Quintus
Fabius Pictor
Seçkin bir
aileden gelen Fabius Pictor Romalı senatör ve tarih yazarıydı. Akrabalarından
birisinin boyacı olması sebebiyle - bu kişi “Solus” tapınağını boyamıştır -
“Pictor” lakabını almıştı. Pictor subay olarak İ.Ö. 225 yılında Gallialılara
karşı savaşmıştı.
II. Kartaca savaşında bulunmuştu. Trasimene Gölü yenilgisini
yaşamıştı. Romalıların Hannibal’e yenildikleri Cannae çarpışmasından sonra
Delphi’deki kehanet merkezinde elçilik görevini titizlikle yerine getirmişti.
Fabius Pictor’un Grek dilinde yazdığı eserinde söylence ile tarih iç içe
girmiştir. Bu eser Aeneas’ın Roma’yı kuruşundan, II. Kartaca Savaşı’nın sonuna
dek uzanan zaman dilimini kapsar, böylece İ.Ö. 217 yılına kadar gelir. Fabius
Pictor tarih yazarlığı açısından Roma geleneklerinin yanı sıra, Grek
geleneklerini de izlemişti. Grek tarih yazarı Timaios gibi Fabius Pictor da
dini törenlere, geleneklere, örflere ve otobiyografik anekdotlara düşkünlük
göstermiştir. Roma kurumlarını ve Romalı politikasını Grek dünyasıyla açıklayan
ilk senator tarihçidir. Kentin kuruluş tarihini İ.Ö. 748/747 yılı olarak verir.
Gerçeğe olan sevgisi sebebiyle antikçağ tarihçileri tarafından büyük saygı
görmüştür. Sonraki tarihçilerden Polybios, Halikarnassos’lu Dionysios ve Titus
Livius kendisinden kaynak yazar olarak söz ederler. Fabius Pictor’un politik
amaçlı tarihi “pontifex” geleneğinden çok, Hellenistik tarih yazarlığından
etkilenmiştir ve senatör tarihçiler için bir temel biçim oluşturmuştur. Fabius
Pictor’un, Hellanikos’u (İ.Ö. 5. yüzyılın ikinci yarısı), Sicilyalı Timaios’u
(İ.Ö. 4-3. yüzyıl), Antigonos’u (İ.Ö. 3. yüzyıl), Kardia’lı Hieronymos’u (İ.Ö.
4. yüzyıl) okumuş olduğu tahmin edilmektedir. Fabius Pictor için Greklerin
tarih yazma yöntemi, Roma tarihinin anlamlı bir resmini yapmak için bir araç
olmuştur. Greklerin eyleme olan eğilimi ile Romalılara özgü, örnek oluşturma
eğilimini kaynaştırmıştır ve bu kaynaştırma Roma tarih yazarlığına özgü olarak
kalmıştır.
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum
Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 5-39; 112-116; Jacoby (Ed.), Fragmente
der griechischen Historiker [1923- no. 809].
Lucius Cincius Alimentus:
Romalı politikacı, başkomutan, devlet
adamı, senator ve “annales” yazarı olarak bilinir. II. Kartaca Savaşı sırasında
(İ.Ö. 210-209) Sicilya’da “praetor” olarak görev yapmış ve Hannibal tarafından
esir edilmiştir (bkz. Livius 21.38.3). Grekçe olarak Roma tarihi yazmıştı
Cincius Alimentus. Eserinde kentin kuruluş tarihini İ.Ö. 729-728 tarihleri
arasına yerleştirmiş olup anlatımında tarih bakımından kendi zamanına kadar
gelmişti. Anlatımı kuru değildi. Çünkü söylenceler ve insanı yüksek duygulara
ulaştıran tarihi olaylar içerirdi. Antikiteye olan ilgisi sebebiyle, alfabenin
orijiniyle ilgili sorular sormuştur. Kelimelerin kökeniyle ilgili araştırmalar
da onun ilgilendiği konulardandı.
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum
Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 40; F. Jacoby (Ed.), Fragmente
der griechischen Historiker [1923- ], no. 810.
Gaius Acilius:
Plebs sınıfından bir aileden gelen Romalı
senatör ve “annales” yazarı olarak bilinir. Senatoda İ.Ö. 155 yılında
Karneades, Diogenes ve Kritolaos için çevirmenlik yapmıştı. (Karneades
Afrika’dan Kyreneli filozof, Diogenes Babylonlu stoik filozof, Kritolaos
Atinalı peripatetik filozof; Diogenes, Karneades ve Kritolaos ile birlikte İ.Ö.
155’te Roma’ya elçi olarak gönderilmişti.) Acilius İtalya’nın ilk
zamanlarından, İ.Ö. 184 yılına kadar uzanan Roma tarihini Grekçe olarak
yazmıştı. Bu eser Claudius Quadrigarius tarafından Latince olarak tekrar
yazılmıştır. Acilius kültlerle ilgili olayları tarihsel bağlamda kullanmıştır.
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum
Romanorum reliquiae [1914 (2)], 49; F. Jacoby (Ed.), Fragmente
der griechischen Historiker [1923- ], 3. C 881 ff.
Aulus Postumius Albinus:
Romalı senatör ve “annales” yazarı olan
Postumius Albinus Makedonya’nın son kralı Perseus’a elçi olarak gönderilmiş,
İ.Ö. 155’te “praetor”, İ.Ö. 151’de konsül, İ.Ö. 146’da Akhaia için memur tayin
edilmişti. Ateşli bir Hellensever olan Postumius Albinus Roma’nın tarihini başlangıcından
itibaren Grekçe olarak yazmıştı. Ele alış biçimi Thukydides gibi pragmatikti
(yararcıydı). Cicero onu “disertus” (“usta”) diye nitelendirir
[1] . Roma’nın köken tarihiyle başlayan bu eserden sadece Aulus
Gellius ve Macrobius söz etmiştir. Eserinin girişinde kusurlu Grekçesi
sebebiyle özür dileyen Postumius Albinus ile, Cato bu sebepten alay etmiştir.
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum
Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 53-54; F. Jacoby (Ed.), Fragmente
der griechischen Historiker [1923- ], no. 812.
Marcus Porcius Cato:
Yaşlı Cato (Cato Senex) olarak da bilinen
Marcus Porcius Cato İ.Ö. 234 yılında Tusculum’da doğmuştur. Aristokrat bir
aileden gelmiyen Cato “homo novus” idi. Sardinia’dan beraberinde Roma’ya
getirdiği Q. Ennius’tan Grekçe öğrenmişti. İ.Ö. 195 yılında “lex Oppia’nın”
(kadınların lüks giyecek v.s. harcamalarını kısıtlayan bir yasa) kaldırılması
kararına, ateşli bir konuşmayla karşı çıkmıştı. Çiftçilikle ilgili olarak
yazdığı eserinin, hatip olarak yaptığı konuşmaların ve Roma’nın gelenekleriyle,
ahlak ve gençlerin eğitimiyle ilgili olarak yazdıklarının yanısıra kaleme
aldığı Origines adlı eseri, bilinen ilk latince tarih eseridir ve yedi
kitaptan oluşmaktadır. Eserin ilk üç kitabında Roma’nın ve diğer İtalyan
kentlerinin başlangıçları ve en eski tarihleri anlatılmaktaydı. Birinci kitap
krallık döneminin sonuna kadar Roma’nın gelişimini, ikinci ve üçüncü kitaplar
diğer İtalyan kavimlerinin ve kentlerinin eski tarihlerini kapsamaktaydı.
“Origines” başlığı Grekçe “ktiseis”i (soy sop tarihi) anımsatmaktadır. Bu
başlık sadece ilk üç kitaba uygundur. Çünkü diğer kitaplarda Cato kendi
zamanının olaylarını anlatır ve yeni bir önsözle başlar. Cato bir çok İtalyan
kavminin kökenini Greklere dayandırır. Örneğin Sabinlerin kökenini Spartalılara
kadar geri götürür. Kaynak olarak Polybios’u kullanmış olabileceği tahmin
edilmektedir. Söyleyiş biçimi Ksenophon’a benzemektedir. Dördüncü kitap I.
Kartaca savaşını ve II. Kartaca savaşının başlangıç yıllarını kapsıyordu.
Beşinci kitap İ.Ö. 168 yılına değin, Makedonia üzerindeki Roma kuşatmasına
kadar uzanıyordu. Son iki kitap Cato’nun son on dokuz yılını, İ.Ö. 149
yılındaki ölümünden birkaç ay öncesine kadar geçen olayları içermekteydi. Origines’in
başlığı, içeriği, kuruluşu Grek örnekleri olmadan düşünülemezdi. Cato’nun,
Romalı çağdaşlarından daha fazla Grekçe kitap okuduğu sanılmaktadır. İfadesini
eserlerinde bulan edebi ve didaktik (öğretici) programı Grek kültürüyle yarışa
giren bağımsız bir Roma kültürüne biçim vermeyi amaç edinmişti. Aslında
Cato’nun amacı yeni bir tarih yazımı teorisi ortaya koymak değildi. Bununla
birlikte Cato Roma tarih yazımına biçim vermiştir, diyebiliriz. Grek kültürüne
karşı olmakla birlikte, eserini yazarken bile, Grek usullerinden etkilendiği
açıktır. En başta, söylevlerin kullanımı gelir. Anlatımda söylevlere yer verme
eğilimi ilkin Grek tarih yazarlarında görülmüştür. Ancak Cato söylevlerin bir
tarih eserinde kullanılması konusuna yenilik getirmiştir: Konuşmalardan
bazıları bizzat kendisinin yaptığı konuşmalardır. Böylece Origines’in
son kitaplarında Cato’nun kendi kelimeleri ve biçemi önemli bir rol oynar.
Ayrıca Grek tarihçilerinin örneğine uyarak coğrafi ve etnografik türden ayrıntılara
da arada yer vermiştir. Buna karşılık, Grek tarihçilerin bir kişiyi övme
geleneğinden, eserinde sözü geçen komutanların isimlerini dahi vermeyecek kadar
uzaklaşmıştır. Cato’nun söyleyiş biçimi kısa, dili belagatlı, nükteli, ama
ısırıcıydı. Bu yüzden de politik yaşamı sırasında sık sık mahkemeye çıkmak
zorunda kalmıştı. Cato Origines’i yazarken sadece söylencelerden
yararlanmamıştır, aynı zamanda orijinal dokümanlardan yararlanmak için de
araştırmalar yapmıştır
[1] . Cato’dan sonraki tarih yazarları, onun çizdiği yolda
ilerleyerek eserlerini Latince yazmışlardı; ancak bu tarihçiler ellerindeki
malzemeyi düzenleyerek tarihlerini yazarlarken eski annalistik biçime geri
dönüyorlardı.
EDİSYON:
H. Peter. (Ed.) Historicorum
Romanorum reliquiae. I, 55-97; [1914 (2)].
Lucius Cassius Hemina:
Cato’nun çağdaşı olan Cassius Hemina dördüncü “Ludi Saeculares” (Yüzyıl
Oyunları) zamanında (İ.Ö.146) yaşamıştır. Annales adlı eserinin birinci
kitabında Latinlerin tarih öncesi devirlerini, ikinci kitabında
Romulus’tan başlayarak Pyrrhus savaşının sonuna kadar (İ.Ö. 280) geçen
zaman dilimini anlatmıştır. Sonraki iki kitap ise (üçüncü ve dördüncü kitaplar)
birinci ve ikinci Kartaca savaşlarını anlatır. Biçem bakımından eserine
“parataxis” ( eşdeğerdeki cümlelerin bağlaç kullanılmadan bir arada
kullanılması: Karşıtı “hypotaxis”) ve “brevitas” hakimdir. Bununla birlikte,
İ.Ö. 2. yüzyılın resmi dilini yansıtan çapraşık cümleler de vardır. Anlatımda
hikaye “praesens”i (geçmişteki bir olayı anlatmak için şimdiki zamanı
kullanmak) etkili bir biçimde kullanılmıştır. O zamanın beklenen süsleme
unsurlarından olan alliterasyona (ölçülü ya da düz yazıda uyum sağlamak
amacıyla aynı ses ya da hecelerin tekrarlanması) başvurulmuştur. Grek etkisi
eserde adım başı hissedilmektedir. Cassius Hemina akılcı bir düşünceyle,
düşünür Euhemeros’u (İ.Ö. 300 civarında yaşamış) izleyerek tanrı Ianus,
Saturnus ve Faunus’u, sonradan tanrılaştırılmış hükümdarlar olarak yorumlar
(frg.1 ve 4). ( Euhemeros’un düşüncesine göre de tanrılar sonradan kendilerine
tapınılmış olan, zamanlarının kusursuz insanlarıydı sadece.) Cassius Hemina’nın
İtalya’nın orijiniyle, eski zamanlara ilişkin etimolojik, dini ve sosyal konularla
ilgilenmiş olması Cato’nun Origines adlı eserinin, kendisi üzerindeki
etkisini yansıtmaktadır, denebilir
[1] .
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum
Romanorum reliquiae [1914 (2)], 98-111
Lucius Calpurnius Piso Frugi:
Yükselmekte olan bir plebs ailesinin
üyesiydi Piso Frugi: İ.Ö. 149 yılında “tribunus”, İ.Ö. 133 yılında kosül, İ.Ö.
120 yılında “censor” olmuştu. Censorluk görevi sırasında katı davranış örneği
sergilemişti. “Dürüst” anlamına gelen “Frugi” lakabı da onun karakterini
yansıtmaktadır. Piso Frugi’nin ölçülü olmaya ne kadar değer verdiğini, Romulus
ile ilgili olarak aktardığı bir anekdot da göstermektedir: (frg. 8) “Romulus
bir davette, ertesi gün yapacak çok işi olduğundan, az içki içmek zorunda
kalmıştı. Romulus’a şöyle bir soru yöneltilir: ‘Eğer herkes sizin gibi yaparsa,
acaba içki fiyatları düşer mi?’ Romulus yanıt olarak, ‘eğer her bir kimse
istediği kadar içerse, aksine artar,’ der”, “ ‘yani ben istediğimde o kadar çok
içtim ki’. Bu demektir ki insan davranışlarında, gerektiğinde ölçülü bir yol
tutmalıdır.” Yaşlılık yıllarında yazdığı Annales’inden günümüze 45 parça
kalmıştır. En az yedi kitaptan oluştuğu tahmin edilen eser Aeneas
söylencesinden başlar ve İ.Ö. 146 yılına kadar gelir. Eserinde kendi zamanını
eleştiren Piso Frugi ahlak dersi veren bir anlatım biçimine sahiptir. Anlatımı
bazı bakımlardan Yaşlı Cato’ya benzemektedir. Onun etkisi altında kalarak eski
Romalı erdemlerini kendi zamanının kötülükleri karşısına koymuştur. Toplumun
genel ahlakındaki bozulmaların başlangıçlarıyla ilgili olarak kesin tarihler
vermektedir: “Luxuria” için İ.Ö. 187 (frg. 34 P.), “pudicitia subversa”
(iffetin bozulması, alçak gönüllülüğün ortadan kalkması) için İ.Ö.154 (frg. 38
P). Anekdotlarının canlılığına karşın biçemi sadedir. Piso Frugi’nin
etimolojiye ve topografiye olan ilgisi günümüze kalan parçaların çoğundan
sezilmektedir. Eserini yazarken malzemeyi kullanmada özen göstermemiştir.
Ennius’un etkisi altında kalarak söylenceleri akılcı bir yaklaşımla
değerlendirmiştir. Calpurnius Piso Frugi, Varro, Livius, Halikarnassos’lu
Dionysios ve Plinius tarafından kaynak olarak kullanılmıştır. Gellius
kendisinden, arkaizminin (eskiliğinin) sade güzelliği sebebiyle iki ayrı yerde
söz etmiştir
[1] .
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum
Romanorum reliquiae [1914 (2)], I., 120-138.
Gaius Fannius:
Fannius’un kimliği konusunda tartışmalar
vardır. Kabul edildiğine göre, İ.Ö. 122 yılı konsulünün oğludur. Yazdığı
“annales”inin, sadece kendi zamanını içerdiği sanılmaktadır. Sallustius
kendisinden, doğruculuk yolunda olması sebebiyle söz etmektedir (hist. frg. I,4
M) .
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum
Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 139-141.
Gaius Sempronius Tuditanus:
Sempronius Tuditanus İ.Ö. 129 yılında
konsullük yapmıştır. Libri magistratuum’u (Roma’nın yüksek resmi
görevlileriyle ilgili bir eser) ve belki de bir tarih eseri yazmış olduğu
tahmin edilmektedir
[1] . Tarih eserinden günümüze sadece bazı parçalar kalmıştır.
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum
Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 143-147.
Sempronius Asellio:
Sempronius Asellio İ.Ö.160-İ.Ö. 90 yılları
arasında yaşamıştır. “Tribunus militum” olarak İ.Ö. 134-133’te Numantia’da
görev yapmıştır. Asellio’nun, Scipio’nun çevresiyle yakınlığı olduğu tahmin
edilmektedir. Roma’da tarihi monografilerin asıl yaratıcısı Asellio’dur,
diyebiliriz
[1] . Tarih eseri Res Gestae ya da Historiae 14
kitaptan oluşup zaman dilimi olarak Asellio’nun yaşadığı zamanı ( yaklaşık
olarak İ.Ö. 146-91) içermektedir. Eserin Kartaca’nın mahvedilişiyle başladığı
tahmin edilmektedir; İ.Ö. 137 yılı dördüncü kitapta, Tiberius Gracchus’un ölümü
beşinci kitapta, Livius Drusus’un ölümü (İ.Ö. 91) on dördüncü kitapta
anlatılmaktaydı. Asellio eserinde, yeni bir tarih yazımı istemini ortaya
koymaktadır: Önsözünde, gerçeklerin tamamıyla üstün körü bir biçimde
toplanmasına karşı olduğunu ifade eden Asellio ( id fabulas pueris est
narrare, non historias scribere / bu durum çocuklara masal anlatmaktır,
tarih yazmak değildir) çözümleme yapan, olayların sebeplerini gösteren, iç
politikayla ilgili bağlantıları göz önünde tutan bir söyleyiş biçimini
öngörmektedir ( nobis non modo satis esse video, quod factum esset, id
pronuntiare, sed etiam, quo consilio quaque ratione gesta essent, demonstrare
/ bizim için sadece yapılanı söylemek yeterli değildir, ne amaçla ve ne
sebeple yapıldığını da göstermek gerekir / frg. 1). Buradan anlaşılmaktadır
ki Asellio annalistik ve pragmatik tarih yazımı arasında bir karşıtlık
oluşturmak isteyen Polybios’un etkisindedir. Onun eserinde (Frg. 2’de)
Isokratesçi düşüncenin izleri görülür: Gerçek tarih yazımının bilgi vermeyi ve
“res publica” (devlet) için kişileri dürüst davranmaya davet etmeyi amaç
edineceğini söylemektedir (nam neque alacriores..... ad rem publicam
defendendam neque segniores ad rem perperam faciundam annales libri commovere
quosquam possunt). Asellio’nun, tarihin işleviyle ilgili görüşleri için
Aulus Gellius’a başvurmak gerekir. Aulus Gellius, Asellio’nun bu konudaki
görüşleriyle ilgili olarak şunları söylemektedir [2] : Romalılar
annalistler ile historiograflar arasına ölçüt olarak edebiyatı koyarlardı.
Annalistler olayları yıl yıl kayıtlara geçiren görevliler olarak anlaşılırken,
historiograflar olayları anlatırkenki biçemleriyle aynı zamanda da edebiyatçı
sayılırlardı. Aulus Gellius’tan öğrendiğimize göre, Asellio yıllıkların
olayları sadece aktardığını, buna karşılık tarihin olayları açıkladığını
söylemiştir.
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum
Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 179-184.
Coelius Antipater:
Antipater
Roma’da tarihi monografinin kurucusu olarak kabul edilir. Kendisiyle ve soyuyla
ilgili kesin bilgiye sahip değiliz. Yedi kitaptan oluşan eserinde İkinci
Kartaca Savaşını anlatmıştır. Hellenistik tarih yazımının monografik ele alış
biçimine örnek oluşturur. Konuyu dar bir zaman dilimiyle sınırlama tarihçiye
kaynaklar üzerinde daha doğru bir biçimde çalışma olanağını verir. Antipater
bilimsel tarihçi olmaya çabalamıştır. Yan tutmadan yazmak için yabancı
kaynaklara da başvurmuştur. Tarihi monografi, malzemeyi merkezi bir konu ve bir
baş kahraman çevresinde gruplandırmaya olanak tanımaktadır; böylece tarih drama
olmaktadır. Çağın anlayışına uygun olarak Scipio odak noktası olur ve bu baş
kahraman Hellenistik tarihçilerin Alexandros’u ve Silenos diye bir tarihçinin
Hannibal’i ile yarıştırılır. Antipater sanatlı anlatımı amaç edinmeyi ön planda
tutan ilk Romalı tarihçidir. Onun için tarih yazmak retorik bir iştir. Dramatik
sanat aracı olarak betimlemeyi kullanır. Abartı olmaksızın retorik kabul görmez.
Biçemi Asia biçemidir. Anlatımında hikaye “praesens”i (geçmişteki bir olayın
anlatımında şimdiki zamanın kullanılması) hakimdir. Eserinde, biçemle ilgili
problemler üzerine düşüncelerini açıkça söylemiştir. Antipater’in eseri
İmparatorluk dönemi tarihçilerinden Livius tarafından, eserinin xxı-xxx.
kitaplarında kaynak olarak kullanılmıştır. Antipater’in eserini Plutarkhos,
Vergilius, Valerius Maximus, Plinius, Frontinus ve belki de Dio Cassius kaynak
olarak kullanmışlardır. Coelius Antipater’in, anlatımını süslemek için yer
verdiği bir çok rüya betimlemesini Cicero de divinatione eserinde
kullanmıştır
[1] .
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum
Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 158-177.
Gnaeus Gellius:
Gellius, Gracchus Kardeşler zamanının
“annales” yazarıdır (İ.Ö. 2. yüzyıl). Annales eserinin 97 kitaptan
oluştuğu sanılmaktadır. Eseri, Roma’nın kuruluşundan başlayarak İ.Ö. 146 yılına
kadar geçen olayları anlatır. İçerik olarak aynı konuları kapsayan önceden
yazılmış eserlerden daha geniştir. Bunun sebebi olarakStoik düşüncenin
etkisiyle gelişen tarih bilinciyle Annales Maximi’nin yayınlanmış olması
(İ.Ö. 123) ve kaynak malzemeyi işlemede retorik yöntemlerin ilk olarak o zaman
kullanılmış olması gösterilebilir. Çünkü Isokrates’in retorik yöntemlerine ilk
başvuran Gnaeus Gellius’tur. Alfabeyi, tıp bilimini, uzunluk ve ağırlık
ölçülerini bulanlar hakkında ve kentlerin kurucuları hakkında da bilgiler
vardır Gellius’un eserinde
[1] .
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum
Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 148-157.
Eski Roma’da yıllık (“annales”) yazımı
konusunda bu tür gelişmeler olurken otobiyografilerin ve anıların da yazılmakta
olduğu görülmektedir: İ.Ö. 115 ve 107 yılları konsülü olan M. Aemilius Scaurus
ve P. Rutilius Rufus kendi yaşamlarını yazmışlardı; İ.Ö. 102 yılı konsülü Q.
Lutatius Catulus konsüllüğü ile ilgili anılarını yazmıştı. Yirmi iki kitaptan
oluşan anılarında Sulla, yaptıklarını Tanrı hikmetinin etkisi olarak göstermeye
çalışmıştı.
Genç Annales
Yazarları
Sulla zamanının “genç
annalistler” olarak adlandırılan “annales” yazarları Augustus döneminin
tarihçisi Livius’un kullandığı başlıca kaynak yazarlardı. Bu tarih yazarlarının
genel özelliği, Roma’yı merkez alıp eski geleneğe bilinçli bir geri dönüşle,
edebi olan ve baştan sona bütünlük içinde olan bir anlatımı amaçlamış
olmalarıdır
[1] . Şimdi genç “annales” yazarlarından kısaca söz edelim.
Q. Claudius Quadrigarius:
İ.Ö. yaklaşık
100 yıllarının ünlü Romalı yıllık yazarı olan Quadrigarius’un Annales
eseri en azından 23 kitaptan oluşuyor olmalıydı. Eser muhtemelen Gallialılar’ın
Roma’ya saldırısıyla başlıyordu ve Sulla zamanına kadar uzanıyordu.
Quadrigarius’un, İkinci Kartaca Savaşı’ndan başlayarak yazdıkları daha
ayrıntılıydı. Üçüncü kitap Pyrrhos savaşını, beşinci kitap Cannae
çatışmasını, altıncı kitap İ.Ö. 213 yılını, dokuzuncu kitap Tiberius
Gracchus’un Numantia’da bulunduğu zamanı, on üçüncü kitap İ.Ö. 99 yılını, on
dokuzuncu kitap İ.Ö. 87 yılını kapsıyordu. Quadrigarius Sulla’yı övüyor
(frg. 84) ve Marius’u eleştiriyordu (frg. 76; 81; 83 P). Eleştirel tutumun ve
yöntemli çalışmanın ürünü olarak tarihinde karakter çizimlerine ve söylevlere
yer vermişti. Quadrigarius araya mektuplar, konuşmalar (söylevler) ve
anekdotlar sokarak eserinin annalistik şemasını gevşetmişti. Biçemi sade,
kelimeleri arkaik (eski) ve gösterişsizdi. Quadrigarius Roma tarihinin İ.Ö. 187
yılından sonrası için Livius’un başta gelen kaynağı olmuştur. Fronto ve
Gellius biçeminin sade güzelliği bakımından ona itibar etmişlerdi
[1] .
EDİSYON:
H. Peter (Ed.), Historicorum
Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 205-237.
Valerius
Antias:
Antias’ın Annales
adlı tarihi 75 kitaptan oluşuyordu. Roma’nın kuruluşundan başlayarak İ.Ö. 91
yılına kadar, belki de Sulla’nın ölümüne kadar olan yılların tarihini
içermekteydi. Eserde her bir yıl değişmez bir şema içinde ortaya konmaktaydı.
Antias bazen birden fazla yılın olaylarını bir araya toplamıştı. İkinci kitap
Numa zamanını, yirmi ikinci kitap Mancinus’un Numantia’da bulunduğu zamanı,
kırk beşinci kitap muhtemelen İ.Ö. 110 yılını kapsamaktaydı. Hellenistik tarih
yazarlığında olduğu gibi, Valerius Antias’ta da etkileyici anlatım söz
konusuydu. Eserinde inceden inceye işlenmiş savaş sahnelerini, tarih
yazımındaki retorik modasını, sergilemekteydi. Fantazinin yüksek oluşu, akılcı
anlatımlar ve araya karıştırılan resmi raporlar yoluyla giderilmekteydi.
Antias, Scipio Africanus’u över (Livius, 38.50-60) ve Sulla’ya hayranlık
duyardı. Biraz ağdalı, yapay olan dili abartılı retorik süslerden olduğu kadar,
vulgar unsurlardan da uzaktı. Antias, Livius’un ikinci ana kaynağıdır; Livius
ilk on kitapta zaman zaman, Cannae çarpışmasından başlayarak 38. kitaba kadar
olan bölümlerde sürekli olarak Antias’ı kaynak almıştır. Livius’tan başka
Silius Italicus ve Plutarkhos da Antias’ı kaynak olarak kullanan yazarlardı.
Antias’ın aşırı ulusalcı tutumu olayları abartılı bir biçimde Roma’nın yanında
yer alarak anlatmasına neden olmuştur
[1] .
EDİSYON:
H. Peter. (Ed.) Historicorum
Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 238-275.
Lucius
Cornelius Sisenna:
(İ.Ö.119-67)
“Praetor” olarak İ.Ö. 78 yılında atanan Sisenna İ.Ö. 70 yılında Verres
davasında avukatlık yapmıştı; İ.Ö. 67 yılında Girit’te Pompeius’un komutanı
olarak öldü. Yaşlılık yıllarında yazdığı eseri Historiae (12 kitap),
Sempronius Asellio’nun kendi zamanını anlattığı tarihini devam ettirir
nitelikteydi. Eserin büyük bir kısmını müttefikler savaşı ve Marius ile Sulla
arasındaki çekişme kaplamaktaydı. Sisenna aynı zamanda Aristeides’in Milesiaka
(Milet tarihi) adlı eserinin de çevirmeniydi. Sisenna Grek “fabula”
yazarlarının etkisiyle roman türüne yaklaşan bir anlatım geliştirmiştir
[1] . Tarih yazmada örnek aldığı yazar, Alexandros romanının yazarı
Kleitarkhos idi
[2] . Edebi bir kompozisyon, canlı ve çarpıcı bir biçem sergileyen
Sisenna Hellenistik tarih yazarlığının sanat araçları olan dramatik anlatım
biçimini, rüya anlatımlarını, “excursus”ları (ara sözler, konudan sapmalar),
konuşmaları eserinde ön plana çıkarmıştır. Konusunu özenli bir biçimde
düzenlenmiş olarak sunmaya çabalayan Sisenna’nın tarih yazma biçimi Asia üslubu
ile arkaik eğilimlerin birleşmesi biçiminde tanımlanabilir. Kimi zaman
arıtmacı, özleştirmeci olarak kendini gösterir, kimi zaman da yeni terimler
yaratır; -im bitimli zarfları ünlüdür [3] . Sisenna,
Sempronius Asellio’nun anladığı anlamda, motivasyon araştırması yapmayı
istemiştir, pragmatik ve trajik tarih yazımını oldukça başarılı bir biçimde
birbirine bağlamıştır. Historiae eserinde Sisenna’nın takipçisi
olan Sallustius tarih yazarı olarak ona hayranlık duyardı, ama onun “optimates”
sınıfına olan eğilimlerinin karşısında yer almıştır. Sisenna, Livius’u da
etkilemiştir [4] ve Tacitus’ta
da anılır [5] .
EDİSYON:
H. Peter. (Ed.) Historicorum
Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 276-297. Milesiaka için:
F. Buecheler – W. Heraeus (Ed.) Petronii Saturae etc. [1922 (6)]
264 vd.
Gaius Licinius Macer:
Licinius Macer, Sisenna’nın arkadaşıydı. Bir plebs
ailesinden gelen Macer İ.Ö. 79 yılında “tribunus plebis” olmuş, Sulla
yasalarına karşı, “tribunus”un haklarını eski haline getirmek için savaşmıştı
[1] . Licinius Macer İ.Ö. 68 yılında “praetor” oldu. Bir
dolandırıcılık olayı sebebiyle mahkeme önüne çıkan Licinius Macer’i bu olay
intihara kadar götürdü. Roma’nın kuruluşuyla başlayan Annales adlı eseri
16 kitaptan oluşuyordu. Keten bezi üzerine yazılmış Romalı memurlar listesi
olan Libri Lintei‘yi kullanarak İ.Ö. 5. ve 4. yüzyılların
“magistratus”ları ile ilgili genel bilgiler elde etmeyi denedi. Cicero,
Macer’in ayrıntıya önem veren ifade biçimini ve Grek kaynaklarını göz önünde
tutmadaki eksikliğini ayıplar
[2] . Biçem bakımından Asia biçeminin etkisi altındaydı Licinius
Macer. Tubero, Halikarnassos’lu Dionysios ve Livius (eserinin ilk on kitabında)
Macer’i kaynak olarak kullanmışlardı
[3] .
EDİSYON:
H. Peter. (Ed.) Historicorum
Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 298-307.
Quintus
Aelius Tubero:
Tubero bütün
Roma tarihini en az 14 kitapta işlemiştir. Livius ve Halikarnassos’lu Dionysios
tarafından kaynak olarak kullanılmıştır. Tubero, Valerius Antias ve Licinius
Macer’i kendisine örnek almıştır
[1] .
EDİSYON:
H. Peter. (Ed.) Historicorum
Romanorum reliquiae [1914 (2)], I, 308.
Çicero dönemi başlarına gelindiğinde, Roma’da tarih yazımı en belirgin
çizgileriyle siyasi, eleştirici ve felsefi bir bakış açısı kazanmıştır ve
biçemi de hitabeti andırır olmuştur. Tarih yazma işi retorik sanatının bir kolu
durumuna gelmiştir. Cicero hatiplerin tarih alanında oldukça iyi bilgi sahibi
olmalarının gerekliliğinden, ayrıca tarihin de konuşmalarla geliştirilmiş bir
kompozisyona olan gereksiniminden söz etmiştir
[1] . Tarih yazımında yeni bir çalışma yöntemi İ.Ö. 1. yüzyılda
kendini göstermiştir: Özellikle Alexandria’da (İskenderiye), Hellenistik
etkinin bir sonucu olarak eski eserler çok rabet görmeye başlamıştır. Cicero
dönemi, hareketli siyasal yaşamı nedeniyle tarihle uğraşanlara konu bakımından
çokça malzeme sağlayan bir dönem olmuştur. Yakın tarihin olayları tarih
yazarlarının eserlerinde konu olarak işlenmiştir. Bu dönem tarih yazımının en
önemli özelliği, siyasetteki bireyselciliğe koşut olarak tarih yazmada da
bireyselciliğin etkili olmasıdır
[2] . Antik yazarlar tarafından her ne kadar tarihçi sayılmasa da
dönemin devlet adamlarından Caesar’dan da burada söz etmek gerekir.
Gaius
Iulius Caesar:
Eski kaynaklara
göre [3] C. Iulius Caesar İ.Ö. 100 yılında, sonradan kendi
adıyla söylenen Temmuz ayının 12’sinde doğmuştur. Eski yazarlar
[4] bu belirlemeyi Caesar’ın öldürüldüğünde (İ.Ö. 44) 56 yaşında
olduğunu kabul ederek yapmışlardır. Ünlü eski çağ araştırmacısı, tarihçi ve
hukukçu Theodor Mommsen (1817-1903) ise Caesar’ın doğum yılını İ.Ö. 102 olarak
belirler. Mommsen’e göre, eğer Caesar’ın doğum yılını eski yazarların söylediği
gibi İ.Ö. 100 olarak kabul edersek, memuriyete başlama yaşı geleneklere göre
olması gerekenden iki yıl öncesine denk düşmektedir. Eğer böyle bir durum söz
konusu olmuşsa, kayıtlarda yer alması gerekirdi. Oysa eski kaynaklarda bu
konuyla ilgili herhangi bir kayıt bulunmamaktadır
[5] . Aristokrat bir aileden gelen Caesar, Lucius Caesar ve
Aurelia’nın oğluydu. Bir söylenceye göre, Roma’nın milli kahramanı Aeneas’ın
oğlu Iulus’un soyundan geliyordu. Aeneas tanrıça Venus’un oğludur. Böylece bu
aristokrat soyun tanrılarla da bağlantısı kurulmuş olur. Caesar’ın çocukluğu
halası Iulia’nın eşi Marius’un başında bulunduğu demokrat partisiyle, Sulla’nın
aristokrat partisi arasındaki kanlı mücadeleler ortamında geçmiştir.
Plinius,
Caesar’ın dinlemek için kulaklarını, okumak için gözlerini, yazmak için
ellerini ve emretmek için aklını aynı zamanda kullanabildiğini yazar [6] . Gerçekten de
pekçok işi aynı anda başarmış, çok yönlü ender insanlardandır, Caesar. Onun
komutan, devlet adamı, yazar kimliklerini biribirinden ayrı düşünmek mümkün
değildir. Yapıtlarının, özellikle de söylevlerinin büyük bir kısmının günümüze
aktarılamamış olması, Caesar’ı daha yakından tanımamız açısından büyük bir
kayıp sayılır.
Son derece
yetenekli bir hatip olan Caesar söylevlerini yazılı olarak alıkoymamıştı.
Günümüze ulaşmamış olan söylevleri yalnızca Cicero’nun söylevleriyle karşılaştırılabiliyor
ve Cicero’nunkilerden sonra ikinci sırayı alıyordu. Alpleri geçerken, yolculuk
sırasında yazdığı, gramer üzerine bilimsel bir yapıt olan De Analogia,
Roma’dan İspanya’ya giderken yolculuk sırasında yazdığı şiirlerini topladığı Iter,
Cicero’nun Cato methiyesine bir yanıt olarak yazdığı iki kitaplık Anticatones,
astronomi alanında bir araştırma olan De Astris ya da Apophthegmata,
nükteli sözlerini topladığı Collectanea, Hercules’e övgü niteliğinde
yazılmış gençlik yıllarına ait bir şiir, bir trajedi olan Oedipus
Caesar’ın günümüze aktarılamamış, varlığını ancak eski kaynaklardan
öğrenebildiğimiz yapıtlarıdır. Onun günümüze aktarılmış olan yapıtları Commentarii
ortak adıyla bilinen Bellum Gallicum ya da Commentarii de Bello
Gallico ve Bellum Civile ya da Commentarii de Bello Civili,
yazarının kimliği konusunda hala tartışmalar bulunan Bellum Alexandrinum,
Bellum Africanum ve Bellum Hispaniense dir.
Yönetimde
bulunduğu dönemi ustalıkla anlattığı Commentarii’si bir bakıma Caesar’ın
kendini savunmasıdır, diyebiliriz. Bellum Gallicum İ.Ö. 58-51 yıllarında
Gallia’daki savaşlar sırasında aklına estiği gibi hücumlar yapmakla suçlanan ve
Britannia’da olduğu gibi başarısızlıklar da kaydeden Caesar’ın Cato’ya ve
Senato’ya karşı bir savunmasıdır. İ.Ö. 49-48 yıllarında çıkan iç savaşı konu
alan Bellum Civile de Caesar’ın, iç savaşlardaki esas sorumluluğu kendi
omuzlarından Pompeius’un omuzlarına atmak için yaptığı akıllıca bir girişimdir [7] . Sekiz
kitaptan oluşan Bellum Gallicum’un sekizinci kitabının Caesar tarafından
yazılmayıp Aulus Hirtius [8]
tarafından kaleme alındığı kabul edilir. Eserin ilk yedi kitabının İ.Ö. 52-51
yıllarında kış aylarında yazıldığı ve İ.Ö. 51 yılı başlarında bir bütün olarak
yayınlandığı düşünülmektedir. Bu yedi kitabın yazınsal bütünlüğü de bu
varsayımı desteklemektedir. Bellum Gallicum Cicero [9] ve Aulus
Hirtius [10]
tarafından bir tarih yapıtı olmaktan çok, tarih yazarına malzeme sağlayacak bir
yapıt olarak değerlendirilmiştir. Ancak bu yapıt Caesar’ın Gallia savaşı
hakkında elimizde bulunan tek kaynaktır ve savaş hakkında eski çağdaki
herhangi bir başka askeri operasyondan daha fazla olmak üzere bilgi verir [11] .
Bellum Civile’nin konusu, daha önce de söz ettiğimiz gibi, İ.Ö. 49-48
yıllarının Roma tarihidir. Bu iki yıl zarfında geçen olaylar kuvvetli iki
karakter, Gaius Iulius Caesar ve Gnaeus Pompeius, etrafında toplanmıştır [12] .
Üç kitaptan oluşan bu yapıt İ.Ö. 47 yılında hazırlanmıştır. Birinci kitap İ.Ö.
49 yılı başlarındaki Senato görüşmeleriyle ve Caesar aleyhine alınan kararlarla
başlar (1-6. bölümler); 7-23. bölümlerde Caesar İtalya’yı fetheder, Pompeius
Brundisium’da [13]
kuşatılır ve Dyrrhachium’a [14]
geçer (24-29. bölümler); Cotta Sardinia’dan [15] ,
Cato Sicilia’dan [16]
kaçarlar (30-36. bölümler); kısa bir süre Roma’da kaldıktan sonra Caesar
İspanya’ya gider, yolda, kenti kuşatsınlar diye, Trebonius ve D. Brutus’u
Massilia’da [17]
bırakır, İspanya’da Pompeius’un legatus’ları olan Afranius ve Petreius’u
yenilgiye uğratır (37-87. bölümler); 56-58. bölümler Massilia önlerinde yapılan
deniz savaşını anlatır [18] .
İkinci kitapta İ.Ö. 49 yılının diğer olayları anlatılır; böylece Caesar her bir
yılın olaylarını bir kitapta anlatma kuralını bir kenara bırakmıştır: Massilia
kuşatılır (1-16. bölümler); Varro İspanya’ya gider (17-20. bölümler); Caesar
Roma’da bulunmazken diktatör ilan edilir (21. bölüm); sonunda Massilia teslim
olur (22. bölüm); Curio Afrika’da sonuçsuz bir savaş yapar ve şehit düşer
(23-44. bölümler) - bu olay yapıtın dramatik doruk noktasını oluşturur [19] .
Üçüncü kitap İ.Ö. 48 yılının olaylarını anlatır; anlatılanlar Brundisium,
Dyrrhachium ve Pharsalus’ta olanlar ve Pompeius’un ölümüdür [20] .
“Commentarius”
kelimesi eril bir isimdir; “yazılı notlar” anlamına gelir. Çoğul olarak
“anılar” anlamında da kullanılır. Caesar’ın Commentarii’si ilk olarak
Roma’da 1469 yılında basılmıştır [21] .
Commentarii de Bello Gallico ile Caesar Latincesinin doğruluğuyla olduğu
kadar, biçeminin inceliğiyle de övgü toplamıştır. Kendi zamanının ve sonraki
yüzyılların eleştirmenleri tarafından Latin dilinin ustası olarak kabul edilen
Caesar’ın yalın, süssüz, dobra dobra (açık sözlü) biçemi Cicero’dan [22]
büyük iltifat görmüştür [23] .
Commentarii’de kendisinden her zaman için üçüncü tekil kişi olarak söz
eden Caesar kendisi dışındaki kişilerin ağızından aktardığı konuşmaları,
söylenenleri öz olarak vermek istediği için, dolaylı cümlelerle (“oratio
obliqua”) aktarmıştır; bununla birlikte Bellum Gallicum’un yedinci kitabında
dolaysız cümlelerden (“oratio recta”) oluşan doğrudan konuşmalar da
bulunmaktadır [24] .
Biçeminin en göze çarpan özelliği, “şimdiki zamanı” (“praesens”) çok
kullanmasıdır [25] .
Daha önce de
sözünü ettiğimiz gibi Bellum Alexandrinum, Bellum Hispaniense ve Bellum
Africum adlı yapıtların yazarının kimliği belli değildir. Bellum
Alexandrinum’un biçemi Bellum Gallicum’un biçemine çok benzediği
için, bu yapıtın yazarının da Aulus Hirtius olduğu kabul edilir. Diğer iki
yapıtın ise, bu yapıtların konusu olan savaşlarda dövüşmüş, Caesar’ın
savaş arkadaşları tarafından A. Hirtius’un ya da L. Cornelius Balbus’un
teşvikiyle yazılmış oldukları kabul edilir. Bazı bilim adamları ise, bu üç
yapıtın da yazarının ayrı kişiler olduklarını ileri sürerler. Sade ve sıkıcı
bir anlatımı bulunan Bellum Alexandrinum bu üç yapıtın arasında yazınsal
değer bakımından en iyi olanıdır. Kompozisyonu iyidir. Olaylar doğru ve
taraf tutmadan anlatılmış görünmektedir. Biçemi Caesar’ınki kadar canlı ve
veciz olmamakla birlikte, açık ve temizdir, yapmacık değildir [26] .
Yazarının kimliği kesin olarak bilinmemekle birlikte Bellum Africum’un
anlatımından, yazarının karakteriyle ilgili bazı ipuçları yakalamak mümkündür:
Kronolojik bilgilerde gösterdiği titizlikten ve askeri birliklerin duygularını
güvenilir bir biçimde kaydetmiş olmasından, bu yapıtın yazarının genç ve
deneyimsiz, ateşli ama aynı zamanda iyi de bir gözlemci olan bir subay olduğunu
söyleyebiliriz [27] .
Bazen önemsiz ayrıntılara değindiği, bazen de önemlilerinden hiç söz etmediği
için, tarihi bakış açısı zayıftır; çok sayıda Grekçe kelimenin kullanıldığı
dili belirgin bir ifade yetersizliği göstermektedir; çoğu kez kaba olan cümle
yapısı bazen gramer kurallarının dışına bile çıkabilmektedir [28] .
Bir giriş bölümü bulunmayan yapıt konudan sapmalar da (“excursus”) içermemektedir [29] .
Bellum
Hispaniense’nin günümüze aktarımındaki
eksiklikler sebebiyle, yapıtın yazarının yazınsal ve tarihsel değeri konusunda
kesin bir şeyler söylemek zor olmakla birlikte, yine de bazı saptamalar yapmak
olanaklıdır: Anlatımı her zaman etkili ve açık değildir; kronolojisi her zaman
doğru değildir; biçemi zayıftır; kelime dağarcığı sınırlıdır; gereksiz kelime
ve cümle tekrarları vardır; grameri güvenilir değildir, sık sık konuşma
dilinden ifadeler kullanılmıştır [30] .
EDİSYON:
A. Klotz (ed.) C.
Iuli Caesaris commentarii. Stuttgart-Leipzig: Bibliotheca Teubneriana,
[1992].
Cumhuriyetin ilk
yıllarında olduğu gibi, ileriki dönemlerinde de, tarih yazanlar siyasi yaşamda
etkin rol almakta olan kişilerdi.
Gaius
Sallustius Crispus:
Klasik Roma
tarihçiliği Sallustius ile başlatılır. Çünkü Sallustius’tan önce tarih yazanlar
ya yıllıklar biçiminde ya da anı türünde eserler vermişlerdi. Bizim bugün
anladığımız anlamda tarih yazan Sallustius’un eserleri tek tek olayları ya da
kişileri ele alan monografiler biçimindeydi. Sallustius İ.Ö. I. yüzyılda
yaşamıştır (İ.Ö. 87/86-İ.Ö. 36/35). Doğum yeri Apenin eteklerinde bir Sabin
kenti olan Amiternum (bugünkü San Vittorino, kuzeyde) dur. Halk sınıfından
varlıklı bir aileden gelmektedir Sallustius. Pythagoras yanlısı felsefeyle ve
edebiyatla uğraşmıştır. İ.Ö. 55 ya da 54’te “quaestor”, İ.Ö. 52’de “tribunus
plebis” olarak görev almıştır. Bundan sonra bir süre adı dedikodulara ve siyasi
olaylara karışmış, İ.Ö. 50 yılında ahlak dışı davrandığı gerekçesiyle senatodan
çıkarılmıştır. Partiler arası çekişmelerde halk partili olarak mücadele
etmiştir. Azatlılar ve zanaatkarlardan kurulu çetenin başı P. Clodius Pulcher
ile soylular sınıfının desteklediği T. Annius Milo’nun çetesi arasındaki
çatışmalarda ve Clodius’un öldürülmesine kadar giden bu çekişmelerde Clodius’un
tarafını tutmuştur. İşte bu olaylar sırasında adı pek çok dedikodulara
karışmıştır. Dönemin censor’ları tarafından, yakışıksız davranışlarda bulunduğu
gerekçesiyle İ.Ö. 50 yılında senatodan çıkarılmıştır. Bu sırada Sallustius
Suriye’de “legatus pro praetore” olarak görevli bulunuyordu. İ.Ö. 49 Yılında
Pompeius ile Caesar arasında çıkan iç savaşta etkili bir Caesar yanlısıydı.
Böylece Caesar’ın sayesinde yeniden “quaestor” ve daha sonra “praetor”
olmuştur. Sallustius İ.Ö. 48 yılında Caesar’ın Pharsalos’taki zaferinden sonra
yeniden senatoya girmiştir; İ.Ö. 47’de Caesar’ın yanında askeri hizmetlerde
bulunmuş, ama pek başarılı olamamıştır; İ.Ö. 46 yılında Caesar ona Africa
Nova’nın (Numidia eyaletinin) proconsul’lüğünü vermiştir; İ.Ö. 45 yılında
Roma’ya döndüğünde, hakkında zimmet davası açılmasından yine Caesar sayesinde
kurtulmuştur; İ.Ö. 44’te Caesar’ın öldürülmesinden sonra büyük bir sarsıntı
geçiren Sallustius kamu işlerinden elini çekmiştir. Mons Quirinalis ile Dincius
arasındaki, “Horti Sallustiani” diye bilinen bahçelerle çevrili evine çekilerek
zamanını, İ.Ö. 36/35 yılındaki ölümüne kadar tarih yazmakla geçirmiştir.
Eserleri:
Sallustius’un de coniuratione Catilinae, eserinin konusu İ.Ö. 63 yılında
Cicero’nun konsüllüğü zamanında Catilina adındaki soylu sınıftan bir kişinin
başlattığı ve başarısızlıkla sonuçlanan ayaklanma girişimleridir. Bellum
Iugurthinum adlı eserinin konusu güncel değildir. Bu eserinde Sallustius
İ.Ö. II. yüzyılın sonlarında (İ.Ö. 111-105) Romalılar ile Numidia kralı
Iugurtha arasındaki savaşı anlatmaktadır. Soyluların kendini bilmezliğine ilk
kez bu savaşta karşı çıkıldığı için, bu konuyu ele aldığını söyler Sallustius.
Numidia Afrika’nın kuzeyinde bir krallıktır. Numidia’da taht yüzünden çıkan
kavgaya Roma karışmış, gönderilen ilk önderler Kral Iugurtha’nın parasına
yenilmişler, soylu Metellus Romalılar açısından savaşa olumlu bir yön vermişse
de zafer onun ardından oraya giden halkçı Marius’un olmuştur. Sallustius’un bu
iki monografik eseri yapı bakımından birbirlerine benzemektedir. Her iki eser de
giriş niteliğinde bir önsözle başlar, baş kahramanın kendisini ve bulunduğu
ortamı anlatır. Her iki eserde de yazar söz konusu olayı anlatırken konudan
sapmalar yaparak öykünün kahramanlarını tek tek ya da bütün olarak
anlatmaktadır. Bu iki eserde de karakter çizimleri, söylevler, toplum
tabloları, coğrafi betimlemeler bulunmaktadır. Bu tür yan ögeler kullanarak ana
konuyu daha belirgin kılmaya çalışmıştır Sallustius. Yazarın Historiae
adlı eseri Sisenna’nın tarihinin devamı niteliğindedir. Beş kitaptan oluşan
eserden günümüze dört söylev, iki mektup ve bir kaç parça kalmıştır. Sulla’nın
ölümünden sonra İ.Ö. 78-67 yıllarının olaylarını kapsar.
Sallustius’un
kamu hizmetinde çalışırken, siyasal görüşünün (bu görüş temelde halkçı
görüştür) eserlerinin konularını seçmede de etkili olduğunu görüyoruz: De
coniuratione Catilinae’da anlatılan ayaklanmanın hazırlayıcısı soylu
sınıfından (“nobili genere natus”) gelmektedir. Iugurtha eserinde ise
Sallustius kendisinin, soyluların yönetimine halktan gelen ilk tepki olarak
gördüğü Iugurtha savaşını anlatır. Catilina ve Iugurtha’nın
önsözleri kuruluş bakımından aynıdır. Historiae eserinde anlatılan
olaylar ise halk sınıfının soylulara karşı üstünlük kazandığı zaman diliminin
olaylarıdır. Varınlıoğlu’na göre, Sallustius kamu görevinden ayrıldıktan sonra
yazdığı eserleriyle “siyasal görüşünde uygulamadan kuramsala geçmiştir”
[1] .
Sallustius de
coniuratione Catilinae eseri için yazılı, sözlü hiç bir kaynak göstermez.
Çünkü kaynak kendisidir. Bellum Iugurthinum için, çağdaş belgeleri,
Sisenna’nın Historiae’ını, Scaurus ile Sulla’nın anılarını, Hiempsal’in
Kartaca Kitaplarını (Kartaca dilinde beş kitap) kaynak olarak kullanmıştır. Bu
yazılı kaynaklara Numidia’da görevliyken topladığı sözlü kaynakları da
eklemiştir. Eserinde kaynak bildiriminde bulunmuştur: XVII,7; XVIII,2; XCV,2.
Her iki monografisinde de ortak olan özellikler: Her iki eserde de başlangıçta
bir önsöz vardır. Ardından konu sunulmaktadır. Olaydan ya da savaştan önce
olayın ya da savaşın baş kişisi ve ortam tanıtılmaktadır. Ancak bunların
sıralanışı her iki eserde de farklıdır. De Coniuratione Catilinae’da
ilkin Catilina, sonra toplum; bellum Iugurthinum’da ilkin Numidia ailesi,
sonra Iugurtha tanıtılmaktadır. Bu değişiklik konuların gereğine göre
yapılmıştır. Her iki eserde de “proemium”, kişilikler, söylevler, “excursus”
(konudan sapmalar) vardır.
Sallustius
Miletoslu Hekataios’tan beri tarih yazmada bir gelenek halini almış olan önsöz
yazma geleneğine uyarak, eserlerinde konuya doğrudan girmeyip bir önsözle
başlar. Her iki eserin önsözü biçim ve içerik bakımından birbirlerine
benzemektedir. Her iki önsöz de kişiseldir, yazarı üzerine bilgi verir, felsefi
içeriklidir, insanı ele alır, siyasaldır, Roma’daki kamu yaşamının iç yüzünü
yansıtır. Kişilik çizimleri Grek tarih yazarlığında da önemli bir yer
tutuyordu. Thukydides’i izleyen Sallustius olaylara yön veren kişilerin
karakterlerini çizmiştir. Çünkü tarihi olaylar kişilerin ellerinde biçimlenip
gelişir. Böylece de coniuratione Catilinae’da özellikle Catilina,
Sempronia, Caesar, Cato üzerinde durmuştur. Bellum Iugurthinum’da hem
Afrika’dan hem de Roma’dan karakter çizimleri yer alır. Afrika’dan Masinissa,
Micipsa, Iugurtha, Adherbal, Hiempsal, Bocchus, Massiva, Bomilcar, Gauda,
Nabdalsa, Dabar. Roma’dan Calpurnius, Scaurus, Bestia, Baebius, Albinus, Aulus,
C. Manilius, Metellus, Marius, Sulla, A. Manlius.
Söylevler kişileri
dolaysız tanımaya yarayan bir anlatım biçimidir. Anlatılan bir olayda kişilerin
konuşmalarına yer verme geleneği Grek yazınından gelmektedir. Bunun örneklerini
ilkin destan türünde görmekteyiz. Tarih yazımında ise söylevler kullanmada
Thukydides önemlidir: Geçmişte iz bırakmış kişilerin özelliklerini söylevler
yardımıyla ortaya koymuştu. Grek tarihçileri sorunu iki yanlı olarak ele
alabilmek için, söylevleri çift çift düzenlemişlerdi. Sallustius da Grek
tarihçiliğini izleyerek eserlerine söylevler koymuştur. De coniuratione
Catilinae’da üç konuşma vardır: Catilina, Caesar, Cato; bellum
Iugurthinum’da ise Afrika’dan Numidia kralı Micipsa’nın konuşması,
Adherbal’in konuşması, Roma’dan halk partisi temsilcisi Memmius’un ve konsül
seçilen Marius’un konuşmaları önemli konuşmalardır.
“Excursus”lar
(konudan sapmalar) yazarın gerekli gördüğü olayları, durumları, belirlemeleri
aktarmak için, temel konuya yandan soktuğu eklemelerdir. Bunları esas konunun
daha iyi anlaşılması, her şeyin açıkça görülmesi için kullanmıştır. De
coniuratione Catilinae’da yer alan excursus’lar: Roma’nın siyasi ve
toplumsal durumu; özetle Roma’nın geçmişi, kendi zamanı ile eski dönemlerin
karşılaştırılması (VI-XIII); ayaklanmanın toplumsal ortamı; ayaklanmacıların
ruh durumları, halk sınıfının yaşam koşulları, Roma’da kamu kesimi, toplum
yapısı, halk sınıfı ile soylular arasındaki çekişmeler, Catilina olayının doğuş
sebepleri (XXXVI,4-XXXIX,5). Bellum Iugurthinum’da excursus’lar:
Numidia’nın yeri ve yerli halkı (XLI-XLII); Roma toplumu içindeki kaynaşma ve
partiler arasındaki çatışmalar (LXXVIII-LXXIX). Historiae’da Sulla’nın
ölüm yılı olan İ.Ö. 78’den sonraki on iki yıllık dönemin olaylarını ele almayı
tasarlamış yazar: Bu eseri Sertorius’a karşı savaş, Spartacus başkanlığındaki
köle ayaklanması (İ.Ö. 73-71), Pompeius komutasındaki korsan savaşı (İ.Ö.
78-67), Üçüncü Mithridates savaşı gibi konuları kapsayan bir kitaptı. Yıllık
biçimindeki bu kitabını bitiremeden ölmüş olmalı Sallustius. Bu eserden ve de
eserle ilgili elimizde bulunan parçalar: dört söylev, iki mektup, Spartacus
ayaklanmasının başlangıcı (İ.Ö. 75-74), ve çeşitli yazarların Historiae’dan
yaptıkları alıntılardır. Eserden günümüze ulaşan söylevler ve mektuplar: Con.
Lepidus’un Roma halkına verdiği söylev, L. Marcius Philippus’un senatoda
Lepidus’a karşı konuşması, C. Cotta’nın Roma halkına söylevi, Pompeius’un
senatoya mektubu (İspanya’daki ordusuna yardım istemek için yazdığı ilginç
mektup); halk temsilcisi Macer’in halka söylevi, Mithridates’in Parth kralı
Arsaces’e mektubu.
Sallustius’un,
tarih yazarlığını seçmesinde önceden kamu görevinde bulunmuş olması etkili
olmuştur. Kamu yüksek görevlilerinin olup biten olayları yazıya geçirmeleri
Roma’da yadırganmayan bir uğraştı. Anımsanacağı gibi, Roma’da tarih türüne
başlangıç sayılabilecek annales’i (yıllıkları) kamuda görevli kişiler
hazırlıyorlardı. Bu alanda ilk isim Q. Fabius Pictor du. Aulus Gellius’tan
öğrendiğimize göre, İ.Ö. II. yüzyılda yaşamış olan Sempronius Asellio tarihçi
ve “tribunus militum” idi. Eserinde kendi yaşadığı olayları aktarmıştı.
Eserinin önsözünde yıllıkların olayları düpedüz aktardığını, tarihin ise
açıkladığını söylemişti. Böylece yıllık yazmanın artık bırakılarak tarihin tür
olma yoluna girdiği görülmektedir. (De coniuratione Catilinae I-IV ve
VIII ile bellum Iugurthinum I-IV. bölümlere bkz.). Sallustius tarih
türünde kendine örnek aldığı Grek tarihçisi Thukydides’i öz ve biçim bakımından
izlemiştir. Thukydides doğrultusunda siyasal tarih yazan Sallustius olayları
anlatmanın yetmediğinin, açıklamanın gerekliliğinin bilincine varmıştı. Bunun
için geçmişe dönerek siyasal durumla, toplumsal yapıyla ve törelerle
ilgilenmişti. Sallustius monografi yazması bakımından Coelius Antipater’in,
konusunu kendi çağından seçmiş olması bakımından Sempronius Asellio ile
Sisenna’nın izinden gitmişti. Sisenna onu aynı zamanda önsözlerin felsefi
içeriği ve törelere ilişkin excursus’lar açısından da etkilemişti. Olaylara
yorum getirmesi, eski kelimeleri kullanması bakımından Cato’ya benzemekteydi.
Titus Livius ve Tacitus ondan etkilenmişlerdi. XIX. Yüzyıl bilginleri
Sallustius’u Tacitus ile Livius arasına koyarlar (Tacitus birinci sırada olmak
üzere) ve Roma’da tarihin Caesar ve Sallustius ile başladığını söylerler.
Sallustius’un
üslubunun özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: 1. Arkaizm: hem sözcükleri eski
biçimleriyle kullanmış hem de kıyıda köşede kalmış ya da artık kullanılmaz
olmuş sözcük ve deyimleri bulup bunları kullanmıştır. 2. Variatio (Çeşitleme):
simetriden kaçınmış. Örneğin, bir zarf ile çekimli bir isme cümlede aynı görevi
vermiştir. 3. Brevitas: Kısa anlatım. Ama bu kısa anlatım, anlatılanın karanlık
ve anlaşılmaz hale gelmiş olması anlamına gelmez. Sallustius yazış eğilimleri
bakımından Cato’ya benzer. Thukydides’i kendine örnek almıştır. Sonraki tarih
yazarlarından Tacitus’u etkilemiştir. Sallustius’un düşünce yapısı, tarihçinin
(Sallustius’un) birbirinden farklı Grek yazar ve düşünürlerinden etkilendiğini
bize göstermektedir: Filozof tarihçi Polybios’tan, Poseidonios’tan,
Pythagoras’tan, Platon’dan, Aristoteles’ten ve Stoa Okulu görüşlerinden.
EDİSYON:
L. D. Reynolds
(ed.) Oxford Classical Text, 1991.
A.
Kurfess, Catilina, Iugurtha, Fragmenta ampliora, (ed.)
Teubner, [1957, 1962, 1981].
Bu sırada
biyografi (yaşam öyküsü) ve otobiyografi (öz yaşam öyküsü) yazımı da
gelişmiştir Roma’da. Biyografi kelimesi Grekçe “bios” (”yaşam”) ve “graphein”
(”yazmak”) kelimelerinden gelmektedir. Dönemin önemli biyografi yazarı
Cornelius Nepos’tur.
Cornelius Nepos:
(İ.Ö. 100-25)
Gallia Cisalpina’da Hostilia’da doğmuştu Cornelius Nepos. Sallustius’un
çağdaşıydı. Cicero ve Atticus’un, şair Catullus’un yakın arkadaşıydı. Catullus
şiir kitabını övgü dolu dizelerle kendisine atfetmişti. Hiç bir zaman
politik yaşama katılmamıştı ve taraf tutmamıştı. Eserlerinden günümüze hemen
hemen hiç bir şey kalmamıştır. Nepos’tan günümüze kalan, ünlü Grek ve Romalı
komutanların yaşamlarıyla ilgili eseri bazı yazarlar tarafından, Theodosius
zamanında yaşamış gramerci Aemilius Probus’a mal edilmişti. Bu mal edilmenin
yanlış olduğu daha sonra anlaşılmıştır: Aemilius Probus, Theodosius’un gönlünü
almak için, Nepos’un bu eserini kendi adıyla yayınlamıştı. Nepos, anlatımının
berraklığı ve doğruluğu, üslubunun ve ifade tarzının inceliği sebebiyle ve dili
sebebiyle övgü toplamıştı zamanında. Bazı yazarlara göre üç kitaplık bir
“khronikon” yazmıştı. Bu “khronikon” ünlü kral, general ve antik yazarların
biyografisi biçimindeydi.
Eserleri:
1. Chronica:
üç kitaptan oluşur. İ.Ö. 54 yılında tamamlanmıştır. Nepos’un düz yazı olarak
yazdığı en eski eseridir. Bu eserden şair Catullus söz etmektedir (I, 3-7).
Eser edebiyat tarihini de göz önünde bulundurur. Tahmin edildiği üzere Grek ve
Roma ile ilgili olayların mitolojiyle karıştırılarak anlatıldığı kronolojik bir
eserdi.
2. Exempla:
İ.Ö. 44 yılından sonra tamamlanmıştır. En az beş kitaptan oluştuğu tahmin
edilmektedir. Bu eser kayıptır.
3. Cato ve
Cicero’nun ayrıntılı biyografileri.
4. De viris
illustribus (Ünlü Kişiler Hakkında): Nepos’un baş eseridir. En
azından on altı kitap olduğu tahmin edilmektedir. Bu eserde ünlü komutanlar,
tarihçiler, krallar, hatipler zaman zaman da şairler anlatılır. Bu değişik
uğraş alanlarından gelen kişilerin yaşamları iki bölümden oluşmaktadır. Birinci
bölümde Greklerden ve başka topluluklardan ünlü kişilere, ikinci bölümde ise Romalılardan
ünlü kişilere yer verilmişti. Eserin de excellentibus ducibus exterorum
gentium (yabancı ulusların üstün komutanları hakkında) adlı
bölümünde Miltiades, Themistokles, Aristides, Alkibiades, Hamilkar, Hannibal
gibi yabancı komutanlara ait 22 yaşam öyküsü günümüze kadar ulaşmıştır. Eserin de
historicis Latinis (Latin tarihçileri) bölümünden ise Yaşlı
Cato’nun ve Atticus’un yaşam öyküleri günümüze kadar ulaşabilmiştir.
5. Genç
Plinius’tan öğrendiğimize göre
[1] , Nepos ayrıca küçük bir tarih eseri de yazmıştı. Bu eser belki
de coğrafi bir eserdi.
Nepos Chronica
eseri için Atinalı Apollodoros’un Chronica’sını örnek olarak
kullanmıştı. Biyografiler için kaynak olarak Grek tarih yazarlarına
başvurmuştu. Nepos’un biyografilerinde edebi biçim çok çeşitlidir. Belirli bir
biçim söz konusu değildir. Övgü ve yergi birbirine karışmıştır. Dili kullanışı
klasiktir. Latincesi temiz, ifadesi açıktır. Üslubu konuşma dilinin
özelliklerini gösterir ve arkaizm içerir. Süslü bir anlatım kullanmaya eğilim
göstermesi, Nepos’un aldığı retorik eğitiminin yansımasıdır. Biyografileri
eleştiri ve düşünceden yoksundur. Kullandığı malzemeyi denetlemede eksikleri
vardı ve çizdiği kompozisyonlar hatalıydı. Nepos çok iyi bir anekdot
anlatıcısıdır. Tarih yazarlığı ve dramatik anlatı bakımından nitelikli
sayılmasa da ahlaksal bir amaç gütmesi ve yabancı halkları anlamayı öğütlemiş
olması bakımından değerli sayılabilir.
Nepos bir
biyografi yazarı olarak, kişilerin yaşamındaki tarihi bilgileri vermekten çok,
onların karakterlerini tasvir etme eğilimindedir. Günümüze kadar ulaşmış olan
parçalarda görülmektedir ki, sözü edilen kişilerin psikolojisi iyi
anlatılmamış, özellikleri belirtilmemiştir. Basmakalıp meziyetlerinden söz
ettiği komutanların biyografilerinin hiç bir canlılığı yoktur. Günümüze kalan
biyografilerin en ilginci Nepos’un kendi gözlem ve bilgisine dayanarak yazdığı
Atticus’un biyografisidir.
EDİSYON:
P. K. Marshall
(ed.) Teubner, [1977].
Varro:
Roma’da
biyografi yazarı olarak Nepos’tan başka, onun çağdaşı olan Varro’yu
görmekteyiz. Varro coğrafyadan tarihe, şiirden gramere, hukuktan pozitif
bilimlere ve antik bilimciliğe, eğitimden felsefeye değin çok çeşitli konularla
ilgilenmiş ve 600’ün üzerinde eser vermiş büyük bir Romalı bilgindir. Antiquitates
Rerum Humanorum et Divinarum (İnsanlarla ve Tanrılarla İlgili Şeylerin
Tarihçeleri) adlı eseri Roma’nın gelenekleri, görenekleri, geç dönem tarihi
hakkında bilgi veren bir tarih ansiklopedisi niteliğindedir. Eserin res
humanae kısmında Roma’yı, İtalya’yı ve başka kentleri, genel yaşamın eski
şeylerini ve zaman dizimini, res divinae kısmında din görevlileri
kurullarını, kehanet yerlerini, dini bayramları ve kurbanları, daha sonra da tanrıları
ele alır. Günümüze kadar ulaşamayan bu eserle ilgili olarak, Varro’dan sonraki
bilginlerin bu eserden yaptıkları alıntılar yardımıyla bilgi edinebiliyoruz.
Varro’nun Imaginum Libri XV (kısaca Imagines de denir) ya da
diğer adıyla Hebdomades (Yediler) adlı bir diğer eseri yedi
değişik alanda ün yapmış 700 Grek ve Romalının kısa karakter tasvirlerinden
oluşmuştur. On beş kitaptan oluşmuş eserde 700 kişinin karakterlerine
portreleriyle ve portrelerine eklenmiş bir epigramla birlikte yer verilmiştir. Bu
eser resimli bir biyografik sözlük niteliğindedir. Eserin temelindeki yedi
sayısından dolayı bu esere Hebdomades denir.
Aynı dönemin bir
başka biyografi yazarı olarak Cicero’nun azatlısı ve özel sekreteri Tiro’yu
görmekteyiz. Tiro, Cicero’ya bağlılığını göstermek için, onun bir biyografisini
yazmıştı.
Sulla’nın Res
Gestae’ında görünen otobiyografi eğilimi, bu dönemde Cicero’nun de
consiliis suis yazısında olduğu gibi kendini koruma yazısı
niteliği taşır. Cicero kendini övmek ve yükseltmek için, kendi konsüllüğü
üzerine Grekçe bir yazı yazmış ve konsüllüğünü ayrıca bir şiirle övmüştür.
Aulus Hirtius:
Caesar’ın Gallia’daki
subaylarındandır. Vibius Pansa ile birlikte İ.Ö. 43 yılında konsüllük
yapmıştır. Caesar’ın öldürülmesinden sonra konsül atanmıştır (“consul
designatus”). Cicero tarafından ordularını Antonius’a karşı götürmeye teşvik
edilmişti. Octavianus ile birlikte Mutina kuşatmasında bulundu. Ancak
Octavianus’un ordularının zafer kazandığı sırada öldürüldü. Hirtius, Caesar’ın de
bello Gallico’suna sekizinci kitabı eklemiştir. Bellum Alexandrinum’u
da onun yazdığı kabul edilmektedir. Cicero ile mektuplaşmaları dokuz kitap
halinde yayınlanmıştır. Epikuros yanlısı olarak bilinen Hirtius oldukça özenli
ve akıcı üslubu olan bir yazardı.
KRİZ VE DEĞİŞİKLİKLER
(Principatus Dönemi)
Augustus Çağı’na gelindiğinde
Roma’da iç savaşlar, siyasi çekişmeler artık son bulmuştu. Barışı yeniden
sağlayıp Ianus Tapınağının kapılarını kapatan Augustus Roma’nın, eski gücünü,
geleneksel niteliklerini, eski Romalı erdemlerini yeniden kazanması için,
Romalılık ruhunun yeniden uyandırılabilmesi için, edebiyat, din ve güzel
sanatlar alanlarında geniş kapsamlı bir iyileştirme programı hazırladı. Bu
programın yürütülebilmesi ve istenilen sonuca ulaşılabilmesi için halka benimsetilmesi,
bunun için de propaganda yapılması gerekliydi. Propaganda için de en iyi yol
yazarlardan yararlanmaktı kuşkusuz. Ancak bu iş zorlama ile değil, yazarın da
kendi isteğiyle oluyordu. Kültüre önem veren Augustus zamanında Roma’da ilk
kez, yazarlar toplum içinde değer ve saygınlık kazandılar; belirli edebi
çevreler oluşturdular. Bu dönem, Cicero dönemi gibi iç savaşlar, çekişmeler,
karışıklıklar dönemi değildi. Edebiyatın çeşitli kollarına olduğu gibi tarihe
de yalnızca yeni ana konular girmişti. Bu yeni konular Augustus’un şahsının
yüceltilmesi, barışın güzelliği, ulusal ülkülerin, ulusal duyguların yeniden
uyandırılıp yayılması, Romalı erdemlerinin canlandırılması, böylece de
Roma’daki ahlaki çöküntünün giderilerek durumun düzeltilmesiydi.
Hakimiyetini sağlamlaştırdıktan
sonra Octavianus anılarını yazarak kendini politika alanındaki düşmanlarına
karşı korumuş ve iç savaşta aldığı tedbirleri haklı göstermiştir. İmperator
daha yaşarken Mars alanında kendisi ve ailesi için bir anıt-mezar yaptırmıştı.
Vasiyetine uyularak bu mezarın önüne iki tunç sütun dikilmiş, bu sütunlar
üzerine yaşamının ve yaptığı işlerin, kendisi tarafından yazılmış özetini
içeren bir kitabe yazılmıştır. Bu bildirinin bir kopyası 1555 yılında
Ankara’daki Roma ve Augustus tapınağının ön kısmının mermer duvarında, Eski
Yunanca’ya çevirisi de tapınak hücresinin dış duvarında yazılı olarak
bulunmuştur. “Monumentum Ancyranum” denen bu anıtta açık ve soylu bir
dille Augustus’un başardığı işler (res gestae divi Augusti bu kitabenin
adıdır) bildiriliyor ve üç kısma ayrılıyordu: 1-14. Bölümlerde Augustus’un
aldığı görevler ve kendisine karşı gösterilen saygı belirtilerinden söz
ediliyordu, 15-24. bölümlerde devlet ve vatandaşlar için harcadığı paralar,
25-35. bölümlerde savaştaki ve barıştaki politik başarıları anılıyordu.
Augustus İ.S. 14’te 19
Ağustos’ta öldüğünde arkasında dört belge bırakır ve bunları ölmeden önce, İ.S.
13 yılı Nisan’ında Vesta genç kızlarına teslim eder. Suetonius bu belgelerden
söz etmektedir
[1] . Suetonius’un söz etmesinden, bu belgenin bir elyazmasının da
olması gerektiğini çıkarıyoruz, ama bugün bu yazmalar mevcut değildir. Bu dört
belgeyi şöyle sıralayabiliriz: 1. İstekleri özel mirasçılarına ve imparatorluğa
bıraktıkları (“testamentum”), 2. cenaze töreni için öğütler (“de funero suo”),
3. başarılarının kataloğu, ki bunun bronz tabletler üzerine yazılarak,
mausoleum’un önüne konmasını ister. 4. İmparatorluğun askeri ve finans durumunun
özeti. Bunlardan üçüncüsü “index rerum a se gestarum” a res gestae divi
Augusti de denir. Bu metne üç kaynak aracılığıyla ulaşabiliyoruz. Bunların
üçü de ülkemizde bulunmaktadır: 1. Monumentum Ancyranum olarak bilinen
Latince ve Grekçe metin (Galatia bölgesinde), 2. Psidia bölgesinde Apollonia’da
(Uluborlu’da) sadece Grekçe olan metin, 3. Psidia bölgesinde Antiochia’da
sadece Grekçe olan metin. Augustus’un üslubu süslü Asya üslubundan çok, açıklık
içerir. İfadesini açık kılmak için, kent isimleriyle praepositio kullanmaktan
ve tekrar tekrar bağlaçlar kullanmaktan kaçınmaz
[2] . Üslubunun etkileyici oluşu en iyi son iki bölümde görülebilir
ve bu iki bölüm etkileyici bir bitiş sağlamaktadır.
Monumentum Ancyranum 1861’den
beri bilimsel olarak tanınmakta ve kullanılmaktadır. Daha önce de pek çok
kopyaları yapılmış, ama 1861’de G. Perrot adlı Fransız arkeoloğun başkanlığında
E. Guillaume, C. Delbet’den oluşan bilim heyeti Ankara’ya gelmiş, belgenin
bugün de kullanılan fac simile’lerini hazırlamıştı. Bunlara dayanarak Th.
Mommsen 1865’de “dünyadaki antik yazıtların kraliçesi” dediği belgenin eksiğini
tamamlayarak çeviri ve yorumunu yapmış ve yayınlamıştır. Daha sonra bu belgenin
son ve tam incelemesini esaslı bir metin çevirisi ve yorumuyla yayımlayan Jean
Gagé (1935) olmuştur. Metnin Türkçeye ilk çevirisi 1939’da H.S. Gelendos
tarafından yapılmıştır. Daha sonra 1949’da bu yapıtı Hamit Dereli Türkçe’ye
çevirmiştir. Augustus’tan başlıca dört yazılı belge kalmış, bunlardan ilk üçü
kaybolmuş, dördüncüsü Augustus’un arzusu üzerine Tiberius tarafından iki tunç
levhaya kazdırılmış ve Augustus’un mezarı önüne dikilmiş, ama bugün bunlar da
kayıptır. 4. Belgenin kopyaları Tiberius tarafından Anadolu’nun üç yerine
yollanmıştır: 1. Ankara (Galatia); metin Latince ve Grekçe. 2. Yalvaç
(Antiocheia; metin sadece Latince. 3. Uluborlu (Apollonia); metin sadece
Grekçe.
Üçüncü belge 35 bölümden
oluşmaktadır: 1-14. Bölümler: Augustus’un görevi sırasında kendisine teklif ve
takdim edilen, kendisince kabul ve reddolunan mevkiler, rütbeler ve şerefine
düzenlenen merasimler. 15-24. Bölümler: Roma halkı için Augustus’un kendi
kesesinden yaptığı harcamalar. 25-35. Bölümler: Augustus’un yaptığı savaşların,
kazandığı şereflerin bir sıralaması. İlave kısım: Augusteum’un duvarındaki
Latince ve Grekçe metinlere katılan dört ufak parçadır. Bunların Augustus’un
ölümünden sonra eyalet halkı için yazılıp gönderilmiş olduğu tahmin
edilmektedir. Ankara yazıtı dışındaki diğer yazıtlarda bu ek kısım yoktur.
EDİSYON:
Res gestae Divi Augusti.
(ed.) H. Volkmann Berlin 1969 (3); Almanca’ya çevirisi ile birlikte metin E.
Weber [Tusculum 1974(2)].
Augustus zamanının, hatırı
sayılır bölümleriyle günümüze kadar ulaşmış olan tek eseri Livius’un tarihidir.
Titus
Livius:
Augustus
döneminin tarih yazarı Livius İ.Ö. 59-İ.S. 17 yılları arasında yaşamıştır.
Patavium’da doğup yine aynı şehirde öldüğü bilinmektedir. (Bu bilgileri
Eusebios’un, Hieronymus’un tarih eserini yeniden ele aldığı notlarından
öğreniyoruz. Ayrıca kendisine takılan Patavinus lakabı da bugünkü adı
Padua olan eski Patavium şehrinden olduğunu bize bildirmektedir.) Livius’un
yaşadığı yıllar Roma’da Octavianus’un monarşisinin yavaş yavaş hüküm sürmeye
başladığı yıllardır. (Livius’un doğum tarihi olan İ.Ö. 59’da C. Iulius Caesar
ilk konsüllüğünü yapmaktaydı.) Uzun süren karışıklık döneminden sonra,
Octavianus’un princeps’liği ile Roma yeniden kendini toplamıştı.
Sonradan Augustus adını alan Octavianus birçok alandaki reform girişimleri yanı
sıra, geçmişin incelenmesi için de yazarları teşvik etti. Bu yazarlar arasında
Augustus tarafından tarihsel anıtların ve belgelerin bulunmasıyla
görevlendirilen Livius da vardı.
Livius’un iyi
bir aileden geldiği sanılıyor. Doğduğu kent İ.Ö. 49’da Roma vatandaşlığına
alınmıştı ve vatandaşları, Fabius soyu üyeliğine yazılmıştı. Livius yetişkinlik
çağına gelinceye kadar Roma’ya gelmedi. İlk eğitimini Padua’da gördüğü kabul
edilebilir. Bu şehirden ayrıldığında kaç yaşında olduğu ise bilinmemektedir,
ancak karakter ve eğilimlerinin Patavium’un eski geleneklerinden kalıcı olarak
etkilenmiş olması onun yetişkinlik çağına ulaşıncaya kadar Patavium’da kalmış
olma olasılığını akla getirmektedir. Livius’un barış ve uzlaşma yanlısı olmaya
eğilimi yazılarına yansımıştır. Onun bu tutumu kişisel sebeplerden, yetişme
tarzından ileri gelmektedir: Livius daha çocukken Padua iç savaşlarda bazı acı
olaylara sahne olmuştu. Onun eğilimi de doğal olarak barışa doğru olmuştu.
Ayrıca Padua ahlak bakımından ve ticari açıdan ünlü bir şehirdi. Ticarette
başarılı olmak için ise kalıcı bir barış gerekliydi. Böylece yetiştiği yerin
özellikleri sonucu kazandığı uzlaşımcı özelliği ile Livius, zamanındaki politik
çekişmelerden uzak kalmıştı. Onun bütün istediği, edebi çalışmalarını sürdürmek
ve başarılı olmak için sükunet ve barış dolu bir ortamdı.
Elimize
eksikleriyle birlikte geçen tek eseri Ab Urbe Condita’yı yazmaya kendini
vermiş olan Livius hiçbir kamu görevinde bulunmamış ve orduda da görev
almamıştı. Böylece bu konulardaki bilgisizliği eserinin hemen her sayfasında
ortaya çıkmaktadır. Kamu görevinde bulunmamakla Livius, tarihçinin aynı zamanda
bir eylem adamı da olması gerektiği biçimindeki bir geleneği de yıkıyordu.
Ayrıca yine eserinde gözlenebilen coğrafya ile ilgili konulardaki
belirsizlikler Livius’un çok fazla seyahat etmeyen bir kimse olduğunun delili
olabilir.
Özel yaşamı ve
ailesi hakkında Livius’un kendisinden hiçbir şey öğrenemiyoruz. Padua’da
bulunan bir mezar yazıtına göre (ki bu, Livius’a ait olabilir) oğullarının
isimleri Titus Livius Priscus ve Titus Livius Longus idi. Annelerinin ismi de
Cassia olarak verilmektedir. Ailesi ile ilgili diğer bir bilgi Yaşlı Seneca’dan
elde edilmektedir. Buna göre Seneca, ismi Lucius Magius olan, Livius’un hatip
damadından söz eder. Bu kişi, insanlar kendisine, kayınpederi Livius’un hatırı
için katlandıkları halde, bir süre yandaş toplamıştır. Bu bilgi bize Livius’un
bir de kızı olduğu çıkarımını yaptırıyor.
Livius, ünü çok
büyük olan bir yazardı. Genç Plinius Epistulae II, iii, 8’de Cadiz’den
(İspanya’da bir şehir) Roma’ya sırf Livius’u görmek için gelen ve sadece onu
görüp geri dönen bir kişiden söz eder. Livius, Latin yazarlarının en çok
okunanı olma şerefini Vergilius ile paylaşmıştır. Ancak bu durum Caligula’da,
Vergilius ile birlikte Livius’un kitaplarının da gereksiz ve düşünülmeden
söylenmiş sözlerle dolu olduğu gerekçesi ile kütüphanelerden çıkarılması
arzusunu uyandırdı
[1] . Yine Suetonius’tan öğrendiğimize göre
[2] , Livius sonradan imparator olacak olan genç Claudius’u tarih
yazması için cesaretlendirmiştir. Edebi kişiliğinden başka, yaşamı hakkında pek
fazla bir şey bilmediğimiz Livius’un, şimdi eserlerini görelim.
Livius’un Ab
Urbe Condita’dan başka felsefi ve tarihi nitelikte diyalogları ve
mektupları da vardı. Bu eserler elimize geçmemiştir. Yazarın felsefi eserlerinin
yanı sıra, tarihi olduğu kadar felsefi de olan diyaloglar yazdığını, hitabetle
uğraştığını Seneca’dan öğreniyoruz
[3] . Quintilianus Institutiones Oratoriae X, i, 39’da
Livius’un, oğluna yazdığı bir mektuptan söz eder. Bu mektup bir hatibin eğitimi
üzerine bir deneme niteliğindedir; Livius’un edebi üsluplar hakkındaki düşünce
ve eleştirilerini içerir. Quintilianus’tan öğrendiğimize göre, bu mektubunda
Livius, oğluna Demosthenes’i, Cicero’yu okumasını ve diğer yazarları da bu iki
hatibi örnek alarak değerlendirmesini öğütler.
İ.Ö. 27 Yılında
yazmaya başladığı Ab Urbe Condita yayınlanmaya başlar başlamaz Livius’a
büyük ün kazandırmıştır. Livius eserini zaman zaman ve bölüm bölüm
yayınlamıştır. 142 Kitaptan oluşan bu eser yazarın, amacını açıkladığı bir praefatio
ile başlar ve zaman dilimi olarak da Roma’nın kuruluşundan, İ.Ö. 9 yılında
Drusus’un ölümüne kadarki Roma tarihini kapsar. Livius’un, eserinde asıl
incelemek istediği, Romalılar’ın yaşantıları, gelenekleri, Roma’nın eriştiği
büyüklük, İmparatorluğu kurup geliştiren insanların hem savaştaki hem de
barıştaki başarılarıdır. Schanz’ın
[4] bölümlemesine göre Livius’un eserinde anlatılanları şu şekilde
başlıklandırabiliriz:
I-V. Kitaplar:
Roma’nın efsanevi kuruluşu, ilk krallık çağı ve ilk cumhuriyet çağı: Şehrin
kuruluşundan, Gallialılar tarafından fethine (İ.Ö. 390) kadarki tarihi.
VI-XV. Kitaplar:
İtalya’nın zaptı (İ.Ö. 265): VI-X. kitaplarda, Sp. Carvilius’un Samnitleri İ.Ö.
293’te yenmesine kadar; kayıp olan XI-XV. kitaplarda I. Kartaca savaşının hemen
öncesine kadar geliniyor.
XVI-XX.
Kitaplar: Hannibal ile olan savaşın başlangıcına kadar (İ.Ö. 219) Kartaca
savaşları anlatılmaktadır.
XXI-XXX.
Kitaplar: Hannibal ile yapılan savaş İ.Ö. 201 tarihine kadar anlatılmaktadır.
XXXI-XLV.
Kitaplarda Makedonya savaşları anlatılmaktadır; XXXI-XL. kitaplarda Makedonya
kralı Philippos’un ölümüne kadar (İ.Ö. 179) gelinmektedir.
XLI-LXX.
Kitaplarda Müttefik savaşının patlak vermesine kadar (İ.Ö. 91) gelinmektedir.
Bundan sonra gelen zaman diliminin olayları, müttefikler savaşının başlangıcına
kadar XLVI-LXX. Kitaplarda anlatılmaktadır.
LXXI-LXXX
Kitaplarda Marius’un ölümüne kadar müttefik savaşı (İ.Ö. 86); LXXI-XC.
Kitaplarda Sulla’nın ölümüne kadar geçen zaman dilimi anlatılmaktadır.
LXXXI-XC.
Kitaplarda Sulla’nın ölümüne kadar (İ.Ö. 78) gelinmektedir.
XCI-CVIII.
Kitaplarda anlatım Sertorius ile yapılan savaştan Gallia savaşına kadar (İ.Ö.
58) sürmektedir. Quintus Sertorius Roma’nın askeri dehalarındandı; Sulla’nın
zaferinden sonra demokratik partinin savunucularından olmuştu; Pompeius da
dahil olmak üzere senato yanlısı komutanlara karşı sekiz yıl mücadele vermiş,
sonunda haince öldürülmüştü.
CIX-CXVI.
Kitaplarda İç savaşın başlangıcından Caesar’ın ölümüne kadar (İ.Ö. 44) geçen
olaylar anlatılmaktadır.
CXVII-CXXXIII.
Kitaplarda anlatılanlar Antonius ve Kleopatra’nın ölümüne kadar (İ.Ö. 30)
gelmektedir.
CXXXIV-CXLII.
Kitaplarda Augustus’un principatlığından, Nero Claudius Drusus’un ölümüne kadar
(İ.Ö. 9) gelinmektedir. Nero Claudius Drusus (İ.Ö. 38-9), Titus Claudius Nero
ve Livia’nın küçük oğlu, Tiberius’un kardeşidir, aynı zamanda da Germanicus ve
İmparator Claudius’un babasıdır; İ.Ö. 12-9 yıllarında Germanlara karşı bir dizi
başarılı sefer düzenlemiştir. Bu seferlerden birinde de attan düşerek
yaralanmış ve ölmüştür (İ.Ö. 9).
Eserin kitaplara
ayrılışı Livius tarafından yapılmıştır
[5] . On’lu kitaplara ayrılışı ise, İ.S. 5. yüzyılda ortaya
çıkmıştır. Yaklaşık dörtte biri (35 kitap) elimizde bulunan eserin günümüze
kadar ulaşabilmiş bölümleri: Önsöz; I-X. kitaplar (Aeneas’tan itibaren İ.Ö. 293
yılına kadar olan zaman dilimini içerir); XXI-XXX. Kitaplar (II. Kartaca
savaşını anlatır); XXXI-XLV. kitaplar (Roma’nın İ.Ö. 167’ye kadarki fetihlerini
ve Lucius Aemilius Paulus’un zaferlerini anlatır). Ancak bu kitaplardan
XLI-XLV. kitaplarda bazı eksikler vardır. Kayıp kitaplar hakkında bilgi
edinmemize yarayacak bir özet (epitome) İ.S. 1. yüzyılda yazılmıştı. Bu
özetten Martialis de söz etmektedir
[6] . Sanders özetin, Livius’un oğlu tarafından yazılmış olabileceği
düşüncesini ileri sürmüştür
[7] . Bu özet bugün elimizde bulunmamaktadır, ancak bundan çıkarılmış
ve her bir kitabın özetini içeren ve Periochae denen bir başka özet
bugün mevcuttur. Livius’un eserinin eksik kısımlarını tamamlamada bilim
adamları tarafından başka bazı parçalara da başvurulmuştur. Bu parçalar Chronicon,
yani Oxyrhynchus
[8] Papyrus’tan parçalar, Obsequens’in Prodigiorum Liber’i,
Cassiodorius’un konsul listeleri gibi parçalardır. Bu kaynaklar arasında
Livius’un eksik kısımlarını tamamlamada en değerli olanı Periochae’dır;
ancak bunda da CXXXVI. ve CXXXVII. kitaplar eksiktir. Oxyrhynchus’ta 1903
yılında bulunan papirus, Livius’un tarihinden parçalar içerir: Bunlar
Livius’tan doğrudan alınmış olmayıp Obsequens ve Cassiodorius’a da kaynak olmuş
olan Chronicon’dan alınmışlardır. Bu elyazması (MS) 3. yüzyıla aittir ve
Ortaçağa ait bir yazı karakteri ile yazılmış sekiz sütun içerir. Bunlardan 1-3.
sütunlar Livius’un elimizde bulunan XXXVII-XL. kitaplarında anlatılan olaylardan
seçmeleri, 4-8. Sütunlar ise XLVIII-LV. kitaplardaki olayları kapsar; ancak 6.
ve 7. sütunlar arasında İ.Ö. 143 ve 142 yıllarından bahseden bir sütun vardır.
Livius’ta olayların Drusus’un ölümüne kadar gelmesine karşılık CXLII. kitabın Periocha’sı
bir tek elyazmasında bulunmuş olan, Romalı komutan Quintilius Varus’un
yenilmesi olayı ile biter. Bu durum daha sonraki bir ekleme olarak
değerlendirilir.
Livius, eserinin
önsözünde (praefatio) çalışma alanını ve amacını belirtmektedir ve
tarihin karşısında kendisinin nasıl bir tutum sergilediğini anlatmaktadır. Buna
göre Livius’un amacı, dünyanın en ileri gelen ulusunun yaptıklarını kaydetmek,
Roma’yı yüceliğe ulaştıran kişileri, bu kişilerin yaşayış biçimlerini
sergilemek ve İ.Ö. 1. yüzyıldaki felaketlere yol açan ahlak çöküntüsünü
anlatmaktır, öyle ki okuyucuları bundan gerekli dersleri çıkarabilsinler:
“Tarihi bilginin başlıca sağlıklı ve yararlı sonucu şudur ki, her türlü
davranışın örnekleri aslında olduğu gibi, açıkça insanın gözleri önündedir;
oradan kendin ve devletin için izinden gideceğin örnekleri seçebilir ve kötü
başlayıp kötü bitmiş şeylerden kaçınabilirsin”
[9] .
Bir tarih
eserine önsöz (praefatio) yazma geleneği Grek kronoloji ve coğrafya
yazarı Hekataios (İ.Ö. 500), Herodotos ve Thukydides tarafından başlatılmış,
Isokrates’in (Grek hatiplerinden, İ.Ö. 436-338) ve diğer tarihçilerin etkisiyle
Hellenistik devir tarihçileri tarafından yüceltilmiştir. Romalılar bu geleneği
ufak değişiklikle Grekler’den miras olarak almışlardır. Praefatio yazma
işinde amaç genellikle eseri tanıtmaktı ve önceki tarih yazarlarına göre
getirilen yeniliklerden söz etmekti. Retorik tekniğe göre yazılan praefatio
zamanla bir tür oluşturmuş, Cicero’nun sözünü ettiği gibi koleksiyonu bile
yapılmıştır. Retorik için belirlenmiş ilkeler, tarih eserleri önsözleri
için de geçerli olmuştur.
Livius’un Praefatio’sunu
yazdığı yıl (İ.Ö. 27) Roma’da cumhuriyetin sonu ile imparatorluğun başlangıcı
arasındaki geçiş dönemidir. Bu dönem, yazarı kuruluştan imparatorluğa kadar
gelişen olayların bir muhasebesini yapmaya zorlamıştır. Praefatio’da
Livius’un retorik ve felsefe alanındaki deneyimlerinin etkisi görülür. Onun
önsözünde şiirsel öykülerle (poeticae fabulae) sağlam tarih belgeler (incorrupta
rerum gestarum monumenta) arasındaki ayrımın gözetilmesi, gerçek-gerçek
dışı ayrımı çerçevesinde, insana ait ögeleri tanrısal ögelere katarak kentlerin
kökenlerinin soylulaştırılması (miscere humana divinis primordia urbium
augustiora faciat) ve tarihten alınan örneklerin gözler önüne serilmesi
konuları işlenmiştir.
Livius eserini
yazarken kendinden önceki yıllık yazarlarından, tarihçilerden yararlanmıştır.
Eseri, çoğu yıllık yazarlarının bugün artık yok olmuş olan eserlerinin yerini
aldığından, kaynakları ile olan bağlantısını sağlıklı bir biçimde araştırmak
imkansızdır. Eserini yazarken sadece yazılı kaynaklara bağlı kalmıştır. Birinci
elden kaynaklar elde mevcut olduğu durumlarda bile, çoğu kez ikinci elden
kaynakları kullanmakla yetinmiş, tozlu arşivleri karıştırmak yerine, yıllık
yazarlarından bilgi toplamayı yeğlemiştir. Livius’un kaynaklara başvurma biçimi
rastgeleydi: Bazen birine bazen de ötekine başvurmuştur. Kaynak yazarlardan sistemli
bir şekilde bahsetme girişiminde bulunmamış olan Livius, kaynaklar
birbirleriyle çatıştığında veya kaynaklardan elde ettiği bilgilerden kuşkuya
düştüğünde, sorumluluğu üzerine almayı istemediği zamanlarda kaynak yazarlardan
söz etmiştir. Çoğunlukla isim vermeyerek genel ifadeler kullanmakla
yetinmiştir. Böylece, kaynakları bilimsel olarak kullanamayan Livius bilimsel
ve araştırıcı bir tarih yönteminden ve eleştiri yeteneğinden yoksundur.
Kaynaklara karşı bu bilimsel olmayan tutum, kısmen Livius’un kişisel
özelliklerinden, kısmen de tarihi bir eğitim aracı ya da yaygın bir eğlence
aracı olarak gören eski zamanlardaki tarih anlayışından kaynaklanmaktadır. Bir
olayı eski tarihçiler aynı şekilde anlatmışlarsa onlara uyar; aralarında fark
varsa ya çoğunluğun ya da en eski tarihçinin dediğini kabul eder, bazen de akla
en yakın bulduğu anlatıyı benimserdi. Romalıların en çok lehine olan şekli, en
dramatik olanı hitabete en elverişli olanı seçtiği de olurdu. Bundan dolayı
tekrarlara, hatalara, çelişmelere düşerdi.
Livius Ab
Urbe Condita için şu kaynakları kullanmıştır:
I-X.Kitaplarda
Valerius Antias, Claudius Quadrigarius, Licinius Macer, Calpurnius Piso, Aelius
Tubero, Q. Fabius Pictor. Bunların içinde en yaşlıları olan Q. Fabius Pictor ve
L. Cincius eserlerini Grekçe yazmışlardı. Aelius Tubero ve Claudius
Quadrigarius ab urbe condita’nın altıncı kitabından itibaren kaynak
olarak kullanılmıştır. Calpurnius Piso ve Q. Fabius Pictor, Livius tarafından
Valerius Antias ve Licinius Macer aracılığıyla kaynak olarak kullanılmışlardı.
XXI-XXX. Kitaplarda değerli politik bilgiler veren Valerius Antias ile birlikte
askeri konularda güçlü olan Polybios’tan ve bazı esaslı annalistik ayrıntılar
ileri süren L. Coelius Antipater’den faydalanmıştır. XXXI-XLV. Kitaplarda Polybios’u,
Valerius Antias’ı, Claudius Quadrigarius’u, M. Porcius Cato’yu (M.
Porcius Cato’yu ya doğrudan ya da Valerius Antias veya Claudius Quadrigarius
aracılığıyla ikinci elden) kaynak olarak kullanmıştır. Livius Doğu ile ilgili
meselelerde Polybios’tan, İtalya ve İspanya ile ilgili konularda da yıllık
yazarları Q. Claudius Quadrigarius’tan ve Valerius Antias’tan yararlanmıştır.
Livius’un çağdaşı Halikarnassos’lu Dionysios ne Livius’u etkilemiş ne de ondan
etkilenmiştir; birbirlerinden etkilenmeden, aynı kaynaklara başvurmuşlardır.
Eserin günümüze
ulaşamamış olan kitapları için Polybios, Sempronius Asellio, Poseidonius,
Sallustius’un Bellum Iugurthinum’u (Afrika’daki olaylarla /İ.Ö. 118-104/
ilgili olarak), Sisenna, Sulla’nın Commentarii’si, Sallustius’un historiae
ve Bellum Catilinae eserleri, Caesar’ın Commentarii’si, A.
Hirtius, Asinius Pollio, Augustus’un anıları kaynak olarak kullanılmıştır.
Livius
yararlandığı kaynakları sadece kopya etmiş değildir. O, bunları yeni ve
orijinal bir biçemle yeniden düzenlemiştir. Cicero’nun retorik teorisini çok
iyi bilen ve onun biçeminden derin bir biçimde etkilenmiş olan Livius kaynaklar
üzerinde çalışmaya ve karşılaştırmaya ayırdığı zamandan daha fazla zamanı
eserinin edebi kompozisyonuna ayırmıştır, diyebiliriz.
Augustus çağında
sanatçılar eski özgürlüklerini yitirmişlerdi ve sanatta gerçeklikten
uzaklaşılmaya başlanmıştı. Bu dönemin tarihçileri sansürün etkisiyle
eserlerinde Romalı erdemlerini, Roma’nın önemli olaylarını, eriştiği büyüklüğü
coşku ile göklere çıkarıyorlar, halk hareketlerini ve bu hareketleri
yönetenleri ise açıkça kötülüyorlardı (S. Tanilli). Livius da V. ve IV.
yüzyıldaki bütün pleb şeflerini karışıklık çıkaran, iğrenç ve demogog kişiler
olarak gösterir. Livius, Augustus’un yeni rejimine karşı hiç bir zaman büyük
bir coşku beslememiş ve cumhuriyetçi yönünü hep korumuşsa da Augustus’un
yönetimini de içtenlikle benimsemiştir. Livius, Augustus’a karşı savaşmış
kimseleri de saygıyla anlatmaktan kaçınmamıştır. Hatta Augustus onunla, iç
savaşları bir Pompeius yandaşı olarak yazdığını söyleyerek şakalaşmıştır, ancak
Augustus’un bu nitelendirmesi, aralarındaki dostluğa zarar vermemiştir. Tacitus
tarafından anlatılan (Annales 4,34) bu konudaki hikaye, Livius’un
olaylara kendi yorumunu da kattığını açıkça göstermektedir. Cumhuriyetçi
sempatisinden hiç vazgeçmeyen Livius, Augustus’u da benimsemiş ve Antonius’a
karşı Augustus’un tarafını tutmuştur. Aralarındaki dostluğun bozulmayışı,
Livius ve Augustus’un, günün en önemli sorunlarıyla ilgili ortak düşünceler paylaşmış
olabileceklerini akla getirmektedir. Özellikle Livius’un, eserinde tasvir
ettiği ve tarafını tuttuğu ulusal nitelikler, Augustus’un yeni yönetimi
için yaptığı planda önem verdiği ulusal niteliklerle aynıdır [10] . Livius her ne kadar cumhuriyetçilere inanmış ve
sempati duymuşsa da Augustus’un gerçekleştirmek istediği ideallerine hizmet
eden bir yazardı. Eserin Augustus ile ilgili bölümlerinin kayıp olmasına ramen,
Roma’nın ilk yıllarının yarı efsanevi kişi ve olaylarını anlatırken Augustus’u
göz önünde tuttuğu hissedilir, ancak yine de tarihini yazmaya onu sevkeden
şeyin ne olduğunu kesin olarak bilemiyoruz. Gerçi Augustus’un ya da Maecenas’ın
teşvikleri buna neden olmuş olabilir, ama eserini yazarken kullandığı ifadeler,
özellikle eski Romalıların erdemlerini anlatırken duyduğu açıkça belli olan
sevinç ve zevk, böyle bir teşvike pek de gerek olmadığı izlenimini
uyandırmaktadır.
Livius tarihin
ahlak dersi verici niteliğine, pratik ve siyasi değerine inanmaktadır. Dürüst,
açık sözlü ve yurtsever bir kişiliği olan Livius eserinde hem bir vatandaş hem
de bir devlet adamı için örnek davranışlar ve ibret dersleri bulunduğuna işaret
ederek eski Romalılarla gurur duyulmasını, onların taklit edilmesini ya da
örnek alınmasını ister. Onun tarih yazmaktaki amacı, milliyetçi duygularının ve
Augustus politikasının da etkisiyle, dünyaya hakim olan bir topluluğun, yani
Roma’nın başarılarını anlatmak ve hatırlatmaktır. Romalılıkta gerçekleştiğine
inandığı ahlaki meziyetlerden her fırsatta bıkmadan söz eden Livius’un
yurtseverliği derin bir ahlaki temele dayanır. Onun amacı Roma’nın davasını
daima haklı göstermekti. Ancak diyebiliriz ki Livius yazdığı çağdaki değişik
görüşlerin hepsini eserinde yansıtır. Özellikle patrici ve plebs’ler
arasındaki kavgaları anlatışı büyük tarafsızlık örneğidir. Livius doğru
ya da yanlış gibi genel yargılardan kaçınır. Ancak halk tabakası ile ilgili
olarak bazı peşin hükümleri vardır. Onların bağırışlarını (procellae)
“fırtına” olarak nitelendirir [11] , sözcüleri olan tribunus’ların taşkınlık
(furor) [12] içinde ve zorbalık (vis violentia) [13] içinde hareket ettiklerini söyler. Diğer taraftan
şerefli ve itibarlı patricius’lara, örneğin 5. yüzyıl ortalarında yasa
sorununu çözmeye çalışan decemvir’lere, yaptıkları iş şöhretlerine
aykırı bile düşse, büyük saygı gösterir.
Livius’un
Roma’nın büyüklüğünün kaynağı ile ilgili teorisini en iyi özetleyen bölüm
Scipio Africanus’un İspanya’da askerlerine hitaben yaptığı teşvik konuşmasıdır.
Bu konuşmada korkunç yenilgilerden sonra Roma’nın birçok savaşta muzaffer
olduğunu söyleyerek Etrüsk, Grek, Samnitlerle yapılan savaşlardan,
Kartacalılarla (Hanibal ile) olan savaşlardan örnekler verir Scipio Africanus
ve şunları ekler: “bu şanssızlıklar arasında birtek şey değişmeden kalır, o da
‘virtus populi romani’dir” [14] . Virtus kavramı iki anlam içerir: 1.
cesaret, 2. sebat.
Livius’un tasvir
etmeye çalıştığı, Roma’nın ulusal karakterinin bir başka yüzü de, dinin
Roma’nın yaşamındaki ve tavır alışlarındaki yeriydi. Tanrıların hükmedişi numen
olarak kendini bütün insan nesnelerinde gösterirken öte yandan fatum
(yazgı) ve necessitas (kaçınılmazlık) insanların eylemlerine yol
gösterdikleri gibi, tanrılara bile önlerinde boyun eğdirirler. Bu kuvvetlere
bir de elinden insanın kurtulamıyacağı fortuna (talih) ekleniyor.
Tanrılar dileklerini birtakım alametlerle açığa vurduklarından ve bu işaretlere
dikkat edilmesi gerektiğinden, Livius prodigium’ları (olağanüstü
işaretleri) sıralamaktadır. Mucizelerle ilgili listeleri antikçağ tarihçileri
arasında en dolgun ve en renkli olan tarihçidir. Livius mucizeleri (alametleri)
parmağını eski çağ yaşamının nabzında tutma aracı ve hikayenin rengine antik
bir ton verme aracı olarak faydalı bulur. Bunlara saygı duyuyor, ancak o
bunlara körü körüne inanmaz, olağanüstü görüntülerde tanrı iradesinin bir
belirtisini görür. Prodigium’lar yanında günahları temizleme yollarını
da bildirir.
Kaynakları
kullanırken kuşkulu kanıtlara güvenmeyen Livius için Dante “yanlış yapmayan
Livius” deyimini kullanır, ama bu biraz abartılmış bir deyimdir. Anlattıkları,
tarih olarak her zaman güvenilir ve inanılır şeyler değildir. Çünkü derin bir
bilgi ve titiz bir araştırmaya dayanmamaktadır. Roma’daki ekonomik koşullara ve
toplum yaşamına ışık tuttuğu söylenemez. Livius’un eserinin yüklüce bir bölümü
tarih bile sayılamaz. Çünkü en azından ilk on kitabı Roma’nın geçmişine ilişkin
efsanelerden oluşur. İlk zamanların tarihi konusunda Livius, sadece eski zamana
ilişkin oluşundan değil, fakat aynı zamanda kendi çağındaki yazılı
kayıtların yetersiz oluşu yüzünden de karanlık kaldığını söyler [15] . Bu düşüncesini aynı zamanda, Roma tarihinin ilk
365 yılını beş kitapta özetleyerek te gösterir.
Livius’un mitos
karşısındaki tutumu yıllık yazarlarının geleneğini bozmayacak niteliktedir.
“Mitosları ne doğrulamaya ne de reddetmeye niyetim var,” der ve bunu sık sık
kullandığı “omnium satis constat”; “seu ita rata”; “sed nec
dii nec homines” ; “ferunt”, “haud ambigam”, “ut opinor”
gibi tarafsız ifadeleriyle de açığa vurur. İlk bilimsel tarih yazarı sayılan
Thukydides ve onu izleyen Polybios’un reddettiği mitoslar Livius’ta fortuna’ya
ve fatum’a atfedilir. Akılcı bir yorumla tarihsel ve siyasal bir işleve
sahip olduğu savından yola çıkarak mitos’un, istenen tarih olayını (res gestae)
haklı gösterecek yolda kullanılmasına Livius’ta oldukça sık rastlanmaktadır.
Mitos böylece siyasi propaganda aracı olarak kullanılmış olmaktadır.
Sallustius Catilina
ve Iugurtha eserlerinde İ.Ö. 146 yılının Roma tarihi için dönüm noktası
olduğunu, bu tarihten önce Romalılar virtus örneği sergilerken, bu
tarihten sonra Kartaca’nın tahribi ile Roma toplumunu avaritia (tamah,
doymazlık) ve ambitio’nun (yükselme hırsı) istila ettiği tezini kabul
eder. Bu teze tarihin gerçeklerini çarpıtacak kadar inanmıştır Sallustius.
Livius bu teze karşı çıkar. Avaritia’nın ortaya çıkışını kabul eder,
ancak ambitio konusunda sessiz kalır. Livius’un kabul ettiğine göre ambitio
şehrin ilk kuruluşundan beri daima iş başında olmuştur. Livius’un kabul ettiği,
tarihin gidişatının karadan aka doğru, doğru yolda giden bir ilerleme olmayıp
içinde iyi ve kötünün, daima birbirine karışmış olarak bulunduğu kareli bir
yama işi olmasıydı. Yurtsever, ahlaksal ve duygusal bir yazar oluşu eserinin,
daha çok hayale dayanan ilk bölümlerinde bir sakınca teşkil etmese de daha
sonraki bölümlerde gerçeklerden sapmasına yol açmıştır. Cumhuriyet Romasının
başka uluslarla ilişkilerine çok yandaş bir gözle bakmıştır Livius. Eski
Romalılar ise ne onun anlattığı kadar erdemli ne de o kadar uygar kimselerdi.
Yıllık yazma
düzenine göre eser vermiş olan Livius’un ab urbe condita’sı için “bu bir
tarihçinin değil, bir sanatçının eseridir” diyen R. H. Barrow’un bu sözü
gerçekten doğrudur. Çünkü bu eser gerek konusu, gerekse konunun işlenişi
yönünden bir destan havasındadır ve şiirsel ögeler taşır. 142 Kitaplık eserin
ilk 10 kitabı Roma’nın geçmişine ait efsanelerden oluştuğu için, Livius düzyazı
ile eser vermiş bir destan şairi sayılır. Kendinden önceki ve sonraki çağlara
dönük üslubu, dramatik durumları yansıtmaya çok uygun olan Livius’un,
eserindeki şiir ögesi, şiir ile düzyazının birbirine karıştığını göstermektedir
ki bu da sonraki çağın özelliklerinden biridir. Livius’un olaylara şairane
bakışı onun dilinde yansır. Tacitus’un annales’i gibi, önsözü vezinli bir ifade
ile başlar: “facturusne operae pretium sim”. Eserinin başka yerlerinde
de heksametron ölçüsünü kullanır (XXII,1,10); aliterasyonlara yer verir: örnek:
V,51,10 “foedus ac fidem fefellerunt”; VI,22,7 “vegetum ingenium in
vivido pectore vigebat, virebatque integris sensibus”; VII,6,11 “potuisse
patres plebiscito pelli”. Bazen de şair Vergilius’un kullandığı kelimeleri
kullanır: Örnek: V,32,7 “ingruente fato” - karşl. Aen. II,653 “fatoque
urgenti incumbere; XXII,44,7 “omnis culpae exsortem” - karşl. Aen.
VI,428 “dulcis vitae exortes” ; XXII,34,17 “una salutis est via”
- karşl. Aen. VI,96 “via prima salutis” ; “fataloquus”, “fatalis”,
“sospitare” “numen”, “cognominis” V,34,9 - karşl. Aen.
VI,383), “prosecuisset” (V,21,8), “sata” (ürünler), “fides”
(kanıt) gibi şiirsel kelimeler kullanır. Bu örnekler de onun düz yazıya poeticus
color (şiirsel biçemi) katmak eğiliminde olduğunu gösterir. Quintilianus,
Livius’un üslubunun, yapısının farklı olmasına rağmen, Sallustius’un üslubuyla
eşdeğer olduğunu söyler. Dili, kısa cümlelerle yazan Sallustius’tan çok, uzun
periodlarla yazan Cicero’ya daha yakındır. Ancak stili daha başkadır, daha
uçucu, daha şaircedir. Ama Cicero gibi o da yazış biçimini konusuna uydurma
yeteneğine ve ustalığına sahiptir. Büyük olayları karışık entrikaları ya da
arka arkaya gelen küçük olayları anlatırken bunlara uygun cümle yapıları ve
kelime grupları kullanır - uzun ve etkili periodlar veya kısa kısa cümleler.
Livius’un üslubu için eskiler “süt gibi” yani düzgün, saf, karışıklıktan ve
kargaşadan uzak ve zengin deyimini kullanmışlardır. Quintilianus, Livius’un
etkili ve güzel söz söyleme sanatından, “tarif edilemez” diye söz eder [16] .
Livius’un
biçeminde sonraki çağın (Gümüş Çağı’nın) habercisi olarak dikkati çeken bir
diğer özellik yeniden canlandırılmış eski deyimler kullanmış olmasıdır. Örnek:
“supplicationes” yerine “supplicia” ; “tempus” yerine “tempestas”;
“coepisse” yerine “occipere”. Kelime bolluğundan hoşlanan
Livius’un, Quintilianus tarafından “lacta ubertas” olarak övülen ancak “macrologia”
(”söz bolluğu”) olarak yerilen epik genişliğinin kaynağı bu söz bolluğudur.
Büyük çeşitlilikle kurduğu periodlarında ikinci derecedeki düşüncelere birinci
derecedeki düşünceler participium şeklinde olağanüstü bir biçimde
eklenir. Indicativus ve subiunctivus kipleri arasındaki doğru ve
mantıklı ayırım Livius’ta bulanıklaşır. Halk dilinden kelime ve yapılar
kullanmıştır Livius. Örnek: “quaerere num” yerine “quaerere si”,
“forsitan” yerine “forsan” ; “maxime” yerine “oppido”
v.s. Asinius Pollio, Livius’un lehçesinden “patavinitas” diye biraz
alayla söz etmiştir. Bunun ne demek olduğu pek anlaşılmış değildir. Bununla
denmek istenen, bugün elimizde bulunan yazmalarda sonradan değişerek klasik
latince şekillerine dönüşmüş olan, Patavium yöresinin nüanslarını
gösteren bazı değişik hecelemeler olabilir.
Böylece Livius,
biçemi bakımından hem önceki hem de sonraki çağlara dönüktür. Bu durum Livius’a
çok uygundur. Çünkü eserine gerçek bir milliyetçilik damgası vurarak,
İmparatorluğun doğuşundan başlamış ve Roma Cumhuriyeti’nin görkemli bir düzyazı
destanını yaratmıştır. Kitapların kapsadığı olaylar çok değişik çaptadır. Kimi
zaman bir kitapta birçok yıllar anlatılmış, kimi zaman ise bir yılın olayları
birçok kitapları kaplamıştır. Nedeni, anlatılan olaylar için Livius’un
yararlandığı yazılı kaynakların sayısı ve büyüklüğü idi: Kaynakları çok ve uzun
ise Livius da o olaya uzun uzun eğilebiliyordu. Yazarken, ele aldığı zaman
periyodunda ilerledikçe ve yararlandığı kaynaklar çoğaldıkça anlattıklarını
daha ince ayrıntılarına kadar vermiştir. Livius için önemli olan, anlattığı
olayın uzunluğu değil, nasıl anlattığı idi.
Livius askeri,
siyasi, ekonomik ve toplumsal konulardaki bilgi eksikliği nedeniyle kesin ve
dakik bilgi veremez. Askeri bilgisinin olmayışı yüzünden, boğuşma tasvirleri
bulanık kalır ve sadece retorik bakımdan değerlidirler. Savaşlar ile ilgili
anlatımları bir sanatçıya aittir, bir askere değil. Bilgi vermekten ziyade
eğlendiricidirler. Bu şekliyle bu parçalar yöntem ve etki bakımından, Caesar
gibi dobra dobra söyleyen bir asker tarihçi tarafından anlatılanlara karşı çok
kuvvetli bir zıtlık gösterirler. Bir savaşa kişisel olarak katılmadığı için
göğüs göğüse yapılan hareketli çarpışmaları tabii ki etkili bir ifadeyle
anlatamamıştır. Hem hareketli hem de durgun unsurlar içeren kuşatmalardan
bahsederken Livius’un eğilimi, aşırı sadeleştirmeye doğrudur ve yüzyıllarca
geliştirilmiş olan birçok alet ve saldırı, geri püskürtme taktiklerine az ilgi
gösterir. Livius’un askerlik tarihine en yararlı yardımı Roma ordusunun
organizasyonu, ordunun değişik bölümlerinin asker sayısı, silahları ve
fonksiyonları konusundadır. Livius Grekçe kaynakları kullanırken anlamını
bilmediği bir kelimeye, konu bakımından bilgisizliği de ekleyince zaman zaman
yanlış çeviriler yapmıştır. Yunan kaynaklarından yaptığı yanlış çevirilerden
dolayı Livius yanlış yorumlar yapmış, olayları ve durumları çarpıtmış olabilir.
Ancak Polybios dışında, Livius tarafından kullanılan diğer Yunanca kaynakların
günümüze kalmamış olmasından dolayı bu tür çeviri yanlışlarını saptamak
imkansızdır. Livius’un politika konusundaki bilgi eksikliği de bazı yanlış
yorumlarda bulunmasına neden olmuştur.
Livius eserinde
kullandığı retorik yöntemle - bu yöntemin kaynağı Cicero aracılığıyla Isocrates
ve okuluna kadar geri götürülebilir - dinleyicinin dikkatini çekmek
çabasındaydı. Bunu da iki temel araçla yaptı Livius: 1. anlatıma duygusal bir
renk ve canlı konuşmalar katarak, 2. malzemeyi hem konu bakımından hem de
dramatik öz bakımından en fazla çeşitliliği oluşturacak şekilde düzenleyerek.
Bu çeşitlilik arayışı, Livius’un baştan aşağı bağlı olduğu yıllık yazma
düzenine ustaca uydurulmuştur. Zaman zaman kronolojinin artistik düzenlemeye
kurban edilmesi, esasen bir yıl içinde geçen olayların sırasındaki düzensizliğe
bağlanır ve bir olayın yanlış yıla atfedilmesi durumu nadiren ortaya çıkar.
Tarihi gerçekler konusunda Livius’un güvenilirliği, hakkında güvenilir ve ayrıntılı
bilgi sahibi olduğu olayları anlatışındaki üstünlükle saptanır; hakkında
ayrıntılı ve güvenilir bilgiye sahip olmadığı karanlık olayları sıradan retorik
süslemelerle anlatır. Livius tarihsel ayrıntı bolluğuna hazır olarak sahip
olduğu zaman, anlatımında sınırsız bir şekilde daha özellikli ve etkili
olmaktadır. Bir hikayede gerçek görünüş ve canlılığın ve de organik yapının
verilebilmesi böyle ayrıntıların yardımıyla mümkün
olmaktadır. Livius’un Hannibal’in Alpleri geçişini anlattığı hikayesi - bu hikaye
Polybios’a dayanır - (21,34-37) buna güzel bir örnektir. Retorik iyi bilinen
bir hikayede hazır bulunan dramatik tezat unsurlarının altını çizmek için
kullanılır.
Livius eserinin
içine sayısız nutuklar düzenlemiştir. Günümüze geçegelmiş olan kitaplardakilerin
sayısı esas tutulmak üzere bütün eserdeki nutukların sayısı hesaplanmıştır. Bu
hesaba göre nutukların sayısı 1650 kadardır. Yüksek bir retorik sanatla
şekillendirilen bu nutuklarda Livius karakterlere, uygun yerlerde, özellikle
tehlikeli durumlarda dayandıkları sebepleri ve amaçlarını açıklattırıyor ve
karakterlerinin çizimlerini yaptırıyor. Livius’un, tarihinde anlattığı bütün
kişiler onun için gerçek kişiliklerdi. Livius’ta karakter betimlemesi çok
azdır. Karakterlerini canlandırmada betimlemeyi değil, konuşmaları
kullanmıştır. Kişilerin düşüncelerini, hayallerini, kişiliğini, kişiyi
konuşturarak ustaca konuşmalarla ortaya koyar. Kişilerin olaylar içindeki
davranışlarında psikolojinin önemini anlamış ve unutulmayacak portreler
çizmiştir. (Hannibal, Yaşlı Cato, Scipio Africanus). İnsan ruhunun farklılığı
Livius’un tarihinde çok iyi görünür. Yazarın psikolojik nüfuzu nutuklarından da
anlaşılabilir. Eserinde iç politika, uluslararası diplomasi konusunda verilen
ya da askerlere hitaben söylenen nutuklar canlı bir biçimde bir buhrana işaret
eder ve bir karakteri aydınlatır. Burada Livius retorik için en özgür alanı
bulmuştur. Nutuklar Livius’un karakter tasvirine büyük ölçüde katkıda
bulunurlar. Livius biri Herodotos türünde, diğeri Thukydides türünde iki ayrı
türden nutuk kullanır. İlki, hikayenin dönüm noktasında yer alan kısa
konuşmalardır. Bu tür nutuklar anlatıma yardımcı olurlar ve akılcı unsurları
dramatize etme ve özetleme yoluyla dikkati hikayenin düğüm noktasına çekerler;
kesinlikle yapay bir ahenge sahiptirler. İkinci nutuk şekli ise Thukydides
türünde uzun konuşmalardır. Bunlar olaylar hakkında ve kişiler hakkında
tarihten edinilen kesin bilginin mitoloji ve varsayımın yerini aldığı
bölümlerde çok sık bulunur.
İlkçağ
yazarlarından Yaşlı ve Genç Seneca’lar, Quintilianus ve Tacitus Livius’u
övmüşlerdir. Livius’un alicenaplığı Yaşlı Seneca tarafından hararetle övülür
(Sen. suas. 6,22); Genç Seneca onun belagatına değinir (de ira, 1,20,6);
Quintilianus onu Herodotos ile karşılaştırır, anlatımınınolağanüstü
çekiciliğinden, doğruluğundan, konuşmalarındaki tarifi imkansız belagat
yeteneğinden ve psikolojik yönünden söz eder (inst. orat. 10, 1. 101). Tacitus
da Livius’a hayranlık duyuyordu ve onun daha önceki tarihçiler içinde belagat
yeteneğine en çok sahip olan tarihçi olduğunu söylüyordu ve onun belagat
yeteneğine dürüstlüğünü de katıyordu (Agric. 10; ann. 4,34). Lucanus, Silius
Italicus, Asconius, Valerius Maximus, Frontinus, Florus ve Yunanlı Cassius Dio
ve Plutarchos ondan, eserleri için kaynak olarak yararlanmışlardır; 4. Yüzyılda
Avienus, Livius’un eserini iambic senarii’ye çevirmiştir.
Ortaçağlarda
Livius’un az okunmasına, az tanınmasına, kendisinden pek söz edilmemesine
karşılık humanistler ona pek değer verirlerdi. Dante ondan büyük övgüyle söz
eder; de monarchia adlı eserinin 2. kitabında Livius’tan faydalanmış ve divina
commedia’da ondan “Livio.... che non erra” (inferno 28,12)
diye söz etmektedir. Petrarca ve Poggio onun eserinin yok olmuş kısımlarının
yeniden kurulması için çalışmışlardı. Beccadelli, Poggio eliyle yapılmış bir
kopyasını satın alabilmek için şehirdeki arazisini satmıştı. Kayıp kitapların
bulunması için hiçbir kâr gözetmeden çaba sarfedenler arasında Papa V. Nicholas
da vardı. 21-26. Kitaplarda Laurentius Valla (1407’de Roma’da doğdu) tarafından
yapılan metin düzeltmesi ile text üzerinde eleştirel çalışmalar başladı. Eserin
ilk baskısı 1469’da Roma’da göründü; 16. Yüzyılın ilk yıllarında Machiavelli
ünlü discorsi sul primo libro delle deche di Tito Livio’yu yazdı.
EDİSYON:
W. Weissenborn –
M. Müller – W. Heraeus [Teubner, 1880’den başlayarak]; R. S. Conway - C. F.
Walters – S. K. Johnson [Oxon. 1914-1934: 30. Kitaba kadar; 1955: 31-35.
Kitaplar]; Giarratano [1937: 41-45. Kitaplar]; O. Rossbach, Periochae
[Teubner 1910]; C. R, van Paassen, 2 Cilt, [1967: 21-30. Kitaplar]; T. A.
Dorey, 2 Cilt, [1971-1976: 21-25. Kitaplar]; P. G. Walsh, [1982: 26-27.
Kitaplar].
Bu dönemin
Livius dışındaki tarihçilerinden bazıları Augustus’un yönetimine karşıtlık
oluşturmak için yazmışlardı. Bunlara örnek olarak Aquilius Niger, T. Labienus,
Volumnius, Tiro, Bibulus’u verebiliriz. Bu yazarların eserleri belki de
Augustus’un yeni yönetim biçiminin etkisiyle ortadan kaldırılarak günümüze
kadar ulaşamamışlardır [17] . Öte yandan bir grup tarihçi de
cumhuriyetçilerin karşısında olduklarını göstermek ve Augustus’a yaranmak için
yazmışlardır. Bu yazarlara örnek olarak Asinius Pollio’yu ve Q. Dellius’u
verebiliriz.
Asinius
Pollio:
(İ.Ö. 76-İ.S. 5)
İ.Ö. 40 yılı konsülü olan Pollio’nun yazdığı Historiae isimli eser
Livius’un eserinden sonra, princeps’lik döneminin en önemli tarih eseri
sayılır. Bu eser Pollio’nun da bizzat tanık olduğu, Roma tarihinin İ.Ö. 60-42
yıllarını, yani iç savaşları anlatır. Eserden günümüze çok az parça
kalmıştır.
EDİSYON:
H. Peter, H.
Peter. (Ed.) Historicorum Romanorum reliquiae. II [1916] 67-70.
Halicarnassus’lu
Dionysius: (İ.Ö. 60/55 - İ.Ö. 7
Yılından sonra) Livius ile hemen hemen aynı tarihlerde yaşamış Grek asıllı bir
retorik öğretmeni ve mükemmel bir edebiyat eleştirmeni olan Dionysius İ.Ö.
30’da Halicarnassus’tan Roma’ya gelir. Retorik ve edebiyat eleştirisi
alanlarında verdiği çalışmalarına ek olarak bir tarih eseri yazmıştır: Romaike
Arkhaiologia. Eser yirmi kitaptan oluşuyordu ve Roma’nın efsanevi
başlangıcından itibaren İ.Ö. 264 yılına kadar (I. Kartaca Savaşına kadar)
uzanan, olayların yıl yıl anlatıldığı bir tarih eseriydi. Bu eserden günümüze
I-X. kitaplar, XI. kitabın büyük bir kısmı (İ.Ö. 446 yılına kadar) ve diğer
kitaplardan parçalar ve özetler kalmıştır. Eserde kaynak olarak Sulla zamanı
senatör yıllık yazarlarından yararlanılmıştır ve hitabet, tarihten daha önemli
konumdadır. Çoğu yerler sıkıcı, tarihi olmayan konuşmalara ayrılmıştır.
Dionysius’a göre tarih, hitabete yapılan bir ektir. Dionysius’un eseri,
eserleri kaybolmuş Romalı yıllık yazarlarından bilgiler içerdiği için,
değerlidir.
EDİSYON:
C.
Jacoby, Antiquitates
Romanae, Cilt I-V [Teubner 1885-1925, 1967].
Diodorus: (İ.Ö. 80 - İ.Ö. 29) Iulius Caesar’ın çağdaşı olan
Sicilyalı Diodorus hakkında az şey bilinmektedir. Bibliotheke Historike
(Tarihi Kitaplık) adlı eserin yazarıdır. Bu eser kırk kitaptan oluşan
bir genel dünya tarihidir. Diodorus anlatımına mitolojik zamanlardan başlar ve
İ.Ö. 60 yılına kadar (Caesar’ın Gallia’yı fethine kadar) gelir. Günümüze I-V.,
XI.-XX. kitaplar ve diğer kitaplardan parçalar kalmıştır. Bu kitaplar Roma
tarihi hakkında, özellikle İ.Ö. 480-302 yılları için bazı yararlı bilgiler vermektedir.
Ancak Diodorus’un eseri çoğunlukla Akdeniz dünyasının tarihini bölge bölge, yıl
yıl mekanik bir biçimde göstermeye gayret eden, ikinci dereceden kaynaklardan
toplanmış bilginin sıkıcı ve yanlış bir derlemesi niteliğindedir. Antik çağdaki
çoğu tarihçi gibi, Diodorus da yararcı (pragmatik) ve ahlaki (etik) bir tarih
görüşü sergiler.
EDİSYON:
I.
Bekker - W. Dindorf -
F. Vogel – C. Th. Fischer, I-V [Teubner 1888-1906; 1964-1970].
Pompeius
Trogus:
Bu dönemin,
hakkında oldukça bilgi edinebildiğimiz bir başka tarihçisi Trogus’tur. Gallia
Narbonensis’teki Voconti boyundandı. Kırk dört kitaplık Historiae
Philippicae isimli eserinde Roma dışındaki ulusların tarihini yazmıştır.
Eserin ağırlık noktası Makedonia devletinin Roma hakimiyeti altına alınıncaya
kadar olan tarihiydi. Trogus’un amacı, yalnızca Roma’yı anlatan Livius’un
tarihini tamamlamaktı. Doğrudan doğruya retorikten kaçınan Trogus, dönemin
öteki tarihçileri Fenestella ve C. Clodius ile birlikte tarihi, retorikten ve
süslerden kurtararak bilimsel ve teknik bir uğraş olma yoluna sokmuştur. Livius
cumhuriyetçi geleneği yüceltirken Trogus Roma’yı Hellenistik görüş açısı içine
yerleştirmiştir
[1] . Trogus’un eseri bugün elimizde kısaltılmış biçimiyle
bulunmaktadır. “Iustinus’un epitome”si diye anılan bu kısaltma 2. ya da 3.
yüzyıldan kalmadır. Trogus’un eserinde, Livius’un eserinin tersine üç şey
gözlemlenmektedir: İlkin Trogus’un eseri bir Roma tarihi değil dünya tarihidir.
İkinci olarak Trogus, Livius’un tek yanlı, Romalı görüşünün ağırlığını
karşılamak ister gibi, güçlü bir Roma düşmanlığı eğilimiyle yazmıştır. Son
olarak da, araya doğrudan söylevler sokmaktan kaçınmıştır; eserine canlılık
katmak için, coğrafi ve etnografik anlatımlar kullanmıştır.
EDİSYON:
O. Seel [Teubner
1956].
Fenestella:
Fenestella İ.Ö.
52/35 - İ.S. 15/36 yılları arasında yaşamıştır. Eski annales
yazarlarındandır. En azından yirmi iki kitap olduğu sanılan bir Roma tarihi
yazmıştır. Bu eser sanıldığına göre, Roma’nın kuruluşundan başlayıp İ.Ö. 57
yılına kadar Roma’nın tarihini anlatmaktaydı. Asconius’tan (İ.Ö. 9 - İ.S. 76;
Asconius, Cicero’nun konuşmaları üzerine bir yorum yazmıştır) sözedişi bize
kendisinin özellikle Cicero dönemi üzerine uzman olduğu düşüncesini
vermektedir. Varro’nun aktarmasıyla günümüze kadar ulaşmış olan parçalar bize
göstermektedir ki, Fenestella eskiye büyük ilgi duyan, eleştiri yeteneği olan
bir yazardı. Yaşlı Plinius kendisinden kaynak olarak yararlanmıştır.
Augustus’un
saltanatının sonlarına doğru yazarlara karşı gösterilen hoşgörüsüzlük
Augustus’tan sonraki İmparatorlar - Tiberius, Caligula (Gaius), Claudius, Nero,
Vespasianus, Titus ve Domitianus - zamanında, özgürlükleri bütünüyle
kısıtlamaya dönüşmüştür. Yönetim biçiminin özellikleri ve İmparatorların
kuşkucu karakterleri, edebiyatın bütün alanlarında olduğu gibi, tarih alanında
da çalışmaları engellemiştir. Bu durum yazarları ya susmaya zorluyordu, ya da
dalkavukluk etmeye. Susmayıp yazmakta direnenler ise bu davranışlarının
karşılığını yaşamlarıyla ödüyorlardı. Tiberius döneminde A. Cremutius Cordus,
tarih eserinde cumhuriyetçileri övdüğü için, Domitianus döneminde tarihçi
Arulenus Rusticus, Thrasea’yı, Herennius Senecio, Helvidius Priscus’u övgüyle
anlattıkları için öldürüldüler. Öte yandan retorik tarihin temsilcisi Velleius
Paterculus ve okuyucularına ahlaki açıdan yararlı olma çabasında olan Valerius
Maximus ve daha başka tarihçiler Roma’da kalabilmek için İmparator’a
dalkavukluk etmeyi kabullenmişlerdi.
Augustus’un
ölümünden Hadrianus’a kadar olan zamandan günümüze kalmış olan tarih
eserlerinin en önemlisi Tacitus’un eserleridir. Diğer birçok tarih eseri yok
olmuştur. İç savaşlara ve Augustus dönemine ilişkin çekinmeden söylediği sözler
yüzünden kendini öldürmek zorunda kalan ve tarih eseri aedilis’ler
eliyle yakılan asil Cremutius Cordus tarafından yapılan betimleme, sonra
Aufidius Bassus eliyle kaleme alınan cumhuriyetin son döneminin ve ilk
imparatorların tarihi, son olarak da Aufidius Bassus’un yirmi kitaplık Bella
Germaniae adlı eseri ve bu tarihin Yaşlı Plinius tarafından devam ettirilen
eseri bunlar arasındadır.
Şimdi de, Roma’nın yazınsal
yaşamında bir değer kaybının ifadesi olarak “Gümüş Çağı” diye adlandırılan
dönemin (İ.S. 14-117) birkaç tarih yazarından söz edelim.
Velleius Paterculus:
(İ.Ö. 20 öncesi - İ.S. 30
sonrası) Velleius Campania’lı, emekli bir ordu subayı idi. Asker bir aileden
gelmekteydi. Tribunus militum, praefectus equitum ve son olarak
da legatus rütbesiyle Thrakia’da, Makedonia’da, daha sonra
Tiberius’un emrinde Germania ve Pannonia’da hizmet vermişti. Tiberius’un kendi
eliyle ödüllendirilmişti. İ.S. 15 Yılında praetor olan Velleius Historiae
Romanae Libri Duo adlı eserin yazarıdır. Bu eser iki kitaptan oluşmaktadır:
I. Kitap başlangıçtan, İ.Ö. 146 yılına kadarki tarihi anlatır. Bu kitaptan
günümüze küçük parçalar kalmıştır. Eserin ikinci kitabı eksiksiz olarak
korunmuştur: Roma tarihinin İ.Ö. 146’dan İ.S. 30 yılına kadar geçen olaylarını
içerir. Velleius’un bu amatörce yazılmış Roma tarihi özeti tarihsel derinlikten
yoksundur. Eser retorik ögeler içerir, özneldir ve biyografik bir yöntemle
yazılmıştır. Velleius ile birlikte tarih türü retoriğe doğru yönelmiştir.
Uzun uzun övgüyle anlattığı bölümler Augustus ile Tiberius’un imparator
oldukları dönemlerdir. Bu derece övgüyle yazılmış bir tarih eserinin retoriğe
yönelmesi kuşkusuz kaçınılmazdı. Aristokrat tabaka yanlısı bir bakış açısıyla
yazıldığı açık olan eser İmparator ailesine, özellikle de zamanında Velleius’un
uzun süre askerlik görevi yaptığı imparator Tiberius’a aşırı övgülerle doludur.
Buna rağmen bu eser bize kadar ulaşmış en iyi Roma tarihi özetidir; Roma
kolonileriyle ilgili ve eyalet tarihiyle ilgili verileri bakımından İ.Ö.
168’den İ.S. 30 yılına kadarki olayların birbirleriyle bağlantılı anlatımının
en iyi biçimde verilmiş olması bakımından değerlidir. Velleius için Roma tarihi
dünya tarihinin bir bölümüdür. Onun, anlatımını Troia’nın ele geçirilişinden
kendi zamanına kadar getirdiği eserde Caesar ve Pompeius arasındaki iç savaşın
betimlenmesine gelinince, içeriğin genişlediği görülür ve bu genişleme Tiberius
zamanının anlatımına gelindiğinde doruk noktasına ulaşılır. Velleius eski zaman
için kaynak olarak Livius’u kullanmıştır; Augustus döneminin anlatımında kendi
gördüklerinden yararlanmasının yanı sıra Princeps’in anılarını da
kullanmıştır. Tiberius’un zamanının analtımına gelince, yazılı kaynaklara bağlı
kalmayıp kişisel yaşantılarından ve kendi gördüklerinden yararlanır. Önemli
kişilerin karakterlerine eserinde yer vermeyi seven Velleius bu kişilerin
birkaç çizgiyle portrelerini yapmıştır. Eserin bir başka dikkate değer özelliği
de Velleius’un Hellen ve Roma edebiyatıyla kültür tarihini ilgilendiren
konulara yer vermiş olmasıdır.
EDİSYON:
R. Ellis, 1908,
1928; E. Bolaffi, 1930; K. Stegmann [Teubner, 1933, 1968]; F. Serra, [1976].
Valerius
Maximus:
Valerius
Maximus’un yaşamı hakkında hiç bir şey bilinmemektedir. Facta et Dicta
Memorabilia adlı bir eser yazmıştır. Dokuz kitaptan oluşan bu eser
gerçeklerin ve anekdotların bir derlemesi niteliğindedir. Maximus’un Tiberius’a
ithaf ettiği bu eser Roma yazarlarından, örneğin Cicero ve Livius’tan çıkarılan
ve içindekilere göre sıralanan özetlerden kurulmuştur. Eser hatiplere ve
öğretmenlere bir repertuar gibi hizmet etmek amacını taşımaktadır; hatip
okulları için exempla Romana ve exempla externa olmak üzere documenta
vermekteydi. Bilindiği gibi Eski Roma’da hatip yetiştiren okullarda söylevleri exempla
ile süslemek gelenektendi. Valerius’un eserini yazarken özellikle yıllık
yazarlarına güvenmesine ve eserinin yüzeysel, eleştiriden yoksun olmasına,
batıl inanışlar içermesine ve retoriksel olmasına karşın, eseri Roma tarihi ve
kurumlarıyla ilgili çok değerli bilgiler içermektedir ve kullandığı
kaynaklardan günümüze kalmamış olanlar söz konusu olduğunda, bir dereceye kadar
önemlidir. Dalkavukluk konusunda ve retoriksel olma konusunda Velleius’tan daha
ileriye gitmiştir. Biçemi, yapmacıklık ve gösterişli olma, etki ve incelikler
peşinde koşma bakımından Asia biçeminin özelliklerini gösterir.
EDİSYON:
C.
Kempf [Teubner 1888
(2), 1966]; Fransızca’ya çevirisi ile birlikte metin P. Constant, [1936].
Quintus
Curtius Rufus:
İ.S. I. Yüzyılın
tarihçilerinden olan Curtius Rufus İmparatora dalkavukluk etmemek için,
kurtuluşu Roma dışındaki ülkeler üzerine yazmakta bulmuştur. On kitaptan oluşan
Historiae Alexandri Magni Macedonis adlı eserinin 1. ve 2.
kitapları kayıptır: 3-10. Kitaplar bazı eksiklerle günümüze ulaşmıştır. Curtius
Rufus tarihi gerçekliğe değil, ilgi çekici olayların ilgi çekici betimlemelerle
anlatılmasına önem veriyordu. Bu yüzden bazı anlatımları roman etkisi
bırakıyordu. Böylece Rufus tarih yazmayı serüven romanı yazmaya dönüştürmüştür,
diyebiliriz. Bütün olarak bakıldığında dili klasiktir, ancak şairane bir ifade
biçimini sade ifade biçimine yeğlemiştir. Anlatımında karışık periodlar yerine
kısa cümleler kullanmıştır.
EDİSYON:
E. Hedicke
[Teubner 1908]; Almanca’ya çevirisi ile birlikte K. Müller – H. Schönfeld
[Tusculum 1954].
Bu yüzyılın
öteki tarihçilerinden söz etmek gerekirse, Tiberius’un imparatorluğu zamanında
Aufidius Bassus – İmparator Claudius zamanına dek uzanan bir iç savaşlar tarihi
yazmış - ile birlikte Yaşlı Seneca, Bruttedius Niger, sonradan Cluvius Rufus,
Vipstanus Messalla ve Fabius Rusticus’un isimlerini imparatorluğun yıllık
yazarları olarak sayabiliriz. Caligula (Gaius), Claudius ve Nero dönemlerinde
Cn. Lentulus Gaetulicus tarih yazarıydı. M. Servilius Nonianus yakın zaman
tarihini anlatmıştır. İmparator Claudius iç savaşları anlatan bir tarih eseri
yazmıştır. Eşi Agrippina, Antistius Vetus, Suetonius Paulinus anılarını
yazmışlardır. Vespasianus ve Titus döneminin tarihçileri olarak Mucius, Cluvius
Rufus, Vipstanus Messala, Fabius Rusticus’un isimlerini verebiliriz. Bu
yazarların eserlerinden yalnızca parçalar kalmıştır. Yine bu dönemde, önemli
belgeleri derlemek ve yayınlamak işi ile uğraşan C. Licinius Crassus Mucianus
senato tutanaklarını ve acta diurna populi Romani’de çıkan yazıları Acta
isimli eserinde toplamıştır. Aynı yüzyılda yaşamış, Roma’nın büyük bilim
adamlarından Yaşlı Plinius’un günümüze kadar ulaşamamış olan iki tarih eseri - a
Fine Aufidi Bassi ve Bella Germaniae - sonradan Tacitus’un
yararlandığı eserler arasında yer almıştır.
C.
Cornelius Tacitus:
Tacitus’un
yaşamı ile ilgili bilgiler çok değildir: Doğum tarihi bile kesin olarak
bilinmemektedir. Bu konuda yalnızca bazı tahminlerde bulunmak mümkündür.
Tacitus’un doğum tarihini belirlemede en büyük yardımcımız yaşamı hakkında da
bize bilgi sağlayan yakın arkadaşı Genç Plinius oluyor. Genç Plinius Epistulae,
VI, 20'de, İ.S. 79'da patlayan Vesuvius Yanardağından söz ederken bu doğal
felaket sırasında kendisinin 18 yaşında olduğunu yazıyordu. Epistulae
VII, 20, 3'te ise kendisinin Tacitus ile hemen hemen aynı yaşlarda olduğunu
söylemektedir ve bir adulescentulus (çok genç bir erkek) olarak
kendisinin, o zamanlar ün yapmış olan Tacitus'u taklit etme çabalarından söz
etmektedir. Genç Plinius'un doğum tarihi ise kesin bir biçimde İ.S. 61 olarak
bilinmektedir. Bütün bu bilgilerin ışığı altında, Tacitus'un Plinius'tan beş,
altı yıl daha yaşlı olduğu düşünüldüğünde, doğum tarihi İ.S. 55 veya 56 olarak
belirlenebilir. Doğum tarihini - kesin olmasa da - bu biçimde belirlemeye bir
başka yardımcı da Tacitus'un Dialogus de Oratoribus (Hatipler Üzerine
Diyalog) başlıklı eserinin tarihidir - İ.S. 75. Bu eserde Tacitus
kendisinin iuvenis admodum (oldukça genç bir adam) olduğunu
söylemektedir (dial. de orat. I).
Doğum tarihi
gibi, doğum yeri de kuşkuludur. Mario Stefanoni bu konuda üç varsayım
bulunduğunu söylüyor: 1. Tacitus'un Romalı olduğu söylenebilir. Ancak bu
varsayım Plinius'tan bir anekdotla çürütülebilecek bir varsayımdır: (Plinius epist.
IX, 23’de Circus'taki son oyunlarda atlı sınıfından bir Romalının kendisiyle
birlikte oturduğunu, aralarında geçen, eğitimle ilgili çeşitli konuşmalardan
sonra bu adamın kendisine “İtalyalı mısınız yoksa eyaletli misiniz?” diye
sorduğunu, kendisinin, “beni çalışmalarımdan tanırsınız,” diye cevap verdiğini,
bunun üzerine adamın “Tacitus musunuz yoksa Plinius musunuz?” diye sorduğunu
anlatıyordu). 2. Bir başka varsayım Ternili olduğu yolundadır. Çünkü İ.S.
275-276 yılları arasında İmparator olan Claudius Tacitus Terni'de doğmuştu ve
tarihçi Tacitus'un soyundan olduğu söyleniyordu. Üstelik aralarındaki bu
hısımlık Tacitus'un eserlerinin günümüze dek ulaşabilmesine neden olarak
gösterilirdi. 3. Üçüncü varsayım ise taşralı, daha doğrusu Gallialı olduğu
üzerineydi. Bu varsayımın dayandığı kanıt ise Yaşlı Plinius'un Gallia
Belgarum'da procurator’luk yapmış Cornelius Tacitus adında bir Romalı
savaşçıdan söz etmesiydi (nat. hist. VII, 16, 76). Bu kişi zayıf bir
olasılıkla da olsa, Tacitus'un babası ya da amcası olabilir.
Aynı kuşkulu
durum Tacitus'un praenomen’inin belirlenmesinde de söz konusudur. Başka
yazarlar ona, Tacitus veya Cornelius Tacitus derler: Örneğin Genç Plinius'un Epistulae,
IX, 23, 2’sinde olduğu gibi. Tacitus’un eserlerinin yer aldığı Codex
Mediceus I ise onun praenomen’ini Publius olarak verir. Sidonius
Apollinaris ise Epistula IV, 14, 1 ve 22, 2'de Gaius demektedir. Bu isim
daha sonraki elyazmalarında da görülür. Bütün bu kesin olmayan bilgiler
arasında tek kesin olan onun iyi bir ailenin çocuğu olduğu ve iyi bir eğitim
gördüğüdür.
Tacitus'un doğum
tarihi İ.S. 55 olarak kabul edilirse, İ.S. 64 yılı 18 Temmuz’unda Nero’nun
imparator olduğu dönemde tarih Roma'nın yanışına tanık olurken Tacitus dokuz
yaşlarında bir çocuktu. Vespasianus İmparator olduğunda aşağı yukarı 14
yaşlarında bulunan Tacitus dönemin ünlü hatipleri M. Aper'i ve Iulius
Secundus'u mahkemedeki suçlama ve savunmalarında yakından izlemiş ve onların
evlerinde hitabet teknikleri üzerine ders almıştı; bu kişilerle çalışmaya olan
isteğini Dialogus de Oratoribus II'de belirtmektedir. Belki
Quintilianus'un bile öğrencisi olmuştu. Tacitus hatip olarak yetişti ve çalışma
yaşamına da hatip olarak atıldı. Bu alandakı çalışmalarının etkisi onun sonraki
bütün çalışmalarında görünmektedir. Tacitus yazarlığının yanı sıra, devlet
hizmetinde çeşitli görevlere atanmıştı. İlkin İmparator Vespasianus zamanında vigintiviratus
ve tribunus militum laticlavius olarak görev almıştı. Çok ağırbaşlı bir
genç olan Tacitus 23 yaşındayken İ.S. 78 yılında Britannia valisi olan
Agricola'nın kızıyla evlendi. Gerek gördüğü eğitim gerekse Agricola gibi saygın
ve önemli bir kişinin kızıyla evlenmiş olması, Tacitus'un zengin ve soylu bir
aileden gelmiş olabileceği olasılığını güçlendirmektedir. Gördüğü hitabet
eğitimi ve kişisel yeteneklerinin yanı sıra, Agricola'nın damadı olması da
Tacitus'un devlet işlerinde görev almasında etkili olmuş olabilir. Titus
İmparator olduğunda 24 yaşında bulunan Tacitus quaestor’luk görevine
atanmıştı. Domitianus İmparator olduğunda ise Tacitus ya aedilis ya da tribunus
olarak devlet işlerinde görev almış olabilir: İ.S. 88'de praetor
olduğu bilinmektedir; aynı zamanda quindecim viri topluluğunun da
bir üyesiydi. Tacitus ve eşi İ.S. 90-93 yılları arasında, belki de bir valilik
görevi nedeniyle Roma'dan uzakta bir eyalette bulunmaktaydılar. Bu eyaletin
Gallia Belgica olabileceği tahmin edilmektedir. Roma'dan uzak kaldığı aşağı
yukarı üç, dört yıllık bu süre içinde, sonradan kaleme alacağı Germania
eseri için malzeme topladığı sanılmaktadır. Tacitus kayınbabasının ölmek üzere
olduğunu duyunca Roma'ya geri dönmüştü, ama onu ölmeden önce görüp son
sözlerini dinleyemedi.
Tacitus,
Domitianus'un aşağı yukarı on beş yıl süren tiranca yönetimi boyunca, neredeyse
ismiyle uygunluk içinde, hiç sesini çıkarmadan, hiçbir şey yazmadan suskunluk
içinde bekledi. Zorunlu bir suskunluk içindeydi Tacitus. Bu suskunluk döneminde
yine de boş durmadığı, olaylar üzerinde uzaktan gözlemler yaparak tarihsel
incelemelerle uğraştığı sanılmaktadır.
Tacitus'un İ.S.
aşağı yukarı 81 yılında Dialogus de Oratoribus adlı eserini yazdığı
bilinmektedir. Bu eserin Domitianus'un ölümüne dek yayınlanmadığı
sanılmaktadır. Yazarın ilk eseri olan bu çalışması Latince olarak yazılmış en
ilginç edebi eleştiri kitaplarından biri olarak bilinir. Bir arkadaşının isteği
üzerine yazdığı kitapta, Roma'da Cumhuriyet Çağı’ndaki gibi iyi
hatiplerin neden yetişmediği sorusunu ele alır. Eserdeki konuşmalar, aralarında
Tacitus'un da bulunduğu, Roma'nın ünlü hukukçularından oluşan dört kişilik bir
grupta geçer. Bu eserde Tacitus hitabetin Roma'da eski değerini yitirmiş
olmasının nedeni olarak dört neden ileri sürer: 1. Retorik okullarının sebep
olduğu edebi beğeni bozulması, 2. genel kültür yoksunluğu, 3. yönetim
biçimindeki değişikliğin özgürlüğü yok etmesi, 4. toplumdaki ahlak ve ruhun
değişmesi. Tacitus'un böylece edebi eleştiriye tarih düşüncesini sokması eleştiri
konusunda bir yeniliktir ve Tacitus'un tarih yazmadığı günlerde de tarih
üzerine düşünmüş olduğunu gösterir.
Nerva İmparator
olduğunda 41 yaşlarında olan Tacitus ünlü komutan ve konsul Verginius Rufus
İ.S. 97 yılında ölünce, onun yerine consul suffectus seçildi ve
arkadaşı Plinius ile birlikte Rufus'un cenaze töreni için övgü niteliğinde bir
söylev verdi. Tacitus'un İ.S. 100 yılında arkadaşı Genç Plinius ile birlikte
Afrika Eyaleti ex proconsul’u zalim Marius Priscus'a karşı
Afrikalılar’ın haklarını savunduğunu görüyoruz. Karia bölgesinde Mylasa (bugün
Türkiye'de Muğla iline bağlı Milas) Kenti’ndeki bir yazıttan
[1] öğrendiğimize göre Traianus döneminde Tacitus Asia Eyaletinde proconsul’luk
görevinde bulunmuştu. Bir kişinin imparatorluk yönetiminde elde edebileceği en
yüksek makam olan bu görevi aşağı yukarı İ.S. 112 yılında elde etmişti.
Tacitus'un İ.S. 116 yılına dek bu görevde kaldığı ve İmparator Hadrianus'un ilk
yıllarında da yaşamış olabileceği düşünülmektedir.
İmparator
Traianus’un dönemi Tacitus'un yazar olarak kendini kanıtladığı dönemdir. Önce,
biyografi türünde bir eser olan Agricola ile yazmaya başlayan Tacitus
daha sonra etnografik nitelikteki eseri Germania ile devam ederek
sonunda kendisini tarih yazarı olarak tanıtan Historiae ve Annales
ile yazarlığının doruğuna ulaşmıştır. İ.S. 98 Yılında yayımlandığı sanılan Agricola
Tacitus'un, ölümünde yanında bulunamadığı ve adet olduğu üzere övgü konuşması
yapamadığı kayınbabası için yazdığı övgü (encomium) niteliğinde bir
eserdir. Eserde Agricola’nın kişiliği, Britannia’daki başarıları, yörenin o
zamanki durumu, coğrafi ve etnografik özellikleri, Britannia’dan döndükten
sonra Agricola'nın Roma'daki yaşantısı anlatılmaktadır. Eserde ayrıca
Domitianus'un yönetiminin acımasızlığını vurgulayan bir değerlendirme de sunan
Tacitus düşünce üretenlere uygulanan baskıyı, kişilerin ellerinden alınan
konuşma özgürlüğünü ve sonunda İmparator Vespasianus'un monarşi ile özgürlüğü
birleştiren yönetimini kısaca anlatmaktadır. Böylece eser yalnızca bir
biyografi olmayıp etnografya, hatta tarih alanına doğru kaymaktadır.
Agricola'dan hemen sonra, onunla aynı yılda yayınlandığı sanılan Germania
eserindeyse Orta Avrupa'daki German kavimleri anlatılmakta, yörenin coğrafi
özellikleri üzerine bilgi verilmektedir. Bazı otoritelere göre, bu eseri
Tacitus tarih eseri olarak değil de ahlaki amaçlı bir eser olarak yazmıştır.
Böyle düşünenlerin dayanağı, Tacitus'un lüks bir yaşama dalmış, yozlaşmış ve
çökmüş olarak gördüğü Roma Uygarlığını Germanlar’ın ilkel, basit ama soylu
yaşantısı karşısında küçültmeyi amaçlayan karşılaştırmalarıdır. Bazı
otoritelere göre ise Tacitus'un amacı ahlaki değildir. Bu savda dayandıkları
temel ise, Tacitus'un bu eserde Germanlar’ın zayıf yönlerini, içki ve kumar
oynamalarını da vurgulayarak anlatmasıdır. Germania Tacitus'un sonraki
tarih eserleri için yaptığı çalışmalardan elde ettiği bilgilerin genişliği
yüzünden tarih eserlerine katılmayıp ayrıca derlenen bilgilerden oluşmuş
coğrafya ve etnografya nitelikli bir monografidir. Bu eser Tacitus'un sonradan
yazacağı tarih eserleri için bir ön çalışma sayılabilir; tarih eserlerinde
Germania'dan çok söz edecek olan Tacitus bu ülkeyi Romalılar’a tanıtmak istemiş
olabilir. Germania'nın ileride Roma için büyük bir tehlike olabileceği
kaygısını vurgulaması, o sıralarda Rhenus Irmağı sınırında tahkimat yapan
Traianus'u, kendisinin desteklediğini göstererek eserin siyasi yönünü
oluşturur.
Tacitus'un
Traianus döneminde yazdığı üçüncü eseri İ.S. 104-109 tarihleri arasında
yayımlanan Historiae adlı ilk tarih kitabıdır. İmparator Nero'nun
ölümünden başlayıp İmparator Domitianus'un ölümüne kadarki İmparatorluk
tarihini kapsayan bu kitap için Flavius Soyu’nun saltanatını anlatan bir
eserdir, denilebilir. On dört kitaptan oluştuğu sanılan eserin günümüze ancak
ilk dört kitabı tam olarak ve beşinci kitabın da yarısı ulaşabilmiştir. Eserde
olaylar yıl yıl anlatılır. Günümüze ulaşan bölümler Galba, Otho ve Vitellius
arasındaki başa geçme savaşımlarını ve bu savaşımlardan sonra yönetimi ele
geçiren Vespasianus'un İmparatorluğu’nun ilk günlerini anlatarak İ.S. 70 yılına
dek gelir. Bu eserde anlatılan olaylar Tacitus'un kendisinin tanık olduğu
olaylardır. Eseri için Tacitus'a malzeme sağlayan kaynaklar öncelikle kendi
araştırma, gözlem ve soruşturmaları, acta diurna ve senato tutanakları
olmuştur.
Tacitus'un son
eseri olan Annales İ.S. 115-117 yılları arasında yayımlanmıştı. On altı
ya da on sekiz bölümden oluştuğu tahmin edilen eserin tamamı günümüze kalmış
değildir. Bugün elimizde bulunan kitaplar I-IV. kitaplar ile XI-XVI. kitapların
bir kısmı ve V. ve VI. kitaplardan parçalardır. Bu eserinde Tacitus
Augustus’tan sonra başa geçen dört imparatorun dönemini anlatmaktadır:
Sırasıyla bu imparatorlar Tiberius, Gaius (Caligula), Claudius ve Nero’dur.
Sallustius gibi önce kendi zamanının tarihini ele aldığı Historiae
eserinin başında Tacitus Nerva ve Traianus dönemlerini ele alan bir eser
de yazacağından söz etmektedir. Annales eserinin başında da
Augustus dönemini ayrıca anlatacağını söylemiştir; ama bu söylediklerinin hiç
birini gerçekleştiremeyen Tacitus’un belki de bunlara ömrü yetmemişti.
Tacitus tarih
eserlerinde kullandığı kaynaklardan yeterince söz etmemekle birlikte, kaynak
bildiriminin Annales eserinde Historiae eserine
oranla daha fazla olduğunu görmekteyiz. Kullandığı kaynak sayısı arttıkça,
doğal olarak kaynak bildiriminde de artış gözlenmektedir. Tacitus Annales
eseri için kaynak olarak Yaşlı Plinius’un Bellum Germanicum’unu, Nero’nun
annesi Agrippina’nın anılarını, acta diurna’yı, Tiberius’un senatoya
yazdığı mektupları ve söylevleri, tarih yazarı olarak Velleius Paterculus’un,
Servilius Nonianus’un, Aufidius Bassus’un, Cluvius Rufus’un, Fabius Rusticus’un
eserini kullanmıştır. Kaynaklar bakımından kuşkuya düştüğü konularda kesin
ifadeler kullanmaktan kaçınmıştır Tacitus. Bir tarih yazarı olarak yansız olmak
konusunda çok çaba harcamakla birlikte, görüp geçirdikleri sebebiyle
duygularının etkisi altında kalarak imparatorluğun oldukça karamsar bir
tablosunu çizmiştir. Doğaldır ki bu durum gerçekleri farklı göstermesine sebep
olmuştur. İdari ve mali konular üzerinde yeterince durmayan Tacitus’u
ilgilendiren daha çok, olayların ve davranışların arkasında saklı olan insan
ruhunun kötü yönlerini ortaya çıkarmak olmuştur.
Tarih
eserlerinde olayları tarih sırasına göre annalistik bir düzende anlatan
Tacitus, bunun yanında anlatımını konu dışı sözler (excursus), karakter
betimlemeleri, söylevler kullanarak zenginleştirmiştir. Söylevleri dolaylı ya
da doğrudan söylevler olmak üzere karışık olarak kullanmıştır. Eserlerinde
Latin Edebiyatı’nın Gümüş Çağı’nın yazınsal etkilerinin görüldüğü Tacitus’un
biçeminin Annales eserinde Historiae eserine oranla daha az
belagatli ve daha az akıcı, cümlelerinin de daha kısaltılmış ve anlaşılmaz
olduğu ve daha arkaik bir dil kullandığı gözlemlenir
[2] . Biçeminin en belirgin özelliği olan, kısa ama anlam yükü yoğun
ifadeler kullanışı bazen anlaşılmazlık sınırını bile aşabilecek dereceye
ulaşmaktaydı. Onun bu özelliği sebebiyle eserlerinin başka dillere çevrilmesi
zordur, diyebiliriz.
Daha önce de
belirtildiği gibi, Tacitus'un eserlerinin büyük bölümünün günümüze ulaşması
İ.S. III. yüzyılda yaşamış olan ve Tacitus'un soyundan geldiği ileri süren
İmparator Tacitus aracılığıyla olmuştur. İmparator Tacitus tarihçinin
eserlerinin on kopyasını her yıl yazdırıp genel kütüphanelere koydururdu.
İmparator tarafından onun anısına yaptırılan bir mezar ise 16. yüzyılda Papa
Pius'un verdiği bir emirle yıktırıldı. Yıktırılma nedeni, Tacitus'un
Hıristiyanlığa karşı gösterdiği düşünülen saygısızlık ve düşmanlıktı.
Tacitus'un yakın
arkadaşı olan ve ona çok değer veren Genç Plinius onun tarih eserlerinin
ölmeyeceğini söyler: “Senin tarih eserlerinin ölümsüz olacağına kehanet
ediyorum - kehanetim beni yanıltmaz”. Tacitus için tarih her zaman için,
şimdiki zaman olmuştur; geçmiş zaman şimdiki zamanı şekillendirir ve her ikisi
birden (geçmiş zaman ve şimdiki zaman) gelecek zamanı belirlerler
[3] . Tacitus gelecek korkusuyla şimdiki zamanı kontrol etmeye
girişir [4] . Gibbon, Tacitus’u tarihçilerin içinde en felsefi
olanı diye nitelendirir
[5] .
EDİSYON:
C. Halm – G.
Andresen – E. Köstermann [Teubner 1965-1970, 1969-1971(3)]; H. Heubner – A.
Önnerfors – J. Delz, 5 Cilt, [1978-1983]; M. Winterbottom –R. M. Ogilvie, Opera
Minora, [1975].
İMPARATORLUĞUN
İLERİKİ DÖNEMLERİNDEN GEÇ ANTİK ÇAĞA KADAR ROMA TARİH
YAZARLIĞI
Tacitus’tan sonra Roma’da tarih
yazımı sadece özetlerin ve kroniklerin yazıldığı bir döneme girmişti. Bu döneme
genel olarak Roma yazını için ve özel olarak da tarih yazarlığı için bir çöküş
dönemidir, diyebiliriz (İ.S. 117-476). Antoninus sülalesinden gelen imparatorlar
döneminde Roma’da yönetimin doğu krallıklarını andıran bir despotluk havası
içine bürünmesi, siyasetle ilgisi kesilen halkın ve yazarların söz söyleme
özgürlüklerinin ortadan kalkması, Romalılık ruhunun canlılığını yitirmesi, Grek
kültürüne duyulan aşırı hayranlık Roma yazınında artık özgün eserlerin ve
yazarların dönemini kapatmış oluyordu. Böylece tarih ve Suetonius ile doruk
noktasına ulaşmış olan biyografi yazarlığı da yavaş yavaş azalmaya başlamıştır.
Bu dönemde yalnızca Roma tarihinin kısa özetleri ya da kronografik eserler
yazılmıştır. Bu eserler arasında Ampelius ve Iulius Obsequens’in el
kitaplarını, Florus’un kronografik bir eser olan Breviaria’sını
(özetlerini) sayabiliriz. Dönemin diğer yazarları ise Granius Licinianus,
Aurelius Victor, Eutropius ve Festus idi. Bu dönemdeki diğer bir çalışma türü
ise, imparator yaşamlarının koleksiyonunu yapmaktı. Örneğin Marius Maximus’un
bugün kayıp olan koleksiyonu Suetonius’un eserinin bir devamı niteliğindeydi.
Yine Suetonius’u örnek alarak yazılmış bir başka imparator yaşamları
koleksiyonu da 1603 yılında Historiae Augustae adı verilen
koleksiyondur.
Lucius (Publius)
Annaeus Florus:
Florus hakkında çok az şey
bilinmektedir: Kuzey Afrika’da doğmuştur, İmparator Hadrianus’un zamanının
tarihçisidir. Aynı zamanda edebiyatçıdır. Bir tek eseri günümüze kalmıştır: Epitome
de Tito Livio ya da Epitome bellorum omnium annorum DCC. İki
kitaptan oluşan bu eser başlangıcından Augustus zamanına kadar Roma tarihini
anlatır. Eserin malzemesi insan yaşamının örneğine uygun olarak infantia
(çocukluk), adolescentia (ergenlik), iuventus (gençlik) ve senectus
(yaşlılık) bölümlerine ayrılmıştır. Çoğunlukla askeri olayların anlatımında
Livius’a meyilli olan bu özet temelde Roma’nın bir övgüsü niteliğinde olup,
retorik ve ahlaki özellikler taşımasının yanı sıra, aşırı derecede kısa,
ayrıntıda hatalı, ama diğer kaynaklarda eksiklikler olduğu yerlerde bize
yardımcı olması açısından önemlidir.
EDİSYON:
E. Malcovati [1938, 1972(2)]; P.
Jal [1967/Fransızca’ya çevirisi ile birlikte Latince metin].
Gaius Suetonius
Tranquillus:
(İ.S. 69-150) Suetonius’un
yaşamı hakkında çok az şey bilinir. Roma’nın varlıklı bir ailesinin üyesi olan
Suetonius, hukuk eğitimi görmüş ve bir süre İmparator Hadrianus’un
sekreterliğini yapmıştı. Suetonius “İmparatorluk döneminin Varro’su sayılırdı.
Sayısız eserleri arasında de Viris Illustribus’dan (ünlü kişilerin,
gramercilerin, hatiplerin ve şairlerin biyografileri) parçalar ve Vitae
Duodecim Caesarum (C. Iulius Caesar ve Augustus’tan Domitianus’a kadar imparatorların
biyografileri) kalmıştır. Sekiz kitaptan oluşan bu eser İ.S. 120 yılında kaleme
alınmıştır. Biyografilerin her biri belirli bir plana göre kurulmuştur. Bu
planda şunlar ele alınmaktadır: Her bir imparatorun soy kütüğü, tahta geçinceye
kadarki zaman, saltanat devri, özel yaşamı, ölümüyle ilgil alametler ve ölümü,
gömülmesi ve imparator kültü; ancak saltanat devri kısa süren imparatorlarda bu
planın bırakıldığını görmekteyiz. İskenderiyeliler’in edebiyat tarihi için
kurdukları bu planı Suetonius böylece politika alanına geçirmiş oluyordu. Bu
tür bir plan sadece biyografik yönün öne çıkmasına sebep oluyordu. Böylece en
boş ve en kötü bir dedikodu anılmaya değer görülürken asıl tarihi ilgilendiren
olaylar arka planda kalıyordu. Suetonius’un yıllık yazarlarını, senato
kararlarını ve imparatorların mektuplaşmaları gibi ele geçebilen bütün
kaynakları, yergileri ve ağızdan anlatılanları her ne kadar büyük bir gayretle
kullanmışsa da, Suetonius’un, kullandığı malzemeyi eleştiri süzgecinden
geçirmeyi göz ardı ettiğini söylemek gerekir. De Viris Illustribus’un de
Grammatibus et Rhetoribus bölümü elimizde bulunmaktadır; diğer bölümlerden
sadece parçalar kalmıştır. Bu parçaların bulunduğu yerler şunlardır:
Hieronymus’un Chronica’sı, de Poetis bölümünden Terentius’un,
Horatius’un, Vergilius’un ve Lucanus’un yaşamları. Suetonius tarih yazımında
yeni bir moda geliştirmiştir, diyebiliriz: Kendisinden sonraki tarih yazarlığı
onun biyografik yaklaşımını ve yöntemini yüzyıllar boyunca korumuştur.
Suetonius’un Vitae Duodecim Caesarum adlı eserinin kurgusu monotondur.
Söz konusu eser psikolojik ve politik anlayışla az karşılaşılan fıkra
niteliğinde (anekdotvari) bir eserdir. Suetonius’un dili sade ve basittir,
ancak övülmeye de değerdir.
EDİSYON:
M. Ihm, Vitae Duodecim
Caesarum [Teubner 1907, 1978]. A. Reifferscheid, De Viris
Illustribus, 1860; G. Brugnoli, De Viris Illustribus, [Teubner,
1960, 1972(3)].
Appianus:
(İ.S. 95-165) Alexandria doğumlu
Grek asıllı bir Romalı olan Appianus kamu hizmetinde aktif görevler almıştı.
Tarihe çok fazla ilgi duyuyordu. Roma Tarihi (Romaika) adlı eseri
yirmi dört kitaptan oluşmaktadır. Bu kitaplardan günümüze kalan kısımlar
şunlardır: Önsöz, I-V. kitaplardan parçalar, VI. kitap (İspanya’daki savaşlar),
VII. kitap (Hannibal savaşı), VIII. kitap (Kartaca savaşları), IX. kitap
Illyria savaşları, XI. kitap Suriye savaşları, XII. kitap Mithridates savaşları
ve XIII.-XVII. kitaplar İ.Ö. 133-35 iç savaşlar. İkinci ve üçüncü dereceden
kaynaklara dayanan bu eser tarihi genişlikten ve eleştirel bağımsızlıktan
yoksundur. Eserin tamamı hemen hemen askeri tarihe ayrılmıştır. Appianus’un
eseri Roma’nın Gracchus Kardeşler zamanından Cumhuriyetin sonuna kadar gelen
dönem içindeki iç olaylar bakımından çok değerlidir ve böylece Polybios’un Historiae’ı
ile Cicero’nun yazıları arasındaki boşluğu köprü kurarak kapatmaktadır.
Appianus açık seçik, abartısız ve yapaylıktan uzak yazmıştır.
EDİSYON:
L. Mendelssohn – I. P. Viereck –
A. G. Roos I-II [Teubner, 1905- 1968; E. Gabba, 1962].
Cassius Dio Cocceianus:
(İ.S. 155 - İ.S. 230)
Bithynia’nın yerlisi ve Romalı bir senatorun oğlu olan Cassius Dio konsüllüğe
kadar uzanan uzun süreli kamu hizmetinden emekliye ayrıldıktan sonra on yılını
eseri için veri toplamaya, on iki yıldan fazlasını da eserini yazmaya ayırmıştı.
Seksen kitaptan oluşan eseri Roma’nın efsanevi başlangıcından, İ.S. 229 yılına
kadarki tarihini kapsar. Tamamı elimizde bulunmayan eserden günümüze ancak
XXXVI-LX. kitaplar (İ.Ö. 69- İ.S. 46), LXXIX. kitap ve LXXX. kitabın (İ.S. 217-
219) bir kısmı ile bazı parçalar kalmıştır. Eserin eksik kısımları kısmen
Bizanslı derlemeci Zonaras’ın (12. yüzyılın başları) ve Xiphilinus’un (11.
yüzyılın sonları) özetleriyle tamamlanmaktadır. Cassius Dio’nun tarihi
özellikle princeps’liğin ilk yılları için değerli bir kaynaktır. Eser,
annalistik yöntem içinde retoriğin çokça kullanımı, uydurulmuş konuşmalar ve
ikinci dereceden kaynaklara güvenme bakımından antikçağ tarih yazımının en
genel özelliklerini sergiler ve sunuşu sık sık belirsizlik izlenimi uyandıran
ayrıntılarla bulanıklaşmıştır. Dio Cassius’un kronolojisi sağlam, anlatımı açık
ve özlüdür. Araya soktuğu söylevler pek değerli değildir. Dil ve biçem
bakımından Thukydides’e öykünmüştür.
EDİSYON:
Ph. U. Boissevain, Cilt I-V
[1895-1931, 1955-1969].
Marcus Junian(i)us
Justinus:
Tahmin edildiğine göre,
Junian(i)us Justinus İ.S. 3. yüzyılda Pompeius Trogus’un Historiae
Philippicae adlı eserinin Latince olarak bir epitom’unu yazmıştır. Bu
epitom’un orijinaline benzemeyen yönleri bulunmakla birlikte, orijinal eserin
temel satırları korunmuştur. Epitom Orta Çağ’da yaygın bir biçimde okunmuştur.
EDİSYON:
O. Seel [Teubner 1956]; karşl. Justini
Epitoma historiae Philippicae Pompei Trogi [Teubner, 1935, 1972(2)].
“Historia Augusta”:
İ.S. 4. yüzyılın ortalarında yazılmış
olabileceği düşünülen biyografik nitelikte bir eser olan “Historia
Augusta” Hadrianus’tan Carinus’a kadar (İ.S. 117’den İ.S. 284 yılına
kadar) otuz imparatorun biyografilerinin bir koleksiyonudur; ancak İ.S. 244-253
yılları arasındaki imparatorların biyografileri kaybolmuştur. Elyazmaları
geleneğince bu biyografiler Diocletianus ve Constantinus zamanında biyografi
yazmış altı ayrı yazara (Aelius Spartianus, Iulius Capitolinus, Vulcacius
Gallicanus, Aelius Lampridius, Trebellius Pollio ve Flavius Vopiscus)
atfedilirken daha çok onay gören modern bir teoriye göre bütün koleksiyon bir
tek yazara atfedilir. Suetonius’un biyografi yönteminin örnek alındığı bu
biyografiler oldukça güvenilmezdir; önemsiz anekdotların üzerinde ısrarla
durulmuş olup tarihsel düşünceden, eleştiri yeteneğinden ve gerçeğe saygıdan
yoksundur.
EDİSYON:
D.
Hohl I-II [Teubner, 1927; düzeltm. W. Seyfarth-Ch.
Samberger, 1965, 1971].
Herodianus:
(İ.S. 165-255) Suriyeli bir Grek
olan Herodianus’un sekiz kitaplık tarih eseri Marcus Aurelius’tan sonra gelen
imparatorları III. Gordianus’un (İ.S. 180-238) tahta çıkışına kadar anlatır.
Herodianus eserinde içtendir ve çoğu kez kaydettiği olaylar hakkında kişisel
bilgiye sahiptir. Onun eseri biyografik niteliktedir, anlatımı retorikseldir ve
ahlakidir.
EDİSYON:
K. Stavenhagen (Ed.), [Teubner,
1922, 1967].
Lucius Caecilius
Firmianus Lactantius:
(İ.S. 245/250-325) Kartaca
doğumlu olan Lactantius’a Hıristiyan Cicero denir. Retorik profesörü olarak
yaptığı kariyerinden sonra Hıristiyan olmuştur ve İmparator Constantinus’un
oğlu Crispus için özel öğretmen olarak atanmıştır. Günümüze kalan birkaç
eserinden en ünlüsü Institutiones Divinae’dır. Yedi kitaplık bu eser
Hıristiyan doktrininin pagan dinine karşı bir savunmasıdır. De Mortibus
Persecutorum adlı eseri sadece Nero’dan Galerius’a kadar yapılan
katliamların tarihi olarak değerli olmakla kalmaz, aynı zamanda Diocletianus’un
Roma İmparatorluğu’nda yaptığı ekonomik ve sosyal düzenlemelerin değerli bir
betimlemesini vermesi bakımından da önemlidir.
EDİSYON:
S. Brandt-G. Laubmann, Corpus
Scriptorum Ecclesiasticorum Latinorum 19 ve 27, 1-2 [1890, 1893, 1897].
Eusebius:
(İ.S. 260-339/340) Filistin’de
Caesarea piskoposu olan Eusebius “Kilise tarihinin babası” olarak bilinir.
Tarih olarak İ.S. 324 yılına kadar gelen Kilise Tarihi adlı eseri on
kitaptan oluşmaktadır. Bu eser hıristiyanlığın eski zamanları hakkında,
hıristiyanlara yapılan zulümler hakkında, Kilisenin zihinsel ve kurumsal
gelişmesi hakkında bilgi verir. İki kitaptan oluşan Chronicum adlı eseri
ise Latince ve Ermenice çevirileriyle günümüze ulaşmıştır. Eski dünyanın tarihi
bakımından önemli bir kaynak olan bu eser evrensel tarihi özetleyen kronolojik
bir çizelgedir. Diğer bir eseri Constantinus’un Yaşamı adlı eseridir.
Dört kitaptan oluşan bu eser ilk Hıristiyan İmparator’a bir övgü
niteliğindedir.
EDİSYON:
J. P. Migne, Patrologiae
cursus completus series Graeca 19-24.
Eutropius:
Eutropius, Valens’in
imparatorluğu yıllarında (İ.S. 364-378) yaşamıştır. Yaşamı hakkında çok az şey
bilinir. Breviarium ab Urbe Condita adlı bir eser yazmıştır. Bu eseri
İmparator Valens’in arzusu üzerine kaleme almıştır. İkinci elden kaynaklardan
dikkatli bir biçimde hazırlanmış ve Roma’nın var olan tarih yazma geleneklerini
izleyerek yazılmış bir eserdir. Anlatıma Romulus’un zamanından başlanılmış olan
bu eserde 5. kitapta Sulla dönemi iç savaşlarına, 6. kitapta Caesar’ın ölümüne
ulaşılır; 7-10. kitaplarda Jovianus’un İ.S. 364 yılındaki ölümüne kadar gelen
imparatorluk tarihi anlatılır. Kısa ve tarafsız olarak kaleme alınmış olan bu
eserin Grekçe’ye çevrisi İ.S. 380 yılında Paenius tarafından yapılmıştır.
Eutropius’un bu basit anlatımlı eseri ilk kaynaklarda var olan eksikleri
tamamlamak bakımından önemlidir.
EDİSYON:
Droysen, H., Monumenta
Germaniae Historica, Auctores Antiquissimi II, [1879, 1961].
Eutropii Breviarium ab
urbe condita. Recognovit C. Santini. Ed. Stereotypa ed. Primae
(MCMLXXIX). Stuttgart-Leipzig: Bibliotheca Teubneriana [1992].
Ammianus Marcellinus:
Roma tarih yazarlığının son
gerçek tarihçisidir. Hellen asıllı olup İ.S. 330 yılında Suriye’de Antiochia’da
doğmuştur. Asker olarak birbirinden çok ayrı savaş alanlarında çarpışmıştır.
Sonra Roma’ya çekilerek İ.S. 96 yılından 378 yılına kadar olan zaman dilimini,
yani İmparator Nerva’dan İmparator Valens’in ölümüne kadar olan zamanı içine
alan tarih eserini yazmıştır. Otuz bir kitaplık bu eserden günümüze 353-378
yılları arasındaki zamanı anlatan 14-31. kitaplar kalmıştır. Ammianus, tarih
yazarı Tacitus’u devam ettirmekle kalmamıştır, aynı zamanda onu kendisine örnek
edinmiştir. Böylece kısmen Tacitus gibi olayların yıl yıl anlatıldığı bir
yöntemle yazıyor, kısmen de imparator biyografilerine yer veriyordu:
İmparatorların ölümlerinin ardından verdiği karakter çizimleri o kadar derin
bir anlayışla yapılmıştır ki Ammianus bu bakımdan ilk sırada gelen tarih
yazarlarından biri olarak sayılabilir. Olayların betimlenmesi sırasında
coğrafi, fiziksel, matematiksel, felsefi, dini, toplumsal türden anlatımlara da
yer vermiştir. Eserinin dokusuna pek seyrek olarak karıştırdığı söylevler 28.
kitaptan başlayarak bütün bütün yok olurlar. Ammianus betimlediği olayları
kısmen kendisi de yaşamış ve böylece kendi bildiklerinden ve gördüklerinden
yararlanmıştır. Ayrıca topladığı yazılı ve sözlü haberleri de değerlendirmiştir.
Olayları doğru olarak tartmasını bildiğinden ve hayran olduğu İmparator
Iulianus’u bile eleştirmekten kaçınmadığından, taraf tutmayışı övülmeye
değerdir. Biçeminden, Latince’nin onun anadili olmadığı, bu dilin onun için
sonradan öğrenilmiş bir dil olduğu sezilmektedir.
EDİSYON:
A. U. Clark (Ed.),
I-II [1910, 1915, 1963]; W. Seyfarth, 2. Cilt, [1978].
Ammianus Marcellinus ile bu
türün son büyük temsilcisini vermiş olan Roma tarih yazımının geç döneminde,
artık başkaca başlı başına yaratmalarda bulunacak durumda ve yetenekte tarih
yazarları bulunmadığından, eskiden geçegelen malzemeyi özetleyerek yazılmış
kitaplarda ve kroniklerde betimlemekle yetiniliyordu. İmparator Iulianus
zamanında 361 yılında Pannonia Secunda valisi olan Afrikalı Sextus Aurelianus
Victor’dan günümüze kalmış olan ve Augustus’tan Constantinus’a kadar başa geçen
imparatorların tarihini kısaltan Caesares adlı epitomu bunların arasında
sayabiliriz. Kilise Babalarından olan Hieronymus’tan (İ.S. 348-420) günümüze
bir Chronica kalmıştır. Başlıca bölümleri Eusebius’un Chronica’sının
bir çevirisi olan bu eseri Hieronymus 378 yılına kadar ilerlettiği gibi, ayrıca
Suetonius’u kullanmak suretiyle Roma tarihinin ve edebiyatının ana tarihlerini
de eklemiştir. Aquitania’da yaşayan rahip Sulpicius Severus (İ.S. 365-425) İ.S.
400 yılına kadar gelen bir Yahudi-Hıristiyan Chronica’sı yazmıştır.
Paulus Orosius:
Orosius İ.S. 5. yüzyılın ilk
yarısında yaşamıştır. Iber yarımadası yerlilerindendir. Bir süre St. Augustinus
ile çalışmıştır. Genel Hıristiyan tarihinin yazarıdır. Historiae adversus
Paganos adlı eseri yedi kitaptan oluşur. Bu eser ikinci elden kaynaklara
dayanmaktadır. Eserde retorik ögeler hakimdir. Ayrıntılı bir eser olmakla
birlikte, sık sık hatalar yapıldığı, çelişkili ifadelerin bulunduğu görülmektedir.
Eserde dünyanın yaradılışından başlayarak Roma’nın İ.S. 417 yılına kadarki
tarihi anlatılmıştır. Orosius’un dünya tarihi temelde özür dileme niteliği
taşımaktadır. Kendi zamanında Roma İmparatorluğu’nda yaşanan bunalımın
Hıristiyanlığın yayılmasına ve pagan dininin terk edilmesine bağlı olmadığı ve
tanrısal bir öngörü altında daha iyi bir dünyanın oluşmakta olduğu şeklindeki
tezlerini desteklemek için, geçmiş tarihin kötülüklerini ve felaketlerini
seçmiş ve vurgulamıştır. Orosius’un eseri güvenilir olmamasına rağmen, önceki
tarihçilerin eserlerinin şimdi bulunmayan kısımlarının kaynak olarak
kullanıldığı yerlerde tarih kaynağı olarak önemlidir. Orosius tarihini büyük
kilise öğretmenlerinden Augustinus’un teşvikiyle yazmıştı.
EDİSYON:
C. Zangemeister (Ed.)
Corpus scriptorum ecclesiasticorum Latinorum V, Wien 1882;
Teubner, [ed. Minor, 1889].
GENEL DEĞERLENDİRME
Kısaca özetlemek gerekirse, Grek
tarihçiliğini örnek alan Roma tarih yazarlığı betimleme biçimine ve bunun
okuyucu üzerinde bırakacağı etkiye, gerçeğin araştırılmasından daha çok önem
veriyordu. Bu yönüyle modern tarih yazarlığından ayrılmaktadır. Antikçağ’da
gerçeğin araştırılmasına önem veren tarihçiler hiç yok değildi, ancak bu çağın
tarih yazımının özelliklerini belirleyen iki etki söz konusuydu: Retorik ve
edebiyat. Retoriğin tarih yazımıyla olan bağlantısı için Cicero, concessum
est rhetoribus ementiri in historiis, ut aliquid dicere possint argutius / bir
şeyi daha etkileyici bir biçimde söyleyebilmeleri için, geçmişe ait olayların
anlatımında uydurmalar yapmak hatipler için kabul görmüştür
[1] , demektedir. Quintilianus tarih yazmada metne edebi biçim verme
konusunda şunları söylemektedir: Historia est proxima poetis et quodam modo
carmen solutum / tarih şairlere çok yakındır ve bir bakıma düzyazıyla
yazılmış şiirdir
[2] . Retoriğin etkisi Roma tarih yazarlarında biçemin
oluşturulmasında ortaya çıkmaktadır; ayrıca Roma tarihçilerinin Grek
tarihçilerine uyarak tarihsel betimleme içine dokudukları pek çok söylevlerde
de retoriğin etkisi görülmektedir
[3] . Söylevler yalnızca anlatımın bir parçası değildi; bunlar aynı
zamanda bir çözümleme yöntemi olarak iş görürdü. Bu çözümleme yöntemiyle bir
karaktere ilişkin, eyleme geçirici sebepler, politik bir anlaşmazlık ya da bütün
bir insan topluluğu daha belirgin kılınabilirdi. Modern tarih yazarı
çözümleyici yargılarını kendi sesinden ortaya koyar, ama antik çağ tarih yazarı
bir söylevin dramatik ve retorik maskesini her zaman için yeğlemiştir. Böylece
bir eylem periyodu ile ilgili sebeplerin çözümlemesini ve yeniden bir araya
getirilmesini gerçekleştirebilmesi için, tarih yazarına çoğu kez konuşma ve
tartışma olanakları yaratılmıştır
[4] .
Antikçağ tarih yazımının çalışma
biçimi de modern tarih yazımından ayrıydı: Antikçağ tarih yazarları için,
geçmişin betimlenmesinde kendilerinden önce yazmış tarih yazarlarında
buldukları malzemeyi arşiv çalışmalarıyla tamamlamak kaygısı yoktu, kendilerinden
önceki tarihçilerde buldukları malzemeyi biçem bakımından değişikliğe uğratmak
yeterli oluyordu. Ancak gördüğümüz tarih yazarları arasında bir tek Ammianus
Marcellinus arşiv çalışmasına büyük önem vermiştir ve de arşivleri ileriyi
düşünerek kullanmasını bilmiştir, diyebiliriz.
KAYNAKÇA
AKŞİT, Oktay,
“Caesar’ın Tarihçi Yönü”, Tarih Dergisi, İ.Ü. Ed.
Fak. 1965, Cilt XV, Sayı 20, s. 87-100.
AKŞİT, Oktay,
“Tarihçi Bir İmparator Claudius” Tarih Dergisi, İ.Ü.
Ed. Fak. 1969, Cilt XV, Sayı 23, s. 131-144.
ALBRECHT, Michael von, Geschichte
der römischen Literatur,
Cilt I, Bern, 1992.
COLLINGWOOD, R. G.,The
Idea of History, Oxford, 1986 (rep.).
ÇELGİN, G., Eski Yunan
Edebiyatı, İstanbul, 1990.
DEMİRİŞ, Bedia,
“Grekler’de ve Romalılar’da Tarih Yazımı: I.
Grekler’de Tarih Yazımı” Anadolu Araştırmaları
Cilt
XIII, İstanbul 1994, s. 231-240.
--------------, -----, Roma’nın
Yurtsever Tarihçisi Titus Livius, İstanbul:
Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 1998.
--------------, -----,
“Grekler’de ve Romalılar’da Tarih Yazımı: I.
Romalılar’da Tarih Yazımı” Anadolu Araştırmaları
Cilt XV, İstanbul 1999, s. 431-459.
--------------, -----, “Antikçağda Şiir-Tarih-Retorik İlişkisi, Toplumsal
Tarih
Kasım 2001, s. 43-45.
--------------, -----, Tacitus.
Annales’te Beliren Tarihçiliği ve
Hümanizmi, İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları,
2002.
DUFF, J. Wight, A
Literary History of Rome, Cilt I, Londra,
1953(3).
ERİM, Müzehher, Latin
Edebiyatı, İstanbul, 1987.
FLACH, Dieter, Einführung
in die römische Geschichtsschreibung,
Darmstadt, 1985.
GRANT, Michael, Klassiker
der antiken Geschichtsschreibung,
Münih, 1973.
------------, ----------, Latin
Literature: an Anthology, Londra, 1987.
------------, ----------, Greek
& Roman Historians: Information and
Misinformation, Londra-New York, 1995.
HENSE-LEONARD, Hellen
Latin Eskiçağ Bilgisi II, çev. S. Baydur,
İstanbul, 1948.
KRAUS, C. S. – WOODMAN,
A. J., Latin Historians, Greece &
Rome: New Surveys in the
Classics
No. 27, Oxford, 1997.
KULAOĞLU, Meliha,
“Tarihçi Titus Livius ve Tarihinin Birinci
Kitabının Önsözü”, Anatolia Sayı 12, 1968,
s.
9-15.
LAISTNER, M. L. W., The
Greater Roman Historians, Londra,
1963(2).
MELLOR, Ronald, Tacitus,
Londra, 1994.
MELLOR, Ronald, The
Roman Historians, Londra-New York,
1999.
MOMIGLIANO, Arnaldo, The
Classical Foundations of Modern
Historiography, California, 1990.
Oxford Classical Dictionary, 1972.
SARIGÖLLÜ, Ayşe, Roma
Edebiyatında Tarih, Ankara, 1973.
SCHANZ, M. – HOSIUS, C., Geschichte
der römischen Literatur
Münih, 1959.
SYME, Ronald, Tacitus,
Cilt I-II, Oxford, 1967.
USHER, Stephen, The
Historians of Greece and Rome, Londra,
1997 (rep.).
VARİNLIOĞLU, Güngör,
“Sallustius ve Yapıtları Üzerine”,
Belleten Cilt LIII, Sa. 206, Ankara:
TTK, Nisan 1989, s. 61-152.
YONARSOY, Kenan, Grek
Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1991.
Çok bilgilendirici ve uzun bir yazı olmuş. Yapacağım araştırma konusunda yardımcı oldu. Bunun için teşekkür ederim. Ancak arka planın yeşil olması ve üzerine beyaz renkteki yazılar bazen gözümü aldı. Belki renk veya punto değiştirilebilirse iyi olabilir. Ya da arasındaki aralık.
ReplyDelete