Home

Sunday, March 20, 2016

S. Mitchell, “Erken İmparatorluk Döneminde Romalılar ve Yahudiler: Paganlık, Yahudilik ve Hıristiyanlık Arasındaki Sınırlar Üzerine Düşünceler” (Türkçe çev. T. Kaçar), Arkeoidea 8 (2010), s. 7-20

Erken İmparatorluk Döneminde Romalılar ve Yahudiler: Paganlık, Yahudilik ve Hıristiyanlık Arasındaki Sınırlar Üzerine Düşünceler[1]
Stephen Mitchell[2]
(Çeviri: Turhan Kaçar)[3]



Fakat Titus ile Berenice’nin evliliği Romalı senatörlerden gelen muhalefetten dolayı çökecekti. Yine de, Yahudi kraliçe ile evli bir Latin imparatorun Roma’yı yönetmesinin ‘nasıl bir şey olabileceği” bir heyula gibi karşımıza çıkmaktadır. Bu durum ayrıca, romantik aşkın gerisindeki muhtemel gerçekliği de ifade eder: I. yüzyıl Romasında, Yahudi Krallığı’nın Roma aristokrasisi ile gerçekten birleşebileceğini tahayyül etmeli miyiz veya edebilir miyiz?
İlk bakışta, antik çağda ve bugün, çok az tarihçinin bu açıyı çok ciddi olarak algıladığı görülmektedir. Roma Yahudileri, ya bizzat kendileri sürekli rahatsızlık nedeni, ya da sürgün kurbanları idiler: Meselâ M.S. 19, 41 ve 49’da olduğu gibi.[5] İmparator Claudius, alenen Yahudileri bütün dünyaya hastalık bulaştırmakla suçlamıştı.[6] İmparatorun rağbet gören bu sözleri, Filistin’de bir suçlama olarak Hıristiyanlara karşı tekrar edilecekti. Yahudiye (Iudaea)’de, Roma’nın hem sembolik hem de gerçek güç dayatmaları, dinsel inatçılığın ateşlediği hiç bitmeyen huzursuzluklar, korkunç boyutlarda bir isyana neden oluyordu. Tarihçi Tacitus, okuyucularını isyan hikayesine hazırlarken, Yahudiler aleyhine hırçın ve ırkçı küfürlere başvuruyordu: Yahudiler, İmparatorluk tebasının en kötülerinin tamamını yerel tanrılara ibadeti terk etmeye ve Kudüs’e vergi göndermeye zorlamışlardı; Yahudiler biribirlerine aşırı derecede bağlıydılar, fakat başka herkese karşı kin güderlerdi. Bunlar, başkaları ile evliliği rededen bir ırk, fakat kendi aralarındaki bütün ahlâksızlıkları görmezlikten gelirlerdi. Buradaki kaba önyargı, Roma geleneğinde Cicero’ya kadar uzanan bir retorik ile bilenmektedir.  
Ne var ki, yanlış bir iz sürmekteyiz.: Tacitus’un da yaptığı gibi, kesinlikle Berenice ve akrabası Büyük Herodes hanedanı ile Roma’nın sıradan Yahudileri, yani ne kendi krallarına ne de Caesarlara saygı duyan, din adamlarının kontrolündeki Kudüs halkı arasında ayrım yapmak zorundayız.[7] Büyük Herodes, yaptığı yedi evlilik sayesinde, haklarında veri bulunabilen yüzden fazla üyesi olan bir hanedanın kurucu babasıdır.[8] Herodes, M.Ö. 40’da konumunu doğrudan Roma desteğine, özellikle Marcus Antonius ve geleceğin imparator Augustus’u genç Octavianus’a borçluydu.[9] Octavianus, Herodes’in Iudaea, Idumaea ve Samaria krallığını teyid etmek için Capitolinus’da bir adak sunmuştu. Kral Herodes, Roma’da epeyce bir zaman geçirdi ve oğullarını eğitimleri için yine bu şehre gönderdi. Herodes’in iki büyük oğlu, Alexander ve Aristobulus, M.Ö. 22’den 17’ye kadar önde gelen bir senatör olan Pollio’nun evinde beş yıl geçirdiler. Bu Pollio, emekli senatör Asinius Pollio’dan başkası değildi. Kaynaklar, Asinius Pollio’nun, Herodes’in dostluğunu kazanmaya çalışanların en gayretlisi olduğunu yazmaktadır.[10] O, aynı zamanda, yaklaşık yirmi yıl önce Herodes’e Capitolinus’a kadar eşlik eden iki consulden biriydi.[11] Pollio’ya biraz sonra döneceğiz. Herodes’in üç küçük çocuğu, Herodes Antipas, Arkhelaus ve Philippus’dur. Bu çocuklar daha sonra Herodes krallığını bölecekler ve baba bir anne ayrı büyük kardeşleri gibi Yahudi bir öğretmenden eğitim almak için Roma yolunu tutacaklardır.[12]
Herodes ailesine mensup bireylerin dini tutumları, Yahudi tarihçi Flavius Iosephus’u utandırmaktaydı. Zira bir Ferisi Yahudisi olan Iosephus’un, dindaşları hakkında yargıda bulunurken kullandığı standartları çok yüksekti. İktidarına göz diken bir rakibine göre Herodes, sadece yarı-Yahudi idi. Çünkü Herodes, kendini Yahudiler’den ziyade Yunanlılara yakın hissediyor ve yabancı [Yunan] şehirlerde tapınaklar dahil binalar yaptırmakla övünürken, Yahudi topluluklara benzer hediyeler vermekten kaçınıyordu. Fakat bu istihza, Herodes’in Kudüs tapınağını yeniden inşa ettirmesini ve sürgündeki Yahudilerin haklarını savunduğu gerçeğini dikkate almamaktadır. Herodes’in Yahudi kimliği, aile çevresinin evlilikleri ile açıkça tanımlanmaktadır. Meselâ kızkardeşi Salome’nin Nabati kralı Syllaeus ile evlendirilmesi, damadın sünnet olmayı reddetmesi üzerine gerçekleşmemişti.[13]
Herodes’in oğullarının Yahudilikten döndüğüne dair çok az işaret vardır. Luka İncili’nin anlattığına göre, Herodes Antipas, Kudüs’teki büyük Yahudi şölenlerine düzenli katılırdı. Roma valisi Pontius Pilatus, Kudüs’teki valilik sarayında saldırgan remizlerle süslü adak kalkanları  sergilemeye kalkıştığı zaman, Herodes Antipas, kardeşi Philippus ile birlikte valiyi başarıyla protesto etmiştir. Bir sonraki kuşakta, I. Agrippa, ulusal bir Yahudi liderinin göstermek zorunda olduğu dindarlık ile Roma’nın dostu ve müttefiki için gerekli olan dünyevi nitelikler arasında ideal bir orta yol buldu. Agrippa, Roma’da imparatorluk sarayına çok  yakındı.  Kudüs’te ise titizlikle kurban törenlerine katılır ve Yahudi töresinin gereklerini yerine getirirdi. Aynı hassas denge oğlu II. Agrippa tarafından da izlendi ki, bu durum tarih ışığına çıkan iki olayda açıkça görülebilmektedir. İlki, havari Paulus’un Romalı yönetici Festus tarafından M.S. 60’da yargılanması hadisesidir. Burada bir Yahudi olarak II.Agrippa, Paulus’un Kitab-ı Mukaddes’e ait vahyin icrası ve (Hz.) İsa’nın mezardan çıkıp yeniden havarilerine görünmesi hakikati (resurrection) hakkındaki iddialarını dinledi ve sempatik bir istihza ile ‘Paulus, (Hz) İsa ile hemen hemen bir Hırıstiyan’a yakışır biçimde konuştu’ şeklinde cevapladı. İkincisi de, II. Agrippa’nın M.S. 66’daki büyük Yahudi isyanının sorumluları olan zealotlara[14] beyhude karşı çıkması hadisesidir.
İmparator Augustus ve onun sağ kolu Marcus Agrippa, Herodes’in Roma tecrübesinin esas karakterleridir. Iosephus, Herodes’in, Augustus’un nazarında Agrippa’dan sonra birinci, Agrippa’nın nazarında ise Augustus’tan sonra birinci olduğunu iddia etmektedir.[15] M.Ö. 15’de Herodes, Sebaste ve Kaisareia (Filistin) şehirlerinde inşa ettirdiği modern mimari harikalarını göstermek için, Filistin’i dolaşırken Agrippa’ya refakat eder. Bu, pratik bir adamı etkilemek için emin bir yoldu, çünkü Atina ve yakınlardaki Roma kolonisi Heliopolis’teki (=Suriye’de Baalbek) bazı binaların dizaynında, Agrippa’nın bizzat katkısının olabileceği göz önüne alınmaktaydı. Kudüs’te, bayramlık elbiselerini giymiş ve Yahudilerin tanrısına yüz öküz kurban ederek daha önce eşi benzeri görülmemiş bir ziyafet veren Agrippa, bütün ahali tarafından alkışlandı. Sonraları Agrippa’nın, tapınağın şaşaası ve ritüellerinin ciddiyet ve heybetinden şaşkına döndüğü hep anımsandı. Agrippa, bir kaç gün sonra Caesarea’dan gemiye bindiği zaman, bütün Yahudiler tarafından kalabalık bir törenle, onun dindarlık şovuna duyulan hayranlıkla çelenkler yağdırılarak uğurlandı. Bu ilişki, bir yıl sonra Kırım işlerini düzeltmeye çalışan Agrippa’yı desteklemek için, Herodes’in çağrılmadığı halde, bir filo ile Karadeniz kıyılarında görünmesi ile mühürlenmiş oldu. Her ikisi de, daha sonra kara yolu ile Küçük Asya’ya geçtiler ve Efes’teki yerel Yahudi toplumun şikayetlerini dinlediler.[16]
Agrippa’nın M.Ö. 12’de beklenmedik ölümü derin bir iz bıraktı. Herodes önceden Gazza’nın kuzeyindeki Anthedon şehrine Agrippias ismini vermişti.[17] Agrippa’nın adı Herodes’in Kudüs’te inşa ettirdiği tapınağın üstüne de kazınmıştı.[18] Dahası isim hanedana da aktarıldı ve M.Ö. 10’da doğan Herodes’in bir torununa Agrippa ismi verildi.
Geleceğin Kral I. Agrippa’sı olacak olan çocuk, daha altı yaşındayken M.Ö. 4’de Roma’ya gönderildi ve Marcus Antonius’un kızı ve Augustus’un üvey oğlu olan yaşlı Drusus’un dul karısı Küçük Antonia’nın evinde yetiştirildi. Bu hane halkının isimleri, Herodes devrinde Filistin toponomisine de geçti. Kudüs’teki ana istihkâm, Marcus Antonius’a bir şükran ifadesi olarak, Antonia oldu. Caesarea limanındaki en geniş istihkâmlı kuleler Drusium olarak adlandırıldı.
Roma isimleri Herodes’in ailesinde üç kuşak boyunca görülmektedir.[19] Bu nasıl yorumlanmalıdır? İki çağdaş paralel olay, Roma isimlerinin Yahudilerce alınış gerekçesinin, sadece ismi alınan kişilerin, Yahudi inançlarına duydukları güçlü sempatileri ima etmektedir.[20]
Bunlardan ilki, havari Paulus ile bağlantılıdır. [İncil’deki] Resullerin İşleri bölümünde, havari Paulus’un isim değişikliği, yani Yahudi kökenli Saul’dan Roma kökenli Paulus’a geçişi onun Kıbrıs’taki Salamis kentinde Roma proconsulü Sergius Paulus ile karşılaşmasının hemen akabinde olduğu yazılmaktadır. Luka İncili de, Saul ile Barnabas’ın, Romalı yöneticinin maiyetinde bir kâhin sıfatıyla bulunan büyücü Elimas[21] ile nasıl karşılaştıklarını anlatmaktadır. Elimas yeni gelenlere [Saul ve Barnabas] muhalefet etti ve Sergius Paulus’u onlar aleyhine çevirmeye çalıştı, fakat “Saul olarak da bilinen Paulus” Elimas ile çatıştı ve onu körleştirdi. “Vali olanları gördüğü zaman bir mümin oldu ve Efendi [Hz. İsa] hakkında öğrendiklerinden çok etkilendi”.[22] Eusebius Hieronoymus (Aziz Jerome) dördüncü yüzyılın sonunda, Luka İncili’nin açıkça anlatmadığı Paulus’un isim değişikliğini, Paulus’un yeni ismini Sergius Paulus ile kurduğu bu önemli yeni dostluğun anısına kullandığını yazmaktadır.[23] Buradan iki sonuç daha çıkarabiliriz. Birincisi Sergius Paulus’un sadece Paulus ve Barnabas’ı değil, fakat onlardan önce yine bir Yahudi olan Elimas’ı huzuruna kabul etmesi, onun Yahudi önde gelenlere olan sempatisini ortaya koymaktadır. İkincisi, Paulus yeni ismini rastgele nedenlerden dolayı değil, proconsulü ihtida ettirdiğine inandığı için benimsemişti.[24]
Diğer çağdaş paralel olay ise daha az bilinmektedir. Iosephus iki defa M.Ö. 20’lerin Pollio diye bilinen bir Ferisi Yahudi liderinden bahsetmekte, fakat hiç bir açıklama ve arka plan bilgisi vermemektedir.[25] Bunun için mümkün olan tek açıklama, Pollio ismini alan kişinin, bu ismi, Herodes ailesinin yakın dostu olan Asinius Pollio’ya bir saygı veya bir minnet ifadesi olarak taşıdığıdır. Daha önce gördüğümüz gibi, Romalı Pollio, kralın iki büyük çocuğunun eğitimini emanet edebilecek kadar Herodes’e yakındı. Burada Yahudiler için bir sempati ölçüsünü varsayabiliriz.
Pollio’nun uzun süredir Yahudi dini ile ilgilendiğine dair daha iyi bir veri de mevcuttur. M.Ö. 40’da Vergilius, Latince’nin en iyi bilinen kısa şiiri olan Dördüncü Eclogue’u [=Çoban kasidesi] o yıl consul olan Pollio’ya ithaf etmişti. Şiir, Pollio’nun Marcus Antonius ve Octavianus’u barıştıran Brundisium Anlaşmasına mimarlık etmesinin hemen sonrasında yazılmıştır ki, bu anlaşma Marcus Antonius’un, Octavianus’un kızkardeşi Octavia ile evlenmesiyle mühürlenmiştir.[26] Şiir, harika bir çocuğun doğacağı kehanetinde bulunmaktadır: ‘Bu çocuk cennetten inecek ve barış getirecek, bu barış ile beraber, çocuk cennette tanrıların arasındaki yerine dönmeden önce, altın çağ Roma’ya geri gelecek’. Eclogue, Hıristiyanlar tarafından, -ilk kez ve en ünlü olarak da imparator Constantinus (306-337)[27] tarafından- bariz nedenlerden dolayı (Hz.) İsa’nın doğumunun kehaneti olarak yorumlanacaktır. Bu şiir, Vergilius’a Roma’nın pagan yazarları arasında, Hıristiyan bir kahin olarak eşsiz bir statü kazandırdı.[28] Modern zamanlarda ise, İncil hikayesi ile kurulan bu paralellik, haklı olarak ciddiye alınmaktadır. Sadece kehanetin genel şekli değil, fakat pek çok detayları da Helenistik dönem Yahudi vahiy literatürüyle ve bilhassa İncil yazarlarının da dayandıkları bir gelenek olan Sibylline kehanetlerinin [oracle] üçüncü kitabıyla yakınen paralellik arzetmektedir.[29] Bu motiflerin pek çoğunun, Vergilius’dan önce, Helenistik veya Roma literatüründe görülmediği unutulmamalıdır. Şiirin politik içeriği, Antonius ve Octavia’ya beklenen bir erkek evladın doğumudur, fakat, Vergilius’un kendi eserleri içinde sadece burada ve Latince literatürde de ilk defa, niçin böyle bir uygunluğu düşündüğünü [yani hikayesini niçin Yahudi modeller üzerine temellendirdiğini], sormak zorundayız. Cevap kesinlikle Pollio’nun Yahudiliğe duyduğu sempatide yatmaktadır. Şiirin ithaf edildiği kişinin, Vergilius’un gönderme yaptığı materyale aşina birisi olduğundan emin olabiliriz. Yine bu ithaf edilen kişi, şairin, kendi dinsel ilgilerine dikkat etmesiyle pohpohlanmış oluyordu.[30] Böylece, Ronald Syme’ın kelimeleriyle “triumvirlik dönemi Romasında” en güçlü edebi etki” olan Asinius Pollio (Pollio aynı zamanda m.ö. 60’dan sonraki iç savaşların bir hikayesinin yazarıdır), kendi kuşağının Yahudiliğe ihtidası muhtemel olan en yakın kişisiydi.
Bundan başka, Paulus ve Pollio paralelliklerinden Agrippa ismine dönersek, Marcus Agrippa’nın, isminin tapınak kapılarından birinin üzerine kazınmasına müsade ettiği sonucunu çıkarabiliriz, çünkü o, kendisini Yahudi kültünün en azından bir sempatizanı olarak tanımlıyordu.
Önde gelen Yahudilerle Roma aristokrasisi arasındaki bağlantılar gelecek kuşakta da güçlü olarak devam etti. Anahtar şahıs, genç Antonia’nın hamilik ettiği I. Agrippa’dır. Agrippa, imparator Tiberius’un oğlu genç Drusus’un o kadar çok yakın arkadaşı idi ki, Tiberius’un M.S. 19’da Agrippa’yı gözünün göreceği yerlerden uzaklaştırdığı söylenir, çünkü Agrippa’nın huzurundaki mevcudiyeti, imparatora oğlu Drusus’un ölümüne duyduğu derin üzüntüyü hatırlatmaktaydı. M.S. 36’da Tiberius, Drusus’un oğlu Tiberius Gemellus’u Agrippa’nın ihtimamına emanet etti. M.S. 41’de özel muhafız birliği Claudius’a tahta geçmeyi teklif ettiği zaman, aynı Agrippa, teklifi kabul etmesi için Claudius’u ikna etmeye çalışanlar arasında önemli rol oynadı.
Yahudi ve Roma çıkarlarının bu şekilde örülmesi sadece sarayla sınırlı değildir. Roma idareci sınıfının gücü kötüye kullanmasına da dikkat edildi. Zira bu gücü kötüye kullanma pekçok yerel çatışmaları da alevlendiriyordu. Nihai olarak M.S. 66’daki büyük isyan bu tür gücü kötüye kullanmanın sonucuydu. Fakat bu dönem, Suriye valisi Marcus Petronius gibi Yahudi sempatizanlarına da tanık oldu. Petronius, İmparator Caligula’nın Kudüs’teki tapınağa heykelinin konulması şeklindeki talimatlarını kulak ardı ederek veya saptırarak Yahudiler’in tarafını tuttu.[31] Petronius’un Yahudiliğe karşı aktif bir ilgisi vardı ve Yahudi felsefesinin bazı temel unsurlarını öğrenmişti. Iudaea’nin ilk yöneticileri arasında, önde gelen İskenderiye’li Yahudi bir aileye mensup olan Philo’nun bir yeğeni Ti. Iulius Alexander’da vardır. Roma - Yahudi yakınlaşmasına başka bir örnek, imparatorluk azatlısı Felix adlı bir idareciydi. Felix, I. Agrippa’nın kızı Drusilla ile evliliğinden dolayı, Roma yönetici elitin, Yahudi kraliyet ailesi ile kaynaşmasını temsil eder ve böylece Titus’un Berenice’yle emellerinin ön habercisidir.
Yahudi ve Yunan-Roma kaynakları, Iudaea ve Suriye yönetici çevresi dışında, Yahudiliğin senatöryal çevrenin kadın mensupları nezdinde de sahip olduğu cazibeye işaret etmektedirler: Fulvia adlı bir kadın, Tiberius zamanında “Musevi Yasalarının bir öğreticisi” tarafından aldatılıp dolandırıldı;[32] Nero’nun eşi Poppaea Sabina M.S. 60 yılı civarında Roma’ya gelen Yahudi delegasyonu için ilk duraktı;[33] Asya eyaletindeki Acmonia’dan olan Nero devri senatörlerinden L. Servenius Cornutus’un eşi Iulia Severa, memleketine bir sinagog inşasının masraflarını karşıladı;[34] ve Britanya fatihi Aulus Plautius’un eşi talihsiz Pomponia Graecina kocası tarafından muhtemelen “yabancı batıl inançlara” bağımlılık suçlamasıyla boşandı.[35]
Roma ve Iudaea aristokratları arasındaki bu dostluk duygusu veya ortaklık hangi temeller üzerine oturmaktaydı? İmparatorluk hane halkının en üst düzeyinde bazı unsurlar çok barizdir: Müşterek politik menfaat; saray yaşamının lüksleri ve heyecanları için ortak bir coşku; güçlü erkekler ve korkulacak derecede cazibeli kadınlar, ırk ve sosyal bölünmüşlükteki geleneği önemsemeksizin biribirlerine çekimlenmekteydiler. Fakat yakınlaşmalar entelektüel ve dinsel de olabiliyordu. Buna ilişkin veriler, imparator Augustus ve Tiberius hakkında anlatılan hikayelerdeki gibi ya anekdot düzeyindedir, ya da Pollio’nun Yahudi ilgilerine ilişkin çıkarımlardaki gibi dolaylıdır. Fakat veriler, Yahudi inanç ve pratiğinin tabiatı ve bunların Romalılarda oluşturduğu cazibe hakkında  yapılan genel mülâhazalarla desteklenmektedir.[36]
Bunların en önemli çağdaş çerçevesi, M.S. I. yüzyılın son yıllarında Iosephus’un, Yahudilere karşı Yunan yazarlar tarafından yayılan iftira ve yalanları reddetmek ve Yahudi yasalarının ve adetlerinin erdemlerini açıklamak için, yazdığı, Contra Apionem adlı eserinde verilmektedir. Iosephus, bütün uygar toplumların hukuka saygı üzerine temellendiğini ve (Hz.) Musa’nın en eski kanun koyuculardan olduğunu savunmaktadır. Ona göre, (Hz.) Musa benzersiz otoritesiyle, hakimiyetini ve yetkisini Tanrı’dan alan teokratik bir idare şekli yaratmayı başarmıştı. Yunan felsefi sistemlerinin aksine, Yahudi inancının çerçevesi bütün topluma açıktı.  Çünkü Yahudilikte usûl ve uygulamayı birleştiren eğitici bir sistem geliştirilmişti. Sinagogda verilen haftalık dersler, herkesin Yahudi yasalarından haberdar olmasını sağlıyor ve olağan üstü bir birlik ve harmoniyi getiriyordu. Törelerin uygulanması din adamlarının yükümlülüğüydü ve akideleri basitti: Saygı ve itaat tek bir mükemmel Tanrı’ya idi; aile ilişkileri pek mukaddesti. Şeref ve haysiyetine halel gelmemiş evlilikler içerisinde kadın, erkeğe tabii idi; çocuklar ailelerine saygı göstermek zorunda idiler ve gençler yaşlılara bakmakla yükümlüydüler. Çocuklar, hem yasalar hem de atalarının fiilleri ile telkin edilen ölçülü olmaya dikkat etmek ve aşırılıktan sakınmaya özen gösterme yolunda sıkı sıkı eğitileceklerdi. Hukuk evrensel bir insanlık, hürmet ve başkalarına karşı saygıyı savunmakta ve bunlara uymayanlara karşı cezai bir şiddet içermekteydi. Hilekârlık, aldatma ve çürümüşlük, Yahudilerde, bütün diğer milletlerden daha şiddetle cezalandırılmaktaydı. Erdem, maddi bir kazançla veya kamudaki herhangi bir itibar sembolü ile ödüllendirilmezdi, fakat Tanrı’nın yenilenecek varlık sözüyle ve bu dünyadan sonra daha iyi bir hayat vaadederek ödüllendirilirdi. Bu yaşam hali, Yunanlılar arasında olduğu gibi idealist filozofların uydurdukları bir şey değil, fakat Yahudi toplumlar için bir gerçeklikti.
Yahudi töresinin cazibesi, asil ruhlu Romalılar için hafife alınmamalıdır. Bu töre, Roma yönetici sınıfa büyük ölçüde cazib gelen Stoacılığı yakınen andıran, ahlaki ve dini bir sistemdi. Iosephus kendi otobiyografisinde, bir Ferisi olarak Stoacılığa yakın felsefi bir dış görünüşü benimsediğini açıklamaktadır. Hatta Yahudi doktrin ile Stoacılık arasındaki bağlantı noktaları, Philo’nun eserlerinde, Yahudi teolojisini Yunan felsefesiyle birleştirmeye açık bir teşebbüs olarak görülmektedir. Yahudi yasası, yani dini otoriteye, aileye ve geleneğe müracaat, tam olarak Roma senatöryal sınıfının özelliklerine (ethos) uymaktaydı. İlaveten, gelecekteki daha iyi bir hayat doktrini, ‘erdemin kendisinin bir ödül’ olduğu şeklindeki Stoacı iddia ile bağlantılı bir gelişme olduğu fikrini telkin etmektedir. Ayrıca Yahudilik, etrafında ahlâki bir sistemin kaynaşabileceği hakiki bir dini öz ortaya koyabiliyordu. Romalı aristokratlar, kendi kamu hayatlarında, dinin toplumsal ve politik otorite modellerini desteklemede temel rol oynadığı bir sisteme aşinaydılar, fakat bu sistem dini inanışın içeriğine çok az önem veriyordu. Pek çoğunun sarıldığı Stoacılık, onlara soyut bir felsefi çatı sunmaktaydı. Yahudiliğin kuvvetli tek tanrıcılığı (monotheizm), ahlâki-dinî bir sistemi ikna edecek kadar tamamlamaktaydı. Aksi taktirde, sistem bariz bir dinî odaktan mahrum kalırdı.
Romalı aristokratların, Yahudi yasasına ve kültüne olan ilgileri bir vakumda gelişmedi. Stoacılık gibi, Yahudi adetlerinin cazibesi, Senato üyelerinin ve imparatorluk hane halkının çok daha ötesine gitmekteydi. Yahudi kültünün senatöryal sempatizanları, entelektüel egzantirikler değil, fakat çok daha geniş bir sınıfın önemli temsilcileri idiler. Iosephus’un anahatlarını sunduğu Yahudi inancının unsurları, Yahudiliğin bütün paganlara olan çağrısının temelini oluşturuyordu. Contra Apionem’in sonunda önemli bir pasaj, Yahudi adetlerinin Yahudi olmayanlar arasında yayılışından bahsetmektedir:
Avam takımı uzun zamandan beri bizim dini riayetlerimizi benimsemek için hevesli bir arzu göstermişlerdir; ve bizim yedinci günü çalışmayı terketme adetimizin (şabbat) ve keza oruç ve lambaların aydınlatılması ve gıda maddelerine ilişkin yasaklarımızın yayılmadığı ne bir millet ne de, Yunan veya barbar, bir şehir vardır. Bundan başka, avam, bizim iç uyumumuzu, cömertliğimizi ve zanaatlarımızdaki azimli çalışmamızı  ve yasalarımız için gerekli olan ne varsa yapmamızdaki kararlılığı taklit etmeye çalışır. Bütün bunların içinde en şaşırtıcı olanı hukukumuzun nefsanî zevkleri insanları kandırmak için hiçbir surette cazibeli yem olarak kullanmamasıdır; fakat hukukumuz, etkisi kendisinden menkul meziyeti ile yayılmıştır; ve Tanrı evrene nüfuz ettiği için, [(Hz.) Musa] hukuku da insanoğlu arasında kendi yolunu bulmuştur.[37]

Bu iddialar, bazan çok aşırı derecede abartılı olarak ele alındığı halde, Roma tarafından çağdaş verilerle desteklenmektedir. Hasmane bir tanık olan Tacitus, bütün en kötü unsurların (Tacitus’un arkadaşlarına ilişkin her zamanki tahminine göre küçük bir grup değil) kendi ana dinlerini terketmeye ve Yahudilerin dinine saygı göstermeye zorlandıklarından feryad-ı figan içerisinde şikayet etmektedir. Çağdaş Romalı yazarlarda, Roma’daki veya İtalya’daki paganlar tarafından Yahudi adetlerinin benimsenmesine ilişkin yığınla ima vardır. Bunların en ünlüsü, Iuvenalis’in anlattığı, oğlu Yahudiliği terkedip Roma hukukunu benimseyen ve Şabbat’a riayet eden bir baba hakkındaki nükteli kısa hikayedir.[38]  
            Böylesi Yahudi sempatizanları hakkında en detaylı bilgimiz, Roma’dan değil fakat Roma’nın doğu eyaletlerinin kentlerinden gelir. En önemli kaynaklar yine Iosephus ve Resullerin İşleri’nin yazarıdır ki, bu sonuncuda sinagoglarda Yahudi ibadetlerine katılan ve hatta Kudüs’teki tapınağa düzenli bağış gönderen pagan toplumlara tekrar tekrar göndermeler yapılmaktadır. Modern bilim adamları, hepsinden önce Yeni Ahid çalışmaları bağlamında, Yahudi sempatizanları için yeni bir terim uydurdular: “Tanrı’dan-korkanlar”. Bu modern terminoloji, “Tanrı endişelileri” “Tanrı tapınıcıları” dahil olmak üzere bir çok ibareye, veya kısaca birinci yüzyıl yazarlarının Yahudi sempatizanlarını tanımlamak için kullanılan “Helenlere” tekabül etmektedir. Iosephus bir noktada Nero’nun eşi Poppaea Sabina’yı tanımlamak için Yunanca sıfat theosebes’i [Tanrı tapıcı] kullanır. Bu, Sabina’nın bir Yahudi din adamları delgasyonuna lehte bir sonuç için, tavassut ettiği durumdu. Şüphesiz terim hususi olarak kadının Yahudiliğe ilişkin sempatilerine delalet etmektedir. II. yüzyıldan sonra, theosebes yazıtlar üzerinde standart bir sıfat halini aldı ki, Yahudi sempatizan sınıfı için tam bir tanımlayıcı etiket olarak işlev görmekteydi. Theosebes, Yahudilerin kendileri için kullandıkları Ioudaios etiketiyle semantik olarak mukayese edilebilecek bir terimdir.[39]
            Resullerin İşleri’nin yazarı için “Tanrı’dan korkanlar” erken Hırıstiyanlığın yayılışında çok önemliydiler. Ulaşılabilir olmaları, Yahudi teolojisine aşinalıkları, fakat sadakatlarında kısmen akışkan olan bu grup, Paulus’un öğretisine muhatap olan ve bu öğreti tarafından kazanılan tek önemli ve en geniş gruptur.
            Beşinci yüzyılda bile mensupları bulunabilen Yahudi sempatizanları kalabalığı miladi birinci yüzyıldan sonra theosebeis olarak tanınan bir dini kategoriye doğru dönüşürken, Roma aristokrat sınıfı içindeki Yahudi sempatizanları görüntüden kaybolmuştur. Bunun açıklaması  yüksek politikalar içerisinde kök salmıştır. Iulio-Claudius saray çevresinin üyeleri ile Herodes ailesi arasındaki yakın bağlar ta ‘büyük Yahudi isyanına’ kadar Yahudi davasının yükseltilmesi için önemli olmuştu. Bu dönemde Yahudiliğin dini doktrinine sempati duymak kabul edilebilir ve hatta moda olacak bir şeydi. Yahudi savaşının böyle sempatileri sona erdirmemesi gerekiyordu, çünkü Roma’daki düşünce üreticileri, zealotlar tarafından yönlendirilen ulusal isyan ile mütevazi görüşlerin ve kendilerine çok tanıdık sadık Yahudi krallar arasındaki ayrımı yapabilecek kadar yetenekliydiler. Değişen iklimdeki anahtar figür, Titus’un küçük kardeşi olan, imparator Domitianus’dur. Yahudiler üzerine bir zaferin onurunu paylaşmaktan dışlanan Domitianus, kızgın bir anti-semitizme yöneldi. Domitianus’ın görüşleri saray şairi Martialis ve devrin diğer yazarları tarafından tamamen sadakatle yansıtılır. Bir kuşak sonra phil-hellen ve anti-Yahudi imparator Hadrianus tahtta idi. Hadrianus da Titus gibi Filistinli Yahudilere karşı savaş açtı fakat, selefinin tersine, isyanın bastırılmasını dinsel bir haçlı seferine çevirdi. Iulio-Claudiuslar çağında Romalılar ve Yahudiler arasında çok açıkca görülen barış, artık yeniden yakalamanın çok uzağındaydı.





[1] Burada çevirisi verilen çalışma, Prof. Mitchell tarafından ilk defa 6 Kasım 1997’de Oxford’daki Wolfson Koleji’nde Yedinci Sir Ronald Syme’ı anma dersi olarak sunulmuştur. Bu dersin kısaltılmış bir versiyonu, daha sonra 6 Mart 1998’de Times Literary Supplemant’da yayınlanmıştır. Çalışmanın genişletilmiş akademik Almanca versiyonu 2002’de yayınlanmıştır. Almanca versiyonu için bakınız: S. Mitchell, “Rom Und Das Judentum In Der Frühen Kaiserzeit: Überlegungen Zu Den Grenzen Zwischen Heiden, Juden Und Christen” (Hg.) Jürgen Dummer & Meinolf Vielberg, Leitbild Wissenschaft? (Altertumswissenschaftliches Kolloquium Band 8) (Franz Steiner Verlag: Stuttgart 2002), s. 149-172. Burada sunulan çeviride, konferans metni ve Times versiyonu esas alınmış olmakla birlikte, dipnotlar Almanca versiyonuna dayanılarak konulmuştur. Metin içerisindeki yer, şahıs ve eser isimlerinin Latince biçimleri tercih edilmiş, gerekli bazılarının Türkçeleri parantez içinde verilmiştir.
[2] Prof., University of Exeter, Dept. of Classics and Ancient History, Exeter, UK. (E-Mail: S.Mitchell@ex.ac.uk)
[3] Prof. Dr., Pamukkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, 20070 Kınıklı Kampüsü, Denizli. (E-mail: tkacar@pau.edu.tr).
[4] J.A. Crook, “Titus and Berenice” American Journal of Philology 71 (1951), s. 162-175; A. Giovannini, “Die Zerstörung Jerusalems durch Titus: eine Strafe Gottes oder eine historische Notwendigkeit?”, Festschrift G. Gottlieb (1996), s. 11-34. G. Alföldy, “Eine Bauinschrift aus dem Colosseum” Zeitschrift für Papyrology Und Epigraphic, 109 (1995) s. 195-226.
[5] M.H. Williams, “The Expulsion of the Jews from Rome in A.D. 19”, Latomus 48 (1989), s. 765-784.
H. Botermann, Das Judenedikt des Kaisers Claudius (1996).
[6] İmparator Claudius’un İskenderiyelilere yazdığı ünlü mektup için bakınız: Corpus Papyrorum Judaicorum II, 153, 96 vd.
[7] Tacitus, Historiae, 5.5; non regibus haec adulatio, non Caesaribus honor.
[8] Herodes’in ailesi için bkz. N. Kokkinos, The Herodian Dynasty, Origins, Role in Society Eclipse (Sheffield 1998).
[9] Iosephus, Antiquitates Judaicae, [=Yahudilerin Eskiçağ Tarihi], 14, 381-89 (buradan sonra sadece Antiquitates olarak alınacaktır; Bellum Judaicum [=Yahudi Savaşları] 282-5 (buradan sonra sadece Bellum olarak alınacaktır; Appian, BC V. 75.
[10] Iosephus, Antiquitates 15, 343. L.H. Feldman, “Asinius Pollio and his Jewish Interests”, TAPhA 84 (1953), s. 73-80.
[11] D. Braund, “Four Notes on the Herods”, Classical Quarterly 33, (1983) s. 239-42; L. Feldman, “Asinius Pollio and Herod’s sons”, Classical Quarterly 35 (1985), s. 240-43.
[12] Iosephus, Antiquitates 14, 403; M. Goodman, The Ruling Class of Judea, The Origins of the Jewish Revolt Against Rome A.D. 66-70, (Cambridge 1988), s. 110. S. Cohen, The Begining of Jewishness: boundaries, varieties, uncertainties (University of California Press: Berkeley & London: 1999), s. 13-24.
[13] Iosephus, Antiquitates 15, 220-28 (Syllaeus); 20, 137-140.
[14] Zealot: Eskiçağ İsrailde radikal milliyetçi Yahudi grubun adı (ç.n).
[15] Iosephus, Antiquitates 15, 361; Bellum I. 400.
[16] Iosephus, Antiquitates 16, 16-26; 12, 125-7; 16, 167-70.
[17] Iosephus, Bellum 1, 87, 118, 146.
[18] Iosephus, Bellum, 1, 416.
[19] Herodes’in hanedanının isimlerinin Romalılaşması üç kuşaktan beri bilinmektedir. (Iosephus, Ant. 18, 130-3.; Iosephus, Antiquitates 20, 143-44; 20,147; Iosephus Vita 6.
[20] M.H. Williams, “Palestinian Jewish Personal names in Acts” şurada: K. Bauckham (Hrsg.), The Acts of the Apostles in its Palestinian Jewish Setting (1995), 79-113, Agrippa ve Drusilla örneklerini alıntılamaktadır.
[21] İncili’e göre bu kahinin gerçek adı Baryeşu’dur (=Bar-jesus), Elymas ise büyücü demektir, bkz. Resullerin İşleri 13. 6-10 (ç.n.).
[22] Apg. 13, 4-12.
[23] Hieronymus, De Virus Illustribus 5.
[24] H. Dessau, “Zum Namen des Apostels Paulus” Hermes 45 (1910), s. 347-368.
[25] Iosephus, Antiquitates 15, 3 ve 370.
[26] E. Norden, Die Geburt des Kindes, Geschichte einer religiösen Idee (1924). R.G.M. Nisbet, “Virgil’s Fourth Eclogue: Easterners and Westerners”, Collected Papers on Latin Literature (1995), s. 47-75.
[27] Constantinus’un ilk Hrıstiyan imparator olduğunu hatırlayalım (ç.n).
[28] P. Courcelle, “Les exégèses chrétiennes de la quatrième Eclogue”, REL 61 (1957), s. 294-319.
[29] V. Nikiprowetzky, La troisième Sibylle (1970); H.W. Parke, Sibyls and Sibylline Prophecy in Classical Antiquity (1988); D.S. Potter, Sibyls in the Greek and Roman World, Journal of Roman Archaeology 3 (1990), s. 471-483.
[30] W. Horbury, “Der Tempel bei Vergil und im herodianischen Judentum”, şurada: P. Pilhofer, (Hrsg.), Gemeinde ohne Tempel (1998), s. 151-171.
[31] Iosephus, Bellum 2, 193-203; Antiquitates 18, 261-72; Philo, Legatio Ad Gaium,  225-60.
[32] M.H. Williams, “The Expulsion of the Jews from Rome in A.D. 19”, Latomus 48 (1989), s. 765-784
[33] Iosephus, Antiquitates 20, 189-96; Vita 16; M.H. Williams, “Θεοσεβης γαρ ην. The jewish tendencies of Poppaea Sabina”, Journal oıf Theological Studies (1988), s. 97-111.
[34] MAMA VI 264.
[35] Tacitus, Annales 13, 32.
[36] W. Liebeschuetz, “The Influence of Jews among non-Jews in the Roman Imperial Period” Journal of Jewish Studies 52 ( 2001), s. 235-52.
[37] Iosephus, Contra Apionem, 2, 282-86.
[38] Tacitus, Historiae, 5, 5; Juvenalis, Saturae 14, 96-106; Epictetus 2, 9; E. Schürer, The History of the Jewish People in the Age of Jesus Christ, cilt III.1 (1981-86), s. 161.
[39] S. Mitchell, “The cult of Theos Hypsistos between pagans, Jews and Christians” şurada: P. Athanassidi & M.Fuede (editörler) Pagan Monotheism in Late Antiquity (Oxford 1999), s. 81-149, özellikle bkz. s. 115-121. 

No comments:

Post a Comment