S. Mitchell, “Erken İmparatorluk Döneminde
Romalılar ve Yahudiler: Paganlık, Yahudilik ve Hıristiyanlık Arasındaki
Sınırlar Üzerine Düşünceler” (Türkçe
çev. T. Kaçar), Arkeoidea 8 (2010), s. 7-20
Erken İmparatorluk Döneminde Romalılar ve Yahudiler:
Paganlık, Yahudilik ve Hıristiyanlık Arasındaki Sınırlar Üzerine Düşünceler[1]
Stephen Mitchell[2]
(Çeviri:
Turhan Kaçar)[3]
Fakat Titus ile Berenice’nin evliliği
Romalı
senatörlerden
gelen muhalefetten dolayı çökecekti.
Yine de, Yahudi kraliçe ile evli bir Latin imparatorun Roma’yı
yönetmesinin
‘nasıl
bir şey
olabileceği”
bir heyula gibi karşımıza çıkmaktadır.
Bu durum ayrıca,
romantik aşkın
gerisindeki muhtemel gerçekliği de ifade eder: I. yüzyıl Romasında, Yahudi Krallığı’nın
Roma aristokrasisi ile gerçekten birleşebileceğini
tahayyül
etmeli miyiz veya edebilir miyiz?
İlk bakışta,
antik çağda
ve bugün,
çok
az tarihçinin
bu açıyı
çok
ciddi olarak algıladığı
görülmektedir.
Roma Yahudileri, ya bizzat kendileri sürekli rahatsızlık
nedeni, ya da sürgün
kurbanları
idiler: Meselâ
M.S. 19, 41 ve 49’da olduğu gibi.[5]
İmparator Claudius, alenen Yahudileri bütün dünyaya hastalık bulaştırmakla suçlamıştı.[6]
İmparatorun rağbet
gören
bu sözleri,
Filistin’de bir suçlama olarak Hıristiyanlara karşı tekrar edilecekti. Yahudiye (Iudaea)’de,
Roma’nın
hem sembolik hem de gerçek güç dayatmaları, dinsel inatçılığın ateşlediği hiç bitmeyen huzursuzluklar, korkunç boyutlarda bir isyana neden oluyordu. Tarihçi
Tacitus, okuyucularını isyan hikayesine hazırlarken,
Yahudiler aleyhine hırçın
ve ırkçı
küfürlere
başvuruyordu:
Yahudiler, İmparatorluk
tebasının
en kötülerinin
tamamını
yerel tanrılara
ibadeti terk etmeye ve Kudüs’e vergi göndermeye zorlamışlardı;
Yahudiler biribirlerine aşırı derecede bağlıydılar,
fakat başka
herkese karşı
kin güderlerdi.
Bunlar, başkaları
ile evliliği
rededen bir ırk,
fakat kendi aralarındaki bütün
ahlâksızlıkları
görmezlikten
gelirlerdi. Buradaki kaba önyargı, Roma geleneğinde
Cicero’ya kadar uzanan bir retorik ile bilenmektedir.
Ne var ki, yanlış
bir iz sürmekteyiz.:
Tacitus’un da yaptığı gibi, kesinlikle Berenice ve akrabası
Büyük
Herodes hanedanı
ile Roma’nın
sıradan
Yahudileri, yani ne kendi krallarına ne de Caesarlara
saygı
duyan, din adamlarının kontrolündeki
Kudüs
halkı
arasında
ayrım
yapmak zorundayız.[7]
Büyük
Herodes, yaptığı
yedi evlilik sayesinde, haklarında veri bulunabilen yüzden fazla üyesi
olan bir hanedanın
kurucu babasıdır.[8]
Herodes, M.Ö.
40’da konumunu doğrudan
Roma desteğine,
özellikle
Marcus Antonius ve geleceğin imparator Augustus’u genç
Octavianus’a borçluydu.[9]
Octavianus, Herodes’in Iudaea, Idumaea ve Samaria
krallığını
teyid etmek için
Capitolinus’da bir adak sunmuştu. Kral Herodes, Roma’da epeyce bir zaman geçirdi
ve oğullarını
eğitimleri
için
yine bu şehre
gönderdi.
Herodes’in iki büyük
oğlu,
Alexander ve Aristobulus, M.Ö. 22’den 17’ye kadar önde gelen bir
senatör
olan Pollio’nun evinde beş yıl geçirdiler.
Bu Pollio, emekli senatör Asinius Pollio’dan başkası değildi. Kaynaklar,
Asinius Pollio’nun, Herodes’in dostluğunu kazanmaya çalışanların
en gayretlisi olduğunu yazmaktadır.[10]
O, aynı zamanda, yaklaşık yirmi yıl önce
Herodes’e Capitolinus’a kadar eşlik eden
iki consulden biriydi.[11]
Pollio’ya biraz sonra döneceğiz. Herodes’in üç
küçük
çocuğu,
Herodes Antipas, Arkhelaus ve Philippus’dur. Bu çocuklar daha sonra Herodes
krallığını
bölecekler
ve baba bir anne ayrı büyük
kardeşleri
gibi Yahudi bir öğretmenden
eğitim
almak için
Roma yolunu tutacaklardır.[12]
Herodes ailesine mensup bireylerin dini tutumları, Yahudi
tarihçi
Flavius Iosephus’u utandırmaktaydı. Zira bir Ferisi Yahudisi olan Iosephus’un,
dindaşları
hakkında
yargıda
bulunurken kullandığı standartları çok
yüksekti.
İktidarına göz diken bir rakibine göre Herodes, sadece yarı-Yahudi
idi. Çünkü Herodes, kendini Yahudiler’den ziyade Yunanlılara yakın
hissediyor ve yabancı [Yunan] şehirlerde tapınaklar
dahil binalar yaptırmakla övünürken,
Yahudi topluluklara benzer hediyeler vermekten kaçınıyordu.
Fakat bu istihza, Herodes’in Kudüs tapınağını
yeniden inşa
ettirmesini ve sürgündeki
Yahudilerin haklarını savunduğu
gerçeğini
dikkate almamaktadır. Herodes’in Yahudi kimliği, aile çevresinin evlilikleri
ile açıkça
tanımlanmaktadır.
Meselâ kızkardeşi
Salome’nin Nabati kralı Syllaeus ile evlendirilmesi, damadın
sünnet
olmayı
reddetmesi üzerine
gerçekleşmemişti.[13]
Herodes’in oğullarının
Yahudilikten döndüğüne
dair çok
az işaret
vardır.
Luka İncili’nin
anlattığına
göre,
Herodes Antipas, Kudüs’teki büyük
Yahudi şölenlerine
düzenli
katılırdı.
Roma valisi Pontius Pilatus, Kudüs’teki valilik sarayında saldırgan
remizlerle süslü
adak kalkanları sergilemeye kalkıştığı
zaman, Herodes Antipas, kardeşi Philippus ile birlikte valiyi başarıyla
protesto etmiştir.
Bir sonraki kuşakta,
I. Agrippa, ulusal bir Yahudi liderinin göstermek zorunda olduğu
dindarlık
ile Roma’nın
dostu ve müttefiki
için
gerekli olan dünyevi
nitelikler arasında
ideal bir orta yol buldu. Agrippa, Roma’da imparatorluk sarayına
çok yakındı. Kudüs’te ise titizlikle
kurban törenlerine
katılır
ve Yahudi töresinin
gereklerini yerine getirirdi. Aynı hassas denge oğlu II. Agrippa
tarafından
da izlendi ki, bu durum tarih ışığına çıkan iki olayda açıkça
görülebilmektedir.
İlki,
havari Paulus’un Romalı yönetici Festus tarafından
M.S. 60’da yargılanması
hadisesidir. Burada bir Yahudi olarak II.Agrippa, Paulus’un Kitab-ı
Mukaddes’e ait vahyin icrası ve (Hz.) İsa’nın
mezardan çıkıp
yeniden havarilerine görünmesi hakikati (resurrection) hakkındaki
iddialarını
dinledi ve sempatik bir istihza ile ‘Paulus, (Hz) İsa ile hemen
hemen bir Hırıstiyan’a
yakışır
biçimde
konuştu’
şeklinde
cevapladı.
İkincisi
de, II. Agrippa’nın
M.S. 66’daki büyük
Yahudi isyanının
sorumluları
olan zealotlara[14] beyhude
karşı çıkması hadisesidir.
İmparator Augustus ve onun sağ kolu Marcus Agrippa,
Herodes’in Roma tecrübesinin esas karakterleridir. Iosephus,
Herodes’in, Augustus’un nazarında Agrippa’dan sonra birinci, Agrippa’nın
nazarında
ise Augustus’tan sonra birinci olduğunu iddia etmektedir.[15]
M.Ö.
15’de Herodes, Sebaste ve Kaisareia (Filistin) şehirlerinde inşa
ettirdiği
modern mimari harikalarını göstermek
için,
Filistin’i dolaşırken
Agrippa’ya refakat eder. Bu, pratik bir adamı etkilemek için
emin bir yoldu, çünkü
Atina ve yakınlardaki
Roma kolonisi Heliopolis’teki (=Suriye’de Baalbek) bazı binaların
dizaynında,
Agrippa’nın
bizzat katkısının
olabileceği
göz
önüne
alınmaktaydı.
Kudüs’te,
bayramlık
elbiselerini giymiş ve Yahudilerin tanrısına
yüz
öküz
kurban ederek daha önce eşi benzeri görülmemiş
bir ziyafet veren Agrippa, bütün ahali tarafından
alkışlandı.
Sonraları
Agrippa’nın,
tapınağın
şaşaası
ve ritüellerinin
ciddiyet ve heybetinden şaşkına
döndüğü
hep anımsandı.
Agrippa, bir kaç
gün
sonra Caesarea’dan gemiye bindiği zaman, bütün
Yahudiler tarafından
kalabalık
bir törenle,
onun dindarlık
şovuna
duyulan hayranlıkla
çelenkler
yağdırılarak
uğurlandı.
Bu ilişki,
bir yıl
sonra Kırım
işlerini
düzeltmeye
çalışan
Agrippa’yı
desteklemek için,
Herodes’in çağrılmadığı
halde, bir filo ile Karadeniz kıyılarında
görünmesi
ile mühürlenmiş
oldu. Her ikisi de, daha sonra kara yolu ile Küçük
Asya’ya geçtiler
ve Efes’teki yerel Yahudi toplumun şikayetlerini
dinlediler.[16]
Agrippa’nın M.Ö. 12’de beklenmedik ölümü derin bir iz bıraktı. Herodes önceden Gazza’nın kuzeyindeki Anthedon şehrine Agrippias ismini vermişti.[17]
Agrippa’nın adı Herodes’in Kudüs’te
inşa
ettirdiği
tapınağın
üstüne
de kazınmıştı.[18]
Dahası isim hanedana da aktarıldı ve M.Ö. 10’da doğan
Herodes’in bir torununa Agrippa ismi verildi.
Geleceğin Kral I. Agrippa’sı olacak olan çocuk,
daha altı
yaşındayken
M.Ö.
4’de Roma’ya gönderildi
ve Marcus Antonius’un kızı ve Augustus’un üvey
oğlu
olan yaşlı
Drusus’un dul karısı
Küçük
Antonia’nın
evinde yetiştirildi.
Bu hane halkının isimleri, Herodes devrinde Filistin toponomisine
de geçti.
Kudüs’teki
ana istihkâm,
Marcus Antonius’a bir şükran ifadesi olarak, Antonia oldu. Caesarea limanındaki en geniş istihkâmlı kuleler Drusium olarak adlandırıldı.
Roma isimleri Herodes’in
ailesinde üç kuşak boyunca görülmektedir.[19]
Bu nasıl
yorumlanmalıdır?
İki çağdaş
paralel olay, Roma isimlerinin Yahudilerce alınış
gerekçesinin,
sadece ismi alınan
kişilerin,
Yahudi inançlarına
duydukları güçlü
sempatileri ima etmektedir.[20]
Bunlardan ilki, havari Paulus ile bağlantılıdır. [İncil’deki]
Resullerin İşleri
bölümünde,
havari Paulus’un isim değişikliği, yani Yahudi kökenli Saul’dan Roma kökenli Paulus’a
geçişi onun Kıbrıs’taki
Salamis kentinde Roma proconsulü
Sergius Paulus ile karşılaşmasının
hemen akabinde olduğu yazılmaktadır. Luka İncili
de, Saul ile Barnabas’ın, Romalı yöneticinin
maiyetinde bir kâhin sıfatıyla bulunan büyücü
Elimas[21]
ile nasıl
karşılaştıklarını
anlatmaktadır. Elimas yeni gelenlere [Saul ve Barnabas] muhalefet etti ve
Sergius Paulus’u onlar aleyhine çevirmeye çalıştı,
fakat “Saul olarak da bilinen Paulus” Elimas ile çatıştı
ve onu körleştirdi.
“Vali olanları gördüğü zaman bir mümin oldu ve Efendi [Hz. İsa] hakkında öğrendiklerinden
çok
etkilendi”.[22] Eusebius Hieronoymus (Aziz Jerome) dördüncü
yüzyılın
sonunda, Luka İncili’nin açıkça
anlatmadığı
Paulus’un isim değişikliğini,
Paulus’un yeni ismini Sergius Paulus ile kurduğu bu önemli
yeni dostluğun
anısına
kullandığını
yazmaktadır.[23] Buradan
iki sonuç
daha çıkarabiliriz.
Birincisi Sergius Paulus’un
sadece Paulus ve Barnabas’ı değil, fakat onlardan önce yine bir Yahudi olan Elimas’ı huzuruna kabul etmesi, onun Yahudi önde gelenlere olan sempatisini ortaya koymaktadır.
İkincisi, Paulus yeni ismini
rastgele nedenlerden dolayı değil, proconsulü ihtida ettirdiğine
inandığı
için
benimsemişti.[24]
Diğer çağdaş
paralel olay ise daha az bilinmektedir. Iosephus iki defa M.Ö.
20’lerin Pollio diye bilinen bir Ferisi Yahudi liderinden bahsetmekte, fakat hiç
bir açıklama
ve arka plan bilgisi vermemektedir.[25]
Bunun için
mümkün
olan tek açıklama,
Pollio ismini alan kişinin, bu ismi, Herodes ailesinin yakın
dostu olan Asinius Pollio’ya bir saygı veya bir minnet
ifadesi olarak taşıdığıdır.
Daha önce
gördüğümüz
gibi, Romalı
Pollio, kralın
iki büyük
çocuğunun
eğitimini
emanet edebilecek kadar Herodes’e yakındı.
Burada Yahudiler için bir sempati ölçüsünü
varsayabiliriz.
Pollio’nun uzun süredir Yahudi dini ile
ilgilendiğine
dair daha iyi bir veri de mevcuttur. M.Ö. 40’da Vergilius,
Latince’nin en iyi bilinen kısa şiiri olan Dördüncü
Eclogue’u [=Çoban kasidesi] o yıl consul olan Pollio’ya ithaf etmişti. Şiir,
Pollio’nun Marcus Antonius ve Octavianus’u barıştıran
Brundisium Anlaşmasına
mimarlık
etmesinin hemen sonrasında yazılmıştır
ki, bu anlaşma
Marcus Antonius’un, Octavianus’un kızkardeşi
Octavia ile evlenmesiyle mühürlenmiştir.[26]
Şiir,
harika bir çocuğun
doğacağı
kehanetinde bulunmaktadır: ‘Bu çocuk cennetten inecek
ve barış
getirecek, bu barış
ile beraber, çocuk
cennette tanrıların
arasındaki
yerine dönmeden
önce,
altın
çağ
Roma’ya geri gelecek’. Eclogue, Hıristiyanlar tarafından,
-ilk kez ve en ünlü
olarak da imparator Constantinus (306-337)[27]
tarafından-
bariz nedenlerden dolayı (Hz.) İsa’nın
doğumunun
kehaneti olarak yorumlanacaktır. Bu şiir, Vergilius’a
Roma’nın
pagan yazarları
arasında,
Hıristiyan
bir kahin olarak eşsiz bir statü kazandırdı.[28]
Modern zamanlarda ise, İncil hikayesi ile kurulan bu paralellik, haklı
olarak ciddiye alınmaktadır.
Sadece kehanetin genel şekli değil, fakat pek çok
detayları
da Helenistik dönem
Yahudi vahiy literatürüyle ve bilhassa İncil
yazarlarının
da dayandıkları
bir gelenek olan Sibylline kehanetlerinin [oracle]
üçüncü
kitabıyla
yakınen
paralellik arzetmektedir.[29]
Bu motiflerin pek çoğunun, Vergilius’dan önce,
Helenistik veya Roma literatüründe görülmediği
unutulmamalıdır. Şiirin
politik içeriği,
Antonius ve Octavia’ya beklenen bir erkek evladın doğumudur,
fakat, Vergilius’un kendi eserleri içinde sadece burada ve
Latince literatürde
de ilk defa, niçin
böyle
bir uygunluğu
düşündüğünü
[yani hikayesini niçin Yahudi modeller üzerine
temellendirdiğini],
sormak zorundayız.
Cevap kesinlikle Pollio’nun Yahudiliğe duyduğu
sempatide yatmaktadır. Şiirin ithaf edildiği kişinin,
Vergilius’un gönderme
yaptığı
materyale aşina
birisi olduğundan
emin olabiliriz. Yine bu ithaf edilen kişi, şairin,
kendi dinsel ilgilerine dikkat etmesiyle pohpohlanmış
oluyordu.[30] Böylece,
Ronald Syme’ın
kelimeleriyle “triumvirlik dönemi Romasında” en güçlü
edebi etki” olan Asinius Pollio (Pollio aynı zamanda m.ö.
60’dan sonraki iç
savaşların
bir hikayesinin yazarıdır), kendi kuşağının
Yahudiliğe
ihtidası
muhtemel olan en yakın kişisiydi.
Bundan başka, Paulus ve Pollio paralelliklerinden
Agrippa ismine dönersek,
Marcus Agrippa’nın,
isminin tapınak
kapılarından
birinin üzerine
kazınmasına
müsade
ettiği
sonucunu çıkarabiliriz,
çünkü
o, kendisini Yahudi kültünün
en azından
bir sempatizanı
olarak tanımlıyordu.
Önde gelen Yahudilerle Roma aristokrasisi arasındaki bağlantılar
gelecek kuşakta
da güçlü
olarak devam etti. Anahtar şahıs, genç Antonia’nın
hamilik ettiği
I. Agrippa’dır.
Agrippa, imparator Tiberius’un oğlu genç Drusus’un o kadar çok
yakın
arkadaşı
idi ki, Tiberius’un M.S. 19’da Agrippa’yı gözünün
göreceği
yerlerden uzaklaştırdığı
söylenir,
çünkü
Agrippa’nın
huzurundaki mevcudiyeti, imparatora oğlu Drusus’un ölümüne
duyduğu
derin üzüntüyü
hatırlatmaktaydı.
M.S. 36’da Tiberius, Drusus’un oğlu Tiberius Gemellus’u Agrippa’nın
ihtimamına
emanet etti. M.S. 41’de özel muhafız birliği Claudius’a
tahta geçmeyi
teklif ettiği zaman, aynı Agrippa, teklifi kabul etmesi için Claudius’u ikna
etmeye çalışanlar arasında önemli rol oynadı.
Yahudi ve Roma çıkarlarının
bu şekilde
örülmesi
sadece sarayla sınırlı
değildir.
Roma idareci sınıfının gücü kötüye kullanmasına da dikkat edildi. Zira bu gücü kötüye kullanma pekçok yerel çatışmaları da alevlendiriyordu. Nihai olarak M.S. 66’daki büyük isyan bu tür gücü kötüye kullanmanın sonucuydu. Fakat
bu dönem,
Suriye valisi Marcus Petronius gibi Yahudi sempatizanlarına da tanık oldu. Petronius, İmparator Caligula’nın Kudüs’teki tapınağa heykelinin konulması şeklindeki talimatlarını kulak ardı ederek veya saptırarak Yahudiler’in tarafını tuttu.[31] Petronius’un Yahudiliğe karşı aktif bir ilgisi vardı ve Yahudi felsefesinin bazı temel unsurlarını öğrenmişti. Iudaea’nin ilk
yöneticileri
arasında,
önde
gelen İskenderiye’li
Yahudi bir aileye mensup olan Philo’nun bir yeğeni Ti. Iulius
Alexander’da vardır.
Roma - Yahudi yakınlaşmasına başka bir örnek, imparatorluk azatlısı
Felix adlı bir idareciydi. Felix, I. Agrippa’nın
kızı
Drusilla ile evliliğinden dolayı, Roma yönetici
elitin, Yahudi kraliyet ailesi ile kaynaşmasını
temsil eder ve böylece
Titus’un Berenice’yle emellerinin ön habercisidir.
Yahudi ve Yunan-Roma kaynakları, Iudaea ve Suriye yönetici
çevresi
dışında,
Yahudiliğin
senatöryal
çevrenin
kadın
mensupları
nezdinde de sahip olduğu cazibeye işaret etmektedirler:
Fulvia adlı
bir kadın,
Tiberius zamanında
“Musevi Yasalarının
bir öğreticisi”
tarafından
aldatılıp
dolandırıldı;[32]
Nero’nun eşi
Poppaea Sabina M.S. 60 yılı civarında
Roma’ya gelen Yahudi delegasyonu için ilk duraktı;[33]
Asya eyaletindeki Acmonia’dan olan Nero devri senatörlerinden L.
Servenius Cornutus’un eşi Iulia Severa, memleketine bir sinagog inşasının
masraflarını
karşıladı;[34]
ve Britanya fatihi Aulus Plautius’un eşi talihsiz Pomponia
Graecina kocası
tarafından
muhtemelen “yabancı batıl inançlara”
bağımlılık
suçlamasıyla
boşandı.[35]
Roma ve Iudaea aristokratları arasındaki
bu dostluk duygusu veya ortaklık hangi temeller üzerine
oturmaktaydı?
İmparatorluk
hane halkının
en üst
düzeyinde
bazı
unsurlar çok barizdir: Müşterek politik menfaat; saray yaşamının
lüksleri
ve heyecanları
için
ortak bir coşku;
güçlü
erkekler ve korkulacak derecede cazibeli kadınlar, ırk
ve sosyal bölünmüşlükteki
geleneği
önemsemeksizin
biribirlerine çekimlenmekteydiler.
Fakat yakınlaşmalar
entelektüel
ve dinsel de olabiliyordu. Buna ilişkin veriler, imparator
Augustus ve Tiberius hakkında anlatılan hikayelerdeki gibi
ya anekdot düzeyindedir,
ya da Pollio’nun Yahudi ilgilerine ilişkin çıkarımlardaki
gibi dolaylıdır.
Fakat veriler, Yahudi inanç ve pratiğinin tabiatı
ve bunların
Romalılarda
oluşturduğu
cazibe hakkında yapılan genel mülâhazalarla
desteklenmektedir.[36]
Bunların en önemli çağdaş
çerçevesi, M.S. I. yüzyılın
son yıllarında
Iosephus’un, Yahudilere karşı Yunan yazarlar tarafından yayılan
iftira ve yalanları reddetmek ve Yahudi yasalarının
ve adetlerinin erdemlerini açıklamak için, yazdığı,
Contra Apionem adlı
eserinde verilmektedir. Iosephus, bütün
uygar toplumların
hukuka saygı
üzerine
temellendiğini
ve (Hz.) Musa’nın
en eski kanun koyuculardan olduğunu savunmaktadır. Ona göre, (Hz.) Musa
benzersiz otoritesiyle, hakimiyetini ve yetkisini Tanrı’dan alan
teokratik bir idare şekli yaratmayı başarmıştı.
Yunan felsefi sistemlerinin aksine, Yahudi inancının
çerçevesi
bütün
topluma açıktı.
Çünkü
Yahudilikte usûl
ve uygulamayı
birleştiren
eğitici
bir sistem geliştirilmişti.
Sinagogda verilen haftalık dersler, herkesin Yahudi yasalarından
haberdar olmasını
sağlıyor
ve olağan
üstü
bir birlik ve harmoniyi getiriyordu. Törelerin uygulanması
din adamlarının
yükümlülüğüydü
ve akideleri basitti: Saygı ve itaat tek bir mükemmel Tanrı’ya
idi; aile ilişkileri
pek mukaddesti. Şeref
ve haysiyetine halel gelmemiş evlilikler içerisinde kadın,
erkeğe
tabii idi; çocuklar
ailelerine saygı
göstermek
zorunda idiler ve gençler yaşlılara
bakmakla yükümlüydüler.
Çocuklar,
hem yasalar hem de atalarının fiilleri ile telkin
edilen ölçülü
olmaya dikkat etmek ve aşırılıktan
sakınmaya
özen
gösterme
yolunda sıkı
sıkı
eğitileceklerdi.
Hukuk evrensel bir insanlık, hürmet ve başkalarına
karşı
saygıyı
savunmakta ve bunlara uymayanlara karşı
cezai bir şiddet
içermekteydi.
Hilekârlık,
aldatma ve çürümüşlük,
Yahudilerde, bütün
diğer
milletlerden daha şiddetle cezalandırılmaktaydı.
Erdem, maddi bir kazan çla
veya kamudaki herhangi bir itibar sembolü ile ödüllendirilmezdi,
fakat Tanrı’nın
yenilenecek varlık
sözüyle
ve bu dünyadan
sonra daha iyi bir hayat vaadederek ödüllendirilirdi.
Bu yaşam
hali, Yunanlılar arasında olduğu gibi idealist
filozofların
uydurdukları
bir şey
değil,
fakat Yahudi toplumlar için bir gerçeklikti.
Yahudi töresinin cazibesi, asil ruhlu Romalılar
için
hafife alınmamalıdır.
Bu töre,
Roma yönetici
sınıfa
büyük
ölçüde
cazib gelen Stoacılığı
yakınen
andıran,
ahlaki ve dini bir sistemdi. Iosephus kendi otobiyografisinde, bir Ferisi
olarak Stoacılığa
yakın
felsefi bir dış
görünüşü
benimsediğini
açıklamaktadır.
Hatta Yahudi doktrin ile Stoacılık arasındaki
bağlantı
noktaları,
Philo’nun eserlerinde, Yahudi teolojisini Yunan felsefesiyle birleştirmeye
açık
bir teşebbüs
olarak görülmektedir.
Yahudi yasası,
yani dini otoriteye, aileye ve geleneğe müracaat,
tam olarak Roma senatöryal sınıfının
özelliklerine
(ethos) uymaktaydı.
İlaveten,
gelecekteki daha iyi bir hayat doktrini, ‘erdemin kendisinin bir ödül’
olduğu
şeklindeki
Stoacı
iddia ile bağlantılı
bir gelişme
olduğu
fikrini telkin etmektedir. Ayrıca Yahudilik, etrafında ahlâki bir sistemin
kaynaşabileceği
hakiki bir dini öz
ortaya koyabiliyordu. Romalı aristokratlar, kendi kamu hayatlarında,
dinin toplumsal ve politik otorite modellerini desteklemede temel rol oynadığı
bir sisteme aşinaydılar,
fakat bu sistem dini inanışın içeriğine
çok
az önem
veriyordu. Pek çoğunun
sarıldığı
Stoacılık,
onlara soyut bir felsefi çatı sunmaktaydı. Yahudiliğin
kuvvetli tek tanrıcılığı
(monotheizm), ahlâki-dinî
bir sistemi ikna edecek kadar tamamlamaktaydı. Aksi taktirde,
sistem bariz bir dinî odaktan mahrum kalırdı.
Romalı aristokratların, Yahudi yasasına
ve kültüne
olan ilgileri bir vakumda gelişmedi. Stoacılık
gibi, Yahudi adetlerinin cazibesi, Senato üyelerinin ve
imparatorluk hane halkının çok
daha ötesine
gitmekteydi. Yahudi kültünün
senatöryal
sempatizanları,
entelektüel
egzantirikler değil,
fakat çok
daha geniş
bir sınıfın
önemli
temsilcileri idiler. Iosephus’un anahatlarını
sunduğu
Yahudi inancının
unsurları, Yahudiliğin bütün
paganlara olan çağrısının
temelini oluşturuyordu.
Contra Apionem’in sonunda önemli
bir pasaj, Yahudi adetlerinin Yahudi olmayanlar arasında yayılışından
bahsetmektedir:
Avam takımı
uzun zamandan beri bizim dini riayetlerimizi benimsemek için
hevesli bir arzu göstermişlerdir; ve bizim yedinci
günü
çalışmayı
terketme adetimizin (şabbat) ve keza oruç ve lambaların
aydınlatılması
ve gıda
maddelerine ilişkin
yasaklarımızın
yayılmadığı
ne bir millet ne de, Yunan veya barbar, bir şehir vardır.
Bundan başka,
avam, bizim iç
uyumumuzu, cömertliğimizi
ve zanaatlarımızdaki
azimli çalışmamızı ve yasalarımız
için
gerekli olan ne varsa yapmamızdaki kararlılığı
taklit etmeye çalışır.
Bütün
bunların
içinde
en şaşırtıcı
olanı
hukukumuzun nefsanî zevkleri insanları kandırmak
için
hiçbir
surette cazibeli yem olarak kullanmamasıdır;
fakat hukukumuz, etkisi kendisinden menkul meziyeti ile yayılmıştır;
ve Tanrı
evrene nüfuz
ettiği
için,
[(Hz.) Musa] hukuku da insanoğlu arasında kendi yolunu bulmuştur.[37]
Bu iddialar, bazan çok
aşırı
derecede abartılı
olarak ele alındığı
halde, Roma tarafından
çağdaş
verilerle desteklenmektedir. Hasmane bir tanık olan Tacitus, bütün
en kötü
unsurların
(Tacitus’un arkadaşlarına ilişkin
her zamanki tahminine göre küçük
bir grup değil)
kendi ana dinlerini terketmeye ve Yahudilerin dinine saygı
göstermeye
zorlandıklarından
feryad-ı
figan içerisinde
şikayet
etmektedir. Çağdaş
Romalı
yazarlarda, Roma’daki veya İtalya’daki paganlar tarafından
Yahudi adetlerinin benimsenmesine ilişkin yığınla
ima vardır. Bunların en ünlüsü,
Iuvenalis’in anlattığı, oğlu Yahudiliği terkedip Roma
hukukunu benimseyen ve Şabbat’a riayet eden bir baba hakkındaki nükteli
kısa
hikayedir.[38]
Böylesi
Yahudi sempatizanları hakkında en detaylı
bilgimiz, Roma’dan değil fakat Roma’nın doğu
eyaletlerinin kentlerinden gelir. En önemli kaynaklar yine Iosephus
ve Resullerin İşleri’nin
yazarıdır
ki, bu sonuncuda sinagoglarda Yahudi ibadetlerine katılan ve hatta
Kudüs’teki
tapınağa
düzenli
bağış
gönderen
pagan toplumlara tekrar tekrar göndermeler yapılmaktadır.
Modern bilim adamları, hepsinden önce Yeni Ahid çalışmaları
bağlamında, Yahudi sempatizanları için yeni bir terim
uydurdular: “Tanrı’dan-korkanlar”.
Bu modern terminoloji, “Tanrı endişelileri” “Tanrı
tapınıcıları”
dahil olmak üzere
bir çok
ibareye, veya kısaca
birinci yüzyıl
yazarlarının
Yahudi sempatizanlarını tanımlamak
için
kullanılan
“Helenlere” tekabül
etmektedir. Iosephus bir noktada Nero’nun eşi Poppaea Sabina’yı
tanımlamak
için
Yunanca sıfat
theosebes’i [Tanrı
tapıcı]
kullanır.
Bu, Sabina’nın
bir Yahudi din adamları delgasyonuna lehte bir sonuç
için,
tavassut ettiği
durumdu. Şüphesiz
terim hususi olarak kadının Yahudiliğe
ilişkin
sempatilerine delalet etmektedir. II. yüzyıldan
sonra, theosebes yazıtlar
üzerinde
standart bir sıfat
halini aldı ki, Yahudi sempatizan sınıfı
için
tam bir tanımlayıcı
etiket olarak işlev
görmekteydi.
Theosebes, Yahudilerin kendileri için
kullandıkları
Ioudaios etiketiyle semantik olarak
mukayese edilebilecek bir terimdir.[39]
Resullerin
İşleri’nin
yazarı
için
“Tanrı’dan
korkanlar” erken Hırıstiyanlığın
yayılışında
çok
önemliydiler.
Ulaşılabilir
olmaları,
Yahudi teolojisine aşinalıkları,
fakat sadakatlarında
kısmen
akışkan olan bu grup, Paulus’un öğretisine
muhatap olan ve bu öğreti tarafından kazan ılan tek önemli
ve en geniş
gruptur.
Beşinci
yüzyılda
bile mensupları
bulunabilen Yahudi sempatizanları kalabalığı
miladi birinci yüzyıldan
sonra theosebeis olarak tanınan
bir dini kategoriye doğru dönüşürken, Roma aristokrat sınıfı
içindeki
Yahudi sempatizanları görüntüden
kaybolmuştur.
Bunun açıklaması yüksek politikalar içerisinde
kök
salmıştır.
Iulio-Claudius saray çevresinin üyeleri ile Herodes
ailesi arasındaki
yakın
bağlar
ta ‘büyük
Yahudi isyanına’
kadar Yahudi davasının yükseltilmesi
için
önemli
olmuştu.
Bu dönemde
Yahudiliğin
dini doktrinine sempati duymak kabul
edilebilir ve hatta moda olacak bir şeydi. Yahudi savaşının
böyle
sempatileri sona erdirmemesi gerekiyordu, çünkü
Roma’daki düşünce
üreticileri,
zealotlar tarafından
yönlendirilen
ulusal isyan ile mütevazi görüşlerin
ve kendilerine çok
tanıdık
sadık
Yahudi krallar arasındaki ayrımı
yapabilecek kadar yetenekliydiler. Değişen
iklimdeki anahtar figür, Titus’un küçük
kardeşi
olan, imparator Domitianus’dur. Yahudiler üzerine bir zaferin
onurunu paylaşmaktan
dışlanan
Domitianus, kızgın
bir anti-semitizme yöneldi. Domitianus’ın görüşleri
saray şairi
Martialis ve devrin diğer yazarları tarafından
tamamen sadakatle yansıtılır.
Bir kuşak
sonra phil-hellen ve anti-Yahudi
imparator Hadrianus tahtta idi. Hadrianus da Titus gibi Filistinli Yahudilere
karşı
savaş
açtı
fakat, selefinin tersine, isyanın bastırılmasını
dinsel bir haçlı
seferine çevirdi.
Iulio-Claudiuslar çağında Romalılar
ve Yahudiler arasında
çok
açıkca
görülen
barış,
artık
yeniden yakalamanın
çok
uzağındaydı.
[1] Burada çevirisi verilen çalışma, Prof. Mitchell
tarafından ilk defa 6 Kasım 1997’de Oxford’daki Wolfson Koleji’nde Yedinci Sir Ronald Syme’ı
anma dersi olarak sunulmuştur. Bu dersin kısaltılmış
bir versiyonu, daha sonra 6 Mart 1998’de Times
Literary Supplemant’da yayınlanmıştır. Çalışmanın genişletilmiş akademik Almanca
versiyonu 2002’de yayınlanmıştır. Almanca versiyonu için bakınız: S. Mitchell,
“Rom Und Das Judentum In Der Frühen Kaiserzeit: Überlegungen Zu Den Grenzen
Zwischen Heiden, Juden Und Christen” (Hg.) Jürgen Dummer & Meinolf
Vielberg, Leitbild Wissenschaft?
(Altertumswissenschaftliches Kolloquium Band 8) (Franz Steiner Verlag: Stuttgart
2002), s. 149-172. Burada sunulan çeviride, konferans metni ve Times versiyonu esas alınmış olmakla
birlikte, dipnotlar Almanca versiyonuna dayanılarak konulmuştur. Metin
içerisindeki yer, şahıs ve eser isimlerinin Latince biçimleri tercih edilmiş,
gerekli bazılarının Türkçeleri parantez içinde verilmiştir.
[2] Prof., University of Exeter, Dept. of Classics
and Ancient History, Exeter, UK. (E-Mail: S.Mitchell@ex.ac.uk)
[3] Prof. Dr., Pamukkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat
Fakültesi, Tarih Bölümü, 20070 Kınıklı Kampüsü, Denizli. (E-mail:
tkacar@pau.edu.tr).
[4] J.A. Crook, “Titus and Berenice” American Journal of Philology 71 (1951),
s. 162-175; A. Giovannini, “Die Zerstörung Jerusalems durch Titus: eine Strafe
Gottes oder eine historische Notwendigkeit?”, Festschrift G. Gottlieb (1996), s. 11-34. G . Alföldy, “Eine
Bauinschrift aus dem Colosseum” Zeitschrift
für Papyrology Und Epigraphic, 109 (1995) s. 195-226.
H. Botermann, Das Judenedikt des
Kaisers Claudius (1996).
[6] İmparator Claudius’un İskenderiyelilere yazdığı
ünlü mektup için bakınız: Corpus
Papyrorum Judaicorum II, 153, 96 vd.
[7] Tacitus, Historiae,
5.5; non regibus haec adulatio, non
Caesaribus honor.
[8] Herodes’in ailesi için bkz. N. Kokkinos, The Herodian Dynasty, Origins, Role in
Society Eclipse (Sheffield 1998).
[9] Iosephus, Antiquitates
Judaicae, [=Yahudilerin Eskiçağ
Tarihi], 14, 381-89 (buradan sonra sadece Antiquitates olarak alınacaktır; Bellum
Judaicum [=Yahudi
Savaşları] 282-5 (buradan sonra sadece Bellum
olarak alınacaktır; Appian, BC V. 75.
[10] Iosephus, Antiquitates
15, 343. L .H.
Feldman, “Asinius Pollio and his Jewish Interests”, TAPhA 84 (1953), s. 73-80.
[11] D. Braund, “Four Notes on the Herods”, Classical Quarterly 33, (1983) s.
239-42; L. Feldman, “Asinius Pollio and Herod’s sons”, Classical Quarterly 35 (1985), s. 240-43.
[12] Iosephus, Antiquitates
14, 403; M. Goodman, The Ruling Class of
Judea, The Origins of the Jewish Revolt Against Rome A.D. 66-70, (Cambridge
1988), s. 110. S. Cohen, The Begining of
Jewishness: boundaries,
varieties, uncertainties (University of California Press: Berkeley & London: 1999), s. 13-24.
[13] Iosephus, Antiquitates
15, 220-28 (Syllaeus); 20, 137-140.
[14] Zealot: Eskiçağ İsrailde radikal milliyetçi
Yahudi grubun adı (ç.n).
[15] Iosephus, Antiquitates
15, 361; Bellum I. 400.
[16] Iosephus, Antiquitates
16, 16-26; 12, 125-7; 16, 167-70.
[17] Iosephus, Bellum
1, 87, 118, 146.
[18] Iosephus, Bellum,
1, 416.
[19] Herodes’in hanedanının isimlerinin Romalılaşması
üç kuşaktan beri bilinmektedir. (Iosephus, Ant.
18, 130-3.; Iosephus, Antiquitates
20, 143-44; 20,147; Iosephus Vita 6.
[20] M.H. Williams, “Palestinian Jewish Personal names
in Acts” şurada: K. Bauckham (Hrsg.), The
Acts of the Apostles in its Palestinian Jewish Setting (1995), 79-113,
Agrippa ve Drusilla örneklerini alıntılamaktadır.
[21] İncili’e göre bu kahinin gerçek
adı
Baryeşu’dur
(=Bar-jesus), Elymas ise büyücü
demektir, bkz. Resullerin İşleri
13. 6-10 (ç.n.).
[22] Apg. 13, 4-12.
[23] Hieronymus, De
Virus Illustribus 5.
[24] H. Dessau, “Zum Namen des Apostels Paulus” Hermes 45 (1910), s. 347-368.
[25] Iosephus, Antiquitates
15, 3 ve 370.
[26] E. Norden, Die
Geburt des Kindes, Geschichte einer religiösen Idee (1924). R.G.M. Nisbet, “Virgil’s
Fourth Eclogue: Easterners and Westerners”, Collected
Papers on Latin Literature (1995), s. 47-75.
[27] Constantinus’un ilk Hrıstiyan
imparator olduğunu
hatırlayalım
(ç.n).
[28] P. Courcelle, “Les exégèses chrétiennes de la
quatrième Eclogue”, REL 61 (1957), s.
294-319.
[29] V. Nikiprowetzky, La troisième Sibylle (1970);
H.W. Parke, Sibyls and Sibylline Prophecy
in Classical Antiquity (1988); D.S. Potter, Sibyls in the Greek and Roman World, Journal of Roman Archaeology 3
(1990), s. 471-483.
[30] W. Horbury, “Der Tempel bei Vergil und im
herodianischen Judentum”, şurada: P. Pilhofer, (Hrsg.), Gemeinde ohne Tempel (1998), s. 151-171.
[31] Iosephus, Bellum
2, 193-203; Antiquitates 18, 261-72;
Philo, Legatio Ad Gaium, 225-60.
[33] Iosephus, Antiquitates
20, 189-96; Vita 16; M.H. Williams, “Θεοσεβης
γαρ ην. The jewish tendencies of Poppaea Sabina”, Journal oıf Theological Studies (1988), s. 97-111.
[34] MAMA VI
264.
[35] Tacitus, Annales
13, 32.
[36] W. Liebeschuetz, “The Influence of Jews among non-Jews in the Roman
Imperial Period” Journal of Jewish
Studies 52 ( 2001), s. 235-52.
[37] Iosephus, Contra
Apionem, 2, 282-86.
[38] Tacitus, Historiae,
5, 5; Juvenalis, Saturae 14, 96-106;
Epictetus 2, 9; E. Schürer, The History
of the Jewish People in the Age of Jesus Christ, cilt III.1 (1981-86), s.
161.
[39] S. Mitchell, “The cult of
Theos Hypsistos between pagans, Jews and Christians” şurada: P. Athanassidi
& M.Fuede (editörler) Pagan Monotheism
in Late Antiquity (Oxford 1999), s. 81-149, özellikle bkz. s. 115-121.
No comments:
Post a Comment