca parçalar kalmıştır. Yine bu dönemde, önemli belgeleri derlemek ve yayınlamak işi ile uğraşan C. Licinius Crassus Mucianus senato tutanaklarını ve acta diurna populi Romani’de çıkan yazıları Acta  isimli eserinde toplamıştır. Aynı yüzyılda yaşamış, Roma’nın büyük bilim adamlarından Yaşlı Plinius’un günümüze kadar ulaşamamış olan iki tarih eseri - a Fine Aufidi Bassi  ve Bella Germaniae - sonradan Tacitus’un yararlandığı eserler arasında yer almıştır.

C. Cornelius Tacitus:
Tacitus’un yaşamı ile ilgili bilgiler çok değildir: Doğum tarihi bile kesin olarak bilinmemektedir. Bu konuda yalnızca bazı tahminlerde bulunmak mümkündür. Tacitus’un doğum tarihini belirlemede en büyük yardımcımız yaşamı hakkında da bize bilgi sağlayan yakın arkadaşı Genç Plinius oluyor. Genç Plinius Epistulae, VI, 20'de, İ.S. 79'da patlayan Vesuvius Yanardağından söz ederken bu doğal felaket sırasında kendisinin 18 yaşında olduğunu yazıyordu. Epistulae VII, 20, 3'te ise kendisinin Tacitus ile hemen hemen aynı yaşlarda olduğunu söylemektedir ve bir adulescentulus (çok genç bir erkek) olarak kendisinin, o zamanlar ün yapmış olan Tacitus'u taklit etme çabalarından söz etmektedir. Genç Plinius'un doğum tarihi ise kesin bir biçimde İ.S. 61 olarak bilinmektedir. Bütün bu bilgilerin ışığı altında, Tacitus'un Plinius'tan beş, altı yıl daha yaşlı olduğu düşünüldüğünde, doğum tarihi İ.S. 55 veya 56 olarak belirlenebilir. Doğum tarihini - kesin olmasa da - bu biçimde belirlemeye bir başka yardımcı da Tacitus'un Dialogus de Oratoribus (Hatipler Üzerine Diyalog) başlıklı eserinin tarihidir - İ.S. 75. Bu eserde Tacitus kendisinin iuvenis admodum (oldukça genç bir adam) olduğunu söylemektedir (dial. de orat. I).
Doğum tarihi gibi, doğum yeri de kuşkuludur. Mario Stefanoni bu konuda üç varsayım bulunduğunu söylüyor: 1. Tacitus'un Romalı olduğu söylenebilir. Ancak bu varsayım Plinius'tan bir anekdotla çürütülebilecek bir varsayımdır: (Plinius epist. IX, 23’de Circus'taki son oyunlarda atlı sınıfından bir Romalının kendisiyle birlikte oturduğunu, aralarında geçen, eğitimle ilgili çeşitli konuşmalardan sonra bu adamın kendisine “İtalyalı mısınız yoksa eyaletli misiniz?” diye sorduğunu, kendisinin, “beni çalışmalarımdan tanırsınız,” diye cevap verdiğini, bunun üzerine adamın “Tacitus musunuz yoksa Plinius musunuz?” diye sorduğunu anlatıyordu). 2. Bir başka varsayım Ternili olduğu yolundadır. Çünkü İ.S. 275-276 yılları arasında İmparator olan Claudius Tacitus Terni'de doğmuştu ve tarihçi Tacitus'un soyundan olduğu söyleniyordu. Üstelik aralarındaki bu hısımlık Tacitus'un eserlerinin günümüze dek ulaşabilmesine neden olarak gösterilirdi. 3. Üçüncü varsayım ise taşralı, daha doğrusu Gallialı olduğu üzerineydi. Bu varsayımın dayandığı kanıt ise Yaşlı Plinius'un Gallia Belgarum'da procurator’luk yapmış Cornelius Tacitus adında bir Romalı savaşçıdan söz etmesiydi (nat. hist. VII, 16, 76). Bu kişi zayıf bir olasılıkla da olsa, Tacitus'un babası ya da amcası olabilir.
Aynı kuşkulu durum Tacitus'un praenomen’inin belirlenmesinde de söz konusudur. Başka yazarlar ona, Tacitus veya Cornelius Tacitus derler: Örneğin Genç Plinius'un Epistulae, IX, 23, 2’sinde olduğu gibi. Tacitus’un eserlerinin yer aldığı Codex Mediceus I ise onun praenomen’ini Publius olarak verir. Sidonius Apollinaris ise Epistula IV, 14, 1 ve 22, 2'de Gaius demektedir. Bu isim daha sonraki elyazmalarında da görülür. Bütün bu kesin olmayan bilgiler arasında tek kesin olan onun iyi bir ailenin çocuğu olduğu ve iyi bir eğitim gördüğüdür.
Tacitus'un doğum tarihi İ.S. 55 olarak kabul edilirse, İ.S. 64 yılı 18 Temmuz’unda Nero’nun imparator olduğu dönemde tarih Roma'nın yanışına tanık olurken Tacitus dokuz yaşlarında bir çocuktu. Vespasianus İmparator olduğunda aşağı yukarı 14 yaşlarında bulunan Tacitus dönemin ünlü hatipleri M. Aper'i ve Iulius Secundus'u mahkemedeki suçlama ve savunmalarında yakından izlemiş ve onların evlerinde hitabet teknikleri üzerine ders almıştı; bu kişilerle çalışmaya olan isteğini Dialogus de Oratoribus II'de belirtmektedir. Belki Quintilianus'un bile öğrencisi olmuştu. Tacitus hatip olarak yetişti ve çalışma yaşamına da hatip olarak atıldı. Bu alandakı çalışmalarının etkisi onun sonraki bütün çalışmalarında görünmektedir. Tacitus yazarlığının yanı sıra, devlet hizmetinde çeşitli görevlere atanmıştı. İlkin İmparator Vespasianus zamanında vigintiviratus ve tribunus militum laticlavius olarak görev almıştı. Çok ağırbaşlı bir genç olan Tacitus 23 yaşındayken İ.S. 78 yılında Britannia valisi olan Agricola'nın kızıyla evlendi. Gerek gördüğü eğitim gerekse Agricola gibi saygın ve önemli bir kişinin kızıyla evlenmiş olması, Tacitus'un zengin ve soylu bir aileden gelmiş olabileceği olasılığını güçlendirmektedir. Gördüğü hitabet eğitimi ve kişisel yeteneklerinin yanı sıra, Agricola'nın damadı olması da Tacitus'un devlet işlerinde görev almasında etkili olmuş olabilir. Titus İmparator olduğunda 24 yaşında bulunan Tacitus quaestor’luk görevine atanmıştı. Domitianus İmparator olduğunda ise Tacitus ya aedilis ya da tribunus olarak devlet işlerinde görev almış olabilir: İ.S. 88'de praetor  olduğu bilinmektedir; aynı zamanda quindecim viri  topluluğunun da bir üyesiydi. Tacitus ve eşi İ.S. 90-93 yılları arasında, belki de bir valilik görevi nedeniyle Roma'dan uzakta bir eyalette bulunmaktaydılar. Bu eyaletin Gallia Belgica olabileceği tahmin edilmektedir. Roma'dan uzak kaldığı aşağı yukarı üç, dört yıllık bu süre içinde, sonradan kaleme alacağı Germania eseri için malzeme topladığı sanılmaktadır. Tacitus kayınbabasının ölmek üzere olduğunu duyunca Roma'ya geri dönmüştü, ama onu ölmeden önce görüp son sözlerini dinleyemedi.
Tacitus, Domitianus'un aşağı yukarı on beş yıl süren tiranca yönetimi boyunca, neredeyse ismiyle uygunluk içinde, hiç sesini çıkarmadan, hiçbir şey yazmadan suskunluk içinde bekledi. Zorunlu bir suskunluk içindeydi Tacitus. Bu suskunluk döneminde yine de boş durmadığı, olaylar üzerinde uzaktan gözlemler yaparak tarihsel incelemelerle uğraştığı sanılmaktadır.
Tacitus'un İ.S. aşağı yukarı 81 yılında Dialogus de Oratoribus adlı eserini yazdığı bilinmektedir. Bu eserin Domitianus'un ölümüne dek yayınlanmadığı sanılmaktadır. Yazarın ilk eseri olan bu çalışması Latince olarak yazılmış en ilginç edebi eleştiri kitaplarından biri olarak bilinir. Bir arkadaşının isteği üzerine yazdığı  kitapta, Roma'da Cumhuriyet Çağı’ndaki gibi iyi hatiplerin neden yetişmediği sorusunu ele alır. Eserdeki konuşmalar, aralarında Tacitus'un da bulunduğu, Roma'nın ünlü hukukçularından oluşan dört kişilik bir grupta geçer. Bu eserde Tacitus hitabetin Roma'da eski değerini yitirmiş olmasının nedeni olarak dört neden ileri sürer: 1. Retorik okullarının sebep olduğu edebi beğeni bozulması, 2. genel kültür yoksunluğu, 3. yönetim biçimindeki değişikliğin özgürlüğü yok etmesi, 4. toplumdaki ahlak ve ruhun değişmesi. Tacitus'un böylece edebi eleştiriye tarih düşüncesini sokması eleştiri konusunda bir yeniliktir ve Tacitus'un tarih yazmadığı günlerde de tarih üzerine düşünmüş olduğunu gösterir.
Nerva İmparator olduğunda 41 yaşlarında olan Tacitus ünlü komutan ve konsul Verginius Rufus İ.S. 97 yılında ölünce, onun yerine consul suffectus  seçildi ve arkadaşı Plinius ile birlikte Rufus'un cenaze töreni için övgü niteliğinde bir söylev verdi. Tacitus'un İ.S. 100 yılında arkadaşı Genç Plinius ile birlikte Afrika Eyaleti ex proconsul’u zalim Marius Priscus'a karşı Afrikalılar’ın haklarını savunduğunu görüyoruz. Karia bölgesinde Mylasa (bugün Türkiye'de Muğla iline bağlı Milas) Kenti’ndeki bir yazıttan [1] öğrendiğimize göre Traianus döneminde Tacitus Asia Eyaletinde proconsul’luk görevinde bulunmuştu. Bir kişinin imparatorluk yönetiminde elde edebileceği en yüksek makam olan bu görevi aşağı yukarı İ.S. 112 yılında elde etmişti. Tacitus'un İ.S. 116 yılına dek bu görevde kaldığı ve İmparator Hadrianus'un ilk yıllarında da yaşamış olabileceği düşünülmektedir.
İmparator Traianus’un dönemi Tacitus'un yazar olarak kendini kanıtladığı dönemdir. Önce, biyografi türünde bir eser olan Agricola ile yazmaya başlayan Tacitus daha sonra etnografik nitelikteki eseri Germania  ile devam ederek sonunda kendisini tarih yazarı olarak tanıtan Historiae  ve Annales ile yazarlığının doruğuna ulaşmıştır. İ.S. 98 Yılında yayımlandığı sanılan Agricola Tacitus'un, ölümünde yanında bulunamadığı ve adet olduğu üzere övgü konuşması yapamadığı kayınbabası için yazdığı övgü (encomium) niteliğinde bir eserdir. Eserde Agricola’nın kişiliği, Britannia’daki başarıları, yörenin o zamanki durumu, coğrafi ve etnografik özellikleri, Britannia’dan döndükten sonra Agricola'nın Roma'daki yaşantısı anlatılmaktadır. Eserde ayrıca Domitianus'un yönetiminin acımasızlığını vurgulayan bir değerlendirme de sunan Tacitus düşünce üretenlere uygulanan baskıyı, kişilerin ellerinden alınan konuşma özgürlüğünü ve sonunda İmparator Vespasianus'un monarşi ile özgürlüğü birleştiren yönetimini kısaca anlatmaktadır. Böylece eser yalnızca bir biyografi olmayıp etnografya, hatta tarih alanına doğru kaymaktadır.
Agricola'dan hemen sonra, onunla aynı yılda yayınlandığı sanılan Germania eserindeyse Orta Avrupa'daki German kavimleri anlatılmakta, yörenin coğrafi özellikleri üzerine bilgi verilmektedir. Bazı otoritelere göre, bu eseri Tacitus tarih eseri olarak değil de ahlaki amaçlı bir eser olarak yazmıştır. Böyle düşünenlerin dayanağı, Tacitus'un lüks bir yaşama dalmış, yozlaşmış ve çökmüş olarak gördüğü Roma Uygarlığını Germanlar’ın ilkel, basit ama soylu yaşantısı karşısında küçültmeyi amaçlayan karşılaştırmalarıdır. Bazı otoritelere göre ise Tacitus'un amacı ahlaki değildir. Bu savda dayandıkları temel ise, Tacitus'un bu eserde Germanlar’ın zayıf yönlerini, içki ve kumar oynamalarını da vurgulayarak anlatmasıdır. Germania Tacitus'un sonraki tarih eserleri için yaptığı çalışmalardan elde ettiği bilgilerin genişliği yüzünden tarih eserlerine katılmayıp ayrıca derlenen bilgilerden oluşmuş coğrafya ve etnografya nitelikli bir monografidir. Bu eser Tacitus'un sonradan yazacağı tarih eserleri için bir ön çalışma sayılabilir; tarih eserlerinde Germania'dan çok söz edecek olan Tacitus bu ülkeyi Romalılar’a tanıtmak istemiş olabilir. Germania'nın ileride Roma için büyük bir tehlike olabileceği kaygısını vurgulaması, o sıralarda Rhenus Irmağı sınırında tahkimat yapan Traianus'u, kendisinin desteklediğini göstererek eserin siyasi yönünü oluşturur.
Tacitus'un Traianus döneminde yazdığı üçüncü eseri İ.S. 104-109 tarihleri arasında yayımlanan Historiae adlı ilk tarih kitabıdır. İmparator Nero'nun ölümünden başlayıp İmparator Domitianus'un ölümüne kadarki İmparatorluk tarihini kapsayan bu kitap için Flavius Soyu’nun saltanatını anlatan bir eserdir, denilebilir. On dört kitaptan oluştuğu sanılan eserin günümüze ancak ilk dört kitabı tam olarak ve beşinci kitabın da yarısı ulaşabilmiştir. Eserde olaylar yıl yıl anlatılır. Günümüze ulaşan bölümler Galba, Otho ve Vitellius arasındaki başa geçme savaşımlarını ve bu savaşımlardan sonra yönetimi ele geçiren Vespasianus'un İmparatorluğu’nun ilk günlerini anlatarak İ.S. 70 yılına dek gelir. Bu eserde anlatılan olaylar Tacitus'un kendisinin tanık olduğu olaylardır. Eseri için Tacitus'a malzeme sağlayan kaynaklar öncelikle kendi araştırma, gözlem ve soruşturmaları, acta diurna ve senato tutanakları olmuştur.
Tacitus'un son eseri olan Annales İ.S. 115-117 yılları arasında yayımlanmıştı. On altı ya da on sekiz bölümden oluştuğu tahmin edilen eserin tamamı günümüze kalmış değildir. Bugün elimizde bulunan kitaplar I-IV. kitaplar ile XI-XVI. kitapların bir kısmı ve V. ve VI. kitaplardan parçalardır. Bu eserinde Tacitus Augustus’tan sonra başa geçen dört imparatorun dönemini anlatmaktadır: Sırasıyla bu imparatorlar Tiberius, Gaius (Caligula), Claudius ve Nero’dur. Sallustius gibi önce kendi zamanının tarihini ele aldığı Historiae eserinin başında Tacitus  Nerva ve Traianus dönemlerini ele alan bir eser de yazacağından söz etmektedir. Annales  eserinin başında da Augustus dönemini ayrıca anlatacağını söylemiştir; ama bu söylediklerinin hiç birini gerçekleştiremeyen Tacitus’un belki de bunlara ömrü yetmemişti.
Tacitus tarih eserlerinde kullandığı kaynaklardan yeterince söz etmemekle birlikte, kaynak bildiriminin Annales  eserinde Historiae  eserine oranla daha fazla olduğunu görmekteyiz. Kullandığı kaynak sayısı arttıkça, doğal olarak kaynak bildiriminde de artış gözlenmektedir. Tacitus Annales eseri için kaynak olarak Yaşlı Plinius’un Bellum Germanicum’unu, Nero’nun annesi Agrippina’nın anılarını, acta diurna’yı, Tiberius’un senatoya yazdığı mektupları ve söylevleri, tarih yazarı olarak Velleius Paterculus’un, Servilius Nonianus’un, Aufidius Bassus’un, Cluvius Rufus’un, Fabius Rusticus’un eserini kullanmıştır. Kaynaklar bakımından kuşkuya düştüğü konularda kesin ifadeler kullanmaktan kaçınmıştır Tacitus. Bir tarih yazarı olarak yansız olmak konusunda çok çaba harcamakla birlikte, görüp geçirdikleri sebebiyle duygularının etkisi altında kalarak imparatorluğun oldukça karamsar bir tablosunu çizmiştir. Doğaldır ki bu durum gerçekleri farklı göstermesine sebep olmuştur. İdari ve mali konular üzerinde yeterince durmayan Tacitus’u ilgilendiren daha çok, olayların ve davranışların arkasında saklı olan insan ruhunun kötü yönlerini ortaya çıkarmak olmuştur.
Tarih eserlerinde olayları tarih sırasına göre annalistik bir düzende anlatan Tacitus, bunun yanında anlatımını konu dışı sözler (excursus), karakter betimlemeleri, söylevler kullanarak zenginleştirmiştir. Söylevleri dolaylı ya da doğrudan söylevler olmak üzere karışık olarak kullanmıştır. Eserlerinde Latin Edebiyatı’nın Gümüş Çağı’nın yazınsal etkilerinin görüldüğü Tacitus’un biçeminin Annales eserinde Historiae  eserine oranla daha az belagatli ve daha az akıcı, cümlelerinin de daha kısaltılmış ve anlaşılmaz olduğu ve daha arkaik bir dil kullandığı gözlemlenir [2] . Biçeminin en belirgin özelliği olan, kısa ama anlam yükü yoğun ifadeler kullanışı bazen anlaşılmazlık sınırını bile aşabilecek dereceye ulaşmaktaydı. Onun bu özelliği sebebiyle eserlerinin başka dillere çevrilmesi zordur, diyebiliriz.      
Daha önce de belirtildiği gibi, Tacitus'un eserlerinin büyük bölümünün günümüze ulaşması İ.S. III. yüzyılda yaşamış olan ve Tacitus'un soyundan geldiği ileri süren İmparator Tacitus aracılığıyla olmuştur. İmparator Tacitus tarihçinin eserlerinin on kopyasını her yıl yazdırıp genel kütüphanelere koydururdu. İmparator tarafından onun anısına yaptırılan bir mezar ise 16. yüzyılda Papa Pius'un verdiği bir emirle yıktırıldı. Yıktırılma nedeni, Tacitus'un Hıristiyanlığa karşı gösterdiği düşünülen saygısızlık ve düşmanlıktı.
Tacitus'un yakın arkadaşı olan ve ona çok değer veren Genç Plinius onun tarih eserlerinin ölmeyeceğini söyler: “Senin tarih eserlerinin ölümsüz olacağına kehanet ediyorum - kehanetim beni yanıltmaz”. Tacitus için tarih her zaman için, şimdiki zaman olmuştur; geçmiş zaman şimdiki zamanı şekillendirir ve her ikisi birden (geçmiş zaman ve şimdiki zaman) gelecek zamanı belirlerler [3] . Tacitus gelecek korkusuyla şimdiki zamanı kontrol etmeye girişir [4] . Gibbon, Tacitus’u tarihçilerin içinde en felsefi olanı diye nitelendirir [5] .
EDİSYON:
C. Halm – G. Andresen – E. Köstermann [Teubner 1965-1970, 1969-1971(3)]; H. Heubner – A. Önnerfors – J. Delz, 5 Cilt, [1978-1983]; M. Winterbottom –R. M. Ogilvie, Opera Minora, [1975].

İMPARATORLUĞUN İLERİKİ DÖNEMLERİNDEN GEÇ ANTİK ÇAĞA KADAR ROMA TARİH
YAZARLIĞI

Tacitus’tan sonra Roma’da tarih yazımı sadece özetlerin ve kroniklerin yazıldığı bir döneme girmişti. Bu döneme genel olarak Roma yazını için ve özel olarak da tarih yazarlığı için bir çöküş dönemidir, diyebiliriz (İ.S. 117-476). Antoninus sülalesinden gelen imparatorlar döneminde Roma’da yönetimin doğu krallıklarını andıran bir despotluk havası içine bürünmesi, siyasetle ilgisi kesilen halkın ve yazarların söz söyleme özgürlüklerinin ortadan kalkması, Romalılık ruhunun canlılığını yitirmesi, Grek kültürüne duyulan aşırı hayranlık Roma yazınında artık özgün eserlerin ve yazarların dönemini kapatmış oluyordu. Böylece tarih ve Suetonius ile doruk noktasına ulaşmış olan biyografi yazarlığı da yavaş yavaş azalmaya başlamıştır. Bu dönemde yalnızca Roma tarihinin kısa özetleri ya da kronografik eserler yazılmıştır. Bu eserler arasında Ampelius ve Iulius Obsequens’in el kitaplarını, Florus’un kronografik bir eser olan Breviaria’sını (özetlerini) sayabiliriz. Dönemin diğer yazarları ise Granius Licinianus, Aurelius Victor, Eutropius ve Festus idi. Bu dönemdeki diğer bir çalışma türü ise, imparator yaşamlarının koleksiyonunu yapmaktı. Örneğin Marius Maximus’un bugün kayıp olan koleksiyonu Suetonius’un eserinin bir devamı niteliğindeydi. Yine Suetonius’u örnek alarak yazılmış bir başka imparator yaşamları koleksiyonu da 1603 yılında Historiae Augustae  adı verilen koleksiyondur.
Lucius (Publius) Annaeus Florus:
Florus hakkında çok az şey bilinmektedir: Kuzey Afrika’da doğmuştur, İmparator Hadrianus’un zamanının tarihçisidir. Aynı zamanda edebiyatçıdır. Bir tek eseri günümüze kalmıştır: Epitome de Tito Livio ya da Epitome bellorum omnium annorum DCC. İki kitaptan oluşan bu eser başlangıcından Augustus zamanına kadar Roma tarihini anlatır. Eserin malzemesi insan yaşamının örneğine uygun olarak infantia (çocukluk), adolescentia (ergenlik), iuventus (gençlik) ve senectus (yaşlılık) bölümlerine ayrılmıştır. Çoğunlukla askeri olayların anlatımında Livius’a meyilli olan bu özet temelde Roma’nın bir övgüsü niteliğinde olup, retorik ve ahlaki özellikler taşımasının yanı sıra, aşırı derecede kısa, ayrıntıda hatalı, ama diğer kaynaklarda eksiklikler olduğu yerlerde bize yardımcı olması açısından önemlidir.
EDİSYON:
E. Malcovati [1938, 1972(2)]; P. Jal [1967/Fransızca’ya çevirisi ile birlikte Latince metin].

Gaius Suetonius Tranquillus:
(İ.S. 69-150) Suetonius’un yaşamı hakkında çok az şey bilinir. Roma’nın varlıklı bir ailesinin üyesi olan Suetonius, hukuk eğitimi görmüş ve bir süre İmparator Hadrianus’un sekreterliğini yapmıştı. Suetonius “İmparatorluk döneminin Varro’su sayılırdı. Sayısız eserleri arasında de Viris Illustribus’dan (ünlü kişilerin, gramercilerin, hatiplerin ve şairlerin biyografileri) parçalar ve Vitae Duodecim Caesarum (C. Iulius Caesar ve Augustus’tan Domitianus’a kadar imparatorların biyografileri) kalmıştır. Sekiz kitaptan oluşan bu eser İ.S. 120 yılında kaleme alınmıştır. Biyografilerin her biri belirli bir plana göre kurulmuştur. Bu planda şunlar ele alınmaktadır: Her bir imparatorun soy kütüğü, tahta geçinceye kadarki zaman, saltanat devri, özel yaşamı, ölümüyle ilgil alametler ve ölümü, gömülmesi ve imparator kültü; ancak saltanat devri kısa süren imparatorlarda bu planın bırakıldığını görmekteyiz. İskenderiyeliler’in edebiyat tarihi için kurdukları bu planı Suetonius böylece politika alanına geçirmiş oluyordu. Bu tür bir plan sadece biyografik yönün öne çıkmasına sebep oluyordu. Böylece en boş ve en kötü bir dedikodu anılmaya değer görülürken asıl tarihi ilgilendiren olaylar arka planda kalıyordu. Suetonius’un yıllık yazarlarını, senato kararlarını ve imparatorların mektuplaşmaları gibi ele geçebilen bütün kaynakları, yergileri ve ağızdan anlatılanları her ne kadar büyük bir gayretle kullanmışsa da, Suetonius’un, kullandığı malzemeyi eleştiri süzgecinden geçirmeyi göz ardı ettiğini söylemek gerekir. De Viris Illustribus’un de Grammatibus et Rhetoribus bölümü elimizde bulunmaktadır; diğer bölümlerden sadece parçalar kalmıştır. Bu parçaların bulunduğu yerler şunlardır: Hieronymus’un Chronica’sı, de Poetis bölümünden Terentius’un, Horatius’un, Vergilius’un ve Lucanus’un yaşamları. Suetonius tarih yazımında yeni bir moda geliştirmiştir, diyebiliriz: Kendisinden sonraki tarih yazarlığı onun biyografik yaklaşımını ve yöntemini yüzyıllar boyunca korumuştur. Suetonius’un Vitae Duodecim Caesarum adlı eserinin kurgusu monotondur. Söz konusu eser psikolojik ve politik anlayışla az karşılaşılan fıkra niteliğinde (anekdotvari) bir eserdir. Suetonius’un dili sade ve basittir, ancak övülmeye de değerdir.
EDİSYON:
M. Ihm, Vitae Duodecim Caesarum [Teubner 1907, 1978]. A. Reifferscheid, De Viris Illustribus, 1860; G. Brugnoli, De Viris Illustribus, [Teubner, 1960, 1972(3)].


Appianus:
(İ.S. 95-165) Alexandria doğumlu Grek asıllı bir Romalı olan Appianus kamu hizmetinde aktif görevler almıştı. Tarihe çok fazla ilgi duyuyordu. Roma Tarihi (Romaika) adlı eseri yirmi dört kitaptan oluşmaktadır. Bu kitaplardan günümüze kalan kısımlar şunlardır: Önsöz, I-V. kitaplardan parçalar, VI. kitap (İspanya’daki savaşlar), VII. kitap (Hannibal savaşı), VIII. kitap (Kartaca savaşları), IX. kitap Illyria savaşları, XI. kitap Suriye savaşları, XII. kitap Mithridates savaşları ve XIII.-XVII. kitaplar İ.Ö. 133-35 iç savaşlar. İkinci ve üçüncü dereceden kaynaklara dayanan bu eser tarihi genişlikten ve eleştirel bağımsızlıktan yoksundur. Eserin tamamı hemen hemen askeri tarihe ayrılmıştır. Appianus’un eseri Roma’nın Gracchus Kardeşler zamanından Cumhuriyetin sonuna kadar gelen dönem içindeki iç olaylar bakımından çok değerlidir ve böylece Polybios’un Historiae’ı ile Cicero’nun yazıları arasındaki boşluğu köprü kurarak kapatmaktadır. Appianus açık seçik, abartısız ve yapaylıktan uzak yazmıştır.
EDİSYON:
L. Mendelssohn – I. P. Viereck – A. G. Roos I-II [Teubner, 1905- 1968; E. Gabba, 1962].


Cassius Dio Cocceianus:
(İ.S. 155 - İ.S. 230) Bithynia’nın yerlisi ve Romalı bir senatorun oğlu olan Cassius Dio konsüllüğe kadar uzanan uzun süreli kamu hizmetinden emekliye ayrıldıktan sonra on yılını eseri için veri toplamaya, on iki yıldan fazlasını da eserini yazmaya ayırmıştı. Seksen kitaptan oluşan eseri Roma’nın efsanevi başlangıcından, İ.S. 229 yılına kadarki tarihini kapsar. Tamamı elimizde bulunmayan eserden günümüze ancak XXXVI-LX. kitaplar (İ.Ö. 69- İ.S. 46), LXXIX. kitap ve LXXX. kitabın (İ.S. 217- 219) bir kısmı ile bazı parçalar kalmıştır. Eserin eksik kısımları kısmen Bizanslı derlemeci Zonaras’ın (12. yüzyılın başları) ve Xiphilinus’un (11. yüzyılın sonları) özetleriyle tamamlanmaktadır. Cassius Dio’nun tarihi özellikle princeps’liğin ilk yılları için değerli bir kaynaktır. Eser, annalistik yöntem içinde retoriğin çokça kullanımı, uydurulmuş konuşmalar ve ikinci dereceden kaynaklara güvenme bakımından antikçağ tarih yazımının en genel özelliklerini sergiler ve sunuşu sık sık belirsizlik izlenimi uyandıran ayrıntılarla bulanıklaşmıştır. Dio Cassius’un kronolojisi sağlam, anlatımı açık ve özlüdür. Araya soktuğu söylevler pek değerli değildir. Dil ve biçem bakımından Thukydides’e öykünmüştür.
EDİSYON:
Ph. U. Boissevain, Cilt I-V [1895-1931, 1955-1969].

Marcus Junian(i)us Justinus:
Tahmin edildiğine göre, Junian(i)us Justinus İ.S. 3. yüzyılda Pompeius Trogus’un Historiae Philippicae adlı eserinin Latince olarak bir epitom’unu yazmıştır. Bu epitom’un orijinaline benzemeyen yönleri bulunmakla birlikte, orijinal eserin temel satırları korunmuştur. Epitom Orta Çağ’da yaygın bir biçimde okunmuştur.
EDİSYON: 
O. Seel [Teubner 1956]; karşl. Justini Epitoma historiae Philippicae Pompei Trogi [Teubner, 1935, 1972(2)].

“Historia Augusta”:
 İ.S. 4. yüzyılın ortalarında yazılmış olabileceği düşünülen biyografik nitelikte bir eser olan Historia Augusta” Hadrianus’tan Carinus’a kadar (İ.S. 117’den İ.S. 284 yılına kadar) otuz imparatorun biyografilerinin bir koleksiyonudur; ancak İ.S. 244-253 yılları arasındaki imparatorların biyografileri kaybolmuştur. Elyazmaları geleneğince bu biyografiler Diocletianus ve Constantinus zamanında biyografi yazmış altı ayrı yazara (Aelius Spartianus, Iulius Capitolinus, Vulcacius Gallicanus, Aelius Lampridius, Trebellius Pollio ve Flavius Vopiscus) atfedilirken daha çok onay gören modern bir teoriye göre bütün koleksiyon bir tek yazara atfedilir. Suetonius’un biyografi yönteminin örnek alındığı bu biyografiler oldukça güvenilmezdir; önemsiz anekdotların üzerinde ısrarla durulmuş olup tarihsel düşünceden, eleştiri yeteneğinden ve gerçeğe saygıdan yoksundur.
EDİSYON:
D.           Hohl I-II [Teubner, 1927; düzeltm. W. Seyfarth-Ch. Samberger, 1965, 1971].




Herodianus:
(İ.S. 165-255) Suriyeli bir Grek olan Herodianus’un sekiz kitaplık tarih eseri Marcus Aurelius’tan sonra gelen imparatorları III. Gordianus’un (İ.S. 180-238) tahta çıkışına kadar anlatır. Herodianus eserinde içtendir ve çoğu kez kaydettiği olaylar hakkında kişisel bilgiye sahiptir. Onun eseri biyografik niteliktedir, anlatımı retorikseldir ve ahlakidir.
EDİSYON:
K. Stavenhagen (Ed.), [Teubner, 1922, 1967].

Lucius Caecilius Firmianus Lactantius:
(İ.S. 245/250-325) Kartaca doğumlu olan Lactantius’a Hıristiyan Cicero denir. Retorik profesörü olarak yaptığı kariyerinden sonra Hıristiyan olmuştur ve İmparator Constantinus’un oğlu Crispus için özel öğretmen olarak atanmıştır. Günümüze kalan birkaç eserinden en ünlüsü Institutiones Divinae’dır. Yedi kitaplık bu eser Hıristiyan doktrininin pagan dinine karşı bir savunmasıdır. De Mortibus Persecutorum adlı eseri sadece Nero’dan Galerius’a kadar yapılan katliamların tarihi olarak değerli olmakla kalmaz, aynı zamanda Diocletianus’un Roma İmparatorluğu’nda yaptığı ekonomik ve sosyal düzenlemelerin değerli bir betimlemesini vermesi bakımından da önemlidir.
EDİSYON:
S. Brandt-G. Laubmann, Corpus Scriptorum Ecclesiasticorum Latinorum 19 ve 27, 1-2 [1890, 1893, 1897].



Eusebius:
(İ.S. 260-339/340) Filistin’de Caesarea piskoposu olan Eusebius “Kilise tarihinin babası” olarak bilinir. Tarih olarak İ.S. 324 yılına kadar gelen Kilise Tarihi adlı eseri on kitaptan oluşmaktadır. Bu eser hıristiyanlığın eski zamanları hakkında, hıristiyanlara yapılan zulümler hakkında, Kilisenin zihinsel ve kurumsal gelişmesi hakkında bilgi verir. İki kitaptan oluşan Chronicum adlı eseri ise Latince ve Ermenice çevirileriyle günümüze ulaşmıştır. Eski dünyanın tarihi bakımından önemli bir kaynak olan bu eser evrensel tarihi özetleyen kronolojik bir çizelgedir. Diğer bir eseri Constantinus’un Yaşamı adlı eseridir. Dört kitaptan oluşan bu eser ilk Hıristiyan İmparator’a bir övgü niteliğindedir.
EDİSYON:
J. P. Migne, Patrologiae cursus completus series Graeca  19-24.

Eutropius:
Eutropius, Valens’in imparatorluğu yıllarında (İ.S. 364-378) yaşamıştır. Yaşamı hakkında çok az şey bilinir. Breviarium ab Urbe Condita adlı bir eser yazmıştır. Bu eseri İmparator Valens’in arzusu üzerine kaleme almıştır. İkinci elden kaynaklardan dikkatli bir biçimde hazırlanmış ve Roma’nın var olan tarih yazma geleneklerini izleyerek yazılmış bir eserdir. Anlatıma Romulus’un zamanından başlanılmış olan bu eserde 5. kitapta Sulla dönemi iç savaşlarına, 6. kitapta Caesar’ın ölümüne ulaşılır; 7-10. kitaplarda Jovianus’un İ.S. 364 yılındaki ölümüne kadar gelen imparatorluk tarihi anlatılır. Kısa ve tarafsız olarak kaleme alınmış olan bu eserin Grekçe’ye çevrisi İ.S. 380 yılında Paenius tarafından yapılmıştır. Eutropius’un bu basit anlatımlı eseri ilk kaynaklarda var olan eksikleri tamamlamak bakımından önemlidir.
EDİSYON:
Droysen, H., Monumenta Germaniae Historica, Auctores Antiquissimi  II, [1879, 1961].
Eutropii Breviarium ab urbe condita. Recognovit C. Santini. Ed. Stereotypa ed. Primae (MCMLXXIX). Stuttgart-Leipzig: Bibliotheca Teubneriana [1992].

Ammianus Marcellinus:
Roma tarih yazarlığının son gerçek tarihçisidir. Hellen asıllı olup İ.S. 330 yılında Suriye’de Antiochia’da doğmuştur. Asker olarak birbirinden çok ayrı savaş alanlarında çarpışmıştır. Sonra Roma’ya çekilerek İ.S. 96 yılından 378 yılına kadar olan zaman dilimini, yani İmparator Nerva’dan İmparator Valens’in ölümüne kadar olan zamanı içine alan tarih eserini yazmıştır. Otuz bir kitaplık bu eserden günümüze 353-378 yılları arasındaki zamanı anlatan 14-31. kitaplar kalmıştır. Ammianus, tarih yazarı Tacitus’u devam ettirmekle kalmamıştır, aynı zamanda onu kendisine örnek edinmiştir. Böylece kısmen Tacitus gibi olayların yıl yıl anlatıldığı bir yöntemle yazıyor, kısmen de imparator biyografilerine yer veriyordu: İmparatorların ölümlerinin ardından verdiği karakter çizimleri o kadar derin bir anlayışla yapılmıştır ki Ammianus bu bakımdan ilk sırada gelen tarih yazarlarından biri olarak sayılabilir. Olayların betimlenmesi sırasında coğrafi, fiziksel, matematiksel, felsefi, dini, toplumsal türden anlatımlara da yer vermiştir. Eserinin dokusuna pek seyrek olarak karıştırdığı söylevler 28. kitaptan başlayarak bütün bütün yok olurlar. Ammianus betimlediği olayları kısmen kendisi de yaşamış ve böylece kendi bildiklerinden ve gördüklerinden yararlanmıştır. Ayrıca topladığı yazılı ve sözlü haberleri de değerlendirmiştir. Olayları doğru olarak tartmasını bildiğinden ve hayran olduğu İmparator Iulianus’u bile eleştirmekten kaçınmadığından, taraf tutmayışı övülmeye değerdir. Biçeminden, Latince’nin onun anadili olmadığı, bu dilin onun için sonradan öğrenilmiş bir dil olduğu sezilmektedir.
EDİSYON:
A.   U. Clark (Ed.), I-II [1910, 1915, 1963]; W. Seyfarth, 2. Cilt, [1978].
Ammianus Marcellinus ile bu türün son büyük temsilcisini vermiş olan Roma tarih yazımının geç döneminde, artık başkaca başlı başına yaratmalarda bulunacak durumda ve yetenekte tarih yazarları bulunmadığından, eskiden geçegelen malzemeyi özetleyerek yazılmış kitaplarda ve kroniklerde betimlemekle yetiniliyordu. İmparator Iulianus zamanında 361 yılında Pannonia Secunda valisi olan Afrikalı Sextus Aurelianus Victor’dan günümüze kalmış olan ve Augustus’tan Constantinus’a kadar başa geçen imparatorların tarihini kısaltan Caesares adlı epitomu bunların arasında sayabiliriz. Kilise Babalarından olan Hieronymus’tan (İ.S. 348-420) günümüze bir Chronica kalmıştır. Başlıca bölümleri Eusebius’un Chronica’sının bir çevirisi olan bu eseri Hieronymus 378 yılına kadar ilerlettiği gibi, ayrıca Suetonius’u kullanmak suretiyle Roma tarihinin ve edebiyatının ana tarihlerini de eklemiştir. Aquitania’da yaşayan rahip Sulpicius Severus (İ.S. 365-425) İ.S. 400 yılına kadar gelen bir Yahudi-Hıristiyan Chronica’sı yazmıştır.

Paulus Orosius:
Orosius İ.S. 5. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır. Iber yarımadası yerlilerindendir. Bir süre St. Augustinus ile çalışmıştır. Genel Hıristiyan tarihinin yazarıdır. Historiae adversus Paganos adlı eseri yedi kitaptan oluşur. Bu eser ikinci elden kaynaklara dayanmaktadır. Eserde retorik ögeler hakimdir. Ayrıntılı bir eser olmakla birlikte, sık sık hatalar yapıldığı, çelişkili ifadelerin bulunduğu görülmektedir. Eserde dünyanın yaradılışından başlayarak Roma’nın İ.S. 417 yılına kadarki tarihi anlatılmıştır. Orosius’un dünya tarihi temelde özür dileme niteliği taşımaktadır. Kendi zamanında Roma İmparatorluğu’nda yaşanan bunalımın Hıristiyanlığın yayılmasına ve pagan dininin terk edilmesine bağlı olmadığı ve tanrısal bir öngörü altında daha iyi bir dünyanın oluşmakta olduğu şeklindeki tezlerini desteklemek için, geçmiş tarihin kötülüklerini ve felaketlerini seçmiş ve vurgulamıştır. Orosius’un eseri güvenilir olmamasına rağmen, önceki tarihçilerin eserlerinin şimdi bulunmayan kısımlarının kaynak olarak kullanıldığı yerlerde tarih kaynağı olarak önemlidir. Orosius tarihini büyük kilise öğretmenlerinden Augustinus’un teşvikiyle yazmıştı.
EDİSYON:
C. Zangemeister (Ed.) Corpus scriptorum ecclesiasticorum Latinorum V,  Wien 1882; Teubner, [ed. Minor, 1889].

GENEL DEĞERLENDİRME

Kısaca özetlemek gerekirse, Grek tarihçiliğini örnek alan Roma tarih yazarlığı betimleme biçimine ve bunun okuyucu üzerinde bırakacağı etkiye, gerçeğin araştırılmasından daha çok önem veriyordu. Bu yönüyle modern tarih yazarlığından ayrılmaktadır. Antikçağ’da gerçeğin araştırılmasına önem veren tarihçiler hiç yok değildi, ancak bu çağın tarih yazımının özelliklerini belirleyen iki etki söz konusuydu: Retorik ve edebiyat. Retoriğin tarih yazımıyla olan bağlantısı için Cicero, concessum est rhetoribus ementiri in historiis, ut aliquid dicere possint argutius / bir şeyi daha etkileyici bir biçimde söyleyebilmeleri için, geçmişe ait olayların anlatımında uydurmalar yapmak hatipler için kabul görmüştür [1] , demektedir. Quintilianus tarih yazmada metne edebi biçim verme konusunda şunları söylemektedir: Historia est proxima poetis et quodam modo carmen solutum / tarih şairlere çok yakındır ve bir bakıma düzyazıyla yazılmış şiirdir [2] . Retoriğin etkisi Roma tarih yazarlarında biçemin oluşturulmasında ortaya çıkmaktadır; ayrıca Roma tarihçilerinin Grek tarihçilerine uyarak tarihsel betimleme içine dokudukları pek çok söylevlerde de retoriğin etkisi görülmektedir [3] . Söylevler yalnızca anlatımın bir parçası değildi; bunlar aynı zamanda bir çözümleme yöntemi olarak iş görürdü. Bu çözümleme yöntemiyle bir karaktere ilişkin, eyleme geçirici sebepler, politik bir anlaşmazlık ya da bütün bir insan topluluğu daha belirgin kılınabilirdi. Modern tarih yazarı çözümleyici yargılarını kendi sesinden ortaya koyar, ama antik çağ tarih yazarı bir söylevin dramatik ve retorik maskesini her zaman için yeğlemiştir. Böylece bir eylem periyodu ile ilgili sebeplerin çözümlemesini ve yeniden bir araya getirilmesini gerçekleştirebilmesi için, tarih yazarına çoğu kez konuşma ve tartışma olanakları yaratılmıştır [4] .
Antikçağ tarih yazımının çalışma biçimi de modern tarih yazımından ayrıydı: Antikçağ tarih yazarları için, geçmişin betimlenmesinde kendilerinden önce yazmış tarih yazarlarında buldukları malzemeyi arşiv çalışmalarıyla tamamlamak kaygısı yoktu, kendilerinden önceki tarihçilerde buldukları malzemeyi biçem bakımından değişikliğe uğratmak yeterli oluyordu. Ancak gördüğümüz tarih yazarları arasında bir tek Ammianus Marcellinus arşiv çalışmasına büyük önem vermiştir ve de arşivleri ileriyi düşünerek kullanmasını bilmiştir, diyebiliriz.
           

KAYNAKÇA

AKŞİT, Oktay, “Caesar’ın Tarihçi Yönü”, Tarih Dergisi, İ.Ü. Ed.
                           Fak. 1965, Cilt XV, Sayı 20, s. 87-100.
 
AKŞİT, Oktay, “Tarihçi Bir İmparator Claudius” Tarih Dergisi, İ.Ü.
                           Ed. Fak. 1969, Cilt XV, Sayı 23, s. 131-144.
ALBRECHT, Michael von, Geschichte der römischen Literatur,
                                                 Cilt I, Bern, 1992.
COLLINGWOOD, R. G.,The Idea of History, Oxford, 1986 (rep.).
ÇELGİN, G., Eski Yunan Edebiyatı, İstanbul, 1990.
DEMİRİŞ, Bedia, “Grekler’de ve Romalılar’da Tarih Yazımı: I.
                               Grekler’de Tarih Yazımı” Anadolu Araştırmaları
                               Cilt XIII, İstanbul 1994, s. 231-240.
--------------, -----, Roma’nın Yurtsever Tarihçisi Titus Livius, İstanbul:
                             Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 1998.
--------------, -----, “Grekler’de ve Romalılar’da Tarih Yazımı: I.
                             Romalılar’da Tarih Yazımı” Anadolu Araştırmaları
                             Cilt XV, İstanbul 1999, s. 431-459.
         --------------, -----, “Antikçağda Şiir-Tarih-Retorik İlişkisi, Toplumsal 
                                      Tarih Kasım 2001, s. 43-45.
--------------, -----,  Tacitus. Annales’te Beliren Tarihçiliği ve
                             Hümanizmi, İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları,
                             2002.
DUFF, J. Wight, A Literary History of Rome, Cilt I, Londra,
                              1953(3).
ERİM, Müzehher, Latin Edebiyatı, İstanbul, 1987.
FLACH, Dieter, Einführung in die römische Geschichtsschreibung,
                          Darmstadt, 1985.
GRANT, Michael, Klassiker der antiken Geschichtsschreibung,
                               Münih, 1973.
------------, ----------, Latin Literature: an  Anthology, Londra, 1987. 
------------, ----------, Greek & Roman Historians: Information and
                               Misinformation, Londra-New York, 1995.
HENSE-LEONARD, Hellen Latin Eskiçağ Bilgisi II, çev. S. Baydur,
                                   İstanbul, 1948.
KRAUS, C. S.WOODMAN, A. J., Latin Historians, Greece &
                                                              Rome: New Surveys in the
                                                              Classics No. 27, Oxford, 1997.
KULAOĞLU, Meliha, “Tarihçi Titus Livius ve Tarihinin Birinci
                                        Kitabının Önsözü”, Anatolia Sayı 12, 1968,
                                        s. 9-15.
LAISTNER, M. L. W., The Greater Roman Historians, Londra,
                                         1963(2).
MELLOR, Ronald, Tacitus, Londra, 1994.
MELLOR, Ronald, The Roman Historians, Londra-New York,
                                  1999.
MOMIGLIANO, Arnaldo, The Classical Foundations of Modern
                                              Historiography, California, 1990.
                                             Oxford Classical Dictionary, 1972.
SARIGÖLLÜ, Ayşe, Roma Edebiyatında Tarih, Ankara, 1973.
SCHANZ, M. – HOSIUS, C., Geschichte der römischen Literatur
                                                  Münih, 1959.
SYME, Ronald, Tacitus, Cilt I-II, Oxford, 1967.
USHER, Stephen, The Historians of Greece and Rome, Londra,
                               1997 (rep.).
VARİNLIOĞLU, Güngör, “Sallustius ve Yapıtları Üzerine”,
                                              Belleten  Cilt LIII, Sa. 206, Ankara:
                                             TTK, Nisan 1989, s. 61-152.
YONARSOY, Kenan, Grek Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1991.

1 comment:

  1. Çok bilgilendirici ve uzun bir yazı olmuş. Yapacağım araştırma konusunda yardımcı oldu. Bunun için teşekkür ederim. Ancak arka planın yeşil olması ve üzerine beyaz renkteki yazılar bazen gözümü aldı. Belki renk veya punto değiştirilebilirse iyi olabilir. Ya da arasındaki aralık.

    ReplyDelete