Anahtar
Kelimeler: Roma, Parthlar, Kilikya Eyaleti, Cicero, Marcus
Antonius.
THE
REFLECTIONS OF THE RELATIONS BETWEEN ROME-PARTH IN CILICIA PROVINCE IN B.C. I.
CENTURY
ABSTRACT
Province of Cilicia which was
established in order to hinder piratical activities in the southern Anatolia
has an important place in Rome’s traditional policy of the east and the fact of
administrtation. The province spread on
the widest borders thanks to the regulations that were made by Pompeius has
gained more importance strategically with additions of Apameia (=Dinar), Cibyra
(= Gölhisar), and Synnada (= Şuhut) during the governorship of Lentulus
Spinther. Especially the east part of the province comprising Cilicia Pedias
was the first of the areas where rather complex relations were experienced, and
frequent regulations were applied in. B.C. I. Century Rome administration.
Undergoing hard times due to the erroneous administration of Rome Governors and
the problem of piracy for a long time; the province had been face to face with
the danger of Parth due to its being tied to Cilicia Pedias by Pompeius. Being
Cicero and Marcus Antonius’ in the first place, Parths have great roles in the
regulations made by Rome’s Province of Cilicia administrators. Hence, the
subject of this study is the reflections of the relationship between Rome-
Parth on the light of Cicero’s letters and ancient sources. With respect to
this side, the study includes a general evaluation about historical improvement
of Cilicia Province in the context of Rome-Parth relations.
Key
words: Rome, Parths, Province of Cilicia, Cicero, Marcus
Antonius.
GİRİŞ
Bilindiği
gibi, M.Ö. 188 yılında imzalanan Apameia Barışı hükümleri gereğince Seleukoslar
Krallığı, Torosların gerisine çekilmek zorunda kalmıştır. M.Ö. 187 yılında en
büyük kralları III. Antiokhos’un ölümü üzerine Seleukoslar Krallığı’nın gitgide
zayıflayarak ortadan kayboluşu, batıyı temsil eden Roma ile doğu dünyasını
temsil eden Parthları[1]
karşı karşıya getirmiştir (Mutafian, 1988: 185). İşte Romalılar ile Parthlar
arasındaki ilk ilişki, Roma’nın Kilikya valisi Sulla aracılığıyla M.Ö. 92
yılında olmuştu. Sulla, Parth kralı Arsakes’in elçisi Orobazos ile Fırat Nehri
kıyısında Melitene (= Malatya)’de bir araya gelmiş ve söz konusu ırmağın sınır
olması konusunda sözlü olarak anlaşmışlardı (Syme, 1995: 87; Kaya, 1999: 416,
dn. 45)[2].
Romalı komutan Lucullus’un Fırat’ı Romalılar ve Parthlar arasında sınır olarak
tanımasıyla Sulla-Orobazos antlaşması da meşrulaştırılmıştır (Magie, 1950: 343
vd.; Kaya, 2005b: 170). Roma-Parth anlaşmazlığının temeli ise, Lucullus’un
halefi Pompeius’un Armenia’yı ele geçirip yönetimini Roma’ya bağlı bir kral
olan genç Tigranes’e bırakmasıyla atılmıştır (Kaya, 2004: 77). O halde ilk
Roma-Parth ilişkisinin temelinde Roma Cumhuriyeti ve Parth Krallığı arasındaki
sınırın belirlenmesi yatmaktadır. Bazı istisnalar dışında Fırat Irmağı Parthlar
ile Romalılar arasında sınır olarak kalmıştır (Mutafian, 1988: 193; Syme, 1995:
91). Parthlar, bu geleneksel sınır ihlal edilmediği sürece, temeli Romalıların
düşmanlığını kazandıracak bir siyasal oluşum içinde bulunmamak esasına dayanan
bir tarafsızlık politikası izlemeye özen göstermişlerdir (Kaya, 1999: 418).
Öte
yandan Roma’da Triumvirliğin (=Üçlü Yönetim) üyelerinden birisi olan Pompeius,
Pontos kralı VI. Mithridates Eupator’a karşı kazanmış olduğu zaferle ün
yapmıştı. Diğer üye Caesar’ın Galya’da Kelt savaşlarında elde ettiği başarılı
sonuçlar, Pompeius’un başarılarını da gölgede bırakıyordu. İşte Triumvirliğin
üçüncü üyesi Crassus, diğer iki üyenin başarılarını kıskanıyor, kendisine
onlarınkinden daha büyük bir prestij sağlayacak bir savaşın komutanlığını
üstlenmek istiyordu. Bu nedenle M.Ö. 55 yılında Suriye valisi olarak atanmasını
sağladı ve amacının Parthlara karşı savaşmak olduğunu da gizlemedi (Kaya, 2004:
77). Crassus’un Pompeius ve Caesar’ın o zaman Roma dünyasında büyük yankılar uyandıran
başarılarını unutturacak bir başarı için Parthları seçmiş olması, Romalılar
için Parth tehdidinin büyüklüğünün açık göstergesi sayılmalıdır. Ne var ki Roma
senatörlerinin şiddetli muhalefetine rağmen Crassus tarafından açılan M.Ö. 53
yılında gerçekleştirilen Parth seferi, Karrhai (= Harran)’de büyük bir
hezimetle sonuçlanmış, Roma ordusu Parth generali Surena tarafından ezilmiş,
Crassus da orada ölmüştür (Plutarkhos, Crassus,
41; Livius, CVI)[3].
MEKTUPLARI IŞIĞINDA CICERO’NUN
KİLİKYA EYALETİ VALİLİĞİ VE PARTH KRALLIĞI
Karrhai
Savaşı’nın galipleri olan Parthlar, Roma’nın doğu eyaletleri için potansiyel
tehdit unsuru oluşturan bir halk görünümü kazanmaya başlamışlardır. Kilikya
Bölgesi ise, coğrafi konumu nedeniyle Parth tehdidi altında olduğundan, Roma
için Kilikya Eyaleti’nin stratejik önemi daha da artmıştır. Bu durum karşısında
Pompeius ve Caesar arasındaki iktidar mücadelesi nedeniyle hızla bir iç savaşa
sürüklenen Roma Cumhuriyeti, M.Ö. 51-50 yılları arasındaki Parth saldırılarını
durdurma görevini Romalı valilere ve müttefik kralların söz konusu valilere
verecekleri desteğe emanet etmiştir (Kaya, 1999: 423)[4].
İşte M.Ö. 52 yılında Pompeius’un çıkardığı Eyaletler Yasası (= lex de
provinciis)’na göre Cicero, Kilikya’ya proconsul (= eyalet valisi) seçilmiş ve
M.Ö. 51-50 arasında bir yıl süreyle burada kalmıştır (Marshall, 1972: 890 vd.;
Kirbihler, 2008: 349 vd.). Gelişmeler hakkında en detaylı bilgiler, M.Ö. 51
yazında eyalete ulaşmış olan Cicero’nun mektuplarından elde edilmektedir. Zira
Kilikya’nın yeni eyalet valisi, yolculuğu boyunca arkadaşlarıyla Parthların
artık Roma topraklarını istila etmemeleri konusundaki samimi dileklerini
paylaşmaktadır (Cicero, ad. Att., V
9; V 11; V 14; Lerouge, 2007: 84, dn. 4).
Cicero,
M.Ö. 51 yılının 31 Temmuzunda Kilikya Eyaleti’nin ilk şehri Laodikeia (=
Goncalı)’ya ayak basmıştır. Asia’ya ümitle gelmiş ve çok isteksiz başladığı
yolculuğun sonunda ilgilendiği tek şey, burada bir yıldan fazla kalmamanın
yollarını aramak olmuştur (Cicero, ad.
Att., V 15, 1; Texier, 2002: 439; Kirbihler, 2008: 351). Eyalete ayak basar
basmaz onu en çok etkileyen şey, hiç şüphesiz şehirlerin acınacak durumu
olmuştur[5].
Öyle ki Cicero, karşısında şehirlerin yıkılmış ve yoksul olduğu, insanların ise
yaşama zevklerini yitirdikleri bir eyalet bulmuştur (Cicero, ad. Att., V 16, 2).
Cicero,
Laodikeia, Apameia (= Dinar), Synnada (= Şuhut) ve Philomelion (= Akşehir)
conventuslarından sonra M.Ö. 51 yılı Ağustos ayı içinde birliklerinin yığınak
yaptığı Ikonion (= Konya)’a ulaşmıştır (Cicero, ad. Att., V 20, 1). Burada
kendisine Kommagene kralı Antiokhos tarafından Parth tehlikesi haber
verilmiştir. Antiokhos tarafından bildirilen habere göre, Armenia kralının kız
kardeşiyle evlenen Parth kralı Pakoros, değişik halklardan oluşturduğu
kalabalık birliklerle takviye edilmiş çok önemli güçlerle Fırat’ı aşmış olup
Kappadokia’ya saldırmaya hazırlanmaktadır (Hunter, 1913: 80; Magie, 1950: 396;
Lerouge, 2007: 84). Nitekim Cicero’nun M. Porcius Cato’ya mektubunda Parthlar
konusunda aşağıdaki korku ve telaş içeren ifadeler yer almaktadır:
“Kommageneli Antiokhos tarafından
bana gönderilerek 28 Ağustos tarihinde Ikonion karargahına ulaşan elçiler ve
karısı Armenia kralının kız kardeşi olan Parth kralının çok büyük bir kuvvetle
Fırat’a ulaştıklarını ve diğer ülkelerin büyük desteğini alarak Fırat’tan
geçmeye başladıklarını haber vererek, Armenia kralının Kappadokia üzerine bir
baskın yapmak üzere olduklarını bildirdiklerinden, yakın dostluğumuzu da
düşünerek size yazmak ve bu haberi vermek zorunda olduğumu düşündüm”
(Cicero, ad. Fam., XV 3, 1).
Roma
generali Crassus’un ölümüyle sonuçlanan Karrhai felaketi, doğuda sürekli bir
tehdit unsuru olarak duran Parth tehlikesine bir çözüm getirebilmiş değildi.
General Gaius Cassius Longinus’un Antiocheia (= Antakya)’da Crassus’un yenik
askerlerinden topladığı düzensiz Roma birlikleri, Parthları geri püskürtmek
için yeterli değildi. Aslında Parth saldırısı, Roma’daki siyasal duruma
etkileri bakımından büyük önem taşımaktaydı (Magie, 1950: 401). Öyle ki Roma’da
Pompeius ve Caesar taraftarları, Parthlara karşı savaşmak üzere atanacak Romalı
komutanı tartışıyorlardı. Genel eğilim, Asia’da Pompeius’un görev alması
yolundaydı ve kendisinin beklentisi de bu yöndeydi. En sonunda senato, Pompeius
ve Caesar’ın askerlerinden birer birliği Parthlara karşı savaşmak için
ayırmalarına karar verdi. Bu emir, Pompeius tarafından iki yıl önce ödünç
verilmiş bir lejyonun iadesini talep etmek için kullanıldı. Böylece iki lejyon
da Caesar’dan alındığı için, Pompeius herhangi bir birlik kaybetmemiş oldu (Magie,
1950: 401; Ünal &
Girginer, 2007: 236).
Romalıların
Kilikya’da kadrosu eksik iki lejyonuyla 2.600 kişilik süvari birliği vardı.
Ancak söz konusu kuvvetler, Parthları durdurmak için yeterli değildi. Galatia
kralı Deiotaros, tüm birliklerini Roma emrine vermeyi teklif etti[6].
Böylece ordudaki sayı ikiye katlanacaktı, ama bu sayı da karşıdaki korkusuz
düşmanla baş edebilecek yeterliliğe sahip değildi. Dağınık olmasına rağmen
Kilikya’ya en yakın ve en büyük Roma birliği Ikonion (= Konya) civarında
bulunuyordu. Buraya Parth işgalini duyduktan sonra eyaletin etrafını dolaşarak
gelmişlerdi. Cicero, bizzat seyahate çıkarak Ikonion’a varmıştı ki Parthların
işgali haberi ulaştı[7].
Asker olmaması bir yana hiçbir askeri deneyiminin bulunmaması, onu çok zor
durumda bırakmıştı. Ancak Quintus Cicero, Anneius ve Pomptinus daha önce bazı
birliklere komuta etmişlerdi. Cicero, legatlerinin tavsiyeleri doğrultusunda
dağınık askerleri topladı. Ayrıca birliklerini Roma vatandaşları ve yerlilerden
aldığı yeni askerlerle takviye etti (Magie, 1950: 396). Cicero’nun zayıf düşmüş
iki lejyondan ve birkaç destek kuvvetinden oluşan tamamıyla yetersiz bir
orduyla[8],
eyalet içerisindeki kara yolunda ve Adana Ovası’nda güvenliği sağlaması
beklenmekteydi. İnsan gücü eksikliği de dikkate alındığında o bunun çok zor
olduğunu düşünüyordu (Shaw, 1990: 52).
Öte
yandan Karrhai yenilgisiyle başlayan süreç, Roma’nın Parth tehdidi konusunda
kesin bir politikasının ve stratejisinin olmadığını da ortaya koymuştur. Öyle
ki bir yandan Parthlara karşı Suriye’yi savunmak için çağın en büyük iki
generalinden birisi olan Pompeius’un yollanmasının düşünülmesi, Roma’da
Parthların Roma Cumhuriyeti’nin doğu sınırları için oluşturdukları tehdidin
büyüklüğünün belli ölçüde de olsa farkına varıldığını düşündürmektedir. Ama
diğer taraftan Cicero’nun mektupları, Romalıların birçok kez Parth tehdidinden
yeterince kaygı duymadıkları izlenimini de vermektedir. Zira söz konusu
mektuplarda Cicero, eyalette beklenenden daha fazla kalmak ve çok zayıf askeri
birliklerle eyalete yollanmaktan dolayı sitem etmektedir (Lerouge, 2007: 85)[9].
Gerçekten
de Roma senatosu, ancak M.Ö. 50 yılı ilkbaharında Suriye’ye takviye asker
yollamaya karar veriyor. O zaman Caesar ve Pompeius’un ordularından alınmış iki
lejyon, Parthların Bibilus tarafından geri püskürtülmesinden sonra Eylülde
İtalya’ya ulaşıyorlar. Anlaşılan o ki Roma’da Karrhai felaketinden dersler
çıkarma ve kalıcı tedbirler almak yerine, daha ziyade iç sorunlarla[10]
meşgul olunmaktaydı. Roma Cumhuriyeti yöneticileri, iç sorunlarını doğu
eyaletlerinden daha önemli gördüklerinden bütün dikkatlerini buna veriyorlardı.
Bu süreçte Roma yöneticileri arasında hakim olan genel kanaat, Cicero’nun
proconsullüğüne önem kazandırmak için Parth tehlikesini abarttığı yönündeydi.
Ancak Parthları Antiocheia’ya kadar getiren M.Ö. 51-50 istilalarını hafife
almak imkânsızdı. Bu durum, Roma’da kalmış yöneticiler ve doğrudan komşuları
tarafından tehdit edilen eyalet halkları arasındaki Parth tehdidi algılamasında
büyük farklılıkların olduğunu göstermekteydi. Roma’daki yöneticiler açısından
tehlikenin boyutu sadece ekonomik olup, onlar Roma’nın gelir kaynağı olan
eyaletlerin kaybedileceği endişesi taşıyorlardı. Yine sözü edilen yöneticiler,
Parth yenilgisini sadece Crassus’un uyguladığı kötü taktiğe bağlama kolaycılığına
kaçmaktaydılar. Bütün bu sebeplerle Parthlar, Karrhai Savaşı’nı izleyen on yıl
boyunca Roma’ya karşı güçlerini kanıtlamaya devam etmişlerdir (Lerouge, 2007:
85).
Aslında Ikonion’dan yola çıkan Cicero’nun Tarsus’a ulaşmak için
izleyeceği en kısa rota, Laranda (= Karaman) üzerinden Seleukeia (= Silifke)’ya
oradan da sahili izleyerek Tarsus’a ulaşan Orta Dağlık Kilikya yoludur
(Mutafian, 1988: 198)[11]. Ancak Cicero’nun
tercihi, Ksenophon’un Anabasis adlı eserinde sözü edildiği üzere Klasik Çağ’da
Genç Kyros’un da kullandığı Konya-Karapınar-Ereğli yolu olmalıdır[12]. Nitekim M. Porcius Cato’ya yazdığı mektubun aşağıdaki
satırlarında şunları kaydetmektedir:
“Bu sıralarda orduyu teftiş
ettikten sonra, 28 Ağustos tarihinde Kilikya için yola koyulduğum zaman, 1
Eylülde Kommagene kralı tarafından bana gönderilen bazı elçiler, henüz
doğrulanmadığı halde, büyük bir panik içinde Parthların Suriye’ye girdiğini
bildirdiler. Bunu işitince hem Suriye hem de kendi eyaletim Asia’nın tamamı
için çok endişelendim. Bunun üzerine ben de ordumu Kilikya’ya bağlanan
Kappadokia Bölgesi’ne götürmeye karar verdim. Çünkü doğrudan Kilikya’ya gitmiş
olsaydım, Kilikya’yı kolayca alabilecektim. Ama Suriye tarafında oldukça açık
ve her ne kadar bizim gizli dostlarımız olsalar da Parthlara karşı açıkça
düşmanlık etmeye cesaret edemeyecek krallarla çevrili olduğundan Kappadokia
için rahatsız oldum. Bu yüzden Kilikya’yı hemen ele geçirmek ve Kappadokia’yı
tutarak komşu kabilelerin komplolarını engellemek amacıyla karargahımı
Kappadokia’nın en güneyinde, Toroslardan çok uzak olmayan Kybistra (= Ereğli)
kentinde kurdum” (Cicero, ad. Fam., XV 4, 4).
Öyle
anlaşılıyor ki Cicero, Parthlar konusunda ciddi haberler geldiğinden Ikonion
yakınındaki orduyu teftiş ettikten sonra karargahtan ayrılarak Armenia kralı
Artavasdes ve Parthların Kappadokia’ya giden yolların kapandığını hissetmeleri
için Kilikya’ya sınır olan kısmından ilerlemiştir. Diğer bir ifadeyle amacı,
Suriye’de kamp kurmuş olan düşmanı bir Roma ordusunun yaklaştığı bilgisinden
mahrum bırakmaktır. Bu arada Cicero, M.Ö. 51 yılı 18 Eylülünde Lykaonia ve
Kappadokia sınırındayken, kendisine Torosların ötesinde “Roma halkının en iyi
dostu ve en sadık müttefiki” olarak düşünülen Amanos dağları kralı
Tarkondimotos’un bir mektubu ulaştırılmıştır[13].
Söz konusu mektupta Parth kralı Orodes’in oğlu Pakoros’un kalabalık bir süvari
birliğiyle Fırat’ı aştığı bildirilmektedir (Cicero, ad. Fam., XV 1, 2; Hunter, 1913: 90; Syme, 1995: 161).
Bu
şekilde Roma tarafından oluşturulmuş olan tüm tampon devletler sistemi,
muhtemel bir Parth saldırısı yoluyla tehdit edilmiş görünmektedir (Mutafian,
1988: 198). Nitekim Cicero, Kybistra’da içeriden gelecek bir komploya karşı
hamisinin himayesini isteyen Kappadokia kralından Parthların Kappadokia’yı
değil, ama Suriye ve Kilikya’yı tehdit eden daha güneydeki bir rotayı
izlediklerini öğrenmiştir (Cicero, ad.
Fam., XV 4, 7; Mutafian, 1988: 199). Pakoros liderliğindeki kalabalık Parth
ordusu, Suriye’nin kuzeydoğusundan Fırat’ı geçerek, doğudan Ovalık Kilikya’ya
girmişti. Bir başka ifadeyle Parthlar, Cicero’nun eyalet sınırlarına
dayanmışlardı. Kybistra’da beş gün konaklayan Cicero, Parthların Kappadokia’nın
bu tarafına oldukça uzak bir mesafede olduklarını anlamıştır. Bunun üzerine
artık Kappadokia tehdit altında olmadığından Cicero ve birlikleri, Toroslardan
geçerek Parthları Ovalık Kilikya’da karşılamak üzere harekete geçti (Cicero, ad. Att., V 20, 2; Cicero, ad. Fam., XV 1, 3). Cicero ve ordusu, on
beş gün içerisinde Kilikya kapıları üzerinden klasik yolu izleyerek 5 Ekimde de
Tarsus’a ulaşmıştır (Cicero, ad. Att.,
V 20, 2-3; Mutafian, 1988: 199). Yollardan geçerken Kilikya içlerine kadar
sızmış olan Parth süvarileri, Epiphaneia’daki Roma birliği ve diğer Roma
süvarileri tarafından öldürüldüler. Antiokheia’ya kadar gelen Parthlar geri
çekilince Cassius’un pususuna düşürüldüler. Pakoros’un yerine komutayı
üstlenmiş olan Asaces ağır şekilde yaralandı ve birkaç gün sonra da öldü. Ama
Parth askerleri, Fırat’ın batısındaki Roma topraklarından çekilmediler ve
dolayısıyla sonraki ilkbaharda savaş kaçınılmaz görünüyordu (Cicero, ad. Att., V 21, 2; Magie, 1950: 397).
Parthların
geri çekilmesi üzerine Roma senatosu, doğuya asker gönderme tavsiyesini de
askıya almış oluyordu[14].
Bu arada Ovalık Kilikya’yı çevreleyen dağlar üzerinde egemenlik kurmak söz
konusu olmadığından, bu dağlar ova için sürekli bir tehdit oluşturmaktaydı.
Parthların doğudaki öncü kuvvetleri nedeniyle, Adana Ovası’nın batısı Roma’nın
uzak doğu sınırındaki en hassas noktasını oluşturuyordu (Shaw, 1990: 223). Her
ne kadar Parth tehdidinin Ovalık Kilikya için önemsiz olduğu anlaşılmışsa da
son gelişmeler, çevre sakinlerini karıştırmaya yetmişti. Bu arada Cicero,
aldığı istihbaratlar ve bizzat kendisine gelen habercilerden, Parthların ve
Arapların büyük bir kuvvetle Antiokheia’ya yaklaştıklarını öğrenmiştir. Yine
Cicero’ya Kilikya’ya giren büyük bir atlı birliğinin kendisine ait birkaç
süvari bölüğüyle o sıralarda Epiphaneia’da garnizon görevinde olan bir kohors
(tabur) tarafından parçalandığı haberi ulaştırılmıştır. İşte bu şekilde Parth
kuvvetlerinin Kilikya sınırlarına uzak olmadıklarını görünce, ordusunu
Amanoslara doğru yapılabilecek en uzun sefere çıkarmıştır. Oraya ulaştığı zaman
düşmanın Antiokheia’dan geri çekilmiş olduğunu ve Bibilus’un burada bulunduğunu
öğrenmiştir (Cicero, ad. Fam., II 10,
2; Mutafian, 1988: 200). Cicero’nun buraya gelmekteki amacı, fırsat bulduğunda
her iki eyaleti de rahatlatmaktı. O halde şimdi en başından beri aklında olan
planı uygulamaya koyabilir, yani her iki eyalet için de önem arz eden Amanosları
zayıflatmak ve bu dağdan ezeli bir düşmanı uzaklaştırmak için ilerlemeye devam
edebilirdi (Cicero, ad. Fam., XV 4,
9).
Bu
amaçla M.Ö. 51 yılı sonbaharı başlarında Cicero, Amanos dağlarında Roma’nın
ezeli düşmanı isyancı dağlı kabileler üzerine yürümüştür. Tarsus’ta sadece iki
gün kalan Cicero, 7 Ekimde Mopsouhestia (= Misis/Yakapınar)’ya ulaşmıştır
(Cicero, ad. Fam., III 8, 10;
Mutafian, 1988: 199). Epiphaneia’dan başlayarak dağlık bölgede aralarında
Erana, Spyra ve Commoris gibi merkezlerin de bulunduğu -ancak maalesef bugün
idantifiye edilememiş- çok sayıda kaleye saldırılar düzenlemiştir (Cicero, ad. Fam., XV 4, 8). Kabile mensuplarının
bir kısmı öldürülmüş, kimisi de esir edilmiştir. Çoğu köy yerleşmeleri yerle
bir edildikten sonra, askerler Issos (= Kinet Höyük)’a çekilmiş ve Romalı galip
komutan burada imparator ilan edilmiştir (Cicero, ad. Att., V 20, 3; Tobin, 2004: 6).
Cicero,
bir hafta sonra kendilerine Eleutherokilik (= Özgür Kilikyalılar) adını veren
ve Cicero tarafından medeniyetten mahrum kalmış vahşi yabaniler olarak
tanımlanan (Cicero, ad. Att., V 20,
5) dağlık kabileler üzerine yürümüştür. Ne Seleukoslar ne de Pompeius zamanında
hakimiyet altına alınamamış ve asla bir krala bağlı olmamış olan bu kavmin
toprakları ovadan kaçanlar için iyi bir sığınak oluşturmaktaydı. Ayrıca söz
konusu yabanilerin Parthlara sempati besledikleri haberleri de geliyordu.
Cicero, bu yerel halkın direncini kırmak ve Roma yönetiminin bölgedeki
itibarının iadesini sağlamak için onların mutlaka ezilmesi gerektiğini
düşünüyordu (Cicero, ad. Fam., XV 4,
10; Shaw, 1990: 225). Bu amaçla iki aya yakın bir kuşatmadan sonra Pindenissus[15]’u
ele geçirdi. Kentin alınmasından sonra Eleutherokiliklerin Tebarans[16]
isimli gözü pek ve oldukça tehlikeli komşuları, Cicero’ya rehineler
yollamışlardır (Cicero, ad. Fam., XV
4, 10; Tobin, 2004: 6). Cicero, kuşatma mevsimi sona erdiğinde orduyu kışlık
karargahına göndermiş, esir edilmiş ya da muhalif olan insanları köylerde
tutmasını emrederek komutayı kardeşi Quintus Cicero’ya bırakmıştır (Cicero, ad. Fam., XV 4, 10; Magie, 1950: 398).
Amanoslardaki
bu güz seferinden sonra Parth tehlikesinin atlatıldığını düşünen Cicero, M.Ö.
50 yılının başında Torosların kuzeyine gitmek üzere Tarsus’u terk etmiştir.
Muhtemelen Kilikya’ya gelirken izlediği yoldan geçerek, 11 Şubatta Phrygia’nın
doğu sınırında ve Kilikya Eyaleti’nin batı girişinde yer alan Laodikeia’ya
ulaşmıştır (Cicero, ad. Att., V 21,
2; Cicero, ad. Fam., XV 4, 7; Cassius
Dio XL 30). Laodikeia’da iki buçuk ay kalmış ve hem bu kentin hem de Pamphylia
ve Isauria kentlerinin sorunlarını çözmeye uğraşmıştır. Burada mahkemeler
kurarak sivil yönetici rolü oynayan (Magie, 1950: 398; Mutafian, 1988: 201)
Cicero’nun aklının hala Parthlarda olduğu ona ait aşağıdaki ifadelerden açıkça
anlaşılmaktadır:
“…Mayıstan sonra Haziranı orada
geçirmek üzere Kilikya’ya gideceğim ve umut ediyorum ki Parthlar beni rahat
bırakacaklar. Temmuzda her şey yolunda giderse eyaletin içinde dönüş
yolculuğuyla meşgul olacağım” (Cicero, ad. Att., V 21, 9).
Fakat
Cicero’nun umutları boşa çıkacak ve Parthlarla ilgili endişeleri gerçeğe
dönüşecektir. Zira Parthlar, bir Roma eyaletinde kışlamaktadırlar ve onlarla
bir savaşın çıkması an meselesidir (Cicero, ad.
Att., VI 1, 14). Bu gelişmeler üzerine 15 Mayıs’ta yola çıkarak Haziranda
Kilikya’da olmayı planlamasına rağmen, Parth tehlikesi nedeniyle 7 Mayısta
hareket etmek zorunda kalmıştır. Cicero’nun en büyük korkusu ise, bir an önce
Roma’ya dönmek istediği halde, olası bir Parth savaşının senatoyu onun
proconsullüğünü uzatmaya teşvik etmesidir (Mutafian, 1988: 201).
Sonuçta
Parth ilişkileri açısından bir önceki yılın senaryosunun aynen tekrarlandığı
görülmektedir. Cicero, meslektaşı Suriye valisi Bibilus’un yardım isteme
ihtimaline karşı Amanosları aşmaya hazır olmak için ordusuyla Pyramos (=
Ceyhan) Nehri yakınında kamp kurmuştu (Cicero, ad. Att., VI 5, 3). Antiokheia’da bulunan vali Bibilus ise, hiçbir
önlem almıyordu. Ancak bu kez yardıma ihtiyaç kalmamıştır. Çünkü muhtemelen
oğlunun da içerisinde yer aldığı bir komplodan şüphelenen Parth kralı,
askerlerini Suriye’den geri çağırmıştır. Bu durum, bizzat Cicero’nun ifadesiyle
“inanılması güç bir şans” olmuştur
(Cicero, ad. Fam., II 7, 1; Magie,
1950: 401; Ünal & Girginer 2007: 237).
Parth
tehdidinin bu şekilde ortadan kalmasından sonra Cicero, dönüş yolculuğu
hazırlıklarına koyulmuştur. Bu bağlamda M.Ö. 50 yılının 30 Temmuzunda
hakimiyeti altındaki eyaletleri questor Coelius Caldus’a bırakarak Kilikya’dan
ayrılmıştır (Sayar, 2004: 26). Issos üzerinden Tarsus’a ulaşmış, ancak gidiş
güzergahında olduğu gibi Torosları yeniden geçmemiştir. Tarsus’tan
Pamphylia’daki Side’ye varmış buradan gemiyle Rodos, Efes, Atina üzerinden
Roma’ya ulaşmıştır. Ancak Roma’ya döndüğünde kendisini Caesar ve Pompeius
arasında patlak veren iç savaşların içerisinde bulmuştur[17].
Söz konusu savaşlarda Pompeius tarafını tutmuş olan ünlü hatip, Octavianus,
Antonius ve Lepidus’tan oluşan II. Triumvirliğin sürgün listesinde yer almış ve
nihayet Antonius’un kiralık katilleri tarafından öldürülmüştür (Plutarkhos, Cicero, 64; Mutafian, 1988: 202).
MARCUS ANTONIUS’UN SİYASAL
DÜZENLEMELERİNDE KİLİKYA EYALETİ VE PARTHLARIN ROLÜ
M.Ö.
49 yılında Caesar ve Pompieus arasındaki iç savaş Ovalık Kilikya’da da yankı bulmuştur.
Çoğu doğu bölgeleri gibi Ovalık Kilikya da M.Ö. 48 yılında yapılan Pharsalus
Savaşı’nda Pompeius’un yanında yer aldı. Kastabala kralı Tarkondimotos ona
gemiler gönderdi. Savaştan sonra muzaffer Caesar, Parthları şefkatle karşıladı.
M.Ö. 47 yılında Mısır’dan Anadolu’ya giderken Tarsus’ta bütün eyalet
şehirlerinin temsilcilerini toplamış ve buranın idaresini bir düzene
bağlamıştır (Mutafian, 1988: 203; Tobin, 2004: 6). Söz konusu toplantıda Caesar
muhtemelen Kilikya kentlerinin statüsüyle de ilgilenmiş ve Kıbrıs’ı Kilikya’dan
ayırarak Mısır’a bağlamıştır (Syme, 139: 324). Bu onun Kleopatra’ya bir
armağanı olup Caesar bu davranışıyla muhtemelen Kilikya Eyaleti’nin
parçalanmasını amaçlamaktaydı. Çünkü M.Ö. 44 yılında onun ölümünden kısa bir
süre sonra eyalet, Phrygia conventuslarının ayrılmasıyla parçalanmaya başlamış
ve Ovalık Kilikya, Parthlara karşı güçlü bir askeri birim oluşturmak için
Suriye Eyaleti’ne bağlanmıştır (Syme, 1939: 323; Tobin, 2004: 6; Ünal &
Girginer, 2007: 237-238).
M.Ö. 44 yılınn 5 Martında Cumhuriyetçilerden
M. Brutus, G. Cassius ve arkadaşları tarafından Caesar’ın öldürülmesiyle
Roma’da yeniden İç savaşlar (Bellum Italicum) başlamıştır (Plutarkhos, Caesar, 72). Roma’da durumun aleyhine
dönmesi üzerine doğuya kaçan Brutus ve Cassius, Anadolu’da Antonius ve
Octavianus ile yapacakları savaş için gerekli para, gemi ve techizat teminine
başlamışlardı. Bu arada M.Ö. 43 yılının 27 Kasımında M. Antonius, Octavianus ve
Lepidus anlaşarak II. Triumvirliği (Üçlü Yönetim) kurdular (Akşit, 1976: 31).
Marcus Antonius, Caesar katilleriyle M.Ö. 42 yılında Philippi’de yapılan
savaşta yenilince, doğunun ve dolayısıyla Kilikya’nın da kontrolünü istemiştir.
M.Ö. 41’de triumvirliğin gücünü temsil eden Antonius, bozulan düzeni yeniden
kurmak için Anadolu’ya geçti (Piganiol, 1930: 404).
Marcus
Antonius, aynı yıl doğuda Parthlara karşı sefere çıkmadan önce onlara karşı
Anadolu ve Doğu Akdeniz’i güvene almak için Prolemaioslar kraliçesi VII.
Kleopatra ile Tarsus’ta buluştu (Plutarkhos, Antonius, 28; Mutafian, 1988: 205; Ramsay, 2000: 113)[18].
Antonius, bundan kısa bir zaman sonra, Tarsus’u Boethius’un kontrolüne
bırakarak Kleopatra’nın peşinden İskenderiye’ye gitmiştir[19].
Bir sonraki yıl (M.Ö. 40) Kilikya, Cassius ve Brutus’un bir takipçisi olan ve
Caesar’ın katillerine karşı destek bulmak üzere Parthia’ya gönderilen Quintus
Labienus’un liderliğindeki bir Parth birliği tarafından istila edilmiştir
(Cassius Dio, XLVIII 26; Magie, 1950: 430). Antonius, bu saldırıda Labienus’a
karşı Publius Ventidius Bassus adında çok değerli bir vekil tarafından temsil
edilmiştir. Ventidius, Toroslara kadar geri çekilen Labienus’a karşı büyük bir
zafer kazanmıştır (Magie, 1950: 432; Mutafian, 1988: 206). Romalılar, büyük
kıyım yapmışlar, kurtulan Parthlar Kilikya’ya geri çekilmişlerdir. Ama sonuçta
Kilikya Ovası’na sürülen istilacılar bozguna uğratılmış ve Labienus
öldürülmüştür (Mutafian, 1988: 206; Tobin, 2004: 6).
Antonius, Anadolu’daki düzenlemeleri
çerçevesinde[20]
elinde bulundurduğu Ovalık Kilikya’nın doğu kesiminde büyük ve güçlü krallar
yerine, başında Roma’nın güvenebileceği yerel önderler yoluyla egemen olma
politikasını tercih etmiştir. Bu politikaya uygun olarak, M.Ö. 39 yılında
Ovalık ve Dağlık Kilikya arasındaki bölgede Tarkondimotos yönetiminde olan
bağımlı bir krallık oluşturdu (Strabon, XIV 5, 18; Hild & Hellenkemper,
1990: 32; Sayar, 2001: 373). Antonius’un bu krallığı oluşturmaktaki amacı,
bölgede Seleukosların son zamanlarından beri devam eden yönetim zaaflarını
gidermek ve Roma için hayati önem taşıyan Anadolu-Suriye bağlantısını devam
ettirmekti (Sayar, 2001: 374). Ayrıca Antonius’un Kilikya’daki düzenlemelerinde
Roma’daki iç savaşları fırsat bilerek Batı Anadolu’ya kadar ulaşmış ve
potansiyel bir tehdit unsuru oluşturan Parth saldırılarının önemli bir etkisi
olmuş olmalıdır. Asıl yurtları Mezopotamya ile İran’ın kuzeybatısı olan ve M.Ö.
40 yılında Anadolu’ya giren Parthlar, Kilikya Eyaleti’ni ele geçirmekle
kalmamış, Lydia ve Ionia’ya kadar ilerlemişlerdir (Cassius Dio, XLVIII 24-28;
Arslan, 2000: 168). Anadolu’ya gelen Antonius, bundan sonra muhtemel Parth
saldırılarına karşı bir dizi önlem alma ihtiyacı duymuş, bu amaca yönelik
olarak onlarla Roma toprakları arasında bir takım bağımlı krallıklar
oluşturmuştur[21].
SONUÇ
M.Ö.
I. Yüzyıl Roma egemenliğindeki Kilikya Eyaleti’nin şekillenmesinde bölgenin
jeomorfolojik yapısı, Roma iç savaşları ve yerel güçler yanında temel
belirleyicilerden birisinin de Parth sorunu olduğu anlaşılmaktadır. Roma’nın
M.Ö. I. Yüzyılın ikinci yarısında bitmez tükenmez iç savaşlar yüzünden doğu eyaletleriyle
yeterince ilgilenememesi sonucu Parthlar, Roma’nın doğu eyaletleri ve bu arada
Kilikya Eyaleti için potansiyel bir tehdit unsuru oluşturmaya başlamışlardır.
Başta Cicero ve Antonius başta olmak üzere Roma’nın Kilikya Eyaleti
yöneticilerinin buradaki faaliyetlerinin arka planında sürekli olası bir Parth
saldırısının yattığı anlaşılmaktadır. Söz konusu yöneticilerin eyalette yapmış
oldukları askeri, idari. hukuki ve sosyo-ekonomik amaçlı düzenlemelerin çoğu,
olabilecek bir Parth istilasına karşı önlem niteliği taşımaktadır.
Romalılar,
Parth tehdidi altındaki Kilikya Eyaleti’nin doğu sınırında yer alan bölgelerde
dolaylı yönetimi tercih etmişler, bu bölgelerin bütün yükünü yerel önderlere
bırakmışlardır. Kilikya geçitlerini koruma görevi üstlenmiş Derbe kralı
Antipater ve Amanoslar bölgesi kralı Tarkondimotos ile kurulan kişisel dostluk
ilişkilerini Parth tehdidine karşı sadık müttefikler arayışı olarak
değerlendirmek mümkündür.
KAYNAKÇA
Akşit,
O., (1976). Roma İmparatorluk Tarihi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Yayınları.
Alıshan,
L., (1899). Sisouan ou Armeno-Cilicie, Description Géographique et Historique,
Venise: S. Lazare.
Alkım, U. B., (1959).
“Güneybatı-Antitoros Bölgesi’nde Eski Bir Yol Şebekesi”, Belleten, XXIII/ 89-92, 59-77.
Arslan,
M., (2000). Antikçağ Anadolusu’nun Savaşçı Kavmi Galatlar, İstanbul: Arkeoloji
ve Sanat yayınları.
Bahar, H., (2008).
“Konya-Karaman Yüzey Araştırmaları 2006”, Araştırma Sonuçları Toplantısı,
XXV/1, 235-254.
Belke, K. & Restle, M., (1978-1980).
“Die Festungsanlage auf dem Baş Dağ (Kara Dağ): Eine Hellenistischeburg im zentralen Kleinasien”, Öjh, LII, 1-30.
Cassius Dio, (1961). Historia Romana
(Dio’s Roman History), With an English Translation by E. Car (The Loeb
Classical Library), London.
Cicero, M. T., ad. Fam., (1927). Epistulae ad Familiares, Letters to his friends.
With an English Translation by W. G. Williams (The Loeb Classical Library),
London-New York.
Cicero, M. T., ad. Att. (1968). Cicero’s Letters to Atticus, edited D. R.
Stackleton Bailey, Volume III, Cambridge: At The University Press.
French, D. H., (1996). “The Site of
Barata and Routes in the Konya Plain”, Epigrafica
Anatolica, XXVII, 93-110 (Tafel
I-VIII).
Hild, F. & Hellenkemper, H., (1990).
Kilikien und Isaurien, Tabula Imperii Byzantini, Wien: Verlag der
Österreichischen Akademie der Wissenschaften.
Houwınk Ten Cate, P. H. J., (1961). The
Luwian Population Groups of Lycia and Cilicia Aspera During the Hellenistic
Period, Leiden: Brill.
Hunter, L. W., (1913). “Cicero’s Journey
to his Province of Cilicia in 51 B.C.”, The
Journal of Roman Studies, III, 73-97.
Kaya, M. A., (1999). “Parthlar
(=Arsaklar) Ve İ. Ö. I. Yüzyılın İlk Yarısında Parth-Roma İlişkileri”, Prof. Dr. İsmail Aka Armağanı, İzmir: BETA
Basım Yayın, İstanbul, 407-425.
Kaya, M. A., (2004). “Romalılar,
Parthlar ve Armenia Krallığı (İ.Ö. 96-İ. S. 4), Tarih İncelemeleri Dergisi, XIX/1, 73-86.
Kaya, M. A., (2005a). “Anadolu’da Roma
Eyaletleri: Sınırlar ve Roma Yönetimi”, Tarih
Araştırmaları Dergisi, XXIV/ 38, 11-30.
Kaya,
M. A., (2005b). Anadolu’daki Galatlar ve Galatya Tarihi, İzmir: İlya yayınevi.
Kirbihler, F., (2008). “Cicéron,
d’Italie en Cilicie. Conditions, vitesse et impressions de voyage d’un futur
gouverneur”, Res Antiquae, 5, 349-364.
Ksenophon, (1998). Anabasis (Onbinlerin
Dönüşü), Çeviren: T. Gökçöl, İstanbul: Sosyal Yayınları.
Lerouge, C., (2007). L’image des Parthes
dans le monde gréco-romain, Du début du Ier siècle av. J.-C. Jusqu’à
la fin du Haut-Empire romain, Stuttgart: Franz Steiner Verlag.
Livius, T., (1957). Ab Urbe Condita
(From the Founding of the City), With an English Translation by B. O. Foster
(The Loeb Classical Library), London.
Magie,
D., (1950). Roman Rule in Asia Minor I-II, Princeton: Princeton University Press.
Marshall, A. J., (1972). “The Lex Pompeia De Provinciis (52 B. C.) and
Cicero’s Imperium in 51-50 B.C.: Constitutional Aspects”, Aufstieg und Niedergang der Römischen Welt, I, 887-921.
Mutafian,
C., (1988). La Cilicie au Carrefour des Empires, I-II, Paris: Les Belles
Lettres.
Özaktürk, F. G., (2009). “Cicero Tarihin
Akışını Değiştiren Söylevler: Oratianes Philippicae”, Doğu-Batı, (Romalılar I), 49, 125-158.
Piganiol,
A., (1930). La Conquête Romaine, Paris: Presses Universitaires de France.
Plutarkhos, (1948). Bio Paralelloi
(Plutarch’s Paralel Lives), Çev. B. Perrin (The Loeb Classical Library),
London.
Polibios, (1954). Historiai (The Histories of Polybius), Çev. W. R. Paton (The Loeb
Classical Library), London.
Ramsay, W. M., (2000). Tarsus, Aziz Pavlus’un
Kenti (Çev. L. Zoroğlu), Ankara: Türk Tarih Kurumu yayınları.
Rostovtzeff, M. I., (1957). The Social
and Economic History of Roman Empire, New York: Oxford University Press.
Rostovtzeff,
M. I., (1960). Rome, New York: Oxford University Press.
Sayar,
M. H., (2000). “Çukurova’nın Kutsal Kenti Kastabala”, Arkeoloji ve Sanat, 99, 2-14.
Sayar, M. H., (2001). “Tarkondimotos,
seine Dynastie, seine Politik und seine Reich”, La Cilicie: Espaces et Pouvoirs Locaux, Varia Anatolica, XIII,
373-380.
Sayar, M. H., (2004). “Das Ebene
Kilikien vom Tod Alexanders des Groben
bis zur Gründung der Provinz Cilicia durch Kaiser Vespasian (323 v. Chr.-72-73
n. Chr.”, Kulturbegegnung in einem Brückenland, Gottheiten und Kulte als
Indikatoren von Akkulturationsprozessen im Ebenen Kilikien, Bonn.
Shaw, B. D., (1990). “Bandit Highlands
and Lowlands Peace: The Mountains of Isauria-Cilicia”, The Journal of Economic and Social History of the Orient,
XXXIII/II, 199-223.
Sherwin-White,
A. N., (1984). Roman foreign policy in the East (168 B.C. to A. D. 1), London:
Duckworth.
Stark,
F., (1966). Rome on the Euphrates; the story of a frontier, London: Murray.
Strabon, (1949). Geographika (The
Geography of Strabo), çev. H. L. Jones (The Loeb Classical Library), London.
Strabon, (2000). Antik Anadolu
Coğrafyası (Geographika: XII, XIII, XIV), Çev. A. Pekman, İstanbul: Arkeoloji
ve Sanat yayınları.
Syme, R., (1939). “Observations on the
Province of Cilicia”, Anatolian Studies
Presented W. H. Buckler (Edited W. M. Calder, J. Keil), 299-332.
Syme,
R., (1995). Anatolica Studies in Strabo, Editeb by Antony Birley, New York:
Oxford University Press.
Texier, C., (2002). Küçük Asya,
Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi, III, Çev. Ali Suat, Ankara: Enformasyon ve
Dökümantasyon Hizmetleri Vakfı yayınları.
Tobin, J., (2001). “The Tarcondimotid
Dynasty in Smooth Cilicia”, La Cilicie: Espaces et Pouvoirs Locaux,
Varia Anatolica, XIII, 381-388.
Tobin, J., (2004). Black Cilicia, A
Study of the Plain of Issus during the Roman and Late Roman Periods, BAR International
Series, 1275, Oxford, England: John and Erica Hedges.
Ünal, A. & Girginer, K. S., (2007).
Kilikya-Çukurova, İlk Çağlardan Osmanlılar Dönemine Kadar Kilikya’da Tarihi
Coğrafya, Tarih ve Arkeoloji, İstanbul: Homer kitabevi.
[1] Göçebe ya da yarı göçebe yaşam biçimine sahip bozkır
kültürü insanları olan Parth halkı, İskitler tarafından Persia’nın Parthava
Bölgesi’ne göçe zorlanmışlardır. Parthların M.Ö. III. yüzyıl ortasında Arsaklar
hanedanlığı yönetiminde ortaya çıkarak Media ve Mezopatamia’ya kadar hakim
oldukları anlaşılmaktadır. Ne yazık ki Persler, Grekler ve Medler gibi farklı
etnik kökene sahip kavimlerle bir arada yaşamış olan Parthlar, kendi
dillerinden yazılı hiçbir eser bırakmamışlardır. Parthların kökeni konusunda
antik kaynaklar tatmin edici bilgiler vermediği gibi, arkeolojik ve
antropolojik çalışmalar da yetersizdir. İşte bütün bu nedenlerle Parthların
kökeni tartışma konusu olmuştur. Strabon (XI, 9, 2) gibi bazı antik yazarlar
tarafından bir bozkır kavmi olan İskitlerle ilişkilendirilen Parthlar ve Parth
halkının kökeni konusunda detaylı bilgi için bkz. Mutafian, 1988: 185; Kaya,
1999: 408, dn. 1, 2.
[2] Sulla’nın Roma senatosu tarafından Kilikya’ya
gönderilmesi ve Parth kralının elçileriyle yaptığı görüşme konusunda bkz.
Strabon, XIII 1, 27; Plutarkhos, Sulla,
5.3-6; Appianos, Mithridates, 57.
[3] Siyasal rakipleri Caesar ve Pompeius’un başarılarını
kıskanan Crassus’un kişisel hırsının bir sonucu olan bu ilk Roma-Parth savaşı
için bkz. Piganiol, 1930: 358; Stark, 1966: 114 vd.; Kaya, 1999: 420 vd.
[4] Roma müttefiki olan başlıca bağımlı krallar, Kommagene
(= Adıyaman) kralı Antiokhos, Kastabalid kralı Tarkondimotos, Arap prensi
Iamplikos ve Galatia kralı Deiotaros idiler (Mutafian, 1988: 198).
[5] Cicero’nun selefleri ve özellikle de onların sonuncusu
olan Appius Claudius Pulcher’in kötü yönetimi eyaleti bu duruma getirmişti.
Pulcher’in iki yıllık valiliği boyunca eyaletin ekonomik durumu konusunda bkz.
Ünal & Girginer, 2007: 233.
[6] Deiotaros, M.Ö. 51 yılı Şubat ayında Cicero’ya bir
mektup yazarak, Parthların saldırılarına karşı emrindeki Roma lejyonları
tarzında eğitilmiş 12.000 piyade ve 2.000 atlıdan oluşan bütün ordusunu
Cicero’nun emrine vermek suretiyle, onun hem güvenini hem de dostluğunu
kazanmış ve bu şekilde Roma’nın Anadolu politikası için ne denli gerekli bir
müttefiki olduğunu göstermiştir (Arslan, 2000: 153). Deiotaros’un ordusu,
Roma’nın Syria ve Kilikya eyaletleri valileri olan M. Cornelius Bibilus ve M.
Tullius Cicero için çok değerliydi. Deiotaros’un Roma müttefiki olarak Parthlara
karşı oynadığı roller konusunda bkz. Cicero, ad. Att., VI 1, 14; Magie, 1950: 396; Kaya, 2005b: 137-138.
[7] Cicero’nun yolculuğu sırasındaki Parth saldırıları
için bkz. Cicero, ad. Att., V 6, 4;
Cicero, ad. Fam., XV 3, 1; Cassius
Dio, XL 28.
[8] Kilikya’ya vali olarak atanan Cicero’nun emrine 12.
000 yaya ve 1.000 atlıdan oluşan bir kuvvet verildiği konusunda bkz.
Plutarkhos, Cicero, 36.
[9] M.Ö. 52-50 yılları arasında Roma Cumhuriyeti’nin
Parthlara karşı tutumu konusunda geniş bir değerlendirme için bkz. Sherwin-White,
1984: 290 vd.
[10] M.Ö. 52 yılı Ocak ayında Clodius katledilmiş, Pompeius
ve Caesar arasındaki rekabet, M.Ö. 51-50 yılları boyunca artmıştır. M.Ö. 49
yılında iç savaşı başlatacak olan süreç bütün hızıyla işlemektedir. Karrhai
Savaşı sonrası Roma’da yaşanan iç sorunlar konusunda detaylı bilgi için bkz.
Lerouge, 2007: 85 vd.
[11] Ancak bu yol, kısa gibi görünse de muhtemelen güvenli
olmadığından büyük ordular tarafından pek tercih edilmemiştir. Nitekim Karaman
yolu, Genç Kyros isyanı sırasında da Kyros tarafından değil, daha küçük bir
birliğe sahip olan Kilikya kralı Syennesis’in eşi Epyaxa tarafından
kullanılmıştı (Ksenophon, I 4-19). Fakat bu orduya ait iki bölük, Karaman
üzerinden Dağlık Kilikya’ya giderken kaybolmuşlar ve bu kayboluşun sırrı
çözülememiştir (Houwink ten Cate, 1961: 32). Öte yandan yapılan araştırmalar,
bu çevrede Orta Anadolu’yu Toroslar üzerinden sahile bağlayan ve muhtemelen
Karaman-Yeşildere-Taşkale-Karakuyu Yaylası-Arslanköy güzergahını izleyen daha
kısa bir yolun varlığını ortaya koymuştur. Bu güzergahta H. Bahar tarafından
yapılan yüzey araştırması için bkz. Bahar, 2008: 235-254.
[12] Cicero’nun Ikonion-Kybistra etabında izlediği yol güzergahı
ile ilgili olarak 18 Eylül tarihli mektubu maalesef herhangi bir bilgi
vermemektedir. Ancak onun Derbe (= Kertihöyük) hakimi Antipater’in misafiri ve
dostu olduğu bilgisinden hareketle iki alternatif üzerinde durulmaktadır.
Birincisi, Lystra (= Hatunsaray)-Laranda-Derbe güzergahını izleyen güney
rotası, diğeri ise Karadağ’ın kuzeyindeki Barata (= Binbirkilise)’dan geçen
kuzey rotasıdır. Daha kısa olması, su sıkıntısının yaşanmaması ve sonraki
dönemlerde de sıkça kullanılmış olması gibi nedenlerle daha çok kuzey rotasını
izlemiş olabileceği üzerinde durulmaktadır. Bu konudaki tartışma, görüş ve yorumlar
için bkz. Hunter, 1913: 87; Syme, 1939: 309; Belke-Restle, 1978-1980, 7 dn. 15;
French, 1996: 103 vd.
[13] Tarkondimotos’un Seleukoslar İmparatorluğu’nun
yıkılmasından sonra ortaya çıkan iktidar boşluğunu zamanında gördüğü ve
politikasını iyi ilişkiler kurma üzerine oturttuğu, bu amaçla Roma’nın Doğu
Akdeniz’deki yöneticilerine sadakatten hiçbir zaman ayrılmadığı
anlaşılmaktadır. Tarkondimotos’un M.Ö. 64-31 yılları arasında bölge yönetiminde
en dikkate değer nokta ise, Roma ve Parthlar arasında salıncak politikası
izlemek durumunda kalmış olmasıdır. Çünkü onun krallığı, Seleukoslar
İmparatorluğu’nun yerini alma mücadelesi veren bu iki güç arasında tampon bir
bölge oluşturmaktaydı. Bu konularda detaylı bilgi için bkz. Sayar, 2000: 6;
Sayar, 2001: 374.
[14] Parthların geri çekilmesi, o an için doğuya bir ordu
gönderme konusundaki bütün tartışma ve planları sona erdirmişti. Ancak iki
lejyonun Caesar’dan geri alınmasının doğurduğu hoşnutsuzluk, iki lider arasında
zaten zayıf olan bağların kopmasına sebep olmuştur. Zamanla Pompeius, eski
dostunun artan prestijini daha da kıskanmaya ve Caesar’ın konumunu alçaltmak
için yollar aramaya başladı. Caesar-Pompeius mücadelesi ve Parth sorununa
etkileri için bkz. Magie, 1950: 401-402.
[15] Genellikle Sis (= Kozan)’e lokalize edilen kentin yeri
konusundaki tartışma ve öneriler için bkz. Alishan, 1899: 34; Mutafian, 1988:
200; Texier, 2002: 440.
[16] M.Ö. I. Bin yıl Asur kaynaklarında geçen Tabal
halkıyla ilişkilendirilmesi konusunda bkz. Alkım, 1959: 69.
[17] Cicero’nun Roma iç savaşlarında oynadığı rol konusunda
detaylı bilgi için bkz. Özaktürk, 2009: 128 vd.
[18] Kleopatra ile ittifakın kendisine stratejik ve
ekonomik açıdan önemli bir güç sağlayacağını düşündüğünden, Kleopatra ile
işbirliği yapmak, izlediği politikanın bir parçasını oluşturmaktaydı. Çünkü
doğunun hakimi ve efendisi olan Antonius, batı ile ilgili taleplerinden de
vazgeçmiş değildi. Bu konuda düşündüğü Parth seferi, ona hem doğuda hem de
İtalya’da askeri bir ihtişam sağlayacak Caesar’ın gerçek halefinin kendisi
olduğunu ispatlayacaktı. Kısacası Galya’nın Caesar’a sağladığını Parthia’nın da
kendisine sağlayacağını düşünüyordu. Ne var ki Parthlar üzerine yaptığı iki
seferde taktik ve stratejik açılardan büyük hatalar yapan Antonius,
kuvvetlerinin önemli bir kısmını daha da önemlisi var olan prestijini de
kaybetmişti. Bu konuda bkz. Rostovtzeff, 1960: 143.
[19] Antonius’un Kleopatra ile ilişkisi ve daha sonra da
evlenmesi, Roma’nın tek hakimi olma mücadelesi sırasında, Octavianus tarafından
propaganda aracı olarak kullanılan konuların başında gelmiştir. Antonius’un
Kleopatra ile bu ilişkisinden ve diğer başarısızlıklarından Octavinaus’un nasıl
yararlandığı konusunda detaylı bilgi için bkz. Rostovtzeff, 1957: 28 vd.;
Rostovtzeff, 1960: 144 vd.
[20] Marcus Antonius’un M.Ö. 40-39’da yapmış olduğu geniş
çaplı düzenlemeler konusunda bkz. Syme, 1995: 162; Kaya, 2005a: 19 dn. 35.
[21] O halde Antonius’un bağımlı krallar atamasının
Philippi Savaşı’ndaki hizmetleri yanında, olası Parth seferine karşı tampon bir
bölge yaratma ihtiyacı ve Toros dağlarında barınan kabilelerin kontrol altına
alınması gibi gerekçeleri de vardı. Bu konuda bkz. Kaya, 2005b: 146.
No comments:
Post a Comment