İnsan bir semboller evreninin içindeyaşamaktadır. Çevremizi kuşatan her şey; sayılar, renkler, şekiller birer semboldür.
Tarihsel her bir olguyu insanoğlu simgelerle/sembollerle kavrar.
İnsanoğlunun Üst Paleolitik Dönem'den itibaren doğada gördüğü ya da algıladığı
olayları somutlaştırarak bir tanrısal güce ve yaratılışa giden yolda, bu gücü
ifade eden simgeler kullanması yadsınamaz. Bu simgeler doğanın özünde olan,
üreme ve ölüm döngüsü ile doğanın bilakis kendisidir
.
Ana tanrıça kültüne Prehistorik
çağlardan itibaren Anadolu'nun her yöresinde rastlanmaktadır. Her türlü bolluk
ve bereketi sağlayan, bitkilerin ve hayvanların üzerinde büyük kuvvete sahip bu
inanışın özellikleri doğal koşullara bağlı olarak gelişmiştir.
Neolitik Dönem kültürlerinde Tanrı ve İdol eş anlamlıdır. Özellikle
Neolitik Çağ’da Çatalhöyük ile Kalkolitik Çağ boyunca hemen tüm yerleşimlerde,
izleyen Tunç Çağ’da Alaca ve Kültepe’de yaratılan bu idoller, Anadolu’daki Ana tanrıça
kültünün meyveleridir. Erken Tunç Çağı ile birlikte; Hatti’de soyut olarak
algılanan Ana tanrıça Wuruşemu, Orta ve Geç Tunç Çağ Hitit Uygarlığında
resimselleşerek Arriana’nın Güneş Tanrıçası olur, Yazılıkaya’da Hepat olur.
Hitit’lerin yıkılışı bile, Anadolu’nun her yöresinde tapınım gören bu inanışı
yok edemez. Sürülmüş toprak gibi, dalı budanmış ağaç gibi yeniden daha gür bir
şekilde, Yeni hitit Kubaba’sı ile kesintisiz devam eder. Bu devamlılık yontuda
ve Kybele inancıyla Frig sanatına ve inanışını etkiler, M.Ö. 7. yüzyıl Frig
Kybele resimleri de İyon Tanrıçalarını biçimlendirir. Arkaik Çağ İyon sanatının
altın çağında ilk belirtilerini gösterir. Pers istilası sonrasında ise Ana tanrıça
inanışı ve onu ifade eden semboller artık Anadolu’dan çıkıp, karşı kıyıya
ulaşmıştır. “Yunan” bilinen tanrıçaların tümü Ondan doğar, salt adları değişir.
Artemis de bu düşünceden çıkar ortaya, Zeus ve Leto’nun kızı, Apollon’un
kız kardeşi. Bu mitos bile koparamaz onu Anadolu’dan, Akhaların Troia’nın önüne
gelmeleri bağlar onu ata toprağına, tutar Troia’lıları. O yine dağlarda,
zirvelerde oturur. Ormanlık vadileri mesken tutar. Tüm bitki ve hayvanlar onun
kontrolündedir.(Potnia Theron) Antik dönem bir diğer yerel söylenceye göre;
Leto, Apollon ve Artemis’i Delos’ta değil, kutsal doğum sancıları içindeyken Patara
ve Efes’te, Anadolu Ana tanrıçası’nın kendi toprağında doğurduğu bilinir..
Artemis özünü doğadan ve Anadolu Ana Tanrıça kültünden alır. Öyle ki onu
çok ilkel imge ‘’ksoanon’’ hemen hemen hiç yontulmamış ağaç heykeli simgeler.
M.S. II. yüzyılda yaşamış olan Ephesos’lu Artemidoros, Artemis Ephesia ve
Eleuthera’nın yanı sıra Artemis Pergaia’nın da eski soyut şekline tapınılmasını
salık vermektedir.
Artemis Eleuthera, Artemis Pergaia, Ephesos Artemis’i, Frig Kybele’si ve Yeni
Hitit Kubaba’sı ile ortak özellikler taşır. Myra’da Tanrıça Artemis’e Eleuthera epitheti
ile tapınıldığı ve Tanrıça onuruna festivaller yapıldığı bilinmektedir. Ve bu
tapınım Roma Dönemi içlerine kadar sürmüştür. Öyle ki (M.S.238-244) Gordianus
III Döneminde Myra kent sikkelerinden birinin arka yüzündeki betimleme çok
ilginçtir.(Resim 1) Tanrıça ağaç gövdesi ile bütün oluşturacak şekilde tasvir
edilirken, sağında ve solunda ellerindeki baltalarla ağacı kesme teşebbüsündeki
iki figürü, iki yılan engellemektedir. Bu betimlemenin Roma Dönemi içerisinde,
sikke üzerinde yer alması ilginçtir. Şöyle ki Tanrıçanın doğayla olan özdeşliği
vurgulanarak, bu inanış ve tapınımın yine doğanın kendisi tarafından korunduğu
ifade edilmektedir. Tanrısal gücün ağaçta algılanışı düşüncesinin somut
bulgularla Tunç Çağ Beycesultan’ına dek inmesi gerçeği, Eleuthera’nın Anadolu
Anatanrıçası özünden “doğduğu” gerçeğiyle örtüşür. Perge’de tapınım gören
Artemis Pergaia, yerel dildeki adıyla Wanassa Periia’nın Perge Tiyatrosu’nun
skene frons’una ait bir paye üzerindeki kabartmada; başındaki yüksek
kalathosuyla ve tapınak içersinde betimlendiğini görürüz.(Resim 2) Bilinen en
önemli Artemis kült merkezi olan Ephesos’ta, Tanrıça yüksek başlığı, bitki ve
hayvan süslemeleriyle, gövdesindeki bereketi ve doğurganlığı simgeleyen göğsü
andıran örgelerle ve iki yanında yer alan geyik figürleri ile doğayla olan
özdeşliğini bize gösterir. Her iki tanrıçanın ve Kaumos Artemisi’nin “stel”
biçimli soyut gövdesi “ağacı mı” simgeler, yoksa gücünün yine içinde
algılandığı kayayı mı, kesin bir yargıya varmak zordur; bilinen her durumda o
özde Ana tanrıça’ nın var olduğudur.
No comments:
Post a Comment