Home

Friday, January 25, 2013




Tabiatın insanoğluna sunduğu sayısız nimetten söz ederken; “Doğa ananın bize verdikleri” diyoruz. Kullandığımız fosil yakıtlar ve tükettiğimiz pek çok kimyasalın “tabiat ana”ya verdiği zararlardan bahsediyoruz. Ama  “Doğa ana” ya da “tabiat ana” kavramının İlkçağ Anadolu’sunun Frigya’lı tanrıçası Kybele ile ilişkili olduğunun kaçımız farkındayız?

Antik Çağ’da Anadolu’nun Frigya adıyla bilinen bölgesi; batıda Mysia, Lydia ve Karia, doğuda Galatia ve Lyakonia, kuzeyde Bithynia, güneyde Pisidia ve Lykia ile sınırlanmıştı.  Frigya; yalnız Frig Uygarlığı’na beşik olmakla kalmamış, ev sahipliğini yaptığı Kybele inancını hem o çağdaki komşularına hem de sonraki dönemlerde Yunanistan ve Roma’ya armağan ederek din alanında da etkili olmuştu. Lidya’da Kybebe, Mısır’da İsis, Efes’te Artemis, Girit’te Rhea, Yunanistan’da Demeter ve Roma’da Magna Mater isimleriyle anılan tanrıçalar Frigya’lı Kybele’nin değişik isimler altındaki yansımasından ibarettir.
Kybele bir tabiat tanrıçası olarak doğadaki düzenden sorumludur. Ama öncelikle toprağın bereketini simgeler. Tarımın koruyucusu olması onu aynı zamanda toplumsal ilerlemenin, uygarlığın ve kentlerin kurucusu olarak görmeyi de mümkün kılar. Tanrıçanın tasvirlerinde başındaki diadem (taç) üzerinde yer alan kule figürleri onun bu niteliğine vurgu yapar.
Frigya’nın ana tanrıçasına özellikle dağlarda tapınılırdı. Onun adlarından biri olan Dindyme, tanrıçaya bölgedeki Dindymos dağında ibadet edilmesiyle ilgilidir. İlkçağ Anadolu’sunda bu isimle anılan üç dağ vardır ki hepsi de Frigya bölgesi civarındadır. Bunlardan biri; Kybele kültünün merkezi olup Sangarios (Sakarya) ırmağı üzerinde yer alan Pessinus (Ballıhisar) kenti civarındaki Günyüzü dağıdır. Tanrıçanın ilk tasviri olan bir göktaşına da ev sahipliği yapan ilk tapınağı da buradaydı.
Yine Dindymos dağı üzerinde yer alıp kutsal olduğuna inanılan ve Agdus adıyla bilinen bir kayadan da tanrıçanın bir başka adı olan Agdistis türemiştir.  Onun Pessinus kaynaklı söylencesinde de ismi Agdistis olarak geçer.

Kybele Söylencesi

Efsaneye göre; Tanrı Zeus bir rüya görüp tohumlarını bir kaya üzerine dökmüş ve bundan çift cinsiyetli (hermafrodit) bir varlık ortaya çıkmış. Tanrılar, Agdistis isimli bu varlığın erkeklik organını kesmişler. Uzvunun toprağa düşmesiyle beraber buradan bir badem ağacı çıkmış. Sangarios ırmağının kızı Nana ağaçtan bir badem koparıp göğsüne saklamış. Bu meyveden hamile kalmış ve Attis isimli bir erkek çocuk dünyaya gelmiş. Güzel bir delikanlı olduğu vakit, Agdistis bu gence tutulmuş. Ama o; Pessinus kralının kızıyla evlenmeye karar vermiş. Düğün günü çıkıp gelen Agdistis, gencin delirmesine, kendini hadım etmesine ve ölmesine neden olmuş. Kral da kendini iğdiş etmiş.
Hikâyenin bir diğer şeklinde ise; Zeus, tanrıça Kybele’nin bir tezahürü olan ve Agdus olarak bilinen taşın üzerine tohumlarını döker. Agdistis doğar. Tanrı Diyonizos onu sarhoş edince kendinden geçer ve erkeklik organını keser. Uzvundan da bir badem ağacı çıkar. Sangarios nehrinin kızı Nana bu ağaçtan kopardığı bir bademi göğsünde saklar ve gebe kalır. Attis doğar. Delikanlılık çağına geldiğinde hem Kybele hem de Agdistis ona âşık olur. Frigya kralı Midas ise bu genci kendi kızıyla evlendirmek ister. Agdistis, delikanlının aklını kaçırmasına neden olur ve o da bir çam ağacının altında kendini iğdiş eder ve ölür. Kybele onu gömer. Kanıyla sulanan çam ağacının dibinde ise menekşeler çıkar. Midas’ın kızı da intihar eder. Tanrıça onu da gömer. Mezarının üzerinde menekşelerle birlikte bir de badem ağacı büyür. Agdistis Zeus’tan, Attis’in bedeninin bozulmamasını dileyince, tanrı, yalnızca saçının uzamasına ve bir parmağının oynamaya devam etmesine izin verir. Agdistis de sevdiğinin bedenini Pessinus’a götürerek gömer ve anısına bir bayram düzenler. Attis’in bir yaban domuzu tarafından öldürülmüş olduğu da rivayet edilir ve özellikle Pessinus halkının domuz eti yemekten kaçınması da bu söylence ile ilişkilendirilir.
Toprağın bereketini -içerdiği unsurlarla- simgesel bir dille anlatan Kybele-Attis söylencesi ile ilgili olarak vurgulanması gereken bir husus da; öykünün, Babil mitolojisinde İştar-Tammuz ve Suriye mitolojisinde de Astarte-Adonis efsaneleriyle benzer oluşudur.

Kybele Tapısı ve Kybele Bayramları

Frigya’lı tanrıça için düzenlenen törenlerin yapıldığı Pessinus’taki kült merkezinin başında iki başrahip bulunurdu. Attis ve Megabyzos olarak adlandırılan ve tanrıçanın hizmetine girdiklerinde kendilerini hadım eden bu din adamları aynı zamanda tapı merkezinin yöneticileri durumundaydı.
Tanrıça onuruna düzenlenen törenler, toprağın uyanıp filizlerin fışkırmaya başladığı bahar mevsiminde gerçekleştirilir ve beş gün sürerdi. Kutlamaların ilk gününde Attis için yas tutulurdu. Kutsal kabul edilen bir çam ağacının gövdesi yün kumaş parçalarıyla sarılır ve sokaklarda dolaştırılırdı. İkinci gün; Gallos olarak anılan Kybele’nin diğer rahipleri davul, tef ve zil gibi müzik aletlerinin eşliğinde kendilerinden geçerek dans ederlerdi. Tıpkı söylencede; ellerinde meşalelerle, kırlarda tanrıçanın peşinde dolaşıp, müzik eşliğinde çılgınca dans eden “Korybant’lar” gibi. Üçüncü gün ise; kanlı törenlere ayrılmıştı. Ayine katılanlar vücutlarını keser, kan akıtırlardı. Dördüncü günde neşeli danslarla Attis’in dirilmesi kutlanır, son gün de dinlenmeyle geçerdi.
Kybele tapısı; Frigya’nın gezgin rahipleri tarafından tüm Ege’ye ve Akdeniz’e yayılmıştır. Kıta Yunanistan’ın inanç sisteminde hatırı sayılır öneme sahip olan tanrıçalardan Rhea, Artemis ve Demeter’in kişiliklerinde ve söylencelerinde Kybele’nin nitelikleri de dile gelir. En büyük benzerlik ise Demeter’le olandır. O da öncelikle bir toprak tanrıçasıdır. Buğdayın koruyucusu, ürünün güvencesidir.
Roma’da Magna Mater (Büyük Ana) olarak bilinen tanrıça, Kybele’nin kendisidir. Kültünün Roma’ya girişi İ.Ö 205-204 senesinde Kartaca ile süren savaş sırasında gerçekleşir. Kentte bir gök taşı yağmuru olur. Korkan halk, Jüpiter tapınağında muhafaza edilen ve tanrı Apollon’un rahibesinin kehânetlerini içeren Sibylla kitaplarına başvurur. Buna göre; Frigya’nın Kybele tapısı kente getirilirse Kartaca ordusu İtalya’dan sürülecektir. Bir grup elçi Anadolu’ya gider ve kral Attalos’tan tanrıçanın Pessinus’taki ilk tezahürü olan siyah taşı alır. Taş; Roma şehrinin Palatine tepesindeki Zafer tapınağına yerleştirilir. Savaşın kazanılmasının ardından da (İ.Ö 202)  burada tanrıça için bir tapınak inşa ettirilir. Magna Mater adını alan tanrıça onuruna her sene 4-9 Nisan tarihleri arasında Megalensia isimli bayramlar tertiplenir.
İlginç olan nokta; Roma’daki kutlamaları da Frigya’dan gelen bir Kybele rahibinin yönetmesidir. Yine Frigya’lı bir rahibe ve hadım rahipler de (Galloi) tören sırasında bir alay halinde kent içinden geçerlerdi. Yurttaşların kutlamalara katılması yasaktı. Sadece bir grup önde gelen Roma’lı aristokrat kendi aralarında eğlenerek bayram neşesine ortak oluyordu.   
Frigya’lı tanrıçanın Roma’daki öyküsü; imparatorluğun erken dönemlerinde farklı bir görünüm alır ve Kybele-Attis inancı başka bir bayramın doğuşuna vesile olur. Bir grup din adamının (quindecimviri) yanı sıra tüm kadınların ve erkeklerin de katılabildiği törenler; yine ilkbaharda 15-27 Mart arasında gerçekleştirilirdi. İlk gün; “kanofori” olarak anılan kamış taşıyıcı rahipler, kesilmiş ağaç kamışlarını tanrıçanın tapınağına taşırlardı. Yedi gün sonra “dendrofi” ya da ağaç taşıyıcı rahipler, ormandan kesilmiş bir çam ağacını getirirdi. Ağacın gövdesi ceset gibi şeritlerle sarılır ve ortasına bir Attis tasviri bağlanırdı. Ağaç, ölmüş tanrıyı temsil etmekteydi. 24 Mart “dies sanguinis” ya da kan gününde hadım rahipler (galloi) ve erginlenme adayları, flüt, zil ve teflerin eşliğinde vahşi bir dansa başlar, sırtlarını kanatıncaya kadar kamçılar, bıçaklarla kollarında kesikler açarlardı. Çılgınlığın doruk noktasında bazı adaylar erkeklik organlarını keser ve onları tanrıçaya sunarlardı. 24 Mart’ı 25 Mart’a bağlayan geceyi dolduran ölüm ağıtlarının yerini, ertesi sabah tanrının dirildiği haberiyle gelen ani bir neşe patlaması alırdı. O gün “hilaria” neşe günüydü. Bir günlük dinlenmenin ardından 27 Mart’ta büyük ayin alayı düzenlenerek nehre gidilir ve orada Kybele’nin heykeli suya sokulurdu (lavatio). İ.S 2.yüzyıldan itibaren erginlenme adayları bir boğa veya koçun kanıyla (taurobolium veya criobolium) arındırılıyordu. Tanrıçaya da kendi erkeklik organları yerine bu hayvanınkini sunuyorlardı.
Bu kurban törenlerinin imparatorluk çağında sadece bireysel erginlenme için değil ama hükümdarlığın selâmeti için de her mevsim düzenlenmiş olması; Frigya’lı ana tanrıçanın Roma’daki saygınlığına işaret eder.
Ünlü Roma’lı şair, hatip ve düşünür Apuleius; “Başkalaşımlar” ya da “Asinus Aureus” adlı romanında, Frigyalı’yı kendi ağzından ne de güzel tanıtmış: “Ben, doğanın anası, bütün öğelerin efendisi, çağların ilk çocuğu, tanrıların en yücesi, ölülerin kraliçesi, göksel varlıkların kılavuzu, tanrıların ve tanrıçaların bütün biçimlerini bir tek kendinde toplayan ben… Bir baş sallayışımla göğün bütün parlak doruklarını, denizin sağlık estiren rüzgârlarını ve yeraltının hüzün dolu sessizliğini yönetirim. Benim tanrısallığım biriciktir. Bütün dünya çok çeşitli biçimlerime tapar benim. Değişik törenlerle ve türlü türlü adlarla. İnsanlığın ilk soyu olan Frigyalı’lar tanrıların Pessinus’lu anası derler bana. Attika’nın topraktan türemiş halkı Kekrops’un Minerva’sı diye çağırır. Paphos’lu Venüs der denizlerin dövdüğü Kyproslu’lar. Yanlarından sadaklarını hiç ayırmayan Creteli’ler bana Diktynna Diana olarak yakarırlar. Üç dil konuşan Sicilialı’lar, bana Styx’in Proserpina’sı derler. Eleusis’in eski halkı beni Attika’lı Ceres olarak bilir. Bazıları Juno derler adıma, bazıları Bellona. Kimileri Hekate, kimileri Rhamnusia… Eski inançlarına bağlı Mısırlı’lar Tanrıça İsis olarak çağırırlar…”
“Frigya’lı tanrıça kimdir?” sorusunu bundan daha güzel yanıtlayacak bir söz var mı ki?      

KAYNAKÇA
Apuleius, Başkalaşımlar, Kabalcı Yayınları, çev: Çiğdem Dürüşken, İstanbul, 2006.
Eliade, Mircea, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, II. cilt, Kabalcı Yayınları, çev: Ali Berktay, İstanbul, 2003.
Erhat, Azra, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1984.
Frazer, James G, Altın Dal-Din ve Folklorun Kökenleri, I.cilt, Payel Yayınları, çev: Mehmet H. Doğan, İstanbul, 2004.
Graves, Robert, New Larousse Encyclopedia of Mythology, The Hamlyn Publishing, London, 1959.
Seyffert, Oscar, A Dictionary of Classical Antiquities, George Allen&Unwin Ltd., London, 1957.
Speake, Graham, Dictionary of Ancient History, Penguin Books, London, 1994.





No comments:

Post a Comment